30 Mart 2022 Çarşamba

"VARDIR"IN MEŞRU OLAN VE OLMAYAN KULLANIMLARI

                              "VARDIR"IN MEŞRU OLAN VE OLMAYAN KULLANIMLARI

Varoluş sözceleri felsefede her zaman önemli karışıklığa neden olmuştur. O nedenle burada konu hakkında biraz ayrıntıya girelim.

Filozoflar “Mutlak varlık”tan söz ettiklerinde “Varlık”ı tanrılaştırdılar. Kavram olarak Mutlak Varlık’taki “varlık” hipotetiktir, gramatikal bir özneden başka bir şey değildir, “Mutlak” da yüklem olamaz. Bu iki kelimenin yan yana gelmesi dil ötesi bir şeyi varsayar. Bu nedenle “Mutlak Varlık”ın yer aldığı cümleler anlamsızdır. “Mutlak Varlık”ın monoteist kültürlerde Tanrı veya Allah karşılığında kullanılmaları kesinlikle yanlıştır.

Biz burada “Mutlak Varlık”la ilgili dilsel problemlerden çok şu sorunu ele alacağız: “Varlık” nesneye ilişkin bir bildirim olabilir mi? Bir şeye “vardır” demek doğru mudur? Doğruysa hangi durumda ve anlamda “vardır” diyebiliriz.

Dünyanın bütün dillerinde varoluş, anlamlı önermeler kurmaya izin vermez. Gelişmişlik derecesi ne olursa olsun herhangi bir dil varlığı, nesnenin yüklemini yapmaz. Örneğin; çocuğuna bir Eskimo fok balığını, bir Afrikalı zürafayı anlatırken “Fok vardır.”, “Zürafa vardır.” şeklinde değil, “Şu foktur.”, “Şu zürafadır.” diye anlatır. Dil, başlangıçta göstererek öğretilir ve öğrenilir. Gösterme, adı nesneye bir etiketi yapıştırır gibi yapıştırma demektir. Öğrenme de bir bellemedir, öğrenilen adı nesneye yapıştırılmış bir yazıyı okuma gibidir. Kısaca nesnelerin adları ve varoluşları birlikte öğrenilir. Sadece var olanın adı vardır.

Varoluşla ilgili önermeleri ifade etmeye çalıştığımız gündelik dilin cümleleri, yapısal bakımdan kusurludur yani yanlış oluşturulmuştur. Bir varoluş yargısı bir obje hakkında bir şey söylemez. Bir şeyin var olduğunu söylemek, onu nitelemek değildir. Varlık yüklem gibi görülemez. Örneğin; “Dünya vardır.”, “Aristoteles vardır.”, Tanrı vardır.” şeklindeki önermeler totolojidir; onun hakkında hiçbir şey söylem bir nitelik bildirmez, çünkü varoluş bir objenin niteliği, bireylerin otantik bir yüklemi olamaz. Her anlamlı sözce, bir obje ve bir durum arasında doğrudan bir ilişki kurar veya ilişkinin yokluğunu bildirir. “Su sıcaktır.”; “su” ile “sıcak” arasında bir ilişki kurarız. “Su sıcak değildir.” dersek böyle bir ilişkinin olmadığını söyleriz. Oysa “Su vardır.” dersek “su” ile “varlık” arasında, bir ilişki kurmayız. Çünkü “varlık” bir durum değildir.

Var olmak özel ve özgün bir içeriğe sahip değildir. Bu nedenle var olduğunu söylediğimiz objelere ilişkin hiçbir belirlenimde bulunmayız. Oysa “Deniz dalgalıdır.” dersek denize ilişkin bir betim yaparız. Varoluşun bir içeriği olsaydı bazı objelerin varlığını reddedebilirdik ve var olmayan nesnelerin bulunduğunu ileri sürebilirdik, örneğin, “Yuvarlak kare vardır.” diyebilirdik.

Varlık bir nitelikse o zaman bir obje hakkında bir şey söyleriz. Örneğin; “Gözlük masadadır.”, “Kaldırımdaki insanlardan bazıları acele yürüyorlardı.” sözceleri “gözlük” ve “insanlar”ın durumlarına dair bildirimlerdir. Varlık, nitelik olmadığından olumsuzlanamaz. Örneğin; “Gözlük vardır.”, “Yeryüzünde insan vardır.” yargılarını düşünelim. Bu yargıların olumsuzlarını söylemeyiz; “Gözlük, yoktur.”, “Yeryüzünde insan yoktur.” diyemeyiz. Bir yargı olumsuzlanamıyorsa bir bildirim değildir. Yani “gözlük” ve “insanlar” hakkında hiçbir şey bildirmez.

“X vardır.” demek, “En az şu özellikte X vardır.” demektir. Bir özel ad taşıyana, mantıksal bir çelişki yükleyebilmemiz için onun en mantıksal çelişki dışında kalacak bir niteliği olmalıdır. Kısaca söylersek bir şeyin var olduğunu söylemek, bu şey hakkında bize hiçbir şey öğretmez. Konuşmak her zaman bir şeyin var olduğunu dillendirmek, örneğin, “Kumaş vardır.” sözcesini telaffuz etmek değildir, tersine bir şeyi hangi durumdaki olduğunu bildirmektir, örneğin, “Reyonda 2 m. uzunluğunda gri renkte kumaş vardır.” demektir.

Kuşkusuz “varlık” kelimesinin anlamlı olarak kullanıldığı önermeler de vardır. Örneğin;

1.    “Dördün kare kökü vardır.”;

2.    Sadece bir İstanbul vardır.”;

3.    “Adı Turgut Özal olan bir Cumhurbaşkanı vardır.”;

4.    “Cüzdanımda yüz lira vardır.”

 

gibi önermeler. Bunlarda “varlık”, “yokluk”un karşıtına işaret etmez. Bunlardan (1)’de (4)’ün sahip olduğu bir şey, (2)’de bir şehrin bütün şehirlerden güzel olduğu, (3)’te Turgut Özal’ın bir kişi değil, tarihte yaşamış biri olduğu ve (4)’te cüzdanda yüz liranın bulunduğu anlatılır.


1 yorum:

  1. merhaba hocam, emeğiniz ve merakınız takdire şayan. ancak bu yazıda kavram/imge ile nesne ayrımı gözetilmemiş. tüm yargılar baştan sona obje/nesne merkezli ve yine obje-nesne sınırlı olarak kurulmuş. oysa kavram ve imgeler dikkate alınsaydı "varlık" ve "yokluk" sözcükleri, temel bir nitelik olarak gayet anlamlı sözceler kurulmasına izin verirdi. sözgelimi "gulyabani" imgesini düşünelim. bunu gerçek bir obje olarak düşünmediğimizde onun varlığını ya da yokluğunu konuşmak neden anlamsız olsun? biri "gulyabani vardır" dediğinde -belki dayanaksız bir şey söylemiş olabilirse de- anlamsız bir şey söylemediği açık değil mi? siz örnekleri hep var olduğu zaten bilinen obje-nesnelerden verdiğiniz için oralarda varlık ve yokluk yüklem olarak absürt duruyor. (bunun istisnası tek bir örneğiniz var o da "tanrı vardır" örneği. onu en son tartışacağım.) evet, varlığı zaten bilinen obje-nesneler oldukları için onların varlıklarını ifade etmek -belirttiğiniz gibi- bir bildirim değeri ifade etmiyor gibi. ama şu soruya cevap vermeniz gerekir: örnekleri var olduğu bilinen obje-nesnelerle sınırlama hakkınızın dayanağı nedir? neden var olduğu bilinmeyen, veya varlığı tartışılan, hatta varlığı inkar edilen bazı imge ve kavramların (mesela tanrı, mesela cin, mesela gulyabani) şu veya bu niteliğinden önce varlığı ya da yokluğu hakkında konuşamayalım? birileri onların varlığını iddia ettiğinde neden anlamsız bir cümle kurmuş olsun? (bakın yanlış bir iddiada bulunmuş olabilirler, bu ayrı bir tartışma konusu, ama neden anlamsız olsun sorusu yerinde bir sorudur) bunun gibi birileri de onların varlığını iddia edenlerin karşısına çıkıp niye "hayır, onlar yoktur" diyemesin? obje-nesnenin varlığını konuşmak bir yere kadar abestir, ama kavramın nesnel varlığını konuşmak gayet anlamlı bir edimdir. "tanrı vardır" cümlesi, dinler tarihinde "tanrı" diye isimlendirilen bir karakterin gerçekliğini/nesnelliğini iddia etmektir. bunun nesi anlamsız? tekrar ediyorum, bu iddia ispatlanabilir ya da ispatlanamaz orası ayrı bir konu. ama anlamsız bir iddia değil. eğer siz "ispatlanması imkansız olan şeylerin iddiası da anlamsızdır" diyorsanız bu başka bir tartışma konusu olur ve bu yazıyı yepyeni bir paradigma üzerinden yeniden yazmanız gerekir siz "Aristoteles vardır" cümlesini de anlamsız buluyorsunuz. bu da genellemeci bir yaklaşım olmuş. bağlama göre bu cümle de anlamlı olabilir. mesela biri Aristoteles'in, Gılgamış gibi mitolojik-hayali bir karakter olduğunu varsayamaz mı? öteki de ona cevaben "hayır, Aristoteles vardır" diyemez mi? bu bağlamda "Aristoteles vardır" önermesi, "tarihte Aristoteles diye bilinen karakter gerçektir, o, sadece felsefe kitaplarında atıf yapılan imgesel bir karakter değil, onlardan bağımsız gerçek-tarihi bir karakterdir" anlamına gelmez mi? bu durumda "Aristoteles vardır" önermesi neden anlamsız olsun ispatlanması mümkündür veya değildir, orası ayrı bir konu. anlamlılık ile doğruluk ayrı şeyler. birincisi mantıksal, ikincisi -burada- tarihsel bir nitelik.. son bir husus: "yuvarlak kare vardır" diyebilirdik diyorsunuz ya, orada bir saptırma var. yuvarlak kare vardır diyemeyişimiz onun olmayan bir şey olmasından değil, çelişkili olmasından kaynaklanıyor. oysa siz olmayan şeylerin varlığından söz etmenin anlamsızlığını tartışıyorsunuz. örnek uygun bir örnek olmamış, konuyu saptırmış. onun yerine benim yukarıda verdiğim gibi "gulyabani vardır" örneğini verebilirsiniz. ve hiç de anlamlılık sorunu yaşanmaz... hem heyecan ve merakınız, hem emek ve tutkulu çabanız hem açık eleştiri imkanı sağlayan açık yürekliliğinizden ötürü size gönülden teşekkür ederim. risk alma cesaretinizi takdir ediyorum... emsaliniz birçok bilim-düşün insanından çok daha saygıdeğersiniz.. sevgi ve hürmetle...

    YanıtlaSil