Önermesel tutumlar
Dil felsefesinde önermelerin önemli
bir türü vardır: Önermesel tutumlar. Önermesel
tutumlar, genel-mantıksal olgularla ilgilidir; Frege’nin mantık felsefesini ve
Russell’ın matematiksel mantığı icadından beri araştırma konusudur; çeşitli
filozoflar tarafından ve çok farklı yönleriyle ele alınmıştır; fakat bunlar
daha sonra semantik, zihin felsefesi ve epistemoloji alanlarında da analiz
edilmeye başlanmıştır. Fakat biz konuyu sadece dil felsefesi açısından ele
alacağız.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir.
Niçin önce önermeleri açıklamaksızın doğrudan önermesel tutumları ele aldınız?
Cevap olan gerekçemiz şudur: Okuyucu daha lise sıralarında önermelere ilişkin
temel bilgileri edinmektedir. Burada önceki bilgileri değiştirmeyecek; sadece
ayrıntılandırabilecek açıklamaları pek de gerekli görmedik. O nedenle sadece
önermesel tutumları ele aldık.
Önermesel tutum nedir? Başkalarına ve
kendimize yüklediğimiz inançlara isteklere ve niyetler ve korkular gibi diğer
tasavvur durumlarına önermesel tutumlar denir. Önermesel tutumlar davranışları
betimlemek veya açıklamak için psikolojinin kullandığı kavramlar stokuna
aittir. Önermesel tutumla kişi önermenin
ifade ettiği şeye inanır, onu istemesi veya onu önceden bilir. Önermesel
tutumlar özel durumlara ilişkindir. Önermesel
tutumlar, X, inanıyor ki, sanıyor ki, seviniyor ki, üzülüyor ki , pişman oluyor
ki, umuyor ki, korkuyor ki, iddia ediyor ki vs. P”, biçimde ifade edilirler.
Bu tür önermeler
doğruluk değerini belirtmek yerine, başka bir önermenin anlamını belirtir.
Önermesel tutumlar doğruluk
koşullarından çok mantıksal olarak birbirine bağlı sahip olma koşulları ve tatmin taşır.
Mantıksal içerim açıdan önermesel tutumlar dört türlüdür:
1. Bazı önermesel tutumlar kişinin
bazı şeylere sahip olmasını gerektirir. Örneğin “X parası olduğuna seviniyor.”
önermesel tutumu paraya sahip olmasını gerektirir.
2. Bazı önermesel tutumlar
diğerlerinden daha çok tatmin koşullarına sahiptir. Örneğin “X sınavı
geçeceğini umuyor.” Önermesel tutumunda sınavın olduğunun doğru olması yeterli
değildir; kişinin başarılı olmayı da umut etmesi gerekir.
3. Bazı önermesel tutumların sahip
olmak için diğer tutumların tatmin edilmeleri gerekir. “X Y’nin doğru olduğunu
biliyor.” Önermesel tutumu doğru inanca sahip olmayı gerektirir.
4. Bazı önermesel tutumlar, diğer
bazı önermesel tutulara sahip olmadan tatmin edilemez. Örneğin “X, Y’yi
gerçekleştirme niyeti taşıyor.” Önermesel tutumu onu gerçekleştirme niyetine
sahip olmayı gerektirir.
Önermesel tutumun paradigması inancı
ifade edenidir. Örneğin Ahmet kardeşinin koronayı yeneceğine inanıyor.” Bu
ifadeyi önermesel tutumu daha iyi yansıtacak şekilde şöyle yazabiliriz:
Ahmet inanıyor ki, kardeşi koronayı
yenecektir.
Bu paradigmayı diğer tutum fiillerine
uygulayarak şunları yazabiliriz:
Ahmet umuyor ki, kardeşi koronayı
yenecektir.
Ahmet istiyor ki, kardeşi koronayı
yensin
Ahmet biliyor ki kardeşi koronayı
yenecektir.
Görüldüğü gibi önermersel tutumların
özellikleri, inanmak, ummak, beklemek, istemek, sanmak, bilmek varsaymak vs.
gibi filleri içeren bileşik bir ifade olmasıdır.
“A inanıyor ki, P.” “A biliyor ki P,” “A
düşünüyor ki, P” gibi bütün önermesel tutumlar yapı bakımından aynıdır.
Önermesel tutumlar empirik olgular
konusundadır. Önermesel tutumda Kişi empirik bir olguya ilişkin bir zihinsel
duruma sahiptir. Örneğin bir olguya inancın doğası, bir olguya ilişkin inanç
olmak için bu olguyla ilişki içinde olmalıdır.
Önermesel tutumlar özel durumlara
ilişkindir. Önermesel tutum objesi doğru ya da yanlış bir önerme olduğunda
yönelimliliği betimler.
Önermesel tutumlar olgularla ilişkiyi
ifade eden önermelere karşıt olarak bir failin bir önermeyle ilişkisini
belirtir. Bu ilişki mantıksal değil, psikolojiktir. Bu nedenle önermesel
tutumlar olgu önermelerine indirgenemez yani doğrulanamaz ve yanlışlanamaz.
Önermesel tutumlar bir psikolojik
moddan ve bir önerme içeriğinden oluşur. Bu, önermesel tutumların ayırt edici
özellikleridir. Psikolojik modların en basit ilk ve en önemli modları inançlar
ve isteklerdir.
Örneğin Cengiz Mevlana’nın Mesnevi’yi
yazdığına inanıyor; fakat Mevlana’nın Celaleddin Rumi olduğunu bilmiyor.. O
zaman Cengiz Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’yi yazdığına inanıyor demek yanlıştır.
Sonuç olarak klasik mantığın geçerli olmadığı durumlar vardır.
Bütün önermesel tutumlar gibi inanç
sözceleri de aktarım sözceleridir. İnanç sözceleri failleri lengüistik
ifadelerle ilişkilendirir; inanç sözceleri belli cümle tipleridir. İnancı bir
kişi ve bir cümle arasındaki ilişkidir. Bir inanç sözcesi empirik dilin dışında
oluşturulmuştur ve kognitif içeriği olmayan bir sözcedir. İnanç
bir olgudur; psikolojik bir olgudur, inancın açıklanması ise mantıksal değil,
lengüistik bir olgudur.
Bir inançta nelerin doğruluk değerini
değiştirdiğini ve nelerin değiştirmediğini belirlemek için Kişinin bilgisini
dikkate almak gerekir. Bazı özdeş terimlerin birbiri yerine
kullanılamayacağını en iyi anlatan Œdipus
mitolojisidir. Œdipus’un
annesinin adı Jacostes’tır. Œdipus Jacostes’la evlenmek istiyor yerine annesiyle evlenmek işitiyor diye yazdığımızda
çok yanlış yaparız. Burada özdeşlik önermenin anlamını tümüyle değiştirebilir
ve açık bir çelişkiye götürebilir.
“Hasan inanıyor ki P.” şeklindeki
önermesel tutumların doğruluk değeri yoktur.
Mehmet
inanıyor ki, Bursa Marmara bölgesindedir.
Bu önerme şöyle sembolize edilir:
(∃e)
(∃L) ((inanıyor e)) Λ (L’ye bağlı olarak e Marmara bölgesindedir’le eşanlamlıdır.
Sözce sonuçta şunu ileri
sürer: Mehmet ve Bursa Marmara bölgesindedir arasındaki inanç devam eder.
Önermesel tutumlar bağlamdan bağımsızdır.
Belli bir yerle ya da durumla bağlantılı değildir. Örneğin
“X şimdi yağmur yağacağına inanıyor.”
Ve
“X yağmur yağacağına inanıyor.”
arasında önermesel tutum olmak bakımından fark yoktur
Doğrulama
İnanç sözceleri dahil bütün önermesel
tutumlar özel yani psikolojik
tutumlardır; doğruluk değeri olan
önermeler değil; anlamı olan sözcelerdir. Her doğruluk fonksiyonu bir anlam
fonksiyonudur; ama her anlam fonksiyonu doğruluk fonksiyonu taşımaz. Onlar algı
ürünü olan olgu önermelerinden, bilgi içeren önermelerden, farklıdır hatta
onlara karşıttır. Algının konusu objelerdir. Obje algımız doğruysa hiçbir hata
yoktur. Doğrula son tahlilde olguların algısına indirgenebilir. Oysa önermesel
tutumlarda tutum konusu olan ifade doğrulanamaz ve yanlışlanamaz. Örneğin bir
kişinin söylediği şeye inanmadığını ve söylemediği şeye inandığını
kanıtlayamayız. Önermesel tutumlar
sadece bakış açısını, tutumu, görüşü yansıtır. Yalnız olgu önermeleri
doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Bir önerme doğrulanabiliyorsa veya
yanlışlanabiliyorsa ona karşı bir tutum olamaz yani onunla ilgili bir önermesel
tutumdan söz edemeyiz. Sonuç olarak algılamanın mantıksal biçimi, inancın
mantıksal biçiminden farklıdır. O nedenle önermesel tutuma mantıksal bir biçim
vermek doğru değildir. Nesnelerin bir durumu için gerekli mantıksal biçim,
nesnelerin bir durumu objelerin bir kombinezonudur.” Önermesel tutum, bir Kişinin
ve bir olgunun uyuşturulması gibi görülemez.
Önermesel tutumlar algı
önermelerinden farklı olsa da onların önerme içerikleri fiktif ya da hipotetik
değildir; empirik olgulara ilişkindir. Önermesel tutumda kişi empirik bir olguya
ilişkin bir zihinsel duruma sahiptir. Örneğin bir olguya inancın doğası, bir
olguya ilişkin inanç olmak için bu olguyla ilişki içinde olmalıdır.
Önermesel tutumları kişiyi bir inanç
ya da tutum aracılığıyla doğrudan doğruya bir empirik durumu anlatan sözceyle
karşı karşıya getirir. Önermesel tutum objesi doğru ya da yanlış bir önerme
olduğunda yönelimliliği betimler.
Önermesel tutumların hem yapısı hem
de fonksiyonu mantıksal önermelerin yapılarından ve fonksiyonlarından
farklıdır. Bunlar dilde bazı özel durumları ifade etmeye yarayan önermelerdir.
Klasik mantığa karşıt olarak
önermesel tutumlarda çıkarım imkanı yoktur.. Örneğin A’nın soy adı B’nin ve
C’nin soy adıyla aynıysa, bundan şu çıkar: B’nin soy adı C’nin soy adıyla da
aynıdır.
Oysa bu çıkarım önermesel tutumlarda
mümkün değildir. Bunu şu önermesel tutumlara da dayanark söyleyebiliriz:
Erdinç İsmail’in Uşaklı olduğuna
inanıyor.
Erdinç İsmal’in ve Ahmet’in aynı ilden
olduğuna inanıyor.
Bu önermelerden Ahmet’in hangi
milliyetten olduğunu çıkaramadığımız gibi, İsmail’in ve Ahmet’in aynı hemşehri
olduğunu da söyleyemeyiz. Sadece şunu diyebiliriz: “Erdinç İsmail’in Uşaklı olduğuna inanıyor.
Önerme, tutumda mantıksal bir rolü
yerine getirmez. Önermesel tutumlar mantıksal değildir
ve biçimselleştirilemezler. Örneğin inanç tutumlarını doğruluk değeri olan bir
formatta yazmaya çalışırsak bu, yanlış ve eksik olur. Örneğin şöyle bir
matematik önerme olsun:
Nuri “1+3=5 olduğunan inanıyor.”
Görünüşte bu, bir önermesel tutum gibidir. Ama matematik açısından yanlıştır.
Önermesel tutumlar klasik mantığın geçerli olmadığı bazı durumlardan doğar; düşüncelere ve inançlara referansta bulunur; onların eşdeğeri yoktur. Önermesel tutumların bağlamları “belirsiz”dir; O yüzden önermesel
tutumlarda referans belirsizdir. Klasik mantıkta eşdeğer olan iki ifade
birbirinin yerine yazılabilir, teknik ifadeyle söylersek değiş tokuş
edilebilir. Oysa özdeşlerin değiş tokuş edilebilirliği ilkesi önermesel
tutumlara uygulanamaz; önermesel tutumda önerme içeriği yani referansları değiş
tokuş edilemez; bir önerme içeriğinin yerine başka bir ifade yazılamaz. Örneğin
"X yarın yağmurun yağacağını inanıyor.” önermesinde “yarın yağmurun
yağması”nın yerine başka bir sözce yazılamaz; çünkü fail önermeye belli bir
lengüistik görünüş altında başvurur ve ona diğer kognitif durumlardan ayrı bir
özellik atfeder; farklı yazımla ortaya çıkan bu değişiklikten haberdar
olmayabilir.
Bu şu örnekle daha iyi
açıklayabiliriz.
(1) Yusuf Togucigalpa’nın Nikaragua'da olduğuna inanıyor.
Kabul etmeliyiz ki Yusuf
buna gerçekten inanıyor. Sonuçta (1) doğrudur. Oysa gerçekte Togucigalpa
Honduras’ın başkentidir. O nedenle Togucigalpa ve “Honduras’ın başkenti”
değiş-tokuş edilerek
(2) Yusuf Honduras’ın başkentinin Nikaragua'da olduğuna inanıyor.
şeklinde yazılamaz.
(2)'yi iki şekilde okuyabiliriz:
(a) daha az doğal tarzda şöyle: Yusuf’un Nikaragua'da olduğuna
inandığı Togucigalpa olan bir şey vardır. Bu okumadan Yusuf’unTogucigalpa’nın
Nikaragua’nın başkenti olduğuna inandığı sonucu çıkar. Fakat Togucigalpa
Honduras’ın başkenti olduğundan, “Yusuf Togucigalpa’nın Honduras’ın başkenti
olduğuna inanıyor”, sonucunu çıkarırsak yanılırız; çünkü Togucigalpa
Honduras’ın başkentidir. Bu, (1)i ve (2)’ yi şeffaf bir referansa inanmaya
başvurarak yorumlamaktır. O zaman kanıt ilişkisel biçimde yorumlanır ve şöyle
formüle edilebilir:
(∃x) (x=
Togucigalpa) Λ Yusuf XNikaragua’da olduğuna inanıyor.)
(Togucigalpa=
Honduras’ın başkenti) ⇒(∃x) (x=Honduras’ın başkenti) Λ Yusuf, X’in Nikaragua’da
olduğuna inanıyor.)
Bu doğal olmayan ya da yanlış okuma, sonucun yanlışlığını gözden
kaçırır. Yusuf’un olmayan bir ülkenin başkentine inandığını çıkaramayız.
(b) İkinci okuma şekli onu yorumlamaktır. Bu ise referansın
belirsizliğine saygı gösterir ve şöyle formüle edilebilir:
(∃x) (x Nikaraguada’dır Λ x= Togucigalpa) Λ Yusuf X’in Nikaragua’da olduğuna inanıyor.)
Bu sözceyi böyle okuduğumuzda ve yorumladığımızda şunu
söyleyebiliriz: Böyle bir sözceden hareketle Yusuf’a çok saçma ya da fantezi
bir inancı yükleyemeyiz. Togucigalpa yerine “Honduras başkenti” yazmak meşru
değildir. Çünkü Yusuf, Togucigalpa’nın Honduras’ın başkenti olduğunu bilmiyordu
ve buna inanmıyordu. Bu sonucu yorum daha doğaldır.
Bu mantıksal kanıtın sonucu açıktır: Önermeleri, istekleri, inançları, düşünceleri, herhangi bir
zihinsel içeriğe sahip gibi görünen her şeyi entiteler ya da objeler olarak betimlemeyi
istemek boşunadır. Zorunluya ve mümküne, mutlak ve metafizik bir değer
yüklenemez. Düşüncelere ve modalitelere, bağlama göre referansta bulunabiliriz.
Bir kişi aynı anda veya farklı
zamanlarda, bir ve aynı önermeye karşı farklı tutumlar takınabilir. Ahmet
hayatın güzel olduğuna inanabilir; hayatın güzel olmasını isteyebilir, güzel
olduğunu bilebilir, güzel olmasına pişman olabilir vs.
Önermesel tutumların analizinde “Kripke
muamması” denen bir açıklama vardır. Bu muamma şudur: Pierre sadece ana dilinden başka bir dil
bilmeyen bir Fransızdır. Londra'nın güzel olduğuna inanır. İngiltere'ye göç
eder ve Londra'ya yerleşir sokaktaki insanlardan İngilizceyi öğrenir.
İngilizceyi öğrenirken ne İngilizce ne de İngilizce—Fransızca sözlük kullanır.
Pierre İngilizceyi anlaşacak derecede bilmesine rağmen yine de oturduğu ve
İngilizlerin “London” dedikleri şehrin Fransızların Londra dedikleri şehirle
aynı olduğunu anlamaz. O, “London güzel değildir” sözcesini onaylar; ama
Fransa’dan öğrendiği “Londra güzeldir.” inancını da korur. Burada önemli olan
şudur: İlke gereği çeviride gerekli olan doğruluk değeri değişmez. Bu durumda
Pierre Londra'nın hem güzel olduğuna hem de olmadığına inanır.
Kripke muamması önemlidir; çünkü
düşüncesini formüle ederken dayandığı fikirler kesindir. Onun muammayı
açıkladığı metnin büyük bir bölümü şunu göstermeye yöneliktir: Bu muammanın
çözümü yoktur; giderildiği takdirde sezgisel olarak kabul edilebilir bir sonucu
elde edebileceğimiz kuşkuya engel olacak ilkeye sahip değiliz. Kripke sadece bu
muammanın nedenini göstermeye çalışır. Ona göre bu muamma şöyle iki ilkenin
kabul edilmesinin sonucudur:
A “…”işaretini kaldırma ilkesi:
Örneğin “X inanıyor ki, P.” söz dizisindeki “…” kaldırılırsa önerme X, P’ye
inanıyor şeklinde yazılır. Böylece “…”sız yazma ilkesine göre konuşan kişinin P
sözcesini onaylaması, P’ye inanması için yeterli koşuldur. Başlangıçta inancın
konuşanla sözce arasındaki ilişkiye indirgendiği söylenemez; sadece şu var
sayılır: Bir P cümlesini onaylamak bazı koşullarla tatmin edilen inancı
içerebilir. En azından iki koşul gerekir.
Konuşanın
1. İnandığı şeyin bir kurgu
olmadığına samimi olarak inanması.
2 İnandığı olguyu dikkatle
gözlemlediğini düşünmesi.
Önermesel tutum ister içerikle
isterse objeyle ilişkili olsun, yine de ifade edilen tek bir tutum vardır.
Gerçekte fail sadece yönelimli psikolojik durumlara sahiptir. Tüm inançlar
âdeta onun kabul ettiği inançlardır. Şunu belirtmek önemlidir: Ona maddi moda
göre yüklenen inançlar gerçek inançlarının bütününe hiçbir şey eklemez.
Bazı filozoflar önermesel tutumları ikiye ayırır
1. Empati içermeyen ifadeler. Bunlar
da iki türlüdür:
a. Algı sözceleri: Örneğin “X
algılıyor ki, P”.
b. İnanç sözceleri: Örneğin “X
inanıyor ki, P.”
2. Empati içeren önermesel tutumlar:
Örneğin “X, umuyor ki, pişman oluyor ki, korkuyor ki, çabalıyor ki, kendi
kendine soruyor ki, emindir ki, P”. Bu ifadelerde empati vardır. Empati “X,
diyor ki P”, şeklindeki aktarım ifadeleri için de geçerlidir.
Empati bize belli bir tutumu önerme
olarak ifade eden kişinin zihninin içeriğini anlamamıza yardım eder.
Belli bir tutumu benimseyenin dilin ifadelerinin anlamına
hatta algıya çok ihtiyacı yoktur. Önermesel tutumu benimseyen, nesne durumunu
değil; kendi durumunu yansıtır. Kişi cümleyi “İnanıyorum, sanıyorum, istiyorum,
soruyorum, gibi tek kelimeye indirger ve cümlenin geri kalan ögelerinin
referansı yoktur.
Önermesel tutumların konuları
önermelerdir. Örneğin “Onun hasta olduğuna üzülüyor.” önermesel tutumunun
konusu, “O, hastadır.” bir önermedir. Önermesel tutumlarda önermeler yarı yolda
terkedilir. Bir addan sonra söylenen “İnanıyor k, istiyor ki, vs. gibi
ifadelerdeki tıpkı “O, dedi ki,” gibi sözcelerde aktarıma yarayan “ki” gibidir.
Bu tür sözcüleri şahıs zamirini değiştirerek normal sözcüğe dönüştürebiliriz.
Örneğin “O, Napolyon olduğuna inanıyor.”u “Ben Napolyon'um” diye yazabiliriz.
Bu sonucu cümlede inanç örtük biçimde ifade edilmiştir.
(Düşünüyorum ki, inanıyorum ki,
sanıyorum ki, gibi) önerme ekini söylemek, (ağaç yeşildir; borsa yükselecek
gibi) önerme içeriğinin sözdizimini bozar ve Kişinin dilini sözdizimine bağlar.
Her önermesel tutum bir “…” işaretini
içerir ve “…” içindeki cümle önerme içeriğidir ve “…” içindeki ifade analiz
edilemez. “…” işaretini kaldırmak önerme içeriğinin sentaksını ortadan kaldırır
ve sözü aktaran kişinin dilinin sentaksıyla karıştırır. Fakat “…” işaretini
koruduğumuzda “…” işareti iki ontolojiyi, iki dünyayı bir ara yüzle ayırır.
Bilgisizliği ne kadar derin olursa olsun tutum takınan insanın dünyası ve ona
bir tutum yükleyen kişinin dünyası arasında bir ara yüz vardır. Ara yüzde bazen
bir gedik ortaya çıkar. Sözü aktarmakla görevli kişi bu görevini terk ederek ve
kendi için konuşarak başkalarını devreye sokar:
1 “ Bazıları Ralph’ın casusların var
olduğuna inandığını söylerler.
2. Ralph inanıyor ki, “∃X (X, bir
casustur).
3. ∃X (Ralph inanıyor ki, “X bir
casustur.”
1 ve 2 arasında şu temel fark vardır:
(1)’e göre Ralph’ın casusların varlığına inanması kuşkuludur; çünkü Ralph
sadece bazılarına göre inanmaktadır; bundan bazılarına inanmadığı sonucu çıkar.
(2)’ye göre kesindir ve herkes bu önermeyi söyler.
Casus olduğu düşünülen kişiyi bilme
sorunu bu sözcelerde söz konusu değildir. Bu casusun özellikleri nelerdir? Adı
nedir? Yüz yapısı nasıldır? Bu soruların önermesel tutum için hiç de önemi
yoktur; onlar sadece güvenlik elemanlarını ilgilendirir. Quine bu
söylediklerinden hareketle şu sonucu çıkarır: Gerçeği (örneğin X’in casus
olduğunu) bilmek ile betimlemek (örneğin casusun adını yüzünü veya diğer
özelliklerini) bilmek ayrı ayrı şeylerdir. Gerçeğini bilmek için işaret zamiri
veya kişi zamiri kullanırız. Oysa betimini bilmek için önermenin referansını ve
yüklemelerini ve mantıksal çerçevesini bilmeliyiz.
Önermesel tutumlar genellikle Kişi
açısından düşüncenin temel birlikleri ve bu birliklerin doğru veya yanlış içerikleri olarak görülür.
Bir kişi aynı önerme içeriğine karşı farklı tutumlar takınabilir. Örneğin “X
buzun (dondurmanı) soğuk olduğuna inanıyor.” Ve “X buzun (dondurmanın) soğuk
olmasından korkuyor.”
Önermesel tutumların farklı uyuşturma
yönleri vardır. Bazıları dünyayı yansıtır, bazıları dünyayı etkileme amacı
güder.
Önermesel tutumların temeli bildirim
ve inanç modalitelerinin niyetle tam olarak uyuşturulmasıdır. Örneğin
genellikle bir kişinin önesürümlerinin inançlarıyla uyumlu olup olmadığı
sorunuyla karşı karşıya kalırız. Bu konuda pek çok sebepten dolayı farklılıklar
ortaya çıkar.
Önermesel tutumlar normal önermelerle
karşılaştırıldığında opaktır, yükleyicidir
(1) Cenk 68+57=125’tir olduğundan
emin değildir; sözcesini alalım.
Sekiz yaşında olan Cenk bu toplamın
sonucundan kuşku duymaktadır. Oysa
(3) 3+3=6 olduğundan kesinlikle
emindir. Yine de 68+57=125’tir ve 3+3=6’dır, zorunlu olduklarından tüm durum
betimlerinde doğrudur ve aynı içleme sahiptir.
(1) 68+57=125 ve 3+3=6 zorunlu
doğrular olduklarından, tüm betim durumlarında geçerli yargılardır. Varsayalım
ki, Cenk
(1) “68+57=125’tir. Emin olmadığı
gibi;
ve
(2) “3+3=6”dan da emin olmasın. Bu
durumda her iki önerme hem aynı kaplama hem de aynı içleme sahiptir. Onlar aynı
kaplama (yani aynı doğruluk değerine) sahip olma değillerse, bunun nedeni
birinin doğru diğerinin yanlış olması değildir. Çünkü önermesel tutumun
bağlamları bileşimsel değildir; hatta içlemle ilişkili olsa bile bileşimsel
değildir. Onların içlemsel yapıları farklıdır. (1) gibi önermeler içlemle
karşılaştırıldıklarında bileşimsel değillerdir. Sonuç olarak ‘68 + 57 = 125' ve
‘3 +3 = 6' aynı içleme sahiptir; ama onların içlemsel yapıları aynı değildir,
bu nedenle semantik değerleri farklıdır.
Önemesel tutumları önermesel tutum
ilişkilerinden ayırmalıdır. Önermesel tutumlar Kişinin durumlarıdır. Bunlardan
bazıları Kişinin zihinsel durumlarıdır düşüncelerdir. Bu düşünceler çevreyle
karşılıklı etkileşimin sonucu olan eylemlere yol açar. Önermesel tutum ilişkilerine
gelince, bunlar lengüistik objelerdir kelimelerden oluşur ve Kişinin durumları
değildir, soyut objelerdir.
Genellikle önermenin içeriğine
önermesel tutum denir. Eğer Osman dünyanın yuvarlak olduğuna inanırsa inancının
içeriği şudur: Dünya yuvarlaktır.
O, önermesel tutumları ikiye ayırılır
1. Empati içermeyen ifadeler. Bunlar
da iki türlüdür:
a. Algı sözceleri: Örneğin “X
algılıyor ki, P”.
b. İnanç sözceleri: Örneğin “X
inanıyor ki, P.”
2. Empati içeren önermesel tutumlar:
Örneğin “X, umuyor ki, pişman oluyor ki, korkuyor ki, çabalıyor ki, kendi
kendine soruyor ki, emindir ki, P”. Bu ifadelerde empati vardır. Empati “X,
diyor ki P”, şeklindeki aktarım ifadeleri için de geçerlidir.
Empati bize belli bir tutumu önerme
olarak ifade eden kişinin zihninin içeriğini anlamamıza yardım eder. Belli bir
tutumu benimseyenin dilin ifadelerinin anlamına hatta algıya çok ihtiyacı
yoktur. Önermesel tutumu benimseyen, nesne durumunu değil; kendi durumunu
yansıtır. Kişi cümleyi “İnanıyorum, sanıyorum, istiyorum, soruyorum, gibi tek
kelimeye indirger ve cümlenin geri kalan ögelerinin referansı yoktur.
Önermesel tutumların konuları
önermelerdir. Örneğin “Onun hasta olduğuna üzülüyor.” önermesel tutumunun
konusu, “O, hastadır.” bir önermedir. Önermesel tutumlarda önermeler yarı yolda
terkedilir. Quine onları önerme değil de sözce olarak kabul eder. Ona göre bir
addan sonra söylenen “İnanıyor k, istiyor ki, vs. gibi ifadelerdeki tıpkı “O,
dedi ki,” gibi sözcelerde aktarıma yarayan “ki” gibidir. Bu tür sözcüleri şahıs
zamirini değiştirerek normal sözcüğe dönüştürebiliriz. Örneğin “O, Napolyon
olduğuna inanıyor.”u “Ben Napolyon'um” diye yazabiliriz. Bu sonucu cümlede
inanç örtük biçimde ifade edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder