5 Kasım 2025 Çarşamba

Plotinos'ta Bir’in Taşması

Plotinos'ta Bir'in Taşması

Bir'in taşmasının doğası, yorumcu için çetin bir sorundur. Türümün kaynağında, gerçekte, bir yandan İlk İlke ile ondan türeyen hipostazlar arasında bir süreksizlik vardır; çünkü Bir, verdiği hiçbir şeye sahip değildir ve mutlak aşkınlık, mutlak ötekilik olarak ve saygıdeğer hareketsizliği içinde kalan ilke olarak, bağışlarının ötesindedir. Ve diğer yandan, İlke ile türettikleri arasında bir süreklilik vardır; çünkü onun türemiş enerjisi, imgesi gibidir; aşağı varlıklara, onların yukarıya doğru yönelişiyle (dönüşüyle) iletilen dinamik-erotik süreci güvence altına alan bir iz gibidir. Görünüşte uzlaştırılamaz bu düalite problemiyle yüzleşmek, Bir’in neden taştığını, bu taşmanın (sudûr) doğasının ne olduğunu ve bu aşkın bolluğun türümün temelinde nasıl yer aldığını araştırmaktır.

BİR’İN TAŞMA ZORUNLULUĞU

Bir,

[…] her şeyin gücüdür (δύναμις τῶν πάντων); bu güç olmasaydı ne evren ne Zekâ ne de ilk ve tümel hayat olurdu.[1]

Plotinos demektedir ki, Bir, yüce, sözle anlatılamaz[2], sınırsız[3], aşılamaz[4] güçtür; tüm iyiliklerin kaynağıdır ve varlıkları türeten güçtür.[5] Bir’in gücü taşma yoluyla sonraki varlıklara iletilebildiğinden, Bir hakkında düşünce üstü bir sezgimiz olabilir.

Fakat Bir, tüm nesneleri meydana getirebilme gücüyle tüm varlıkların ilkesi olduğundan, meydana getirdiği varlıkların ötesinde olmasına rağmen, Bir’in ontolojik ilke olduğunu söyleyebiliriz. Bir, bütün varlıkların varlık koşulu ise de kendisi bir varlık değildir. “varlığın ötesinde”dir. Bir an için Plotinos'un güçle ilgili vokabüler üzerinde durmak ve filozofun, Aristoteles'teki güç ve edim terimlerinde nasıl gerçek bir değişiklik yaptığını görmek gerekir.[6] Plotinos'a göre edim, özden daha yetkindir.[7] Bir’de edim, özsüzdür.[8] Oysa böylesine özsüz bir edim Aristoteles’e bütünüyle yabancıdır. Aristoteles'e göre Tanrı olan saf Edim, dolaysız olarak özdür.[9] Üstelik bu özsüz edim (άνευ ούσίας) Plotinos'un “İlk, kendini kendisi için yoktan meydana getirir”[10] demesine izin verir. Fakat “O, kendi kendini var etmiştir”[11] demek, özsüz ilk edim ve Bir’in varoluşu arasında bir eşdeğerlik kurmak demektir.

Özsüz ilk edimi kabul etmekten korkmamalıdır; fakat bu edimi âdeta kendi varoluş’u (υπόστασιν) gibi kabul etmek gerekir.[12]

Buradan hareketle Bir’deki Güç ve edim arasındaki eşdeğerlik artık Plotinos için bir güçlük çıkarmaz:

Bilkuvve olan, varlığını bir başkasından alır; oysa güç, kendi başına sahip olduğu yetinin fiilidir.[13]

Bu nedenle İlk’te “ne türetici bir aktiviteyi [yani gücü] ne de bir edimi yani gelecek olan bir edimi”[14] kabul etmemeliyiz. O halde Jean-Marc Narbonne’un dikkat çektiği gibi, Bir’de

 

[…] Kendi kendini türeten, aktif ve ilk bir güç (kuvve), adeta bedensizleşmiş, “özünden sıyrılmış” bir yapı; öyle ki, varoluşa dair her türlü durumun ötesinde olmayı diler. Çünkü Plotinos’a göre varoluş, daha ziyade, bu ilk türetici gücün dolaysız ve zorunlu sonucu olarak kendini gösterir. [15]

Oysa bu güç-edim kavramını anlamak için, önce Plotinos’a göre gücün ne anlama geldiğini ve bu kavramın Aristoteles'teki güçten ne bakımdan ayrıldığını sorgulamak gerekir. Bilindiği gibi Aristoteles'te güç genellikle potansiyellikle bir arada bulunur. Bu potansiyellik, belirsiz bir dayanak (ύποχείμνον) ve güç halinde her şey olan, edim halinde olmayan yani gizil olarak her şey olan maddenin öz durumudur.[16] Plotinos gücü açıkça böyle anlamaz; gerçekte Bir, “madde güç halindedir” dediğimiz de olduğu gibi[17] güç halinde değildir. Tam tersine o, bununla ilkenin gücünü anlar.

Yukarıda güç, karşıtların kudretini belirtmez; fakat en büyük, sarsılmaz ve hareketsiz bir güç demektir.[18]

En büyük güç neden ibarettir? O, her şeyden önce, ilk türetici güçtür. Çünkü Bir’in kendini meydana getirme gücü vardır. Jean-Marc Narbonne bu konuda şöyle demektedir:

Bu nedenle aktif güç olarak Bir’in aktivitesi ve edim halinde gerçekleşmiş varlık olarak aktivitesi arasında bir bölmenin var olduğunu düşünmeye izin vermez.[19]

Diğer deyişle Bir’de güç ve edim ayrı değildir. Onun gerçekleşmiş edim olarak edimi, saf özgürlük gibi anlaşılan türetici gücünün etkisinden başka bir şey değildir. Bu konuda Plotinos şunu söyler: “Bir olmak, olmak istediği gibidir.[20] Bu güç ayrıca, Bir, ilk İlke, her şeyin gücü olduğu ölçüde, türeticidir. Bu anlamda Bir’in gücü etkilidir. Bu konuda Plotinos Aristoteles'ten ayrılır. Aristoteles'e göre güç, her zaman edimden aşağıdır ve saf edim halinde olan İlk hareket ettirici, kendinde her gücü dışlar. Nihayet İlke’nin aktif-türetici gücü, aynı derecede sonsuzdur.[21]

Bir’in gücü sonsuzdur; çünkü o, hiçbir şeyden yoksun olamaz; her şeye sahip varlıklar, bu durumlarını sadece ona borçludurlar. İlk, sonsuzluğa sahiptir; çünkü çok değildir ve hiçbir şey onu sınırlayamaz. İlk, bir olduğundan ne ölçülebilir ne sayılabilir; o, ne başka şey tarafından ne de kendi tarafından sınırlanamaz; sınırlansaydı, iki olurdu. Onun biçimi de yoktur; çünkü ne bölümleri ne de biçimi vardır.[22]

Kaynak, ötede meydana getirdiği şeyden başka olmalıdır. Bu nedenle Plotinos bizi, kaynağı, âdeta kendinden hiçbir şey kaybetmeden ve kendinden hiçbir şey vermeden bütün varlıkları meydana getiren bir güç; bütün varlıkların türediği bir enerji olarak kabul etmeye zorlamaktadır. Bir’in hayatının ne olduğunu anlamaya çalıştığımızda, türümün “başlangıç”ını düşündüğümüzde Bir’de güç ve ἐνέργεια (energeia), birbirine ayrılmaz biçimde bağlıdır. Oysa biliyoruz ki, Bir’de ἐνέργεια, kendinin Sevgi’sine özdeştir;[23] sonuç olarak diyebiliriz ki, ἐνέργεια (energeia) ve δύναμις (dynamis) onda birbirine karışmıştır. Fakat dahası vardır: Çünkü “başlangıç” üzerine felsefî düşünce, temel ve birbirinden ayrılmaz iki veriyi içerir. Bu veriler Bir’in sonsuz gücü ve mutlak hareketsizliğidir. Plotinos'un dediği gibi mutlak hareketsizlik, kendisinden türemiş hareketten ve dinginlikten üstündür.[24]

Her şey ondan gelir. Onda olmayan ilk hareket, ondan gelir; onun muhtaç olmadığı dinginlik, ondan gelir. Çünkü o, ne hareketlidir, ne de dingindir.[25]

İlk sonsuz gücünü “hareketsiz saygınlığından”[26] başlayarak uygular ve hareketsizliğin saygınlık diye nitelenmesinin nedeni, burada düşünceden üstün olmasıdır: “Düşünen, özdür ve hareketsizliğinden dolayı saygın olarak kalan, düşünmeyendir”. Oysa türetici güç, varoluşun ve yetkinliğin göstergesidir; çünkü “bir varlık yetkinliğinin son noktasına gelince, türetme gücüne sahiptir; kendinde kalmaz.”[27].

Özetle, Bir, yetkin olduğu için taşar ve onun taşması, kendinden farklı bir şey meydana getirir.[28] Bir’in türetici gücünün ne sınırı ne de engeli vardır. Onun açısından hiçbir dış engel yoktur; çünkü İlke’nin dışında hiçbir şey yoktur; hiçbir iç engel yoktur; çünkü onda hiçbir kaygı yoktur ki, varlığın var olmasına ve devamına engel olsun; hiçbir kıskançlık yoktur ki, varlığa karşı kışkırtsın. Tersine onun gücü, kendisinden sonrakilere sonsuzca geçer ve bu güç, sevgidir. Her şeyi aşkın olduğu için “İlke tüm nesneleri meydana getirebilir ve onların kendi başlarına var olmalarına izin verebilir.[29]

O halde Bir’de ne eğilim ne istek ne de hareket vardır. Bir’den başka varlıkların var olma nedeni şudur: Sadece tüm nesnelerin kaynağı olan İlk’in, ἐνέργεια’sına bağlı olarak sonsuz türetme gücüne sahip olması. İlk’te hiçbir geçişli edim yoktur; çünkü onun öz enerjisi, düşünmeden öncedir. Gerçekte Νούς, onun aktivitesinin bir sonucu değildir: Zekâ İlk’ten türer; Zekâ İlk’in doğrudan bir türevidir ve ayrı bir hipostazdır. Yine de Zekâ Bir’in istenen bir edim gibi türevi değildir; fakat sonsuz gücünün “taşma”sı olarak, İlk’in doğal bir ürünü olarak türevidir. Son tahlilde İlk, türemenin kaynağı, πρώτη οίον γένεσις, yetkinliktir.

İlke, yetkin olduğundan, hiçbir şey aramaz; hiçbir şeye sahip değildir; hiçbir şeye muhtaç değildir; bu nedenle âdeta taşar (οἷον ὑπερερρύη ) ve onun taşması τό ὑπερπλήρες αὐτοῦ, başka bir şey varlığı meydana getirir.[30]

Belirtelim ki οίον (oion), İlk, türemeyle birlikte bulunur. Οίον, söylemimizin tam anlamıyla değil; ancak analojik olarak ifade edebildiği göstergedir.[31] Bir’in gücünün ve yetkinliğinin taşması gibi analoji, οίον’la belirtilen ilk türemede sadece bir konuşma biçimini belirtir. Herhangi bir hipostaz taşmayla ve soyundan türetmeyle ve özellikle türetici yayılmayla (effusion)[32] Bir’den farklılaşır; varoluşa çıkar. Yine de kesindir ki, İlk’in mutlak ve saygın hareketsizliği, türetici gücün özel şartıdır. Oluş, varlığını gerçekte bu hareketsizliğe borçludur.

Bir, özniteliğinde (hareketsizliğinde ç.n.) kaldığında, ondan bir şey doğar. Onun içkinliğinden μένοντος dolayı bir oluş vardır.[33]

Bir’in hareketsizliğinin ve içkinliğinin anlamı şudur: İlk, dingindir ve onu tahrik eden hiçbir şey yoktur; o, ihtiyaç ve istek sahibi değildir. Ve o, aktif içselliktir. Hiçbir şey onu sarsmaz ve onu güçlüğe uğratmaz; o, kendisi için mutlak şeffaflıktır. Bu nedenle onun içkinliği, mutlak ve ulu hareketsizliği, kendinin sevgisiyle özetlenir. Bir’in içkinliğinin anlamı, kendini kendisi için sevmesidir ve ondan bir şeyler çıkmasının nedeni, bu Sevgi’dir. Kendi’nin Sevgisi sonuçta, aktif gücünü dışarı dağıtmadığı; fakat kendinde tuttuğu anlamına gelir; çünkü onun aktif gücü onda ἐν αὐτῷ ἐνέργεια μένουσα (Kendisinde kalan faaliyet/etkinlik)[34] olarak, kendisini var oluşa taşıyan ve kendine şeffaf hale getiren içkin bir edim olarak ifade edilir; çünkü bu ἐνέργεια, bir uyanıklık έγρήγορσισ, sevdiği saf bir açıklık, kendine bakışıyla ifade edilen içkin bir yönelim gibidir. Bu bakış da bir vizyondur;[35] ne geleceği ne tefekkürü ve ne de bir seçme ve edime özgürlüğünü içermeyen yüce bir vizyondur; Zeka bakacak obje olmadan bakmadır; saf açıklığın, kendini temaşanın ve İlke’nin kendini sevmesinin ayırımsız biçimde kaynaştığı saf vizyondur; Bir’in kendine Sevgi’yle bakmasıdır. Vizyonun gücü yine de ilkeleri ve düşünülürler arasında en safları ortaya çıkaracaktır. Bu aşamada Bir’in kendinin yayılımcı Sevgisinin ne anlama geldiğini ve türümün nasıl kaynağı olabildiğini kendimize sormalıyız. Maurice Gandillac bu konuda şöyle demektedir:

Hipostazların “türüm”ü, yalnız tek bir ışığın ışımasıdır; bir şey meydana getirecek bir temaşanın taşmak suretiyle yayılmasıdır.[36]

Biliyoruz ki, Plotinos Bir'in nedenselliğini, kendi üzerine kıvrılmış kendi düşüncesinin istençsiz çekiciliğine indirgemeyi reddeder. Aynı şekilde o, bu henolojik (birle ilgili) nedeni, zanaatkarların yaratmasına benzeyen ve emek ürünü bir yaratmaya yaklaştıran her şeyi dışarıda bırakır. Türetmek, gerçekte Plotinos'a göre orijinal bir süreçtir; çünkü türeme, bağlılık ve otonomi yetisini, biyolojideki bireysel oluşumun dışında ifade eder. Yine de ilkenin radikal aşkın oluşuna dayanarak türümcülükten ve panteizmden her kuşkuyu dışlamak için Plotinos metafiziğinin orijinalliğini aydınlatmak gerekir.[37] Bir'in kendini sevmesi, her şeyde bulunuşunun göstergesidir. Plotinos’un açıkladığı gibi,[38] Bir önce kendinde bulunur; çünkü İlk’in bilimleri kendinde bulunması, kendine bakmasından ve kendini sevmesinden ibarettir; fakat Bir, gücün ışık olarak yayılmasından dolayı, kendinden başka varlıklarda da vardır.[39] Mutlak’ın aşkınlığı gerçektir; fakat sadece kendinden türeyen şeylerde bulunuşunun temeli, farklılığının temeli olacak şekilde, onun gücü sonsuzdur. Bu noktayı derinleştirmek için dikkat etmelidir ki, Bir'in gücü kendinde yoğunlaştıkça, Bir, sarsılmaz ve hareketsiz olarak kalır.; fakat bu güç âdeta kendinden dışarı çıkarak dağıldığında, içkin gücü olduğu zaman, sahip olduğu özellikleri koruyamaz. Sonuçta bunu şöyle anlamak gerekir: Bir'in benzerlik ya da özdeşlik biçiminde değil de başkalık biçiminde yayılmasının nedeni, bir yetersizlik değildir; fakat bütün Dokuzluklar’da var olan ve kesinlikle şöyle ortaya konan aksiyomdur: Her yetkin varlık, zorunlu olarak kendinden daha az yetkin bir başka varlığı meydana getirir.[40] Bir'in sonsuz gücü, bir türetme gücüdür; türetme gücünün tezahürü, enerjisinin, kendisinden türeyenlerde yansımasıdır; yansıyan bu enerji, onun en Yüce Hayat’ıdır; sonuçta Sevgi’sidir. Bu yansıma, başkalık şemasına göre olur. Özetle söylersek İlke’de Güç-Hayat-Sevgi’den oluşan üçlü terim, kesinlikle özdeştir. Çünkü bu terimler, Bir'in Yetkin biçimde basit olduğunu; özün üstünde bulunduğunu gösterirler. Fakat yetkin, sadece aşağı sırada bir realiteyi meydana getirebildiğinden,[41] şunları anlamak gerekir: Bir’den çokluk olan varlıklar, niçin ve nasıl ortaya çıktı? Bir, neden mutlak aşkınlığı içinde kendinde kalmadı? O, kendinden sonra gelen nesnelerin nasıl kaynağı olabilir?

 

ilkten taşmanın doğası

Mutlak basitliğin sonsuz çokluğu nasıl ortaya çıkarabildiğini bilmek sorunu, yeni değildir. Bu konuda Plotinos şöyle demektedir:

 

Varlıklarda gördüğümüz ve O’na (Bir) götürmek zorunda olduğumuz bu çokluğun nasıl ortaya çıktığını ἐξερρύη

 bilmek, çok tartışılan θρυλλούμενον (efsaneleşmiş, yaygın olarak kullanılan) eski problemdir.[42]

Şimdi şöyle bir açıklama gerekir: Burada ezelî varlıklar düzeyinde düşünülen çokluğun kaynağı söz konusudur.

Ezelî realiteleri incelerken, zamanda oluş güçlük çıkarmamalıdır. “Oluşum”dan söz edilmesinin nedeni, nedensel bağı ve sırayı ifade etmek içindir αἰτίας καὶ τάξεως […] ἀποδώσειν.[43]

Burada, zamansal art ardalık terimleriyle ifade edilen bir bağlılık söz konusudur.[44] Bu nedenle diyebiliriz ki, Bir’in gücü, gerçekleştirilecek bir güç değil de türetici bir güç olduğundan, Mutlak, kendinden doğan nesnelerde aktüelleşmez; her aktüelleşmeden önceki Edim’dir.[45] Νούς’un türemesi problemini İlke’ye özgü δύναμις’ten (dynamis) ve ἐνέργεια’dan (energeia) hareketle ele almalıyız; çünkü kendi başına değişmez olarak kalan Bir’in Bolluğu-Sevgi’si bu güç ve hayat da olan edim kavramlarına yayılır ve Zekâyı türetir.

Yüce ilke kendinde hareketsizdir; fakat ondaki yetkinlikten, güçten ve enerjiden, türemiş bir enerji doğar; bu türemiş enerji, çok büyük ve hatta en büyük güçten doğduğu için varlığa (είναι) ve öze kadar gider. Fakat İlke varlığın ve özün ötesinde ise,[46] bu enerji nasıl ortaya çıkar? Plotinos buna şöyle cevap verir:

İki tür edim vardır: Özün edimi ve özden doğan edim. Özün edimi, edim halinde objedir; özden doğan edim, zorunlu olarak özü izleyen; fakat objeden farklı olan edimdir.[47]

Oysa gördük ki, Bir’in Edim’i, hayatına ve öz’üne eşittir; bu, Öz’süz bir Edim’dir; saf bir Edim’dir. Üstelik bu Edim sadece Bir’in varoluşuna eklenemez.; eğer eklenseydi, o zaman İlke’de birlik olmazdı; fakat tersine bu Edim Bir’in varoluşuna özdeş olmalıdır. Ezelî olarak kendi kendini türetme, Bir’le uyuşur. O halde İlke’nin kendini ezelî olarak türetmesini sağlayan ezelî ve saf Edim, İlke’nin bağımsız ve kendi kendini belirlemiş varoluşudur. Bu Edim zorunlu olarak, hiçbir süjeye bağlı olmayan saf ve mutlak bir davranışı içerir.

Yine de “iki edim doktrini”ne[48] uygun olarak şöyle düşünüyoruz: Bir’in “taşma”sı onun saf Edim’inden, türümün kaynağında olan kendi kendini oluşturan Edim’den türemiş “türetilmiş” Edim’le açıklanır. Öz’ün başlangıcında hiçbir zorunluluk yoktur; fakat cömert bir kendiliğindenlik, Plotinos'un VI. Dokuzluk, 8 (39)’da Bir’in özgürlüğü adını verdiği “türetilmiş bir edim” vardır.[49] Christian Rutten, Plotinos'un “özün edimi”ni ve “özden doğan edim”i nasıl radikal biçimde ayırdığını çok iyi gösterdi;[50] bu ayırımla Plotinos, “türetilmiş edim”in İlke’ye özgü aktivite olmadığını kabul eder.

Bu edim, türetici ve türetilmiş terim arasında karşılıklı bir ilişkiyi gerektirmez. Böylece İlk, “her şeyi türeten güç” olduğundan, kendinden başka bir şeyle ilişki içinde değildir.[51]

Böylece hem Kaynak’ın mutlak aşkınlığı korunmuştur hem de Bir, kendi ürününün dinamik ilkesidir, şeklindeki tez onaylanmıştır.[52] O halde “türemiş edim” yüce güçten türerse,[53] bizzat Bir değildir. Çünkü türetilmiş edim özün ediminden ayrılmasa bile, ondan başka oluşuyla ayrılır.[54] O zaman şunu anlamak gerekir: İlk’in taşması, çok doğru biçimde, kendi saf edimine özdeş olmaksızın, kendinden türemiş türetilmiş edimdir. Hem zaten bu türetilmiş edim, sınırsız “bir şey”dir: O, hayattır; fakat, İlke’nin Hayatı[55] olmayan, ondan doğan, onun saf Edim’inden farklı bir hayattır. Taşan Bir, Plotinos'un bazen “düşünülür madde” [56] ve bazen de “tümel bir güç hayat” [57]adını verdiği, belirsiz bir şey türetti.

Mutlak'tan uzaklaşan ama henüz Νοῦς (Nous) olmayan türetilmiş bu hayat bu edim, "türetilmiş şey"in kendi İlkesi'ne döneceği anda, İyi'nin belirsiz arzusuyla canlanarak ikinci hipostazı oluşturacaktır. Böylece türemenin kaynağı, Bir'in Saf Edim’inden çıkarılmış bu sınırsız hayat, henüz bilinmeyen İyi'ye yönelik belirsiz bir arzu duyan edimdir. Ama aynı zamanda, bilginin önsezisi olan aşk; nesnesiz görme (ὅψις οὔπω ἰδοῦσα), belirsiz bir temsil (φάντασμά τι) ve taslak (τύπον) vardır.[58] Böylece, türemenin kaynağında, Bir’in saf Edim’inden türemiş bu sınırsız hayat, henüz bilinmeyen İyi’ye yönelik belirsiz bir arzu hisseder. Ancak aynı zamanda, bilgi beklentisi olan aşk da vardır; bu, nesnesiz bir görme (ὄψις οὔπω ἰδοῦσα), belirsiz bir temsil (φαντασία τι) ve bir taslak (τύπον)vardır.[59] Bir’den aşağı iniş ancak Bir'e dönüş ile tamamlanır ve Zihin doğar; çünkü Bir’e dönüş olmadan, İlk’ten fışkıran belirsiz hayat, türemiş edim, belirginleşmez ve ondan başka bir şey olmazdı.

Böylece, İlke’nin sahip olmadığı şeyi nasıl verebildiğini daha iyi anlarız. İlke, Saf Edim olduğu için türemiş edime sahip değildir; fakat türemiş edim, yine de onun saf ediminden türemiştir[60]. Türemiş edim, çokluğu kendinde bir yücelik modunda içeren güçtür ve aynı zamanda her şeyin gücü, sınırsız ve yüce güçtür, sınırsız ve tümel hayattır. Yetkin’in Saf Edim’i , yani ἐνέργεια μενουσα, onun kendi kendine yönelik gücü ve kendinde içkinliği olarak Güç’ünü temsil eder; Saf Edim’den türemiş edim ise, İlke’deki içkin güçten türeyen, onun taşkınlığından kaynaklanan ve her şeyin gücü olan bir güçtür. Bir yandan, diyebiliriz ki, belirsiz Bir vardır; bu, saf içsellik, kendine doğru hareket ve kendisi için varoluş, eidetik-noetik dilin kavrayışına direnen ya da kendisini ondan çeken Saf Edim’dir. Diğer yandan, her şeyin gücü olan türemiş edim vardır; bu, Bir’i, türetilmiş varlıklarda içkin bir Varlık olarak ortaya koyar. İlke’nin türetilmiş varlıklardaki bu Varlığı, aynı zamanda bir yokluktur, çünkü türemiş varlıkların temelinde bulunan şey Bir’in kendisi değil, tam tersine, ondan farklı olan türemiş edimidir . Türetilmiş varlıklarda, düşüncenin ötesinde olan şey yani hayat ve sevgi, yalnızca İlk’in bir izidir (ἴχνος); bu iz, Yetkin’in kendisi değil, fakat varlığın derinliklerinde onun varlığı olarak onu işaret eder. İz, Bir ile bir özdeş değildir, varlıkta ona en yakın olandır. Bu, İlke’den sonraki varlıklara, Saf Edim’in den türemiş edim aracılığıyla aktarılmış olan güçtür. Fakat, iz tarafından açığa vurulan ve varlıkta noetik olmayan şeyi oluşturan bu türetilmiş, erotik ve etkin güç, varlığı temaşaya dayalı bir birliğe taşır.

Ontolojik düzlemde, bu nedenle, Bir'in sonsuz gücü ve onun türetilmiş edimi olan sınırsız hayat dilin, İlke'nin bizzat kendisinin tüm şeyleri kuşatıp kapsadığını ifade edebilmesi için gerekli olan şeylerdir. Mutlak'ın aşırı verimliliği böylece ontolojinin dilinde ifade edilebilir, fakat ontoloji bununla birlikte Mutlak'ı hiçbir şekilde bizzat işaret etmez. Mutlak'ı açığa vuran şey, gerçekte, onun saflığının ve Yetkinliğinin arılığı içinde ezeli olarak var olan Edimi'dir. Her ne kadar İlk’in ontolojik önceliği onun türetilmiş edimi tarafından açığa vurulsa da bu anlamda, Bir'in Salt Edimi kesinlikle kökenseldir; taşma aracılığıyla türemeyi açıklayan şey, mantıksal değil, hayati bir zorunluluktur.[61] Bununla birlikte, türetilmiş edim, sonsuz gücü aracılığıyla, Kaynak’tan fışkıran sınırsız ve tümel hayat aynı zamanda yaydığı erotiği de kuşatır; çünkü belirlenmemiş güç kendi içinde İyi'ye yönelik arzuyu (ἔφεσις) taşır. Yukarıya doğru bu bakış, arzu ve sevgi, aşağı olanın yukarı olana dönüşünü ifade eder. Böylece dönüş, aşağı iniş ile açılan mesafeyi ortadan kaldırmaksızın telafi etmeye yöneliktir. Bu mesafe elbette mekânsal değildir, fakat düşününülebilir bir farklılık ve aynı zamanda ontolojik bir farklılıktır. Oysa, türetilmiş edim, tam anlamıyla, Bir'den bir "türüm" değildir. Bu edim "kaynağının dışına asla akmaz,[62] özün ediminden ayrılmaz; kendisinden çıktığı şeye bağlıdır. Öyleyse böyle bir edim nasıl anlaşılmalıdır[63]? Plotinos'un sürekli tekrarladığı gibi, Bir'den çıkış, her türlü dışa yönelik edimi dışlar; İlke, kendisinden türeyen varlıkları meydana getirmek için kendinden dışarı çıkmaz. O, yarattığı hiçbir şey değildir ve bununla birlikte, İlke olan mutlak aşkın ya da en yüce basitlik, gücü aracılığıyla tüm şeylere içkindir. Bu aşkınlık-içkinliği ifade etmek için Plotinos imgelerden, metaforlardan yararlanır. Bunların en açık olanı, kuşkusuz 30. kitapta söz edilen kaynak metaforudur.

 

Peki, o [Bir] nedir öyleyse? Tüm nesnelerin gücü (δύναμις τῶν πάντων). Eğer o var olmasaydı, nesnelerin bütünlüğü de var olmazdı ve Zeka (νοῦς), ilk hayat ve tüm hayat (ζωὴ ἡ πρώτη καὶ πᾶσα) olmazdı. Çünkü hayatın üstünde olan şey, hayatın nedenidir. Nitekim, tüm şeyler olan hayatın etkinliği (ἡ τῆς ζωῆς ἐνέργεια) ilk değildir (οὐ γὰρ [...] πρώτη), ama o, bir kaynaktan (ἀλλ’ ὥσπερ προχυθεῖσα αὐτή οἷον ἐκ πηγῆς) adeta dışa dökülmüştür. Kendisinden başka bir ilkesi olmayan, fakat kendisini tüm nehirlere veren, bununla birlikte o nehirler içinde kaybolmayıp, sessizce (ἡσύχως) kendi başına duran bir kaynağı gözünün önünde canlandırmalısın. Ondan türemiş nehirler, her biri farklı bir yöne akmadan önce, bir süre daha bir arada akarlar; her biri, sanki nereye akacağını önceden bilirmiş gibi.[64]

Kaynak, hayat ediminin fışkırdığı Bir, Plotinos’un özün ediminden kesin olarak ayırmak istediği özden türeyen edimden farklı olan bir ifadedir.

Kaynak, “özün edimi”ni mecazi olarak adlandırır; bu edim, Bir’in kendisine tamamen içkin saf bir edimdir, ἐνέργεια μόνη (energeia monē), kendiliğinden hiçbir şey doğurmaz; çünkü “sessizlik içinde kendisinde kalır” ve hiçbir ilkeye dayanmaz: «Kendinden başka hiçbir ilkeye sahip olmayan bir kaynak hayal etmelisin.» Joseph Moreau’nun[65] işaret ettiği gibi, İlk bir kaynağa benzetiliyorsa, bu “mutlak bir kaynak” tır; verdiği hiçbir şeyi yitirmez. Dolayısıyla, daha önce belirttiğimiz gibi, Plotinos’ta katıksız bir türümcülük yoktur. Bir, mutlak aşkınlık ve kusursuz hareketsizliktir; çünkü İlke sonsuz “öz” ünü sonluya aktarmaz. Stoacı anlamda da türümcülük yoktur; ama bir içkinci yaklaşım vardır: Kaynak, kendisine bağlı kalan, ama ondan ayrı olan bir etkin güç türetir. Hayat edimi, “özün edimi”nden –yani “kaynak”tan– türeyen edim olarak, İlkesini açığa vurur; ama ona ne özdeş, ne de benzerdir.[66] Hayatın ötesindeki kaynaktan fışkıran sınırsız hayat, elbette bir etkidir; ama bu etki, kendisini aşkın kılan nedenden farklıdır – bu neden ona yabancı kalır. Saf Edim olan kaynaktan fışkıran hayat edimi, İlk’in iç enerjisinden, ἐνέργεια μόνηsından türeyen bir etki olarak anlaşılmalıdır. Bu anlamda, kaynaktan fışkıran sınırsız hayat, türetilmiş bir edimdir. Böylece, taşma (ὑπερερροή) imgeleri –ki bunlar taşma (ὑπερπλῆρες) ifade eder– bir Yetkinlik (τελειότης) belirtisidir; ama bu Yetkinliğin türümü değildir.[67] Bu ikinci edim –ya da türemiş edim, türemiş enerji– ἐνέργεια μόνη’sının bir gölgesidir; alt hipostaz da bu türemiş edimden doğar ve Yetkin’in bir imgesidir, ama ona benzemez. İkinci hipostaz olan Νοῦς, Bir’den ilk doğan olarak, onun gibi kendi başına varoluşa sahiptir. Ne var ki, kendinden başka bir şeye bağlı olduğu için, Zeka’nın kendi başına varoluşu, İlk’in kendi kendini konumlandırmasıyla hiçbir şekilde karşılaştırılamaz. Ama kaynak metaforuna dönelim. Plotinos, Bir-kaynaktan fışkıran hayatın Νοῦς-nehiri oluşturduğunu yazar: Başlangıçta tek bir nehir, ama ondan Ruh-nehir doğacaktır. Bu şekilde, Bir, türevlerinde hem vardır hem de var değildir: Vardır, çünkü türetilen edim, bir yansıma ya da imge gibi onun mükemmelliğini açığa vurur; var değildir, çünkü türetilen edimden oluşan şey, İlk İlke'nin kendisini oluşturan hiçbir şeye sahip değildir, hiçbir şey değildir. Türmiş yaşam edimine ,var-var değil olarak adlandırdığımız bu Hayat’a , Bir'in arki-Hayat’ı diyoruz.

 

Ama dahası var: Çünkü Bir’in arki-Hayatı ile Gücü, kendine duyduğu Sevgide özdeş olarak birleşir. Bu Sevgi, sürecin kaynağıdır. Plotinos’un çokluğun İlke’den doğuşunu açıklamak için kullandığı imgeler ve metaforlar, onun sonsuz gücünün kendinde kalıcı ezeli Edimden doğan türetilmiş edim olarak iletilen bir güç olduğunu gösterir. Bu türemiş enerji, ilksel Kendine-Sevginin zayıflamış bir yansıması, küçülmüş bir imgesidir – ki bu Sevgi, Bir’in Edim’i ve varoluşudur. Bu yüzden türemişlere iletilen güç, onun Érôsunu taşır. Cömert Érôs, çünkü kıskanç değildir ve diğer varlıkların var olmasına izin verir; Yayılımcı Érôs, çünkü Sevgidir ki sürecin kaynağıdır; aynı zamanda dönüşün motoru ve hipostazların oluşturucu merkezidir.

 

II. PROTO-HAYAT, BİR'İN TAŞMASI

 

Plotinos, Yetkin'in kendisi söz konusu olduğunda, onun Saf Edim’inden türeyen bir edimden söz eder.[68] Fakat Plotinos, Bir ile ondan türeyenler arasındaki ayrımı açık tutmaya özen gösterirken süreklilik hipotezini de korur; bundan, İlke ile türemişler arasında kökten bir kopuş değil, süreklilik ile süreksizlik arasında kesintisiz bir oyun olduğu sonucuna varmıştık. Bu teorik "belirsizlik", Mutlak'tan Νοῦς'un doğuşunun betiminde özellikle belirgindir, ancak yine de sürekliliği örenin hayat olduğu açıktır, çünkü o:

 

[...] İyi'nin edimidir, ya da daha ziyade İyi'den türeyen bir edimdir [ve] Zeka, sınır kabul ettiği zaman bu edimin ta kendisidir[69] [...] [ve şundan dolayı:] sınır almış hayat, Zeka’dır.[70]

 

Ancak, 38. kitabı (VI, 7) incelediğimizde, hayatın yalnızca tamamlanmış Zeka’ya atfedilmediğini, aynı zamanda ön-noetik Zeka’nın temeli olduğunu, hatta noetik olmayan Νοῦς ile özdeş olduğunu görürüz: ön-akli hayat, sınırlandığında, tamamlanmış hipostazın kendine özgü hayatını verir. Başka bir deyişle, hipostatik Zeka’nın hayatı, başka bir hareketi tamamlar: biçimsiz ve belirsiz olduğu ölçüde ilk ilke diyebileceğimiz hayatın hareketi. Bu ilk ilke, Bir'in taşmasından doğar, onun Saf Edim’inden türeyen bir edim’dir; Bir'in Hayat'ını, temel hayat ilkesi olarak tanımladığımız Edim’i . Ön-akli hayat ya da ilk ilke, böylece Bir'in temel hayat ilkesi ile Zeka'da açığa türemiş hayat arasında yer alır; bu hayat, tüm hayat biçimlerinin arketipidir. Proto-hayat, Bir'den türeyen edim olarak, İlk ile Νοῦς arasında aracıdır ve İlke'den türemiş ilk başkalık ve hareket olarak düşünülmelidir.

Bu nedenle, Saf Edim’den türeyen edim, temel hayat ilkesi’nin taşmasından doğan ilk ilke, hareket ve başkalık kiplikleri altında analiz edilmelidir; türeyen edim’in hareketi ve başkalığının İlk'i hiçbir şekilde kirletmediği, onun kendi içinde hareketsiz ve kendine özdeş kaldığı korunarak. Yetkin'in aşkınlığı, ondan türeyen hareket ve başkalık tarafından hiçbir şekilde tehdit edilmez. Öte yandan, türeyen bir edim olduğu için, Bir'den uzaklaşan hareket olarak ön-noetik hayat, İyi'nin temel hayat ilkesi’ne en yakındır: ilk ilke olarak, yani belirsiz ve sınırsız hayat, sınırını bilmeyen, İlkenin Hayat'ına en çok benzeyen hayattır. Hareket, İyi'ye dönüşle hipostazda (Νοῦς) tamamlandığında hayat farklılaşır ve biçimi ve sınırı ile İyi'nin Hayat'ından tamamen başka olur; ancak o zaman ontolojik hayatın ilkesi ve kaynağı haline gelir, tüm hayat biçimlerinin arketipi olur. Bu nedenle, Plotinos "hayat, İyi'nin ἐνέργεια'sıdır ya da daha ziyade İyi'den türeyen ἐνέργεια'dır.[71] dediğinde, İlke'den sonraki hayatın gerçekten onun Saf Edim’inden türeyen edim olduğu anlaşılmalıdır, oysa bu Saf Edim’in kendisi Bir'in temel hayat ilkesi olarak Hayat'ıdır. Hayat'ı İlke'nin Edim’i , ἐνέργεια olarak tanımlayan tek anlamlılık, Plotinos'u hemen düzeltmeye ve hayatı İlke'den türeyen ikinci edim olarak belirlemeye iter. Bu, ikinci edim’in her zaman birinci Edim’in yani İlk'in Edim’in imgesi olduğu için, Hayat'ın İlke'nin birinci Edim’i olduğu kadar, ondan türeyen edim’in hayatı olduğunu anlamamızı sağlar. Eğer Bir bu ilk ilkenin ilkesi ise, Pierre Hadot'nun dediği gibi, şundandır:

 

[...] bu energeia başlangıçta sonsuz ve biçimsiz olduğu için, sonuçta, biçimsiz İyi ile gerçek benzerlik biçimsizliktir .[72]

 

Böylece, Bir'den türeyen edim olan belirsiz ve ayrışmamış hayat, İyi ile en büyük yakınlığa tanıklık eder. Ama ζωή aynı zamanda İlk'ten tamamlanmış Zeka’ya sürekliliğe tanıklık eden şeydir; süreksizlik ise οὐσία ve νόησις ile ortaya çıkar. İlke, ikinci hipostazın kendine özgü öz ve düşüncesi açısından mutlak aşkındır; ama hayat, İyi ile "benzerlik" olasılığını açık tuttuğu ölçüde, o kadar içkindir. Bu nedenle, türeyen edim olarak ilk ilkenin hareketi, Bir'in taşması ve cömertliğinin işaretidir, ama aynı zamanda doğanlarda onun Aşk'ının izidir; ve ön-noetik hayat, Bir'in Gücü ile özdeş Aşkın'ın açığa türemiş ve iletilen gücünü ifade eder. Böylece İlke, aşk yoluyla onu izleyen şeye içkindir ve bu aşk hayattır.

Bir'den Νοῦς'un türemesi, ζωή yoluyla gerçekleştiği için, İlke'ye göre hareket ve başkalıkta oynanan süreklilik-süreksizlik lehine tanıklık eder, ama temel hayat ilkesi’nin Yetkin'inden türemiş ilk ilke olduğu için onun izi gibidir. Ancak süreklilik böylece Yetkin bir şekilde doğrulanmış olsa da bunun taşma olarak anlaşılması gerektiğini düşünmüyoruz. Gerçekten de Bir'den türeyen varlıklara kadar bir taşma süreci söz konusu olamayacağını zaten vurgulamıştık, ateş ve sıcaklık, kar ve soğukluk ya da kokulu nesneler73 metaforları taşma benzeri bir fiziksel olguyu ima etse bile. Bu metaforlarla Plotinos, her varlığın, kaldığı sürece, özünden dolayı, gücüne bağlı ve bağlı bir gerçeklik türettiğini, kendisinin arketip olduğu bir imge türettiğini göstermeye çalışır. Böylece ateş örneği, İlke'nin kendisi içinde kalarak, hareketsiz olarak nasıl türettiğini gösterir, çünkü ateşin sıcaklığı ikiye ayrılır, ateşle birlikte olan ve ateşin verdiği. Başka bir deyişle, ateş etkisiz değildir, ama etkisi kendisi değildir:

Ateşte özünü oluşturan bir sıcaklık ve ateş özüne özgü etkinliği uygularken kendisi olarak kaldığında türemiş başka bir sıcaklık vardır.74

Şimdi, Bir'den Varlık'a geçişi analiz etmeliyiz. Νοῦς'un ayrılmış hipostazının nasıl oluştuğunu belirleyelim.

Doğuş, aşağı inişe (πρόοδος) bağlıysa, bu aşağı iniş yalnızca Bir'e değil, türeyen enerjinin İlke'ye dönüşüne de bağlıdır. İlerleyiş ve dönüş, türeyen ve ayrılmış Νοῦς hipostazını tam olarak oluşturan edim’de özdeşleşir.[73]

Plotinos, Bir'den doğan edim’i şöyle adlandırır: "Tümel bir güç olan hayat” ve bu türeyen ἐνέργεια'nın, sınırsız bir hayatın, henüz Νοῦς olmadan İyi yanında kaldığını açıkça belirtir:

Hayat, İyi'nin edim’idir ya da daha ziyade İyi'den türeyen bir edim’dir; Zeka, sınır kabul ettiği zaman bu edim’in ta kendisidir[74]

Eğer oluşum, aşağı inişe (πρόοδος) bağlıysa, bu sonuncusu yalnızca Bir’e değil, aynı zamanda türemiş enerjinin İlke’sine dönüşüne de bağlıdır. Aşağı iniş ve dönüş, böylece, Νοῦς’un türev ve ayrılmış hipostazını tamlık içinde kuran edimde özdeşleşirler.[75]

Plotinos, Bir’den doğan edimi şöyle adlandırır: «Tümel bir güç olan hayat”[76]» ve bu türemiş ἐνέργεια’nın, sınırsız bir hayat olduğunu açıkça belirtir; bu, henüz Νοῦς olmadan İyi’nin yanında kalır:

 

Hayat, İyi’nin edimidir ya da daha ziyade İyi’den türeyen bir edimdir; Zeka ise bu aynı edimin sınırlanmasıdır.[77]

İyi’den doğan edim olan hayatın sınırsızlığı, gerçekten de belirgin biçimde biçimsizdir; bu, belirsizliktir, gücün sonsuzluğudur ve bu belirsiz proto-hayat, diyebiliriz ki, dönüş hareketinde sınırlandırılıp biçimlendiğinde kendisinden çıkacak çokluğa gebedir.[78] İlke, türeyen edim’i yoluyla çokluğun belirsiz gücünü doğurur.[79] Bir'den gelen ama Bir olmayan bu sınırsız hayat, önce kökensiz uzaklaşmanın kör bir hareketidir, başkalıktır. Mutlak Kaynak'tan türemiş ve ondan uzaklaşan ilk ilke, sonra ona döner ve bu hareketle Zeka’nın tam oluşumunda kendini sınırlar. Hayatın sonsuzluğu, biçimsizliği, böylece her sınırın ve sınırlamanın kaynağıdır. Bu ilk ilke mutlak ve ilk sonsuzluktur: her biçim, her sınırlama onun karşısında sonradan ve türeyendir[80]. Ama 38. kitapta (VI, 7) daha temel olan, Plotinos'un Zeka’nın iki durumu olduğunu belirtmesidir: Zeka’nın henüz tam anlamıyla kendisi olmadığı, ἀόριστος (belirsiz) ve ἄμορφος (biçimsiz) olduğu ilk durum, İyi'ye aşk edimiyle hamle yapan odur;81 ve gerçekten varlığın, belirlenmiş hayatın, düşüncenin tamamlanmış ve gerçekleşmiş hipostazı olduğu ikinci durum.

Νοῦς'un ilk durumu belirleyici önem taşır, çünkü Bir'in kendine aşkının türemişlerde iz olarak nasıl yayıldığını ve açığa çıktığını kavramamızı sağlar. Türeyen enerjinin, Bir'den sızan sınırsız hayat, ilk ilke olduğunu gördük; bu ilk durumdaki Νοῦς'tur. Bu yorum, Plotinos'un kendisi tarafından da doğrulanır:

Bir [...] Yetkin olduğu için, sanki (οἷον) taşar (ὑπερρεῖ), ve bu aşırı bolluk ondan farklı bir şey türetir. Doğmuş olan ona döner (ἐπ' αὐτό), döllenir ve ona bakarak Νοῦς olur.82

Bir'den türeyen ἐνέργεια ve Νοῦς'un ilk tezahürü olan ilk ilke, Plotinos'un yazdığı gibi83, belirsizdir; Bir'in izidir ama temel hayat ilkesi değildir. Dahası, Zeka’nın başlangıç durumundaki hayatının sonsuzluğu, İlke'den, onun kendi belirsizliğinden ve sonsuzluğundan gelir ve henüz biçim almamıştır. Ayrıca, bu hayat sonsuzluğunun kesin bir anlamı vardır, çünkü,

[...] ne biçimini ne biçimini kavrayabildiğin bir arzu nesnesi olsa, bu en yüksek ölçüde arzu ve aşkı (ἐρασμιώτατον) uyandıran olurdu, ve ona duyulan aşk ölçüsüz olurdu. Çünkü o zaman aşkın sınırı olmaz. Sonsuz olurdu böyle bir Sevgili'ye aşk84!

Eğer sınırsız hayat, doğmakta olan Νοῦς, sonsuz ve biçimsiz İyi'ye sonsuz arzu duyuyorsa, bunun nedeni hayatın İyi'den Aşk'ın sonsuz gücünü almasıdır. Bir'e olan bu aşk, türeyen enerjinin dağılmasını durdurur ve ilk ilke’yi Mutlak Kaynak’a döndürür, o zaman İyi'ye "artık görmeyen bir bakış85" olarak yaklaşır. Türeyen enerjiye iletilen güç, aşk yoluyla, türeticisine dönme gücünü verir. Doğmakta olan Zeka'da Bir'in sonsuzluğu tarafından uyandırılan aşkın böyle bir yoğunluğu varsa, bu, mutlak İyi'nin Aşk'ının sonsuzluğu olmayan bu aşk sonsuzluğunun, türemiş’e sonsuz güç ve kuvvet vermesindendir. İlk'in kendine aşkı, ilk ilke olan doğan enerjiye yayılır ve bu Aşk, İlk tarafından doğan şeyin kurucu unsuru olur, doğmakta olan Zeka’nın güç ve kuvveti olur.[81] Bir'de Hayat-Aşk-Güç'ün katı anlamda eşdeğer terimler olduğunu söylemiştik; türeyen enerjide aşk ve gücün Kaynak'tan sızan belirsiz hayatta yer alması doğaldır.

 

Ancak İlk'in kendine aşkı doğanda başka olur, İyi'ye sonsuz aşk ve arzu olur. Böylece İlke'ye olan bu aşkın güç ve kuvveti, türeyen enerjinin genişlemesini durdurur ve onu İyi'ye döndürür, ona bakışı ile döllenmesini sağlar. Proto-hayat böylece Bir'e göre ilk başkalıktır, onun muazzam gücü tarafından doğan başkalık:

Önceki terim [Bir] kendi yerinde kalır, ama sonucu [sınırsız hayat] ondaki tarif edilemez gücün ürünüdür; bu gücü hareketsiz kılmamalı ve kıskançlıkla etkilerini sınırlamamalı [...]. Bu gücün muazzamlığı bağışlarını her şeye gönderir ve hiçbir şeyi kendinden pay almadan bırakamaz.[82]

 

Böylece Bir'den türeyen enerjinin "tüm nesnelerin türetici gücü" nü açığa vurduğu anlaşılabilir, çünkü yalnızca o, başkalıkta İlke'nin izi olma gücüne sahiptir. Plotinos'un belirttiği gibi İlk'ten ayrılmasa da başkalığı nedeniyle ondan uzaktır, çünkü "aralarında onları ayıran hiçbir şey yoktur ki, farklı olmaları (οὐδὲν γὰρ μεταξύ ἢ τὸ ἑτέρως εἶναι[83]88) gereksin. Kaynak’tan sızan ilk ilke ta etkili başkalık, İlke'ye sonsuz aşk olarak arzudur; Bir'in kendine aşkından doğan'ın İlk'e sonsuz aşkına, süreklilik vardır, ama aynı zamanda süreksizlik, çünkü doğan edim’in başkalığı İlk'i kendisinden başka bir şeye ilişkin olmaktan korur.[84] Böylece ilk ilke’nin, Mutlak'tan türeyen enerjinin "tüm nesnelerin gücü" olabildiğini anlarız, çünkü varlıklara varoluş veren sınırsız, sonsuz güç, varlıkların İlke'ye, aşk nesnesi Bir'e duyduğu arzudur. Bu nedenle Plotinos "hayat tümel bir güçtür[85] diye öğretir, çünkü hayat burada aşk ve arzu ile eşanlamlıdır ve Kaynak arzusu, en yüce İlke'yi nesne edinen bu aşk tümeldir: "Her doğmuş varlık onu doğuran'ı arzular ve sever[86]91". Ama tersine doğru değildir ve Bir, iyilik ya da aşk[87] yoluyla dünyayı yaratan cömert bir tanrıya hiçbir şekilde benzetilemez, çünkü o zaman aşk Bir'in aşağıya, kendisinden başka bir şeye bağlanması anlamına gelirdi.

İlerleyişin kaynağı erotik bir dinamizm olsa da bu dinamizmin ilkesi Bir'in kendine aşkıdır, aşağıda bu dinamizm türeticiye aşk olarak tersine döner. Gerçekten, nesnesi Bir olan sonsuz aşk, Kaynak’tan gelen muazzam güç ve sonsuz kuvvet ile özdeştir, "sınırsız ve tümel bir güç olan hayat" ile özdeştir.

 

SONUÇ

Bir'in taşmasının Varlık'ın ve tüm Gerçek'in kökenindeki ilk ilke olduğunu belirledik. Bu ilk ilke aynı zamanda tezahürlerinin çokluğunu aşkın kılan güç olarak açığa çıkar, çünkü her zaman var olana göre fazladır ve gerçekleşmiş edim’e göre her zaman bozulmadan korunur. Böylece türemişlerde kendini belirleyen güç, edim’in üstündedir ve ona üstündür; Bir'den türeyerek aşağı iniş düzeninin tamamında, duyulur varlıklara kadar onu açığa vurur. Bu nedenle Ruh'un kabul ettiği ve ilkesinden gelen gücün, Ruh tarafından kendi hayatı olarak gerçekleşen Νοῦς’un edim’inden türeyen hayat olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hipostazların aşağı inişini yöneten metafizik ilkeye göre, bir şeyden sonra gelen her zaman ondan çıktığı şeye göre aşağıdadır. Ruh'un hayatı, Νοῦς'tan gelse de onunkinden aşağıdır, yani birliği daha azdır; bu hayat ise Bir'in içsel Hayat'ı ile ölçülemeyecek kadar farklıdır. Edim’de Ruh'un hayatı, ikinci hipostazın hayatı varlık ve düşüncenin çakışması olduğu ve dolayısıyla birlik olduğu ölçüde, Zeka’nın hayatından daha az birliğe sahiptir[88]93. Ruh'un hayatı ise birlik ve çokluktur, çünkü içindeki çokluğu birlik altında gerçekleştirmeyi asla tam başaramaz. Ama dunamis açısından Ruh, türeticisinden sonsuz hayat gücünü, İlk'ten taşan ve Bir'den Νοῦς'a, oradan Ruh'a iletilen ilk ilke gücünü alır. Böylece hipostazları geçen aynı hayati güçtür, her birine özgü edim'la aynı birlik ve aynı Yetkinlikle gerçekleştirmese bile. Νοῦς, İlke'den türeyen sonsuz ve tümel ilk ilke’yi , sonsuz güç ve enerjiyi, hem tek hem çoklu hayat olarak, Zeka’nın hayatı ve düşünülürlerin hayatı olarak kabul eder.

Kaynak’tan sızan sınırsız ve tümel ilk ilke’yi böylece gerçekleştirerek, Νοῦς ilk hayat, ideal hayat, tüm hayatın arketipi olur; bunu İlk'ten taşan ilk ilke 'a verdiği biçimle yapar. İkinci hipostazın biçimle nmış hayatı, somut ve duyulur dünyada görünen hayatların ondan geleceği ölçüde ilktir. Ama Νοῦς kendisi duyulur maddeyi biçimlendiremez , biçimleri n çokluğu onda açığa çıkmadığı için duyulur dünyayı aracısız yönetemez; onun ile duyulur dünya arasında bir aracı olmalıdır ve bu aracı Ruh'tur. Ama noetik Zeka’nın kendisi aracısını doğurur, çünkü Bir gibi "taşar" ve bu taşmaktan başka bir hipostaz ilerler. Bu doğuş, Plotinos için Aristoteles'in aksine gücün Edim’den üstün olduğunu bir kez daha doğrular: hayat hem Νοῦς'un gücü hem enerjisidir ve bu hayati güç ondan türeyerek Ruh'a gelir. Hayati güç böylece güç olarak her zaman birdir, ama gerçekleştiğinde çokludur. Proto-hayat gücü Ruh'a yansır ve ona hayat verir[89], ama kendi edim’i ile bu ilk ilke’yi , bu hayati gücü kendi ἐνέργεια'sı ve her zaman çoklu yapar. Hayati güç her zaman belirsiz, sınırsız ve tümeldir; Bir'den gelen ilk ilkedir, ama ondan türemiş ve hipostazın kendine özgü hayatı olan enerji her zaman bu hayati gücün çokluk olarak gerçekleşmesidir — Νοῦς için biçimler çokluğu, Ruh için ruhlar çokluğu. Zeka böylece hayatın sonsuz gücünü kendi edim’inden türeyen enerji olarak açığa vurur. Sonuçta, Bir'den taşan ve her hipostazda hayati güç olarak süren bu ilk ilke, gerçekleşmede yer bulmayanı, gerçekleşmeye göre her zaman fazlayı, gerçekleşmenin asla gerçekleştiremeyeceği güç doluluğunu olarak anlayabiliriz.[90] Böylece Plotinos'un her türetilenin önce biçimsiz türetildiğini, sonra türeticisine dönerek biçimlendiğini [91] neden savunduğunu anlarız: İlke'den gelen hayati güç, ilk ilke gerçekten temelde ve özünde belirsizdir, belirlenmesi ancak hipostazın edim’i ile gelir, böylece kendini gerçekleştirir ve hipostaz olarak tamamlanır. Böylece, Plotinos'un Aristoteles'e göre güce tam bir tersine çevirme yaptığını düşünüyoruz. Onda güç her zaman fazladır, kendini tanımlama ve belirleme gücüne sahiptir; hiçbir edim’in tüketmediği aktif bir güçtür Edim’den üstün. Bu güç kavramı tüm Plotinos metafiziğini yönetir. Bir'den sızan, Plotinos ontolojisinin tüm seviyelerini tükenmeden ve değişmeden geçen belirsiz ve sınırsız hayat, tümel ve biçimsiz ilk ilke tan başka bir şey değildir. Güç yalnızca aşağı iniş boyunca, kaynağı Bir'den uzaklaştıkça azalır. Böyle aktif bir güç, gerçekten aşağı inişe/dönüş çift hareketine başkanlık eden erotik dinamiktir ve aşağı Ruh tarafından duyulurun yaratılışının kökenindedir.

Böylece Ruh tarafından karanlık ve edilgin duyulur maddeye iletilen gücün sonsuz, belirsiz ve hayati güç olduğunu, ve bu gücün Bir'den sızan ilk ilke 'tan iletildiğini, sonra Νοῦς'ta gerçekleştiğini ve Ruh'ta yeniden yayıldığını ve onun tarafından gerçekleştiğini sonuçlandırabiliriz. Proto-hayat diye adlandırdığımız güç, böylece Plotinos metafiziğinin tamamının nasıl yapılandığını anlamamızı sağlar.

 



[1] Plotin, Ennéades III, 8 (30), 10, 1-2.

[2] Kşz. V, 4, (7), 2.

[3] Kşz. V, 8, (6), 6.

[4] Kşz. V, 3, (49), 16. Kşz. Bu kitap için B. Ham. Plotin, Traité 49 (3), giriş, çeviri, yorum ve açıklamalar, Paris Cerf (Coll. “Les écrits de Plotin”) 2000.

[5] Kşz. VI, 9 (9), 5, 36-37. Bu kitap için O. Hadot, Plotin, Traité 9 (VI,9), giriş, çeviri, yorum ve açıklamalar, Paris, Cerf, (Coll. “Les écrits de Plotin”), 1994.

[6] Güç ve edim kavramlarındaki büyük değişiklikler konusunda ayrıntılı bir analiz için başvurulabilecek kaynaklardan biri, J.-M. Narbonne'un La métaphysique de Plotin adlı eseridir (Vrin, Coll. “Bibliothèque de l’histoire de la philosophie”, 1994, s. 26-57). Aynı yazarın Plotin, Traité 25 (II, 5) kitabı da faydalı olacaktır; burada giriş, çeviri, yorum ve açıklamalar yer almaktadır (Cerf, Coll. “Les écrits de Plotin”, 1998). Aristoteles’te bu konuyu ayrıntılı biçimde öğrenmek isteyen okuyuculara ise şimdilik yalnızca Fizik’in son satırlarını (VIII, 10, 267 b 17-26) okumalarını öneririz; buralarda Aristoteles, bölümsüz ve boyutsuz bir ilk hareket ettiricinin zorunlu olduğu sonucunu çıkarır (özellikle 267 b 24-26: ἀδιαίρετόν ἐστι καὶ ἀμερές καὶ οὐδὲν ἔχον μέγεθος = Bölünmezdir ve parçalanmazdır ve hiçbir büyüklüğe sahip değildir). Böylece Aristoteles’in İlk Hareket Ettiricisi hakkında gerçekte bir denebilirse, bu “bir”i, İlk Hareket Ettiricinin kendisiyle birleşik bir hareket gibi anlamak gerekir; çünkü İlk Hareket Ettiricinin hareketi ezelîdir (κινοῦν ἀΐδιον: 24) ve bu ezelî hareket, İlk Hareket Ettiricinin bir başlangıcının ve bir sonunun olmasına engeldir; çünkü davranışının zamanı sonsuzdur. Fakat bu, Plotinos'un Bir’i değildir (bu makalede yapılacak ayrıntılı analizlerde bu ayrım ele alınacaktır). Aristoteles'in İlk Hareket Ettiricisinin gücü sonsuzdur (δύναμιν ἄπειρον: 22-23); çünkü sonlu hiçbir şey sonsuz güçte olamaz ve böylece sadece İlk Hareket Ettirici, hareketlinin “karşısında” değişmez ve sürekli bir ilişki içinde olabilir (καὶ πρὸς τὸ κινούμενον ὁμοίως ἔχει καὶ συνεχῶς: 17). Bize göre aynı analizleri tam olarak aynı nedenle Metafizik’te Λ, 7, 1073 a, 3-11'de yeniden buluruz: Aristoteles'in İlk Hareket Ettiricisi ve Plotinos'un Bir’i arasındaki fark, burada daha dikkat çekicidir. “Ezelî, hareketsiz ve duyulur varlıklardan ayrı bir töz vardır […] bu töz’ün sonsuz bir gücü vardır.” Ve o, ezelî ve değişmez harekettir; sonuç olarak diyoruz ki, Aristoteles'in İlk Hareket Ettiricisi belli bir tarzda bir ise, asıl anlamıyla bir değildir; çünkü bir taraftan İlk Hareket Ettiricinin birliği, ezelî hareketin birliğidir; ezelî hareket, hareketlileri, sonsuz bir zamanda hareket ettiren sonsuz gücüyle özdeştir ve diğer taraftan hareket ettirici, bir töz’dür ve töz olarak kalır; bu tözün bölümünün ve boyutunun olmaması, tözlüğüne engel değildir.

[7] VI, 8 (39), 20, 14. Bu kitap için kşz. G. Leoux, Plotin, Traité sur la liberté et la volonté de L’un [Ennéade VI, 8 (39)], giriş, Grekçe metin çeviri ve yorum, Paris, Vrin (coll. “Histoires des doctrines de l’Antiquité classique”), 1990.

[8] Kşz. İbid., 17-18.

[9] Aristoteles Metafizik’te Λ, 7 1072 a 24-26 bunu şöyle açıklar: “Tanrı, hareket ettirilmeksizin hareket ettiren şeydir; ezelî varlıktır, edim halinde tözdür (ενέργεια αύσα); ayrıca Metafizik’te Λ, 7 1072 b 26-29, şunu ekler: ve [öz olan] Tanrı, bu edim’dir. Ve Tanrı’nın kendi başına var olan edimi (ενέργεια δέ ή χαθ’ αύτήν), yetkin ve ezelî bir hayattır. Böylece ezelî, yetkin bir canlıya Tanrı diyoruz.

[10] VI, 8 (39), 7, 53-54.

[11] Ibid., 16-29.

[12] Ibid., 20, 9-11.

[13] II, 5(25), 2, 31-33. Bu kitaba Porphyrios, “Güç Halinde Olmak” ve Edim Halinde Olmak Nedir?” başlığını koymuştur. Kşz. aynı zamanda J. –M. Narbonne, La Métaphysique de Plotin, özellikle yorum bölümü.

[14] Ibid., 12-13.

[15] Narbonne, J. –M., La Métaphysique de Plotin, p. 33.

[16] Aristoteles, La Métaphysique H, I, 1042 a, 27-28

[17] V, 3 (49), 15, 34.

[18] V, 8 (39), 21-25.

[19] Narbonne, J.-M., La Métaphysique de Plotin, p. 32.

[20] VI, 8 (39), 16, 22.

[21] Kşz. VI 5 (23), 4, 13-14: “Diyoruz ki, Tanrısal doğa, sonsuzdur”; IV, 3 (27), 8, 36: “Tanrı, bir gücün sonsuzluğudur, τή δυνάμει τό άπειρον”.

[22] V, 5 (32), 10, 22-23 ve 11, 1-5.

[23] Kşz. VI, 8 (39), 15; “Bir, hem kendine hem de sevilen objeye aittir; Sevgi ve “Kendi’nin Sevgisi” aynı şeydir ve kşz. ayrıca 16, 12-14.

[24] Platon’un Sofist’inin beş cinsini “Varlık, Dinginlik, Hareket, Başka, Aynı” (Le Sophiste, 254e-257a) Plotinos'un okuma biçimine dair ayrıntılı bir analiz için kşz. D. Montet, Archéologie et généalogie. Plotin et la théorie plotanieenne des genres, Grenoble, J. Millon (coll. “Krisis”, 1996. bu çalışmada yazar, bizimkinden farklı bir bakış açısını kabul etmesine rağmen Plotinos'un, metafizik tutumuna bağlı olarak Platon’un Sofist’indeki cinsleri ne ölçüde çarpıttığını ve ne kadar onlara bağlı kaldığını bilmek gerekir; bu kitapta yine de bizimkiyle aynı Bir’i bir aşkınlık/içkinlik gibi anlayan yorumlayıcı satırlar vardır. Dikkat etmek gerekir ki, D. Montet’ye göre bu kavramlar konusundaki belirsizlik, kendisinden sonra gelen şeyle karşılaştırıldığında İlk’in soy kütükte öncel olmasından gelir.

[25] V, 5 (32), 10, 14-16.

[26] VI, 7 (38), 39, 31.bu kitap için kşz. P. Hadot, Plotin, triaté 38, giriş, çeviri, yorum ve açıklamalar, Paris, Cerf (coll. “Les écrits de Plotin”, 1998.

[27] Ibid., 32-33, V, 4 (7), 26-28.

[28] Kşz. V, 2 (11), 1.

[29] Kşz. V, 5 (32), 12, 48-49.

[30] V, 2 (11), 7-9.

[31] Plotinos analojiye başvurarak Νούς’un Bir’le zorunlu benzerliği üzerinde ısrar eder. Plotinos bu benzerliği türüm, soyun türemesi, Bir’in türlerdeki izleri terimleriyle belirtir. 38. kitap (VI, 7), böyle bir benzerliğin belirlenmesiyle ilgili sorunları inceler; bu sorunlar, İlk’in aşkınlığının ve içkinliğinin anlamı çerçevesinde ortaya konur.

[32] Özellikle bkz. V, 4 (7), 1; VI, 8 (39), 16.

[33] V, 4 (7), 2, 22-23. Μένουτος οὖν αὐτοῦ ἐν τῷ οἰκείῳ ἤθει, ἐξ αὐτοῦ μὲν τὸ γινόμενον γίνεται, μένοντος δέ ἐστιν. ("Kendi alışılmış doğasında kaldığı sürece, ortaya çıkan şey ondan ortaya çıkar; ama kalan olarak ise o, vardır.)

[34] VI, 8, (39), 16, 15.

[35] Kşz. V, 1 (10), 7.

[36] M. De Gandillac, La sagesse de Plotin, Paris, Vrin (coll. “à la recherche de la vérité,”), 1952, 61.

[37] Étienne Giloson bu konuda şuna dikkat çeker: “Bir varlık doktrininde aşağı, sadece üst varlıktan dolayı vardır. Tersine Bir doktrininde genel ilke şudur: Aşağı, yukarıdakinin olmadığı şeyden dolayı vardır. Gerçekte yukarıda olan sadece sahip olmadığı şeyi verebilir; çünkü bu şeyi verebilmek için, verdiği şeyin üstünde olmalıdır.” (VI, 7 [38], 17. Plotinos bu problemi şu soruyla ortaya koyar: “Bir, sahip olmadığı şeyi nasıl verebilir?” (V, 3 [49], 15. onun cevabı şöyledir: “Hiçbir şey Bir’de olmadığından, her şey ondan gelir ve varlığın olması için, Bir'in varlık olmamalıdır; fakat onu türeten şey olmalıdır. Varlık, ilk doğan gibidir.” (V, 2 (11), 1” (L’être et l’essence) Paris, Vrin, [coll. “ Bibliothèque des textes philosophiques”], 1981, p. 42.

[38] Kşz. VI, 8 (39), 16.

[39] Kşz. V, 2 (11), 1; V, 5 (32), 12.

[40] Kşz. örneğin V, 8 (6), 5; V, 4 (7), 1; V, 1(10), 6; V, 3 (49), 15.

[41] “Yetki, kendinden daha az yetkini türetir.” (V, 1 (10), 6, 36.)

[42] V, 1 (10), 6, 3-8.

[43] Ibid., 19-22.

[44] Joseph, Moreau açıkça şuna dikkat çeker: “Bir’de bilgi olmamasını gerektiren negatif diyalektik, ontolojik söylemi yasaklamaz; sadece bu söylemin sınırlarını ve şartlarını belirler. Söz konusu negatif diyalektik, Bir’in, özün ve öz-olmayanın ötesinde olmasını gerektirir; Bir’in, kavrayabildiğimiz en yüksek aktiviteler olan energeia’nın ötesinde, Zekânın ve istemin ötesinde bulunduğunu, böylece bütün varlıkları meydana getiren, sonsuz bir güç gibi olduğunu kabul etmeye bizi zorlar; gene bu negatif diyalektik Bir’de, tüm varlıkların türediği ilk enerji (ἐνέργειαν τήν πρώτην) olan bir tür aktiviteyi (οίον ἐνέργειαν) görmemize izin verir.”(Plotin ou la gloire de la philosophie antique, Paris, Vrin, [coll.  Bibliothèque d’histoire de la philosophie”]; 1970, p. 88.

[45] Kşz. III, 8 (30), 10.

[46] V, 4 (7), 2, 34-39. “İlk, kendine özgü durumda kalır; fakat aynı zamanda onda içkin yetkinlikten ve enerjiden, türemiş bir enerji çıkar; türemiş enerji, çok büyük bir güçten, yüce güçten doğduğu için, varlığa ve öze kadar gelir […]; çünkü İlk, özün ötesindedir (έχείνο γάρ έπέχεινα ούσίας).

[47] Ibid., 29-31: καὶ ἡ μὲν τῆς οὐσίας αὐτό ἐστιν ἐνέργεια ἑκάστου, ἡ δὲ ἀπ’ ἐκείνης, ἣν δεῖ παντὶ ἕπεσθαι ἐξ ἀνάγκης ἑτέραν οὐσίαν αὐτοῦ ("Birinci etkinlik, her varlığın özünün ta kendisidir; ikincisi ise bundan türeyendir ve her şeyin zorunlu olarak onun başka bir özünü takip etmesi gerekir.)

 

[48] Kşz. Rutten “la doctrine de deux actes dans la philosophie de Plotin”, Revue philosophique, 146 (1956), p. 100-106.

[49] Hatırlayalım ki, Bir'in (l’Un) özgürlüğü, bu 39. inceleme kitabında (traité 39), kendine hâkimiyet ve kendinden sonra gelen, yani aşağı olan şeye karşı bağımsızlıkla tanımlanır; fakat Ennéadlar’ın tüm bağlamlarında özgürlük, kölelikten kurtulma ve egemenlik anlamına gelir (örneğin II, 2 [14], 2'de). Dolayısıyla, παρ’ αὐτοῦ olan Bir mutlak olarak özgürdür, çünkü kendini sahip olur ve –diyebiliriz ki– kendisine kendisi aittir. Varlığın kendine ait olması, egemenliğin temelidir.

[50] Kşz. Rutten “la doctrine de deux actes dans la philosophie de Plotin”, Revue philosophique, 146 (1956), p. 100-106.

[51] Ibid.

[52] Kşz. V, 3 (49), 15.

[53] V, 4, (7), 2.

[54] Kşz. V, 1 (10), 6, 52-53. “Türetilmiş varlık zorunlu olarak Bir’le birliktedir; çünkü artık ondan ayrı değildir; ondan başka bir şey de değildir.” bu bağlamda türetilmiş varlık söz konusu olmasına rağmen, Zekâ yürütme, özün edimi ve özden doğan edim içindir. Bu iki edimi ayıran şey, Plotinos'un Dokuzluk V 4 (7), 2, 28-31’de açıkladığı gibi tam anlamıyla, onların farklılıklarıdır. Hem zaten aynı kitapta Plotinos, özün ediminden, özden doğan; fakat öz olmayan bir başka edimin nasıl doğabildiğini açıklamak için ateş örneğini verir: “Ateş, kendinde kalarak, özünden ayrılmayan bir aktiviteyi gerçekleştirdiğinde, ateşte, onun özünü oluşturan bir sıcaklık vardır ve ilk sıcaklıktan gelen başka bir sıcaklık vardır” (Ibid. 31-34).

[55] İlke’nin bu hayatına en yüce hayat diyeceğiz. Gerçekte Bir’in hayatı en yüce Hayat ise, bunun nedeni, en yüce hayatın ne başlangıca ne de ontolojik hayatın ilkesine ait olmamasıdır; çünkü tersine, tüm hayat biçimlerinin gerçek arketipi, zekânın hayatıdır. En yüce Hayat gerçekte, “tümel bir güç olan Hayat’tır” (VI, 7 [38]), 17

[56] II, 4 [12], 15. Bu kitap için kşz. J.-M. Narbonne, Plotin. Les deux matières [Ennéade II, 4 (12)]; introduction, texte grec, traduction et commentaire, Paris, Vrin (coll. “Histoire des doctrines de l’Antiquité classique”), 1993.

[57]VI, 7 (38), 17.

[58] V, 3 (49), 11, 5-8.

[59] Plotinos düşünülür madde hakkında konuşurken bunu şöyle ifade eder: « Düşünülür maddenin ilkesi, birincil başkalık ve harekettir; işte bu yüzden bu harekete başkalık denir, çünkü hareket ve başkalık birlikte doğmuşlardır. Bir’den (ἀπὸ τοῦ πρώτου) gelen hareket ve başkalık belirsizdir ve belirlenmek için O’na ihtiyaç duyarlar; O’na döndüklerinde belirlenirler » (12 [II, 4], 5, 29-32). Ya da bir başka deyişle: « Hareket ve başkalık belirsiz şeylerdir ve Bir’den geldikleri için kendilerini tanımlamak üzere O’na da ihtiyaç duyarlar; O’na dönüşleriyle tanımlanırlar; bu dönüşten önce, madde ya da başkalık belirsizdir; iyi değildir ve İyilik’in ışığından yoksundur ».

Bu terimler (ὄψις, φαντασία, τύπον), Plotinos’un Ennead VI.7.33 ve benzeri bölümlerinde, belirsiz arzu ve zihinsel temsilin ön aşamalarını betimlemek için kullanılır.

[60] Bir defa daha vurgulayalım: Plotinos’ta Bir ile çokluk arasındaki bir sorun alanı gerçekten varsa ve Bir’den çokluğun nasıl çıktığını bilme sorusu kritik önemdeyse, bunun nedeni çokluğun hiçbir şekilde İlke’nin bölünmesidir ya da katılmamasıdır. Bir, verdiğinin ötesindedir, kendisinden sonra gelenlere aşkındır: Çokluk vardır, çünkü Bir, türemiş enerjiye yalnızca güç halinde olanı fiilleştirmesine izin verir. Birinci, ayrışmamış, yalın ve hiçbir belirlenime elverişli değildir. Plotinos bunu X. Kitapta (V, 1) İlke’nin kendine dönüşünden söz ederken örnek biçimde dile getirir. Bu dönüş, İlk’in hareketsizliğini etkileyen ve onu bir ayrışma sürecine tâbi kılan bir hareket olarak anlaşılmamalıdır. Bir’in Saf Edim’inde, İlke’ye içkin özgün özdeşlik ve dinginlik mühürlenmiştir. Bütün, statik ya da dinamik belirlenimlerin ötesinde, Bir taşar; onun taşkınlığından ve bolluğundan doğan bu türev enerji, verimli kılınmak üzere O’na döner.

 

 

[61] Kşz. V, 2 (11), 1.

[62] Bkz. örneğin V, 1 (10), 3, 8-12 ; IV, 5 (29), 7, 4.

[63] VI, 7 (38), 40, 6-7.

[64] III, 8 (30), 10, 1-10.

[65] J. Moreau, Plotin ou la gloire de la philosophie antique, p. 93-94.

[66] Başka bir incelemede, 38 (VI, 7), Plotinos İlkenin hayata –burada Νοῦς’un hayatına– aşkınlığını vurgular: «Eğer Νοῦς’ta hayat varsa, bağışlayan elbette hayatı vermiştir; ama kendisi hayattan daha asil ve daha güzeldir. Öyleyse Νοῦς hayatı almıştır ve kendisine çoğulluğu ve çeşitliliği bir bağışlayana ihtiyaç duymaz. Hayat, İyi’nin bir izidir; ama İyi’nin Hayatı değildir.» (17, 11-14, Hayatın bağışlayıcısı, verdiği hayattan daha asil ve daha güzeldir; Plotinos Bir’in düşünmediğini söyleyecek kadar ileri gider, ama hayattan yoksun olduğunu hiçbir zaman söylemez. Burada, Bir’in Hayatı’nın Νοῦς’unkine benzer şekilde çok veya çeşitli olmadığını belirtir. Demek ki İlke’de hayatın ( ζωή ) daha kökensel bir belirlenimini düşünmek gerekir; Νοῦς’un hayatı yalnızca bunun bir izidir. Νοῦς’un hayatının ötesinde olan, daha önce kurmaya çalıştığımız gibi, hayatın belirlenimsiz bir İlk hayattan türemesidir: Bu hayat ne İlk’in ne de Νοῦς’un hayatıdır; ama düşünülür maddedir, sonsuz güçtür, sınırsız hayattır – Bir’in saf Edim’inden türeyen edim ki, bu edim Bir’in kendi Hayatını oluşturur.

[67] V, 2 (11), 1, 8-9.

 

[68] Çünkü Zekâ, Bir'in edim'ı olan önceden var olan bir Edim'ın edim'ıdır (bkz. V, 4 (7), 2, 36-37; VI, 7 (38), 21, 2-6), tıpkı Ruh'un, Zekâ'ın önceden gerçekleşmesinin edim'ı olduğu gibi (bkz. V, 1 (10), 3, 8-9; V, 2 (11), 1, 16-17).

[69] VI, 7 (38), 21, 4-6.

[70] Ibid., 17, 25.

 

Zekâ), aslında, Bir'e ait olan kendinden önceki bir Edimi n edimidir (krş. V, 4 (7), 2, 36-37 ; VI, 7 (38), 21, 2-6), tıpkı Ruh'un Zekâ'nın kendinden önceki gerçekleşmesinin) edimi olması gibi (krş. V, 1 (10), 3, 8-9 ; V, 2 (11), 1, 16-17).

 

 

[71] Ibid., 21, 4-5: τἀγαθοῦ […] μᾶλλον δ’ ἐκ τἀγαθοῦ ἐνέργειαν (İyilik’in […] daha ziyade İyilik’ten gelen bir edim).

[72] P. HADOT, Traité 38, loc. cit., p. 288.

[73] Kşz.. V, 1 (10), 6.

 

[74] V, 4 (7), 2, 31-34.

[75] Bu konuda Jean Trouillard şöyle yazar: «Her türeyen düzen, türeticisinden dönüş gücünü alır ve bu dönüşten içsellik ile türetkenlik kazanır […]. Bir, tüm derecelerde doğrudan etkindir; tüm düzenleri kökten ve içten türetir; kendi spontanlığıyla birleşik girişimleri uyandırır. Bu işbirliği, yalnızca her düzlemde yansımasının yayılması için değildir. Her düzen, kendi doğuşunda İyi'nin etkinliğine gerçekten katılır […]. Yaratım, böylece, aydınlanma’nın ışığın kaynağına kendini sunması ve maruz bırakması ölçüsünde kendini tamamlanma gücüyle donattığı bir tür ışınım haline gelir (La procession plotinienne, Paris, PUF [coll. « Bibliothèque de philosophie contemporaine »], 1955, s. 80-81. Vurgu bize ait)

[76] VI, 7 (38), 17, 32-33. Gerçekten de Bir’den kaynaklanan belirsizlik, II, 4 (12), 15’te şöyle de adlandırılır: «düşünülür’ün maddesi»; ancak Plotinus bu belirsizliği hangi terimlerle adlandırırsa adlandırsın, bu çalışmada geliştirdiğimiz nedenlerle onu genel olarak, eğer denilebilir ise, proto-hayat olarak adlandırmayı öneriyoruz.

[77] VI, 7 (38), 21, 4-6.

[78] Bu anlamda, Zekâ’nın ikili hareketi –Bir’den uzaklaşma hareketi ki bu, seven Νοῦς’un sınırsız ve belirsiz hayatını üretir ve Bir’e dönüş hareketi ki bu, Νοῦς’u, hayatı biçimlerde açığa vuran tamamlanmış bir hipostaz olarak üretir– Zekâ’nın iki anı arasında ontolojik süreklilik olduğunu gösterir. Plotinos bu noktayı 38. kitapta (VI, 7) doğrular: «Zekâ, biçimlerle dolmak suretiyle Zekâ olmuştur ve biçimlerle dolmayı tamamladığında Zekâ olmuştur; tamamlandığı anda görmüştür. Onun İlke’si, biçimlerle dolmadan önceki haliydi. Diğer ilkesiyse, dışarıdan onu dolduran İlke’dir; onun sayesinde, biçimlerle dolmak suretiyle, bir bakıma kendine özgü biçimini almıştır» (16, 32-35).

[79] Ayrıca, Bir'den türeyen gücün, « tüm mümkün fiillerin sonsuz gücü olduğu için » fiilden üstün olduğu söylenebilir (Pierre Hadot, Porphyre et Victorinus, c. I, Paris, Études Augustiniennes, 1968, s. 230).

 

[80] "Bir'deki Yetkinlikten ve ona eşlik eden etkinlikten oluşan etkinlik varlığı kabul eder," diye okuyoruz 7. Kitap’ta (V, 4), 2, 36-37; ya da yine 38. Kitap’ta (VI, 7), 21, 2-6: "Bu Zekâ (Nous), bu hayat İyi'ye benzer ve onlara duyulan arzu da İyi'ye benzedikleri ölçüdedir. Onlara İyi'ye benzedikleri için diyorsam, bunun nedeni şudur: Hayat, İyi'nin etkinliğidir veya daha doğrusu İyi'den türeyen etkinliktir ve Zekâ ise, sınırlandırılmış olduktan sonraki aynı etkinliktir.

[81] Başka bir bakış açısından, Bir'in verimliliği ya da cömertliği ön-noetik hayatta açılır ve gücün iki kaydına göre yorumlanır: bu güç, Zekâ’ya biçimleri doğurma gücü olarak düşünülür, çokluğun hamile gücü; ama kökensel türeme açısından erotik güç olarak. Dönüşü Mutlak Kaynak’a mümkün kılan ve hayat sürekliliğinde Bir'in Aşk'ının izini koruyan bu erotik güçtür. Burada yine aşkınlık/içkinlik ikiliğini buluruz, çünkü Bir, ondan türeyen gücün içerdiği eidetik olasılığın radikal ötesindedir, ama türemişlerde içkindir, çünkü türeyen güçteki ἔρως Bir'in izidir, türemişlerde İyi ile benzerliği koruyan şeydir. Gücün İyi'nin cömertliğini açığa vurması, 12. kitapta (II, 4), 15, 19'da da ifade edilir: « [Akledilirlerde] sınırsız, Bir'in sonsuzluğundan, ya sonsuz gücünden ya da sonsuz ebediyetinden doğar (ἐκ τῆς τοῦ ἑνὸς ἀπειρίας ἢ δυνάμεως ἢ τοῦ ἀεί) »; 38 (VI, 7), 15, 23: « Onun [Νοῦς] doğurduğu İyi'nin gücünden gelir (ἀγαθοῦ ἐκ δυνάμεως) »; aynı yer, 18, 5-6: « Hayat İyi'den Zekâ’ya gelir çünkü İyi'den türeyen enerjiden oluşmuştur (ἐκ γὰρ τῆς παρ' ἐκείνου ἐνεργείας ὑπέστη) ». Pierre Hadot bu noktayı 38. kitaptaki yorumunda şöyle özetler, loc. cit., s. 140: « Hayat, Bir'in en az kusurlu imgesidir çünkü içinde güç sonsuzluğunu koruyan bir harekettir.

 

[82] IV, 8 (6), 6, 7-16. 27. kitapta (IV, 3), 17'de aşağı iniş ışığın ışınımı şemasıyla açıklanır, aynı şekilde 33. kitapta (II, 9),

[83] V, 1 (10), 3, 21-22.

[84] VI, 8 (39), 17, 25-27.

[85] VI, 7 (38), 17, 14-15.

[86] V, 1 (10), 6, 50-51

[87] Trouıllard'ın belirttiği gibi: « Taşan basitliğe cömertlik eksik olamaz. Yetkin genişlemenin ifade eden birlik için hiçbir fakirleşme, hiçbir kazanç, hiçbir bağımlılık getirmemesi anlaşıldıkça, onu doluluğundan reddetmek zorlaşır » (La purification plotinienne, Paris, PUF, 1995, s. 6). Böylece İlke'nin Yetkinliği çokluğun ortaya çıkışının nedenidir. Ama bu türetici Yetkinlikten her türlü edim ve niyet, her türlü irade ve hatta cömertlik çıkarılmalıdır, eğer cömertlik bir Tanrı'nın yaratılışına iyilikseverliği anlamına geliyorsa. Bir'in cömertliği yalnızca taşma efüzyonuyla türeten saf spontanlığın işaretidir.

[88] Burada yine P. HADOT'a başvururuz, « Être, vie, pensée chez Plotin et avant Plotin », Les sources de Plotin, entretiens sur l’Antiquité grecque classique, t. V, Vandoeuvres-Genève, 21-29 août 1957, Genève, Publications de la Fondation Hardt, 1960, s. 105-142.

 

[89] Kşz. V, 1 (10), 3, 8-9.

[90] Böylece, Plotinos'un Aristoteles'e göre güce tam bir tersine çevirme yaptığını düşünüyoruz. Onda güç her zaman fazladır, kendini tanımlama ve belirleme gücüne sahiptir; hiçbir edim’in tüketmediği aktif bir güçtür Edim’den üstün. Bu güç kavramı tüm Plotinos metafiziğini yönetir. Bir'den sızan, Plotinos ontolojisinin tüm seviyelerini türetmeden ve değişmeden geçen belirsiz ve sınırsız hayat, tümel ve biçimsiz ilk ilke tan başka bir şey değildir. Güç yalnızca aşağı iniş boyunca, kaynağı Bir'den uzaklaştıkça azalır. Böyle aktif bir güç, gerçekten aşağı inişe/dönüş çift hareketine başkanlık eden erotik dinamiktir ve aşağı Ruh tarafından duyulurun yaratılışının kökenindedir.

[91] Kşz. III, 4 (15), 1, 8-10.