14 Ekim 2021 Perşembe

ÖNERMESEL TUTUMLAR NEDİR?

 

Önermesel tutumlar

Dil felsefesinde önermelerin önemli bir türü vardır: Önermesel tutumlar.   Önermesel tutumlar, genel-mantıksal olgularla ilgilidir; Frege’nin mantık felsefesini ve Russell’ın matematiksel mantığı icadından beri araştırma konusudur; çeşitli filozoflar tarafından ve çok farklı yönleriyle ele alınmıştır; fakat bunlar daha sonra semantik, zihin felsefesi ve epistemoloji alanlarında da analiz edilmeye başlanmıştır. Fakat biz konuyu sadece dil felsefesi açısından ele alacağız. 

Burada şöyle bir soru akla gelebilir. Niçin önce önermeleri açıklamaksızın doğrudan önermesel tutumları ele aldınız? Cevap olan gerekçemiz şudur: Okuyucu daha lise sıralarında önermelere ilişkin temel bilgileri edinmektedir. Burada önceki bilgileri değiştirmeyecek; sadece ayrıntılandırabilecek açıklamaları pek de gerekli görmedik. O nedenle sadece önermesel tutumları ele aldık.

Önermesel tutum nedir? Başkalarına ve kendimize yüklediğimiz inançlara isteklere ve niyetler ve korkular gibi diğer tasavvur durumlarına önermesel tutumlar denir. Önermesel tutumlar davranışları betimlemek veya açıklamak için psikolojinin kullandığı kavramlar stokuna aittir.  Önermesel tutumla kişi önermenin ifade ettiği şeye inanır, onu istemesi veya onu önceden bilir. Önermesel tutumlar özel durumlara ilişkindir.  Önermesel tutumlar, X, inanıyor ki, sanıyor ki, seviniyor ki, üzülüyor ki , pişman oluyor ki, umuyor ki, korkuyor ki, iddia ediyor ki vs. P”, biçimde ifade edilirler.

Bu tür önermeler doğruluk değerini belirtmek yerine, başka bir önermenin anlamını belirtir.

 

Önermesel tutumlar doğruluk koşullarından çok mantıksal olarak birbirine bağlı  sahip olma koşulları ve tatmin taşır. Mantıksal içerim açıdan önermesel tutumlar dört türlüdür:

1. Bazı önermesel tutumlar kişinin bazı şeylere sahip olmasını gerektirir. Örneğin “X parası olduğuna seviniyor.” önermesel tutumu paraya sahip olmasını gerektirir.

2. Bazı önermesel tutumlar diğerlerinden daha çok tatmin koşullarına sahiptir. Örneğin “X sınavı geçeceğini umuyor.” Önermesel tutumunda sınavın olduğunun doğru olması yeterli değildir; kişinin başarılı olmayı da umut etmesi gerekir.

3. Bazı önermesel tutumların sahip olmak için diğer tutumların tatmin edilmeleri gerekir. “X Y’nin doğru olduğunu biliyor.” Önermesel tutumu doğru inanca sahip olmayı gerektirir.

4. Bazı önermesel tutumlar, diğer bazı önermesel tutulara sahip olmadan tatmin edilemez. Örneğin “X, Y’yi gerçekleştirme niyeti taşıyor.” Önermesel tutumu onu gerçekleştirme niyetine sahip olmayı gerektirir.

Önermesel tutumun paradigması inancı ifade edenidir. Örneğin Ahmet kardeşinin koronayı yeneceğine inanıyor.” Bu ifadeyi önermesel tutumu daha iyi yansıtacak şekilde şöyle yazabiliriz:

Ahmet inanıyor ki, kardeşi koronayı yenecektir.

Bu paradigmayı diğer tutum fiillerine uygulayarak şunları yazabiliriz:

 

Ahmet umuyor ki, kardeşi koronayı yenecektir.

Ahmet istiyor ki, kardeşi koronayı yensin

Ahmet biliyor ki kardeşi koronayı yenecektir.

Görüldüğü gibi önermersel tutumların özellikleri, inanmak, ummak, beklemek, istemek, sanmak, bilmek varsaymak vs. gibi filleri içeren bileşik bir ifade olmasıdır.

 “A inanıyor ki, P.” “A biliyor ki P,” “A düşünüyor ki, P” gibi bütün önermesel tutumlar yapı bakımından aynıdır.

Önermesel tutumlar empirik olgular konusundadır. Önermesel tutumda Kişi empirik bir olguya ilişkin bir zihinsel duruma sahiptir. Örneğin bir olguya inancın doğası, bir olguya ilişkin inanç olmak için bu olguyla ilişki içinde olmalıdır.

Önermesel tutumlar özel durumlara ilişkindir. Önermesel tutum objesi doğru ya da yanlış bir önerme olduğunda yönelimliliği betimler.

Önermesel tutumlar olgularla ilişkiyi ifade eden önermelere karşıt olarak bir failin bir önermeyle ilişkisini belirtir. Bu ilişki mantıksal değil, psikolojiktir. Bu nedenle önermesel tutumlar olgu önermelerine indirgenemez yani doğrulanamaz ve yanlışlanamaz.

Önermesel tutumlar bir psikolojik moddan ve bir önerme içeriğinden oluşur. Bu, önermesel tutumların ayırt edici özellikleridir. Psikolojik modların en basit ilk ve en önemli modları inançlar ve isteklerdir.

Örneğin Cengiz Mevlana’nın Mesnevi’yi yazdığına inanıyor; fakat Mevlana’nın Celaleddin Rumi olduğunu bilmiyor.. O zaman Cengiz Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’yi yazdığına inanıyor demek yanlıştır. Sonuç olarak klasik mantığın geçerli olmadığı durumlar vardır.

 

Bütün önermesel tutumlar gibi inanç sözceleri de aktarım sözceleridir. İnanç sözceleri failleri lengüistik ifadelerle ilişkilendirir; inanç sözceleri belli cümle tipleridir. İnancı bir kişi ve bir cümle arasındaki ilişkidir. Bir inanç sözcesi empirik dilin dışında oluşturulmuştur ve kognitif içeriği olmayan bir sözcedir. İnanç bir olgudur; psikolojik bir olgudur, inancın açıklanması ise mantıksal değil, lengüistik bir olgudur.

Bir inançta nelerin doğruluk değerini değiştirdiğini ve nelerin değiştirmediğini belirlemek için Kişinin bilgisini dikkate almak gerekir. Bazı özdeş terimlerin birbiri yerine kullanılamayacağını  en iyi anlatan Œdipus mitolojisidir. Œdipus’un annesinin adı Jacostes’tır. Œdipus Jacostes’la evlenmek istiyor yerine  annesiyle evlenmek işitiyor diye yazdığımızda çok yanlış yaparız. Burada özdeşlik önermenin anlamını tümüyle değiştirebilir ve  açık bir çelişkiye götürebilir.  

“Hasan inanıyor ki P.” şeklindeki önermesel tutumların doğruluk değeri yoktur.

Mehmet inanıyor ki, Bursa Marmara bölgesindedir.

Bu önerme şöyle sembolize edilir:

(e) (L) ((inanıyor e)) Λ (L’ye bağlı olarak e Marmara bölgesindedir’le eşanlamlıdır.

 Sözce sonuçta şunu ileri sürer: Mehmet ve Bursa Marmara bölgesindedir arasındaki inanç devam eder.

 

Önermesel tutumlar bağlamdan bağımsızdır. Belli bir yerle ya da durumla bağlantılı değildir. Örneğin

“X şimdi yağmur yağacağına inanıyor.”

Ve

“X yağmur yağacağına inanıyor.” arasında önermesel tutum olmak bakımından fark yoktur

Doğrulama

İnanç sözceleri dahil bütün önermesel tutumlar  özel yani psikolojik tutumlardır;  doğruluk değeri olan önermeler değil; anlamı olan sözcelerdir. Her doğruluk fonksiyonu bir anlam fonksiyonudur; ama her anlam fonksiyonu doğruluk fonksiyonu taşımaz. Onlar algı ürünü olan olgu önermelerinden, bilgi içeren önermelerden, farklıdır hatta onlara karşıttır. Algının konusu objelerdir. Obje algımız doğruysa hiçbir hata yoktur. Doğrula son tahlilde olguların algısına indirgenebilir. Oysa önermesel tutumlarda tutum konusu olan ifade doğrulanamaz ve yanlışlanamaz. Örneğin bir kişinin söylediği şeye inanmadığını ve söylemediği şeye inandığını kanıtlayamayız. Önermesel tutumlar  sadece bakış açısını, tutumu, görüşü yansıtır. Yalnız olgu önermeleri doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Bir önerme doğrulanabiliyorsa veya yanlışlanabiliyorsa ona karşı bir tutum olamaz yani onunla ilgili bir önermesel tutumdan söz edemeyiz. Sonuç olarak algılamanın mantıksal biçimi, inancın mantıksal biçiminden farklıdır. O nedenle önermesel tutuma mantıksal bir biçim vermek doğru değildir. Nesnelerin bir durumu için gerekli mantıksal biçim, nesnelerin bir durumu objelerin bir kombinezonudur.” Önermesel tutum, bir Kişinin ve bir olgunun uyuşturulması gibi görülemez.

Önermesel tutumlar algı önermelerinden farklı olsa da onların önerme içerikleri fiktif ya da hipotetik değildir; empirik olgulara ilişkindir.  Önermesel tutumda kişi empirik bir olguya ilişkin bir zihinsel duruma sahiptir. Örneğin bir olguya inancın doğası, bir olguya ilişkin inanç olmak için bu olguyla ilişki içinde olmalıdır.

Önermesel tutumları kişiyi bir inanç ya da tutum aracılığıyla doğrudan doğruya bir empirik durumu anlatan sözceyle karşı karşıya getirir. Önermesel tutum objesi doğru ya da yanlış bir önerme olduğunda yönelimliliği betimler.

Önermesel tutumların hem yapısı hem de fonksiyonu mantıksal önermelerin yapılarından ve fonksiyonlarından farklıdır. Bunlar dilde bazı özel durumları ifade etmeye yarayan önermelerdir.

Klasik mantığa karşıt olarak önermesel tutumlarda çıkarım imkanı yoktur.. Örneğin A’nın soy adı B’nin ve C’nin soy adıyla aynıysa, bundan şu çıkar: B’nin soy adı C’nin soy adıyla da aynıdır.  

Oysa bu çıkarım önermesel tutumlarda mümkün değildir. Bunu şu önermesel tutumlara da dayanark söyleyebiliriz:

Erdinç İsmail’in Uşaklı olduğuna inanıyor.

Erdinç İsmal’in ve Ahmet’in aynı ilden olduğuna inanıyor.

Bu önermelerden Ahmet’in hangi milliyetten olduğunu çıkaramadığımız gibi, İsmail’in ve Ahmet’in aynı hemşehri olduğunu da söyleyemeyiz. Sadece şunu diyebiliriz: “Erdinç İsmail’in Uşaklı  olduğuna inanıyor.

Önerme, tutumda mantıksal bir rolü yerine getirmez. Önermesel tutumlar mantıksal değildir ve biçimselleştirilemezler. Örneğin inanç tutumlarını doğruluk değeri olan bir formatta yazmaya çalışırsak bu, yanlış ve eksik olur. Örneğin şöyle bir matematik önerme olsun:

Nuri “1+3=5 olduğunan inanıyor.” Görünüşte bu, bir önermesel tutum gibidir. Ama matematik açısından yanlıştır.

Önermesel tutumlar klasik mantığın geçerli olmadığı bazı durumlardan doğar; düşüncelere ve inançlara referansta bulunur; onların eşdeğeri yoktur. Önermesel tutumların bağlamları “belirsiz”dir; O yüzden önermesel tutumlarda referans belirsizdir. Klasik mantıkta eşdeğer olan iki ifade birbirinin yerine yazılabilir, teknik ifadeyle söylersek değiş tokuş edilebilir. Oysa özdeşlerin değiş tokuş edilebilirliği ilkesi önermesel tutumlara uygulanamaz; önermesel tutumda önerme içeriği yani referansları değiş tokuş edilemez; bir önerme içeriğinin yerine başka bir ifade yazılamaz. Örneğin "X yarın yağmurun yağacağını inanıyor.” önermesinde “yarın yağmurun yağması”nın yerine başka bir sözce yazılamaz; çünkü fail önermeye belli bir lengüistik görünüş altında başvurur ve ona diğer kognitif durumlardan ayrı bir özellik atfeder; farklı yazımla ortaya çıkan bu değişiklikten haberdar olmayabilir.

Bu şu örnekle daha iyi açıklayabiliriz.

(1) Yusuf Togucigalpa’nın Nikaragua'da olduğuna inanıyor.

 Kabul etmeliyiz ki Yusuf buna gerçekten inanıyor. Sonuçta (1) doğrudur. Oysa gerçekte Togucigalpa Honduras’ın başkentidir. O nedenle Togucigalpa ve “Honduras’ın başkenti” değiş-tokuş edilerek

(2) Yusuf Honduras’ın başkentinin Nikaragua'da olduğuna inanıyor.

 şeklinde yazılamaz.

(2)'yi iki şekilde okuyabiliriz:

(a) daha az doğal tarzda şöyle: Yusuf’un Nikaragua'da olduğuna inandığı Togucigalpa olan bir şey vardır. Bu okumadan Yusuf’unTogucigalpa’nın Nikaragua’nın başkenti olduğuna inandığı sonucu çıkar. Fakat Togucigalpa Honduras’ın başkenti olduğundan, “Yusuf Togucigalpa’nın Honduras’ın başkenti olduğuna inanıyor”, sonucunu çıkarırsak yanılırız; çünkü Togucigalpa Honduras’ın başkentidir. Bu, (1)i ve (2)’ yi şeffaf bir referansa inanmaya başvurarak yorumlamaktır. O zaman kanıt ilişkisel biçimde yorumlanır ve şöyle formüle edilebilir:

(x) (x= Togucigalpa) Λ Yusuf XNikaragua’da olduğuna inanıyor.)

(Togucigalpa= Honduras’ın başkenti) (x) (x=Honduras’ın başkenti) Λ Yusuf, X’in Nikaragua’da olduğuna inanıyor.)

Bu doğal olmayan ya da yanlış okuma, sonucun yanlışlığını gözden kaçırır. Yusuf’un olmayan bir ülkenin başkentine inandığını çıkaramayız.

(b) İkinci okuma şekli onu yorumlamaktır. Bu ise referansın belirsizliğine saygı gösterir ve şöyle formüle edilebilir:

(x) (x Nikaraguadadır Λ x= Togucigalpa) Λ Yusuf X’in Nikaragua’da olduğuna inanıyor.)

Bu sözceyi böyle okuduğumuzda ve yorumladığımızda şunu söyleyebiliriz: Böyle bir sözceden hareketle Yusuf’a çok saçma ya da fantezi bir inancı yükleyemeyiz. Togucigalpa yerine “Honduras başkenti” yazmak meşru değildir. Çünkü Yusuf, Togucigalpa’nın Honduras’ın başkenti olduğunu bilmiyordu ve buna inanmıyordu. Bu sonucu yorum daha doğaldır.

Bu mantıksal kanıtın sonucu açıktır:  Önermeleri, istekleri, inançları, düşünceleri, herhangi bir zihinsel içeriğe sahip gibi görünen her şeyi entiteler ya da objeler olarak betimlemeyi istemek boşunadır. Zorunluya ve mümküne, mutlak ve metafizik bir değer yüklenemez. Düşüncelere ve modalitelere, bağlama göre referansta bulunabiliriz.

 

Bir kişi aynı anda veya farklı zamanlarda, bir ve aynı önermeye karşı farklı tutumlar takınabilir. Ahmet hayatın güzel olduğuna inanabilir; hayatın güzel olmasını isteyebilir, güzel olduğunu bilebilir, güzel olmasına pişman olabilir  vs.

 

Önermesel tutumların analizinde “Kripke muamması” denen bir açıklama vardır. Bu muamma şudur:  Pierre sadece ana dilinden başka bir dil bilmeyen bir Fransızdır. Londra'nın güzel olduğuna inanır. İngiltere'ye göç eder ve Londra'ya yerleşir sokaktaki insanlardan İngilizceyi öğrenir. İngilizceyi öğrenirken ne İngilizce ne de İngilizce—Fransızca sözlük kullanır. Pierre İngilizceyi anlaşacak derecede bilmesine rağmen yine de oturduğu ve İngilizlerin “London” dedikleri şehrin Fransızların Londra dedikleri şehirle aynı olduğunu anlamaz. O, “London güzel değildir” sözcesini onaylar; ama Fransa’dan öğrendiği “Londra güzeldir.” inancını da korur. Burada önemli olan şudur: İlke gereği çeviride gerekli olan doğruluk değeri değişmez. Bu durumda Pierre Londra'nın hem güzel olduğuna hem de olmadığına inanır.

Kripke muamması önemlidir; çünkü düşüncesini formüle ederken dayandığı fikirler kesindir. Onun muammayı açıkladığı metnin büyük bir bölümü şunu göstermeye yöneliktir: Bu muammanın çözümü yoktur; giderildiği takdirde sezgisel olarak kabul edilebilir bir sonucu elde edebileceğimiz kuşkuya engel olacak ilkeye sahip değiliz. Kripke sadece bu muammanın nedenini göstermeye çalışır. Ona göre bu muamma şöyle iki ilkenin kabul edilmesinin sonucudur:

A “…”işaretini kaldırma ilkesi: Örneğin “X inanıyor ki, P.” söz dizisindeki “…” kaldırılırsa önerme X, P’ye inanıyor şeklinde yazılır. Böylece “…”sız yazma ilkesine göre konuşan kişinin P sözcesini onaylaması, P’ye inanması için yeterli koşuldur. Başlangıçta inancın konuşanla sözce arasındaki ilişkiye indirgendiği söylenemez; sadece şu var sayılır: Bir P cümlesini onaylamak bazı koşullarla tatmin edilen inancı içerebilir. En azından iki koşul gerekir.

Konuşanın

1. İnandığı şeyin bir kurgu olmadığına samimi olarak inanması.

2 İnandığı olguyu dikkatle gözlemlediğini düşünmesi.

Önermesel tutum ister içerikle isterse objeyle ilişkili olsun, yine de ifade edilen tek bir tutum vardır. Gerçekte fail sadece yönelimli psikolojik durumlara sahiptir. Tüm inançlar âdeta onun kabul ettiği inançlardır. Şunu belirtmek önemlidir: Ona maddi moda göre yüklenen inançlar gerçek inançlarının bütününe hiçbir şey eklemez.

Bazı filozoflar  önermesel tutumları ikiye ayırır

1. Empati içermeyen ifadeler. Bunlar da iki türlüdür:

a. Algı sözceleri: Örneğin “X algılıyor ki, P”.

b. İnanç sözceleri: Örneğin “X inanıyor ki, P.”

2. Empati içeren önermesel tutumlar: Örneğin “X, umuyor ki, pişman oluyor ki, korkuyor ki, çabalıyor ki, kendi kendine soruyor ki, emindir ki, P”. Bu ifadelerde empati vardır. Empati “X, diyor ki P”, şeklindeki aktarım ifadeleri için de geçerlidir.

Empati bize belli bir tutumu önerme olarak ifade eden kişinin zihninin içeriğini anlamamıza yardım eder.

Belli bir tutumu benimseyenin dilin ifadelerinin anlamına hatta algıya çok ihtiyacı yoktur. Önermesel tutumu benimseyen, nesne durumunu değil; kendi durumunu yansıtır. Kişi cümleyi “İnanıyorum, sanıyorum, istiyorum, soruyorum, gibi tek kelimeye indirger ve cümlenin geri kalan ögelerinin referansı yoktur.

Önermesel tutumların konuları önermelerdir. Örneğin “Onun hasta olduğuna üzülüyor.” önermesel tutumunun konusu, “O, hastadır.” bir önermedir. Önermesel tutumlarda önermeler yarı yolda terkedilir. Bir addan sonra söylenen “İnanıyor k, istiyor ki, vs. gibi ifadelerdeki tıpkı “O, dedi ki,” gibi sözcelerde aktarıma yarayan “ki” gibidir. Bu tür sözcüleri şahıs zamirini değiştirerek normal sözcüğe dönüştürebiliriz. Örneğin “O, Napolyon olduğuna inanıyor.”u “Ben Napolyon'um” diye yazabiliriz. Bu sonucu cümlede inanç örtük biçimde ifade edilmiştir.

(Düşünüyorum ki, inanıyorum ki, sanıyorum ki, gibi) önerme ekini söylemek, (ağaç yeşildir; borsa yükselecek gibi) önerme içeriğinin sözdizimini bozar ve Kişinin dilini sözdizimine bağlar.

Her önermesel tutum bir “…” işaretini içerir ve “…” içindeki cümle önerme içeriğidir ve “…” içindeki ifade analiz edilemez. “…” işaretini kaldırmak önerme içeriğinin sentaksını ortadan kaldırır ve sözü aktaran kişinin dilinin sentaksıyla karıştırır. Fakat “…” işaretini koruduğumuzda “…” işareti iki ontolojiyi, iki dünyayı bir ara yüzle ayırır. Bilgisizliği ne kadar derin olursa olsun tutum takınan insanın dünyası ve ona bir tutum yükleyen kişinin dünyası arasında bir ara yüz vardır. Ara yüzde bazen bir gedik ortaya çıkar. Sözü aktarmakla görevli kişi bu görevini terk ederek ve kendi için konuşarak başkalarını devreye sokar:

1 “ Bazıları Ralph’ın casusların var olduğuna inandığını söylerler.

2. Ralph inanıyor ki, “∃X (X, bir casustur).

3. ∃X (Ralph inanıyor ki, “X bir casustur.”

1 ve 2 arasında şu temel fark vardır: (1)’e göre Ralph’ın casusların varlığına inanması kuşkuludur; çünkü Ralph sadece bazılarına göre inanmaktadır; bundan bazılarına inanmadığı sonucu çıkar. (2)’ye göre kesindir ve herkes bu önermeyi söyler.

Casus olduğu düşünülen kişiyi bilme sorunu bu sözcelerde söz konusu değildir. Bu casusun özellikleri nelerdir? Adı nedir? Yüz yapısı nasıldır? Bu soruların önermesel tutum için hiç de önemi yoktur; onlar sadece güvenlik elemanlarını ilgilendirir. Quine bu söylediklerinden hareketle şu sonucu çıkarır: Gerçeği (örneğin X’in casus olduğunu) bilmek ile betimlemek (örneğin casusun adını yüzünü veya diğer özelliklerini) bilmek ayrı ayrı şeylerdir. Gerçeğini bilmek için işaret zamiri veya kişi zamiri kullanırız. Oysa betimini bilmek için önermenin referansını ve yüklemelerini ve mantıksal çerçevesini bilmeliyiz.

Önermesel tutumlar genellikle Kişi açısından düşüncenin temel birlikleri ve bu birliklerin  doğru veya yanlış içerikleri olarak görülür. Bir kişi aynı önerme içeriğine karşı farklı tutumlar takınabilir. Örneğin “X buzun (dondurmanı) soğuk olduğuna inanıyor.” Ve “X buzun (dondurmanın) soğuk olmasından korkuyor.”

Önermesel tutumların farklı uyuşturma yönleri vardır. Bazıları dünyayı yansıtır, bazıları dünyayı etkileme amacı güder.

Önermesel tutumların temeli bildirim ve inanç modalitelerinin niyetle tam olarak uyuşturulmasıdır. Örneğin genellikle bir kişinin önesürümlerinin inançlarıyla uyumlu olup olmadığı sorunuyla karşı karşıya kalırız. Bu konuda pek çok sebepten dolayı farklılıklar ortaya çıkar.  

Önermesel tutumlar normal önermelerle karşılaştırıldığında opaktır, yükleyicidir

(1) Cenk 68+57=125’tir olduğundan emin değildir; sözcesini alalım.

Sekiz yaşında olan Cenk bu toplamın sonucundan kuşku duymaktadır. Oysa

(3) 3+3=6 olduğundan kesinlikle emindir. Yine de 68+57=125’tir ve 3+3=6’dır, zorunlu olduklarından tüm durum betimlerinde doğrudur ve aynı içleme sahiptir.

(1) 68+57=125 ve 3+3=6 zorunlu doğrular olduklarından, tüm betim durumlarında geçerli yargılardır. Varsayalım ki, Cenk

(1) “68+57=125’tir. Emin olmadığı gibi;

ve

(2) “3+3=6”dan da emin olmasın. Bu durumda her iki önerme hem aynı kaplama hem de aynı içleme sahiptir. Onlar aynı kaplama (yani aynı doğruluk değerine) sahip olma değillerse, bunun nedeni birinin doğru diğerinin yanlış olması değildir. Çünkü önermesel tutumun bağlamları bileşimsel değildir; hatta içlemle ilişkili olsa bile bileşimsel değildir. Onların içlemsel yapıları farklıdır. (1) gibi önermeler içlemle karşılaştırıldıklarında bileşimsel değillerdir. Sonuç olarak ‘68 + 57 = 125' ve ‘3 +3 = 6' aynı içleme sahiptir; ama onların içlemsel yapıları aynı değildir, bu nedenle semantik değerleri farklıdır.

 

Önemesel tutumları önermesel tutum ilişkilerinden ayırmalıdır. Önermesel tutumlar Kişinin durumlarıdır. Bunlardan bazıları Kişinin zihinsel durumlarıdır düşüncelerdir. Bu düşünceler çevreyle karşılıklı etkileşimin sonucu olan eylemlere yol açar. Önermesel tutum ilişkilerine gelince, bunlar lengüistik objelerdir kelimelerden oluşur ve Kişinin durumları değildir, soyut objelerdir.

Genellikle önermenin içeriğine önermesel tutum denir. Eğer Osman dünyanın yuvarlak olduğuna inanırsa inancının içeriği şudur: Dünya yuvarlaktır.

 O, önermesel tutumları ikiye ayırılır

1. Empati içermeyen ifadeler. Bunlar da iki türlüdür:

a. Algı sözceleri: Örneğin “X algılıyor ki, P”.

b. İnanç sözceleri: Örneğin “X inanıyor ki, P.”

2. Empati içeren önermesel tutumlar: Örneğin “X, umuyor ki, pişman oluyor ki, korkuyor ki, çabalıyor ki, kendi kendine soruyor ki, emindir ki, P”. Bu ifadelerde empati vardır. Empati “X, diyor ki P”, şeklindeki aktarım ifadeleri için de geçerlidir.

Empati bize belli bir tutumu önerme olarak ifade eden kişinin zihninin içeriğini anlamamıza yardım eder. Belli bir tutumu benimseyenin dilin ifadelerinin anlamına hatta algıya çok ihtiyacı yoktur. Önermesel tutumu benimseyen, nesne durumunu değil; kendi durumunu yansıtır. Kişi cümleyi “İnanıyorum, sanıyorum, istiyorum, soruyorum, gibi tek kelimeye indirger ve cümlenin geri kalan ögelerinin referansı yoktur.

Önermesel tutumların konuları önermelerdir. Örneğin “Onun hasta olduğuna üzülüyor.” önermesel tutumunun konusu, “O, hastadır.” bir önermedir. Önermesel tutumlarda önermeler yarı yolda terkedilir. Quine onları önerme değil de sözce olarak kabul eder. Ona göre bir addan sonra söylenen “İnanıyor k, istiyor ki, vs. gibi ifadelerdeki tıpkı “O, dedi ki,” gibi sözcelerde aktarıma yarayan “ki” gibidir. Bu tür sözcüleri şahıs zamirini değiştirerek normal sözcüğe dönüştürebiliriz. Örneğin “O, Napolyon olduğuna inanıyor.”u “Ben Napolyon'um” diye yazabiliriz. Bu sonucu cümlede inanç örtük biçimde ifade edilmiştir.

  

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder