30 Aralık 2024 Pazartesi

Thales'in Arkesine Dil Felsefesi açısından bir bakış

 

Thales’in sorusu meşru muydu?

 

Her açıklama bir soruya cevaptır veya açıklamayı anlamak hangi sorunun cevabı olduğunu belirlemektir. Bu nedenle biz önce bu satırlarda Thales’in evrenin ilkesine ilişkin soru şeklinde bir problematik ortaya koymak istiyoruz: Cevabı “Evrenin ilkesi sudur” şeklinde bir soru meşru mudur? Kuşkusuz tıpkı Platon’un diyaloglarında olduğu gibi Thales’in bu konuyu bir diyalogda sorulan bir  soruya cevap olarak açıkladığına dair felsefe tarihlerinde bir bilgi yoktur. O nedenle biz Thales’in sözünü cevap diye değil; bir açıklama diye kabul edeceğiz. Ancak az önce söylediğimiz gibi bu açıklamayı bir diyalog ortamına dökerek şöyle ifade edeceğiz:

  X: Söyle Thales, Sana göre evrenin ilkesi nedir?

Thales: Evrenin ilkesi sudur.

Bu diyalog iki kişi arasında değil de Thales’in içsel bir konuşması da olabilir. O zaman diyalogun biçimi şöyle olur:

Evrenin başlangıcını düşünen Thales: Evrenin başlangıcı ne olabilir.

Düşüncesinin cevabını açıklayan Thales: “Evrenin ilkesi sudur.”

Şimdi ister şunu tartışalım: Soruyu Thales’in ister muhatabı sorsun; isterse kendi kendine sorsun. Peki, soru meşru ya da anlamlı bir soru mudur? Bunu bilebilmek için spekülasyon ve yorum dışında bir yol daha doğrusu ölçüt vardır.  Konuyu açıklayalım.

İki tür soru vardır: Anlamsız soru ve anlamlı. Anlamsız soru, nasıl cevaplanacağına ilişkin önceden uylaşımsal bir yöntem olmayan sorudur. Thales’in aşağıda vereceğimiz bir cümlesini soru formunda ifade edelim: “Her şey tanrılarla dolu mudur?” Bu soru anlamsızdır. Çünkü bu soruyu cevaplamak için uylaşımsal bir yöntemimiz yoktur. Bir nesneye  yakından dikkatle bakmak, ondan bir parça alıp mikroskopla incelemek, onu toz haline getirip analiz etmek vs. gibi hangi yöntemi kullanırsak kullanalım. Bu soruyu cevaplamamız imkansızdır. Bunu cevaplamak için şimdi bir yöntem olmadığı gibi, bu yöntemin gelecekte bulunması  da mümkün değildir; çünkü yöntemin yetersizliğinin nedeni yöntemin kendisinden kaynaklanmaz; bulunuşunu araştırılan objenin doğasından kaynaklanır. Tanrı’nın veya tanrıların nesnelerde ya da evrende bulunuşu empirik olarak belirlenemez; bu, bir inanç konusudur. Kişi bunan inanabilir ve bunun içim empirik kanıtlara ihtiyacı da yoktur. O nedenle “Nesneler tanrılarla dolu mudur?” sorusu sahte ya da anlamsız sorudur.

Anlamlı soru ise cevaplamak için uylaşımsal bir yöntemimiz olan sorudur. Örneğin Thales’in mıknatısı örneğinden hareketle şunu soralım: “Mıknatıs metalleri niye çeker?”  Soruyu fiziğin uylaşımsal yöntemlerine ve tekniklerine baş vurarak cevaplayabiliriz. Bu nedenle “mıknatıs metalleri niye çeker?” sorusu gerçek sorudur.

Problemlerin doğasına ilişkin bu açıklamaları dikkate alarak esas problemimizin arke probleminin doğasını ortaya koyalım. “Evrenin arkesi nedir?” İkili problem sınıflamamızı dikkate alırsak, soruya ilişkin   şunu sorabiliriz: Bu problem gerçek problem midir ya da sahte problem midir? Yani cevaplamak için spekülasyon ve inanç dışında yöntemimiz var mıdır? Yok mudur?  Kuşkusuz böyle bir yöntemimiz olmadığı gibi olmamız ihtimali de yoktur. O nedenle “Evrenin arkesine ilişkin ifadeler” spekülasyondan veya inançtan öteye gidemezler.  

 

 

 

Burada önce “Antik felsefe entelektüel toprağa düşen tohumdur.”  tezini tartışalım.  Bu “tohum” fikri gerçekte yanıltıcıdır. Tohum önce bir cinsin bir türünün tohumudur. Örneğin buğday tohumu tahıl cinsinin bir türü olan buğday türünün tohumudur. Bir cinsin, örneğin bütün tahıl cinsinin tohumu olmaz.  

 

Arke kavramını felsefenin başlangıcı saymak bir mitoloji olamayan mitolojidir. Bunu daha iyi ifade edebilecek bir terim yok gibidir. "" Her şeyin aslı kökeni sudur, havadır apeirondur ifadeleri çelişkilidir. Çünkü iki tür suyu var sayar. 1- Gündelik hayatta işaret edebildiğimiz betimlemebildiğimiz su, 2- Her şeyin kaynağı olduğu varsayılan bildiğimiz suya karşıt olarak var olduğunu ileri sürdüğümüz, suya benzemeyen su. Bu su ne cinstir ne de türdür. Cinsten ve türden önce olduğu iddia edilir. Ontolojik olarak cinsten ve türden önce olan bir şeyi varsaymak dilin ve mantığın sınırları dışına çıkmaktır. Oysa dilin ve mantığın dışında sessizlik dışında hiçbir şey yoktur.
   Arkhenin mitolojik olmasının bir başka nedeni, farklı kültürlerde gördüğümüz öğrenilmiş ve taşınmış  köken mitolojilerinden farklı olarak varsayılmış kişisel mitoloji olmalarıdır.
    Herşeyin aslı .... dır nasıl bir sözcedir daha doğrusu empirik bir önerme midir ya da mantıksal bir çıkarım mıdır? Bunlardan ne biridir ne de diğeridir. Çünkü arkhenin doğrudan betimi yoktur. Onu açıklama saymamız için kullanacağımız bir açıklama ilkesine sahip değiliz. Mantıksal çıkarım olmasına gelince bu konuda şunları söyleyebiliriz. Ne klasik mantığın ne de modern mantığın ilkeleri arkheye uygulanamaz. Hangi türdeki mantık olursa olsun çıkarına konu olan önerme her zaman empirik bir deneyimin ürünüdür. insanla ilgi çıkarımların hareket noktası olan önermelerdeki her insan kimi insan bir insan gibi önermelerin insan' bir türdür veya türün bireyidir. Oysa ne bildiğimiz anlamada türdür ne de  türün bireyidir. Bu nedenle arkeye ilişkin bir mantıksal önerme olamaz.
  O zaman şunu sorabiliriz: Arkheyle ilgili sözce bir inanç sözcesi midir? Buna evet denemez. Bunu kısaca açıklayalım. Kökenlere ilişkin insanlık tarihinde pek çok mitoloji vardır. inanç sözceleri ya kolektif ve kültüreldir ya da bireyseldir. kolektif inançlar uylaşımsaldır ve öğrenilmişlerdir. Bunlar coğrafyaya kültüre kültürlerin birbiriyle karşılıklı etkileşimlerine, insanın temel niteliklerine, hayata verilen anlama vs. gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişir. Toplumsallaşma sırasında bu kökenle ilgili anlatılar öğrenilir. 

Konuyu arke problemine getirirsek şunu diyebiliriz. Bir an için Aristoteles’in söylediklerini kabul edelim: O zaman şu ortaya çıkıyor: Thales’in arkesi öğrenilmiş değil, kurgulanmış bir mitolojidir. Köken mitolojilerindeki gördüğümüz oluşun kaynağını açıklamayı amaçlar. Oluşun kaynağı olması bakımından köken mitlerine benzer. Kolektif olmaması bireysel varsayım ürünü olması bakımından köken mitlerinden ayrılır. Bu yüzden ona kurgulanmış mekanik mit demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. 

Felsefe tarihlerinin büyük çoğunluğu şunu kabul eder:   Felsefenin ilk defa Antik Yunan’da Milet Okulu’yla ortaya çıkmıştır. İlk filozof da Thales’tir. Felsefe tarihçilerinin bu tezlerini Aristoteles’in Metafizik’teki ve Ruh Üzerine’deki bazı ifadelerine ve doksografilere dayandırırlar. 

Buralarda verilen bilgiler aşağı yukarı maddeler halinde şöyle verilebilir. 

       Su, ilk ilkedir.

       νοῦς evrenin tanrısıdır 

       Tanrısal olmayan hiçbir şey yoktur.

       Su nemli şeylerin ilkesidir.

       Nemlilik her şeyi besler

       Su, nemli şeylerin nemliliğinin ilkesidir.

       Dünya canlıdır ve ruhlarla doludur.

Gerek Aristoteles’in gerekse doksografların Thales’in arke ve kozmolojisine söyledikleri ana hatlarıyla bunlardır. Şimdi bize aktarılan bu görüşlerle ilgili bir değerlendirme yapalım. 

Değerlendirmemize geçmeden önce Thales’e dair söylenenleri bir bilgi sayıp sayamayacağımız konusunda işaret fişeği gibi olan Alter Kranz’ın belirttiği çok önemli bir noktayı vurgulayalım. Kranz demektedir ki,

Aristoteles evrenin ilkesi konusunu Thales adına bağlıyor. Daha Aristoteles zamanında onun öğretisi üzerine sağlam hiçbir haber kalmamıştı ; sadece matematik alanında sağlam bir okul geleneğinin bulunduğu anlaşılıyor.

Şimdi değerlendirmelerimize geçelim:

Biz şimdi konuyu felsefe tarihinde hiç ele alınmamış  oldukça farklı üç açıdan bir açıdan ele alacağız. Bunlar:

I Bilgi fenomenolojisi açısından

II Özel adlar açısından

II Thales’in çözdüğü varsayılan problemin gerçekliği açısından 

III Arkhenin referans olup olmaması açısından

IV. Doğruluk Koşulları Açısından

V Sözce Türleri açısından 

VI. Arka plan açısından

 

I. BİLGİ FENOMENOLJİSİ AÇISINDAN 

      1. İlk değerlendirmemiz bize felsefenin başlangıcı konusunda aktarılanların epistemolojik açıdan bilgi, tarihsel açıdan belge kategorisine girip girmeyeceklerini tartışmaktır. Kranz’ın az önceki ifadesi örtük biçimde şunu söylemektedir: Aristoteles’in Thales’in ilkesi konusunda söylediklerine bilgi gözüyle bakılamaz. Biz konuyu farklı bir açıdan ele alacağız ve şunları söyleyeceğiz: Bir an için varsayalım ki, Thales hakkında Aristoteles’e bilgiler geldi ve Aristoteles de yukarıdaki ifadeleri söyledi. Bu durumda söz konusu ifadeleri bilgi kabul edebilir miyiz? Bilgiye yüklediğimiz anlamı ve bilme fenomenini analiz ettiğimizde söylenenleri bilgi kabul edemeyiz. Çünkü bir ifadenin bilgi olabilmesi için kimden veya nereden öğrenildiği söylenmelidir, kısaca referansı söylenmelidir. Kimden veya nereden öğrenildiği söylenmiyorsa ona bilgi diyemeyiz. 

Aristoteles’in Metafizik’te  ve Ruh Üzerine’de dediklerine ve çeşitli doksograflarda söylenenlere  bu açıdan baktığımızda bilgi olduklarını söyleyemeyiz. Çünkü söylenenlerin referansı belli değildir; ne Aristoteles ne de doksograf yazarları aktardıkları ifadeleri kimden duyduklarını söylememektedirler. Bu da metodolojik olarak onlara bilgi gözüyle bakılamaz. Bu demektir ki, felsefenin başlangıcı bugün bizim için karanlıktır ve o tarihsel dönemi aydınlatacak Tanrı dışında hiç kimse yoktur. 

II DİL FELSEFESİ AÇISINDAN 

II Dil felsefesi açısından Thales tıpkı Platon ve Aristoteles gibi bir özel addır; kişi adıdır.  Bu nedenle Thales adının dil felsefesindeki özel adlarla ilgili veriler ışığında analizi gerekir. Bu analizimiz de şudur:

                Thales adında biri Tarihte yaşadı mı yaşamadı mı? Thales adının bir anlamı olabilmesi onun yaşadığının kesin olarak gösterilmesine bağlıdır. 

                Öyle metinler bulunabilir ki, bunlarda Thales’in hiç yaşamadığı ve belirli amaçlar için icat edildiği anlaşılabilir.

                  Thales adı arkhe problemini ilk defa ortaya koyan kişiyle özdeş değildir. Varsayalım ki, arkhe problemini ortaya koyan bizim Thales adıyla bildiğimiz kişi değil de Mısırda yaşayan ve hakkında hiçbir şey bilmediğimiz  X adlı kişidir. Bu kişi arkheyle ilgili kendi düşüncelerini sanki Thales söylemiş gibi yapabilir. O takdirde her  ne zaman Thales adı geçerse, bu X kişisi anlaşılır; Thales adının anlamı X’le özdeştir. 

D Tarihte bir kişi gerçekte adı Thales olmadığı halde Thales adını kullanan biri de olabilir. Bu da Thales’in gerçekte Thales olmadığı, Thales takma adını kullanan biri olduğu anlamına gelir. 

     C Thales, kendisine atfedilen görüşleri kendisi ileri sürmemiş ve bir Finikeliden veya Mısırlıdan hiç değiştirmeden ya da değiştirerek almış olabilir. O zaman arkhe problemini ilk defa koyan kişiyle Thales adı özdeş değildir. 

 

mantıksal açıdan

Bilme Aktlarının Objesi Olarak Arkhe

 

Burada konuyu farklı bir açıdan bilme aktları açısından ele almak istiyorum.  Felsefede obje ve süje arasındaki ilişkinin kurulma yollarına genel bir ad verilir: Bilme aktları. Bilme aktının iki  türü vardır. Bunlar, çıkarım ve deneyim algılamadır.  Çıkarım öncülleri deneyimden çıkarılsa da  olgusal değildir; mantıksaldır; tutarlılık koşulu göz önünde bulundurularak verilenlerden hareketle verilmeyi çıkarmaktır. Deneyim ise nesneyle ve olguyla duyumlama yoluyla doğrudan kurulan bir ilişkidir; zorunlu değil; olumsaldır; verili olanı, onun sınırları içinde ve niteliklerine dayanarak bilmedir. Burada şunu soralım: Thales’in “su evrenin ilkesidir.” ifadesi bir çıkarım mıdır? Deneyimin sonucu mudur?  Bu iki sorunun cevabı “hayır”dır. Bu ifgade ne mantıksal bir çıkarımdır ne de deneyimimden doğan sözcelerdir. Şimdi bunu açıklayalım.

       Mantıksal çıkarım olmama: Az önce söylediğimiz gibi mantık nesnelerle olgular ve olgularla olgular arasındaki ilişkilerden hareketle verilmeyi çıkarmaktır. Mantıksal çıkarımın öncüllerden hareket edebilmesi için bu öncülleri koymayı sağlayacak    nesneler veya olgular olmalıdır. Nesneler ve olgular yoksa öncüller yoktur; öncülsüz çıkarım da yapılamaz. 

Arke’nin mantıksal açıdan bir başka problemi şudur: Mantıksal bir öncülde tümeli ifade eden “her” sıfatı  bir cinsi veya türü betim için kullanılır. “Her insan”, “her ağaç”, “her canlı”, “her çocuk” vs. büyük önermenin öznesi olabilir. Ama “her şey” bir önerme öznesi olamaz. Oysa “Her şey sudan türemiştir.” de “her şey” ifadesi bir özne gibi sunulmuştur. O nedenle “her şey”e ilişkin meşru bir çıkarım olamaz.  

Mantıksal açıdan bir başka problem de şudur: doksografilerde Thales’in Güneş tutulmasını önceden bildiği söylenir. Felsefe tarihçileri İ.Ö. 585’te gerçekleşen bu önbilgiyi felsefenin başlangıç yılı kabul ederler. Konumuz şimdilik Thales’in Güneş tutulmasını önceden bilip bilmemesi değildir. Felsefe tarihçilerinin sadece aktarımları farklı bağlamlarda ve birbiriyle ilintilendirmeden yorumlamalarıdır. Thales’e dair aktarılan bilgilerin arasında seçme yapmadan hepsi birbiriyle ilişkilendirilecek olursa o zaman mantıksal problemler çıkar. Anlatılanlara göre Determinizm ilkesini kabul ederek Güneş tutulmasını önceden gören kişi de “her şey tanrılarla doludur.” Diyen kişi de aynıdır. Bu sonuncu durumda her şey tanrılarla doluysa Thales’in kendisi de tanrılarla doludur. “Tanrılar”ı nasıl yorumlarsanız yorumlayın önermeden bu zorunlu olarak çıkar.

Biz burada bu ikincil sonuçtan mantıkça bize göre daha önemli bir sonuca işaret etmek istiyoruz. Bu sonuç da mantıkta terimlerin değiş tokuş edilebilirliğiyle ilgilidir: Her şey Tanrılarla dolu ise Güneş de Thales’in kendisi de tanrılarla doludur. Değiş tokuş edilebilirlik ilkesine göre bir adın yerine eşdeğeri olan başka bir adı koyduğumuzda önermenin doğruluk değeri değişmez. Örneğin Platon Devlet’i yazdı yerine Sokrates’in öğrencisi Devlet’i yazarsak önermenin doğruluk değeri değişmez. Buna göre Thales yerine tanrılarla dolu insan Güneş yerine tanrılarla dolu gezegen yazabiliriz. O zaman

Thales güneş tutulmasını önceden bildi

Önermesi yerine

Tanrılarla dolu insan Tanrılarla dolu gezegenin tutulmasını önceden bildi

Diye yazabiliriz.

 

Buradan hareketle şunu soralım: Thales’in “her şeyin aslı sudur.” İfadesi çıkarım mıdır? Değildir. Çünkü öncüllerden çıkarılamaz. Hiçbir nesne yoksa deneyim, yani öncül sonuçta da çıkarım olamaz. “Hiçbir şey yoktu, sadece su vardı”,  demek hiçbir niteliği olmayan ve bütün niteliklerin anası olan, adı su olan; ama suya benzemeyen bir şey vardı, demekle aynı şeydir; Başlangıçta sadece su vardı, bütün nitelikler Tanrı’ın ruhunun sularda yüzdüğü gibi sularda yüzüyordu demekten farksızdır.   Hristiyanlığın “Başlangıçta su vardı; Tanrı’nın ruhu sular üzerinde geziniyordu.” İnancından farklıdır. |

IV dil oyunları açısından 

Şimdi eleştirimizi bir başka açıdan dil oyunları açısından yapalım. Antropolojik açıdan her toplumda her konuşma belli bağlamda oynanan bir dil oyunudur. Anlam bağlama uygun bir nesne durumunu anlatmak için uylaşımsal ve uygun kelimeleri kullanarak yani dil oyunları oynayarak ifade edilir. Bir nesne durumunu belirtmek için hangi kelimeyi kullanmanın uygun olduğu öğrenilir ve öğrenilene uygun olarak kullanılır. Dil oyunları doğru oynanarak bildirilen nesne durumları imgelenebilir ve onaylanabilen bir bildirim konusu olabilir. 

Bunu belirledikten sonra şimdi sözü Thales’in oynaması gereken dil oyununa getirelim. Bütün dillerde çıkmayla veya türemeyle ilgili gramer şöyledir: “…, den çıkar, türer.”; “…in , aslı hammaddesi …dır.” şeklindedir. “Çıkan”, “türeyen”, “aslı ...olan” şey her zaman empirik bir nesnedir ve “çıkma”, “türeme” empirik bir olgudur. Örnek verelim. “Bahçedeki çimler çim tohumundan,” “Ördek yavruları ördek yumurtasından” çıkar. “Bir çocuk annesinden doğar.” “Bu çocuktaki ateşin nedeni virüslerdir.”, “Bu mobilya cevizdendir.”  Görüldüğü gibi türemenin, çıkmanın kaynağı, asıl olan şey de ve türeyen, çıkan şey de  empiriktir. 

Burada şunu soralım: Evrenin arkesi sudur, her şey tanrılarla doludur. her canlının nedeni nemliliktir nous her şeyin kaynağıdır gibi ifadeler birer dil oyunu mudur? Cevap kesinlikle “ hayır”dır. Bunlar ..Greklerin bildikleri ve oynadıkları dil oyunu değildir. Bu nedenle hiçbir Grek bu ifadeleri anlayamaz.  O nedenle bize aktarılan bu ifadeler eğer gerçekten söylenmişlerse bile anlaşılamaz. Bir Grek geminin tahtadan bir heykelin mermerden ekmeğin undan unun buğdaydan yapıldığını görmüştür bilir “ Geminin tahtası çürümüştür.” “ Heykel beyaz mermerdendir.” ‘‘| metekler isyan başlattı” gibi dil oyunlarını bir Grek anlayabilirdi,ama “ evrenin ana maddesi sudur.” gibi bir söylemi anlayamazdı, çünkü Onun dilinde evrenin arkesine ilişkin bir dil oyunu yoktur. Bütün dillerde kozmogoni mitlerle ve dinlerle verilir.

V. arkenin kullanımı açısından

Bütün felsefe tarihleri Thales’le ilgili olarak şu konuda uylaşırlar: Thales evrenin ilkesinden söz eden ve bu ilkenin de su olduğunu söyleyen ilk filozoftur.

Bu satırlarda “evrenin ilkesi veya arkhesi sudur.” Kullanımının dil felsefesi açısından bir analizini yapacağız. Sözlerimizin başında şunu önemle belirtelim: Arkik toplumların dillerini hariç tutarsak bütün dillerde pek çok kelime çok anlamlıdır. Çok anlamlılık pratik bir zorunluluğun ürünüdür. Bu zorunluluk da nesne durumlarının birbirinden çok farklı olmalarıdır. Bu farklı nesne durumlarını betimlemek için özel kelimeler bulmak yerine olgular arasında örtük bir analojiden hareketle kelimenin anlamlarını çoğaltmak  daha pratiktir. O nedenle dillerde birbirine gerçekten benzeyen veya benzedikleri varsayılan durumlar için bağlar ayırt edilmesi koşuluyla aynı kelime kelime kullanılır.

Burada kullanımla ilgili Thales’in arke kavramını dil felsefesi açısından analizimiz için önemli bir noktayı belirleyelim: Bir kelime ister tek isterse çok anlamlı olsun; dildeki kelimelerin bütün anlamları uylaşımsaldır, öğrenilir ve öğrenildikleri gibi kullanılır. Bir dil topluluğunda kimse yaygın bilinen ve herkesin kullandığından başka bir anlam veremez.

 

Bunu söyledikten sonra arke kelimesiyle ilgili açıklamalarımıza geçelim.

Grekçe’de arke’nin  ἀρχή, ῆς (ἡ)  (archê) kök anlamı önde olan şey demekti. Bağlamlara göre şu anlamlarda kullanılıyordu:

A başlangıç, kaynak anlamında:

I İlke, kaynak, bir tartışmanın, bir cinayetin nedeni,  başlamak, bir söylemin bir girişimin temellerini atmak;

II Başlangıç noktası anlamında: Bir şeyin ucu, kollara ayrılma yeri bir nehrin kollara ayrılma yeri; temel eylemlerin ilkeleri ve temelleri

Buyruk, güç otorite yetki, yargıçlık otoritesi vs. 

Bütün bu anlamlar bir Grek için öğrenilmiş ve bilinen anlamlardır. Bir Grek, bağlamlara göre bu anlamlardan hangisinin kast edildiğini bilirdi. Belli bir bağlamda söylenen sözceyle hangi nesne durumlarının kastedildiğini anlayabilirdi ve bu durumu imgeleyebilirdi.

Şimdi sözü Thales’in söylediği ileri sürülen “evrenin arkesi sudur.” Söylemine getirelim ve şunu soralım: Thales döneminde yaşayan bir Grek filozofun bu sözünü anlayabilir mi? Anlayamaz. Çünkü halkın kullandığı Grekçe’de böyle bir kullanım yani dil oyunu yoktur. Thales’e atfedilen bu söz bir dil oyunu değildir. Bu yüzden anlaşılamaz. Anlaşılamadığı için bir Grek bu sözceye uygun bir olgu durumunu imgeleyemez. İmgeleyemediği için Thales’i ne onaylayabilir ne de onaylayamaz.

Bir Grek açısından Thales’in sözü “Evrenin ilkesi demirdir.” Sözünden daha açıklayıcı ve mantıklı değildir. Çünkü Grek kültürü antropomorfiktir. Okyanus da bir şahıs Tanrı’dır. Bir Grek dili öğrenirken bunu da öğrenir ve bir inanç olarak benimser. Yorumlamaksızın ve indirgemeksizin bu inancı sürdürür.

Oysa Thales başka bir tonda konuşmaktadır. Onun söylediği varsayılarak aktarılan ifadeler ne bir inanç sözcesi, ne de mantıksal bir çıkarımdır.   Gözlem önermesi formunda  olmasına rağmen gözlemlenen bir olgu yoktur. İlk defa orta çıkışı Tanrı veya tanrılar dışında kimse gözlemlememiştir.

 

V. doğruluk  koşulları açısından

Dünyanın bütün dillerinde sözcelerin doğruluk koşulları vardır. Doğruluk koşullarını taşıyan sözceler anlamlıdır, taşımayanlar ise, anlamsızdır.

Bir sözce doğruluk koşullarıyla özdeştir. Bir önermenin anlamını kavramak, doğru olması için yerine getirmesi gereken koşulları bilmektir. “Hava güzeldir.” ya da “Kar beyazdır.” gibi cümlelerin anlamını belirlemek, hangi koşullarda doğru olduklarını söylemektir. Gerçekkoşulluluk sayesinde anlam objektif bir özellik taşır; sübjektif tasavvurlarımıza ya da psikolojimize göre değişmez. Bir cümlenin söylediği şey, kognitif, objektif bir içeriktir; bir düşünce’dir. Sonuç olarak doğru cümleyle objektif bir dünyaya dair objektif bir bilgiyi ifade ederiz ve cümlelerimizin bizden bağımsız doğruluk koşulları vardır. Frege’nin bu anlam anlayışı radikal bir realizmdir.

 

Bir kelimenin anlamı, ölçütü tarafından (diğer deyişle temel sözcesinden türetilme ilişkileri tarafından, doğruluk koşulları tarafından, doğrulanması yöntemi tarafından) belirlenir. O yüzden, bir ölçüt belirlenince, bu kelimeyle “demek istediğimiz” şey hakkında karar verme özgürlüğümüz artık yoktur. Ne kesin bir anlam veren ölçütten daha azını dile getirebiliriz ne de çıkarsanan her şeyin belirlenmesini sağlayan ölçütten daha çoğunu söyleyebiliriz. Ölçüt, örtük anlamı içerir; yapılması gereken, sadece örtük anlamı açığa çıkarmaktır.

Varsayalım ki, bir kişi “babu” diye yeni bir kelime uydursun; babular olan ve olmayan nesneler kabul etsin. “Babu”nun anlamını öğrenmek için, bu kişiye şunu sorarız: “Ölçütün nedir? Bir şeyin “babu” olduğu veya olmadığı somut durumu nasıl belirleyebilirsin?” Başlangıçta kabul eldim ki, o, ne diyeceğini bilemez; sadece şunu söyleyebilir: “Babuluk” için deneysel ölçüt yoktur”. Bu durumda “babu”nun kullanılmasına izin verilmediğini düşüneceğiz. Bu kelimeyi uyduran kişi, boş yere şunu iddia edecektir: “Babular olan ve olmayan şeyler vardır; “babu” olan ve olmayan nesnelerin bulunması, insanların sonlu ve zavallı aklı için sadece ezeli bir gizemdir.” Bu açıklamalar gerçekte bizim için sadece boş sözlerdir; ama o, bize diyebilir ki, ben “babu”yla yine de bir şeyi kast ediyorum. Bu durum bize sadece şu psikolojik olgu hakkında bilgi verir: Bu kişi, kelimeye tasavvurlarını ve duygularını eklemektedir. Fakat kelime bundan dolayı yine de bir anlam taşımaz. Yeni kelime için belirlenmiş ölçüt olmadığından, bu kelimenin yer aldığı sözceler hiçbir şey söylemez. Bunlar, yalnız sahte sözcelerdir.

Bütün bu açıklamaların sonucu şudur: Thales’in “Su evrenin ilkesidir.” sözü Bir Greke için anlamsızdır; çünkü doğruluk koşullar içermemektedir. Bir Grek “Mermer heykelin arkesidir.” “Ekmek hamurdan yapılmıştır.” Sözlerini anlayabilir. Çünkü doğruluk koşullarını içerirler. Doğruluk ölçütü gözlemlenen ve az veya çok tekrar eden olgulara ilişkindir. Biricik olanın bir defa olanın ne betimi ne de bu betimi anlamlı yapacak ölçüt olamaz. Doğruluk ölçütü olmayan ifadeler anlamsızdır. Thales’in sözünün doğruluğunu gösterebilecek hiçbir ölçüt yoktur. Bu nedenle “Uzaydaki ırmak fazla yağıştan taştı.” Ne kadar bir olgu betimiyse, Thales’in sözü de o kadar olgu betimidir. 

 

VI arka plan Koşulları açısından

 

Thales’in arke kavramının analizini arka plan açısından açıklamalarımla bitirmek istiyorum. Bu konuda öncelikle şunu belirleyelim. İnsan hangi dönemde yaşarsa yaşasın bir kültürde yaşar. Kültür bireyi çeşitli yollarla değerlerle kurumlarla mitolojilerle  dinlerle belirler. Belirleme sadece eylemler empoze etme veya buyurma yoluyla olmaz. Arka plan bireye dünya görüşü verir. Birey dünyaya nasıl bakmalıdır olup bitene gözlemlediklerine nasıl anlam vermelidir, dili nasıl kullanmalıdır insanlarla nasıl ilişki kurmalıdır bunları öğrenir ve öğrendikleri bir arka plan olarak her an onun bakışında tasavvurunda ve eylemlerinde yansır. Birey kültüründe verilmeyeni düşünemez araştıramaz ve keşfedemez.

Nasıl ki sonuç nedeni değil de neden sonucu belirlerse doğruluk koşulları arka planı değil, tam tersine arka plan sayıltıları, cümlenin doğruluk koşullarını belirler. Bir eskimo genetiğin insan kişiliği üzerindeki etkisini düşünemez ve araştıramaz,  inka uygarlığında yaşayan biri aya gidilip gidilemeyeceğine ilişkin bir problematik oluşturamaz. Her araştırma bir Ön bilgiyi daha doğrusu bilgi birikimini gerektirir. Merak kendi kendine durduk yerde ortaya çıkmaz ya bilgiyi derinleştirme veya genişletme isteğinin veya ihtiyacının ürünüdür ya da bilinende fark edilen boşluğu giderme veya kuşkuyu giderme çabasından doğar. Bütün bunlar arka plan bilgilerine dayanarak gerçekleştirilir.

Sözü Thales'e getirecek olursak Thales'in evrenin ilkesine ilişkin bir problematik oluşturması mümkün değildir. Çünkü kültürel arka planında bunu düşünmesine izin verecek hiçbir öge yoktur. Evren nasıl ortaya çıkmıştır? Bu zaten içinde yaşadığı kültürde verilmiştir. Onun kültürde verileni yetersiz sayarak araştırmayı düşünmesi de mümkün değildir ve anlaşılamaz. Çünkü kültürde verilenden kuşku duyması için neden olamaz. Öte yandan bu kuşkuyu farklı bir kültürden öğrendiklerini dayanarak do oluşturamaz. Kültür başka bir kültürün karşıtı alternatifi ya da tamamlayıcısı değildir. Burada şöyle soralım: Thales'in komşu kültürlerden hareketle böyle bir problematik oluşturabilir mi? Oluşturaımız. Çünkü hangi kültür olursa olsun, hiçbir kültürde “ Evrenin ilkesi nedir?” sorusu sorulmadığı gibi Thales'in sorusunu esinleyecek ögeler yoktur.

Arka plan şu veya bu cümlenin anlamının doğruluk koşullarını belirlerken kapasitelere, istidatlara ve pratik bilgilere dayanır. Kuşkusuz kapasiteler, istidatlar ve pratik bilgiler ise cümlenin semantik içeriğinin parçası değildir. Ama bunlar cümlenin anlamını açıkça anlamamızı sağlarlar. Bir şeyin bir şeyden çıkmasını ya da türemesini, doğmasını ifade eden fiiller arka planda anlaşılır. Örneğin “Buhar kaynayan sudan çıkar.”, “Işık Güneşten   çıkar.” “Balık denizden çıkar.” “Çocuk anneden doğar.” sözcelerindeki  eylemleri arka plana dayanarak biliriz. Arka plan bir duruma ilişkin sözceyi oluşturmak için doğru ve uygun fiilin ne olduğunu söyler. Bu fiilin yer aldığı bir cümleyi anlayabiliriz; olgu durumu imgeleyebiliriz. Örneğin lengüistik arka plana dayanarak suyla  buhar, Güneşle ışık, denizle balık, anneyle çocuk arasındaki ilişkiyi “çıkma” ya da “doğma” fiiliyle ifade ederiz;  bu olgularla ilgili cümleyi anlarız.

Fakat “evren sudan çıkmıştır.” Sözcesine dair bir arka plan yoktur yani bu sözce bir Grek için anlaşılır sözce değildir. Çünkü evrenin ortaya çıkışına ilişkin bu cümle bir arka plana dayanmaz. O nedenle anlaşılamaz. Eğer iddia edildiği gibi Thales bu cümleyi söylemişse, arka plandan hareketle diyebiliriz ki, hem “çıkmak” türemek, eylemini  doğru kullanmadığı için hem kendisi imgeleyemediği bir durumu anlatmaya çalışmıştır hem de muhatapları hiç de onu anlayamamıştır.

 

kullanarak  durumu anlatan cümleyi anlayabiliriz.

bir fiili bize kullanılan eylemin Arka plan sayesinde   , Örneğin, iki grup cümleyi düşünelim. Birinci gruptaki cümleler “… den çıkmak” fiilini, ikinci gruptaki cümleler ise “bitmek” fiilini içersin. Birinci grup cümlelerimiz şunlar olsun: “Pastacı pastayı kesti.”, “Bahçıvan otu kesti.”, “Terzi kumaşı kesti.” İkinci grup cümlelerimiz ise “Burada çok ot biter.”, “Çocuk tabağındaki yemeği bitirdi.”, “Yol burada bitti.” cümleleri olsun. “Kesmek” ve “bitmek” fiillerini yer aldıkları bu cümlelerden her birinin normal düz sözcelenmesinde sabit bir anlam vardır; hiçbir sözlüksel belirsizlik ve metaforik kullanım yoktur. Ama bu durumların her birinde aynı fiil, doğruluk koşullarını veya farklı tatmin koşullarını belirleyecektir çünkü “kesmek” veya “bitmek” diye düşünülen şey, bağlama göre değişecektir. Örneğin, “Otu kesmek” cümlesini alırsanız, bilirsiniz ki bu cümle “pastayı kesmek”ten farklı biçimde yorumlanmalıdır. Bir kişi bana pastayı kesmekten söz ederse ve ben de pastayı biçme makinesiyle kesersem veya bana otu kesmem söylenirse ve ben de otu mutfak bıçağıyla kesmeye çalışırsam, benden istenen şeyi yapmadığım çok açıktır. Yine de bu yanlış yorumları yasaklayan bu cümlelerin düz anlamında hiçbir belirsizlik yoktur. “Kesmek” fiilinin düz anlamı sabit olduğu hâlde, her durumda fiili farklı biçimde anlarız çünkü “kesmek” fiilinin her farklı kullanımında arka plan farklıdır.

Şu soruları cevaplarsak arka plan göreceliliğini çok iyi açıklarız: Aynı literal anlam, farklı doğruluk koşullarını nasıl belirler? Belli arka planlarla semantik açıdan doğru cümleler nasıl anlaşılmaz olmaktadır ve açık hiçbir doğruluk koşulu içermemektedir. Cevaplar için aşağıdaki beş cümleyi düşünelim. “Bu cümleler X, Y’yi açtı.” biçiminde olsun.

 

Ahmet kapıyı açtı.

Nilgün gözlerini açtı.

İnşaat ustası duvarı açtı.

Ali, kitabın 37. sayfasını açtı.

Operatör yarayı açtı.

 

Searle, bu cümleleri yorumlarken şöyle demektedir: Bana öyle geliyor ki, bu beş cümledeki “açmak” kelimesi aynı literal anlamdadır. Literal anlam değişmez çünkü bütün bu cümlelerde “açmak” kelimesiyle aynı semantik içerik taşınır. Ancak her cümlenin semantik içeriğini anlama biçimi zorunlu olarak farklıdır çünkü “açmak” kelimesinin doğruluk koşulları değişir. Örneğin; bir yarayı açmak, bir kitabı açmadan tümüyle farklı bir eylemdir. “Açmak” her iki durumda, aynı literal anlama sahip olsa da bu cümleleri anlamak, farklı şekilde anlamayı gerektirir. “Açmak” kelimesiyle ifade edilen olguları dikkate alırsak, açmayla sonuçlanan süreçleri düşünürsek, bu fiilin farklı çağrışımları olduğunu fark ederiz. Örneğin, “Kapıyı açmak” dersek kimsenin aklına bisturi ile yapılan bir eylem gelmez. “Kapıyı açın!” anlaşılmak için, onu oluşturan ifadelerin semantik içeriğinden daha fazla bir şeyi gerektirir. “X, Y’yi açtı.” şeklindeki bir formülasyon bile bu yorumu vermez.

Anlamak, anlamı kavramaktan başka bir şeydir. Çünkü anladığımız şey, anlamın ötesine gider. Cümleyi anlamasak bile cümlenin anlamlı bütün bileşenlerini anlayabiliriz. Şu üç cümleyi düşünelim:

Hasan dağ açtı.

Osman otu açtı.

Hüseyin güneş açtı.

 

Bu cümleler gramatikal bakımdan hiçbir anomali içermez. Bu cümlelerin her bir kelimesini kolayca anlasak da nasıl yorumlanacaklarını bilmiyoruz. Çünkü bunların dayandıkları bir arka plan yoktur. Oysa yukarıdaki “açmak” fiilinin yer aldığı cümlelerin arka planı vardır, yani “açmak”la sonuçlanan bir dizi süreci anlamı mümkün kılan bir arka plan vardır.

 

VII. sözce türleri açısından

Şimdi son olarak Tahles’in ilkeyle söylediğine inanılan cümlenin analitik/sentetik sözce türleri açısından bir değerlendirmesini yapalım.

Sözce türlerine ilişkin Kantçı kategorilerden hareketle şunu sorabiliriz: “Evrenin ilkesi sudur.” İfadesi analitik midir? Yoksa sentetik midir? Bilindiği gibi analitik sözceler mantığımızın sözceleridir ve totolojiktirler yani yeni bir bilgi vermezler. Çıkarım ifadeleri önermede örtük olarak  verileni yeni bir önerme halinde tekrar etmekten başka bir şey değildir. Diğer deyişle bize yenin bir bilgi vermezler. Sentetik önermeler ise olgulara ilişkindir bu nedenle doğru oldukları takdirde bilgimizi zenginleştirirler. Önerme türüne ilişkin bu kısa açıklamamızın sonucu şudur: Bir önerme olgulara ilişkin bilgimizi genişletecekse, bize yeni bir bilgi verecekse sentetik olmalıdır. Açıklayıcı sözcenin sentetik olması Thales’i de bağlar. Onun herhangi bir konuda söylediğine bilgi gözüyle bakabilmemiz için, söylediği şey sentetik bir önerme olmalıdır. Örneğin Thales’e atfedilen Güneş’in ne zaman tutulacağına dair sözü bir sentetik yani açıklayıcı özellik taşır. Çünkü Güneş’in durumuyla ilgili bilgimizi genişletir. Oysa “Her şeyin aslı sudur.” Sözcesi sentetik değildir. Sentetik sözceler gözlemlenen ve tekrar eden doğal olgularla ilgilidir. Biricik olana ve bir defalık olana dair ne analitik ne de sentetik sözcemiz olamaz.

 

ORTAK DUYU AÇISINDAN

Toplumdaki her insan bir ortak duyuya göre yaşar. Ortak duyu kuşkulanılması imkansız bilgi olduğu kadar bilginin elde edilme şeklini de belirler. Ortak duyu objelerin betimlerine ilişkin kolektif düşüncelerimizdir. " Salonda sandalyeler vardır." " Işığın kaynağı güneştir." bir ortak duyu düşüncesidir. Ortak duyu verileri her apaçıktır, pratiktir ve teorik değildir ve yanlışlanamaz, alternatifi yoktur. Evrende doğrudan gözlemlenebilir olgular varsa onlarla ilgili ortak duyu bilgimiz de kesindir, Realitenin salon ve sandalyeler güneş ve ışık diye bölündüğü bir evrende " Salonda sandalyeler vardır." "ışık güneşten doğar. " doğrudur. Nesnelerin adları masalar, sandalyeler, ışık güneş gibi objelerin yargılarımıza girmesini mümkün kılar.
    Arkeyi  bu açıdan düşündüğümüzde Thales'in isnat edilen sözce bir ortak duyu sözcesi değildir. Çünkü ortak duyu dünyada verili şu diye gösterebileceğimiz iki nesne arasındaki ilişkiye dair kendiliğinden apaçık sözcedir. Oysa arke adını betimlenebilir bir nesneden alsa da şu diye gösterebileceğimiz belirli bir şey değildir. Öte yandan arkeden çıktıkları varsayılan tüm nesneler birey olmadıklarından bir ilişkinin öğesi olamazlar. O nedenle arke nesneler ilişkisi gerçek ilişki olamaz ve sonuçta Thalesin sözcesi bir sağ duyu sözcesi değildir. Sonuçta apaçıklıktkan yoksundur. Thales o sözü söylediyse hiç bir grek anlayamaz.

 


    KAPLAM AÇISINSAN

Thales'in arkesinin kaplamı yoktur. ilke olan su kaplamsızdır. Suyun kaplamı tüm sulardır. Örneğin kuyu suyu pınar suyu deniz suyu göl suyu gibi suların tümüdür. Oysa arke olan suyun kaplamı yoktur. kaplamı olmadığından düşünüllmesi İmkânsızdır, bu nedenle anlamlı bir sözcenin yüklemi olamaz.
Grek dilinin kelimeleri çok anlamlıdır ; bu anlamlar Grek'e göre tüm zamanlar için değişmez biçimde kesinlik kazanmıştır ve realiteyi idealleştirimiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder