Thales’in sorusu meşru muydu?
Her açıklama bir soruya cevaptır veya açıklamayı
anlamak hangi sorunun cevabı olduğunu belirlemektir. Bu nedenle biz önce bu
satırlarda Thales’in evrenin ilkesine ilişkin soru şeklinde bir problematik
ortaya koymak istiyoruz: Cevabı “Evrenin ilkesi sudur” şeklinde bir soru meşru
mudur? Kuşkusuz tıpkı Platon’un diyaloglarında olduğu gibi Thales’in bu konuyu
bir diyalogda sorulan bir soruya cevap
olarak açıkladığına dair felsefe tarihlerinde bir bilgi yoktur. O nedenle biz
Thales’in sözünü cevap diye değil; bir açıklama diye kabul edeceğiz. Ancak az
önce söylediğimiz gibi bu açıklamayı bir diyalog ortamına dökerek şöyle ifade
edeceğiz:
X: Söyle
Thales, Sana göre evrenin ilkesi nedir?
Thales: Evrenin ilkesi sudur.
Bu
diyalog iki kişi arasında değil de Thales’in içsel bir konuşması da olabilir. O
zaman diyalogun biçimi şöyle olur:
Evrenin
başlangıcını düşünen Thales: Evrenin başlangıcı ne olabilir.
Düşüncesinin
cevabını açıklayan Thales: “Evrenin ilkesi sudur.”
Şimdi
ister şunu tartışalım: Soruyu Thales’in ister muhatabı sorsun; isterse kendi
kendine sorsun. Peki, soru meşru ya da anlamlı bir soru mudur? Bunu bilebilmek
için spekülasyon ve yorum dışında bir yol daha doğrusu ölçüt vardır. Konuyu açıklayalım.
İki tür
soru vardır: Anlamsız soru ve anlamlı. Anlamsız soru, nasıl cevaplanacağına
ilişkin önceden uylaşımsal bir yöntem olmayan sorudur. Thales’in aşağıda
vereceğimiz bir cümlesini soru formunda ifade edelim: “Her şey tanrılarla dolu
mudur?” Bu soru anlamsızdır. Çünkü bu soruyu cevaplamak için uylaşımsal bir
yöntemimiz yoktur. Bir nesneye yakından
dikkatle bakmak, ondan bir parça alıp mikroskopla incelemek, onu toz haline
getirip analiz etmek vs. gibi hangi yöntemi kullanırsak kullanalım. Bu soruyu
cevaplamamız imkansızdır. Bunu cevaplamak için şimdi bir yöntem olmadığı gibi,
bu yöntemin gelecekte bulunması da
mümkün değildir; çünkü yöntemin yetersizliğinin nedeni yöntemin kendisinden
kaynaklanmaz; bulunuşunu araştırılan objenin doğasından kaynaklanır. Tanrı’nın
veya tanrıların nesnelerde ya da evrende bulunuşu empirik olarak belirlenemez;
bu, bir inanç konusudur. Kişi bunan inanabilir ve bunun içim empirik kanıtlara
ihtiyacı da yoktur. O nedenle “Nesneler tanrılarla dolu mudur?” sorusu sahte ya
da anlamsız sorudur.
Anlamlı
soru ise cevaplamak için uylaşımsal bir yöntemimiz olan sorudur. Örneğin
Thales’in mıknatısı örneğinden hareketle şunu soralım: “Mıknatıs metalleri niye
çeker?” Soruyu fiziğin uylaşımsal
yöntemlerine ve tekniklerine baş vurarak cevaplayabiliriz. Bu nedenle “mıknatıs
metalleri niye çeker?” sorusu gerçek sorudur.
Problemlerin
doğasına ilişkin bu açıklamaları dikkate alarak esas problemimizin arke
probleminin doğasını ortaya koyalım. “Evrenin arkesi nedir?” İkili problem sınıflamamızı
dikkate alırsak, soruya ilişkin şunu
sorabiliriz: Bu problem gerçek problem midir ya da sahte problem midir? Yani
cevaplamak için spekülasyon ve inanç dışında yöntemimiz var mıdır? Yok mudur? Kuşkusuz böyle bir yöntemimiz olmadığı gibi
olmamız ihtimali de yoktur. O nedenle “Evrenin arkesine ilişkin ifadeler”
spekülasyondan veya inançtan öteye gidemezler.
Burada
önce “Antik felsefe entelektüel toprağa düşen tohumdur.” tezini
tartışalım. Bu “tohum” fikri gerçekte yanıltıcıdır. Tohum önce bir cinsin
bir türünün tohumudur. Örneğin buğday tohumu tahıl cinsinin bir türü olan
buğday türünün tohumudur. Bir cinsin, örneğin bütün tahıl cinsinin tohumu
olmaz.
Arke
kavramını felsefenin başlangıcı saymak bir mitoloji olamayan mitolojidir. Bunu
daha iyi ifade edebilecek bir terim yok gibidir. "" Her şeyin aslı
kökeni sudur, havadır apeirondur ifadeleri çelişkilidir. Çünkü iki tür suyu var
sayar. 1- Gündelik hayatta işaret edebildiğimiz betimlemebildiğimiz su, 2- Her
şeyin kaynağı olduğu varsayılan bildiğimiz suya karşıt olarak var olduğunu
ileri sürdüğümüz, suya benzemeyen su. Bu su ne cinstir ne de türdür. Cinsten ve
türden önce olduğu iddia edilir. Ontolojik olarak cinsten ve türden önce olan
bir şeyi varsaymak dilin ve mantığın sınırları dışına çıkmaktır. Oysa dilin ve
mantığın dışında sessizlik dışında hiçbir şey yoktur.
Arkhenin mitolojik olmasının bir başka nedeni, farklı kültürlerde
gördüğümüz öğrenilmiş ve taşınmış köken mitolojilerinden farklı olarak
varsayılmış kişisel mitoloji olmalarıdır.
Herşeyin aslı .... dır nasıl bir sözcedir daha doğrusu
empirik bir önerme midir ya da mantıksal bir çıkarım mıdır? Bunlardan ne
biridir ne de diğeridir. Çünkü arkhenin doğrudan betimi yoktur. Onu açıklama
saymamız için kullanacağımız bir açıklama ilkesine sahip değiliz. Mantıksal
çıkarım olmasına gelince bu konuda şunları söyleyebiliriz. Ne klasik mantığın
ne de modern mantığın ilkeleri arkheye uygulanamaz. Hangi türdeki mantık olursa
olsun çıkarına konu olan önerme her zaman empirik bir deneyimin ürünüdür.
insanla ilgi çıkarımların hareket noktası olan önermelerdeki her insan kimi
insan bir insan gibi önermelerin insan' bir türdür veya türün bireyidir. Oysa
ne bildiğimiz anlamada türdür ne de türün bireyidir. Bu nedenle arkeye
ilişkin bir mantıksal önerme olamaz.
O zaman şunu sorabiliriz: Arkheyle ilgili sözce bir inanç sözcesi midir?
Buna evet denemez. Bunu kısaca açıklayalım. Kökenlere ilişkin insanlık tarihinde
pek çok mitoloji vardır. inanç sözceleri ya kolektif ve kültüreldir ya da
bireyseldir. kolektif inançlar uylaşımsaldır ve öğrenilmişlerdir. Bunlar
coğrafyaya kültüre kültürlerin birbiriyle karşılıklı etkileşimlerine, insanın
temel niteliklerine, hayata verilen anlama vs. gibi pek çok faktöre bağlı
olarak değişir. Toplumsallaşma sırasında bu kökenle ilgili anlatılar
öğrenilir.
Konuyu
arke problemine getirirsek şunu diyebiliriz. Bir an için Aristoteles’in
söylediklerini kabul edelim: O zaman şu ortaya çıkıyor: Thales’in arkesi
öğrenilmiş değil, kurgulanmış bir mitolojidir. Köken mitolojilerindeki
gördüğümüz oluşun kaynağını açıklamayı amaçlar. Oluşun kaynağı olması
bakımından köken mitlerine benzer. Kolektif olmaması bireysel varsayım ürünü
olması bakımından köken mitlerinden ayrılır. Bu yüzden ona kurgulanmış mekanik
mit demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Felsefe
tarihlerinin büyük çoğunluğu şunu kabul eder: Felsefenin ilk defa Antik
Yunan’da Milet Okulu’yla ortaya çıkmıştır. İlk filozof da Thales’tir. Felsefe
tarihçilerinin bu tezlerini Aristoteles’in Metafizik’teki ve Ruh
Üzerine’deki bazı ifadelerine ve doksografilere dayandırırlar.
Buralarda
verilen bilgiler aşağı yukarı maddeler halinde şöyle verilebilir.
•
Su, ilk ilkedir.
•
νοῦς evrenin tanrısıdır
•
Tanrısal olmayan hiçbir şey
yoktur.
•
Su nemli şeylerin
ilkesidir.
•
Nemlilik her şeyi besler
•
Su, nemli şeylerin
nemliliğinin ilkesidir.
•
Dünya canlıdır ve ruhlarla
doludur.
Gerek Aristoteles’in gerekse doksografların Thales’in arke ve
kozmolojisine söyledikleri ana hatlarıyla bunlardır. Şimdi bize aktarılan bu
görüşlerle ilgili bir değerlendirme yapalım.
Değerlendirmemize
geçmeden önce Thales’e dair söylenenleri bir bilgi sayıp sayamayacağımız
konusunda işaret fişeği gibi olan Alter Kranz’ın belirttiği çok önemli bir
noktayı vurgulayalım. Kranz demektedir ki,
Aristoteles
evrenin ilkesi konusunu Thales adına bağlıyor. Daha Aristoteles zamanında onun
öğretisi üzerine sağlam hiçbir haber kalmamıştı ; sadece matematik alanında
sağlam bir okul geleneğinin bulunduğu anlaşılıyor.
Şimdi
değerlendirmelerimize geçelim:
Biz şimdi konuyu felsefe tarihinde hiç ele alınmamış oldukça
farklı üç açıdan bir açıdan ele alacağız. Bunlar:
I Bilgi fenomenolojisi açısından
II Özel adlar açısından
II Thales’in çözdüğü varsayılan problemin gerçekliği
açısından
III Arkhenin referans olup olmaması açısından
IV. Doğruluk Koşulları Açısından
V Sözce Türleri açısından
VI. Arka plan açısından
I. BİLGİ FENOMENOLJİSİ
AÇISINDAN
1.
İlk değerlendirmemiz bize felsefenin başlangıcı konusunda aktarılanların
epistemolojik açıdan bilgi, tarihsel açıdan belge kategorisine girip
girmeyeceklerini tartışmaktır. Kranz’ın az önceki ifadesi örtük biçimde şunu
söylemektedir: Aristoteles’in Thales’in ilkesi konusunda söylediklerine bilgi
gözüyle bakılamaz. Biz konuyu farklı bir açıdan ele alacağız ve şunları
söyleyeceğiz: Bir an için varsayalım ki, Thales hakkında Aristoteles’e bilgiler
geldi ve Aristoteles de yukarıdaki ifadeleri söyledi. Bu durumda söz konusu
ifadeleri bilgi kabul edebilir miyiz? Bilgiye yüklediğimiz anlamı ve bilme
fenomenini analiz ettiğimizde söylenenleri bilgi kabul edemeyiz. Çünkü bir
ifadenin bilgi olabilmesi için kimden veya nereden öğrenildiği söylenmelidir,
kısaca referansı söylenmelidir. Kimden veya nereden öğrenildiği söylenmiyorsa
ona bilgi diyemeyiz.
Aristoteles’in
Metafizik’te
ve Ruh
Üzerine’de dediklerine ve çeşitli doksograflarda söylenenlere bu
açıdan baktığımızda bilgi olduklarını söyleyemeyiz. Çünkü söylenenlerin
referansı belli değildir; ne Aristoteles ne de doksograf yazarları aktardıkları
ifadeleri kimden duyduklarını söylememektedirler. Bu da metodolojik olarak
onlara bilgi gözüyle bakılamaz. Bu demektir ki, felsefenin başlangıcı bugün
bizim için karanlıktır ve o tarihsel dönemi aydınlatacak Tanrı dışında hiç
kimse yoktur.
II DİL FELSEFESİ
AÇISINDAN
II Dil felsefesi açısından Thales tıpkı Platon ve Aristoteles gibi
bir özel addır; kişi adıdır. Bu nedenle Thales adının dil felsefesindeki
özel adlarla ilgili veriler ışığında analizi gerekir. Bu analizimiz de şudur:
•
Thales adında biri Tarihte
yaşadı mı yaşamadı mı? Thales adının bir anlamı olabilmesi onun yaşadığının
kesin olarak gösterilmesine bağlıdır.
•
Öyle metinler bulunabilir
ki, bunlarda Thales’in hiç yaşamadığı ve belirli amaçlar için icat edildiği anlaşılabilir.
•
Thales adı arkhe problemini
ilk defa ortaya koyan kişiyle özdeş değildir. Varsayalım ki, arkhe problemini
ortaya koyan bizim Thales adıyla bildiğimiz kişi değil de Mısırda yaşayan ve
hakkında hiçbir şey bilmediğimiz X adlı kişidir. Bu kişi arkheyle ilgili
kendi düşüncelerini sanki Thales söylemiş gibi yapabilir. O takdirde her
ne zaman Thales adı geçerse, bu X kişisi anlaşılır; Thales adının anlamı X’le
özdeştir.
D Tarihte bir kişi gerçekte adı Thales olmadığı halde Thales adını
kullanan biri de olabilir. Bu da Thales’in gerçekte Thales olmadığı, Thales
takma adını kullanan biri olduğu anlamına gelir.
C
Thales, kendisine atfedilen görüşleri kendisi ileri sürmemiş ve bir Finikeliden
veya Mısırlıdan hiç değiştirmeden ya da değiştirerek almış olabilir. O zaman
arkhe problemini ilk defa koyan kişiyle Thales adı özdeş değildir.
mantıksal açıdan
Bilme
Aktlarının Objesi Olarak Arkhe
Burada
konuyu farklı bir açıdan bilme aktları açısından ele almak istiyorum.
Felsefede obje ve süje arasındaki ilişkinin kurulma yollarına genel bir ad
verilir: Bilme aktları. Bilme aktının iki türü vardır. Bunlar, çıkarım ve
deneyim algılamadır. Çıkarım öncülleri deneyimden çıkarılsa da
olgusal değildir; mantıksaldır; tutarlılık koşulu göz önünde bulundurularak
verilenlerden hareketle verilmeyi çıkarmaktır. Deneyim ise nesneyle ve olguyla
duyumlama yoluyla doğrudan kurulan bir ilişkidir; zorunlu değil; olumsaldır;
verili olanı, onun sınırları içinde ve niteliklerine dayanarak bilmedir. Burada
şunu soralım: Thales’in “su evrenin ilkesidir.” ifadesi bir çıkarım mıdır?
Deneyimin sonucu mudur? Bu iki sorunun cevabı “hayır”dır. Bu ifgade ne
mantıksal bir çıkarımdır ne de deneyimimden doğan sözcelerdir. Şimdi bunu
açıklayalım.
•
Mantıksal çıkarım olmama:
Az önce söylediğimiz gibi mantık nesnelerle olgular ve olgularla olgular
arasındaki ilişkilerden hareketle verilmeyi çıkarmaktır. Mantıksal çıkarımın
öncüllerden hareket edebilmesi için bu öncülleri koymayı sağlayacak
nesneler veya olgular olmalıdır. Nesneler ve olgular yoksa öncüller
yoktur; öncülsüz çıkarım da yapılamaz.
Arke’nin mantıksal açıdan bir
başka problemi şudur: Mantıksal bir öncülde tümeli ifade eden “her”
sıfatı bir cinsi veya türü betim için kullanılır. “Her insan”, “her
ağaç”, “her canlı”, “her çocuk” vs. büyük önermenin öznesi olabilir. Ama “her
şey” bir önerme öznesi olamaz. Oysa “Her şey sudan türemiştir.” de “her şey”
ifadesi bir özne gibi sunulmuştur. O nedenle “her şey”e ilişkin meşru bir
çıkarım olamaz.
Mantıksal açıdan bir başka
problem de şudur: doksografilerde Thales’in Güneş tutulmasını önceden bildiği
söylenir. Felsefe tarihçileri İ.Ö. 585’te gerçekleşen bu önbilgiyi felsefenin
başlangıç yılı kabul ederler. Konumuz şimdilik Thales’in Güneş tutulmasını
önceden bilip bilmemesi değildir. Felsefe tarihçilerinin sadece aktarımları
farklı bağlamlarda ve birbiriyle ilintilendirmeden yorumlamalarıdır. Thales’e
dair aktarılan bilgilerin arasında seçme yapmadan hepsi birbiriyle
ilişkilendirilecek olursa o zaman mantıksal problemler çıkar. Anlatılanlara
göre Determinizm ilkesini kabul ederek Güneş tutulmasını önceden gören kişi de
“her şey tanrılarla doludur.” Diyen kişi de aynıdır. Bu sonuncu durumda her şey
tanrılarla doluysa Thales’in kendisi de tanrılarla doludur. “Tanrılar”ı nasıl
yorumlarsanız yorumlayın önermeden bu zorunlu olarak çıkar.
Biz burada bu ikincil sonuçtan
mantıkça bize göre daha önemli bir sonuca işaret etmek istiyoruz. Bu sonuç da
mantıkta terimlerin değiş tokuş edilebilirliğiyle ilgilidir: Her şey Tanrılarla
dolu ise Güneş de Thales’in kendisi de tanrılarla doludur. Değiş tokuş
edilebilirlik ilkesine göre bir adın yerine eşdeğeri olan başka bir adı
koyduğumuzda önermenin doğruluk değeri değişmez. Örneğin Platon Devlet’i yazdı
yerine Sokrates’in öğrencisi Devlet’i yazarsak önermenin doğruluk değeri
değişmez. Buna göre Thales yerine tanrılarla dolu insan Güneş yerine tanrılarla
dolu gezegen yazabiliriz. O zaman
Thales güneş tutulmasını
önceden bildi
Önermesi yerine
Tanrılarla dolu insan
Tanrılarla dolu gezegenin tutulmasını önceden bildi
Diye yazabiliriz.
Buradan
hareketle şunu soralım: Thales’in “her şeyin aslı sudur.” İfadesi çıkarım
mıdır? Değildir. Çünkü öncüllerden çıkarılamaz. Hiçbir nesne yoksa deneyim,
yani öncül sonuçta da çıkarım olamaz. “Hiçbir şey yoktu, sadece su vardı”,
demek hiçbir niteliği olmayan ve bütün niteliklerin anası olan, adı su olan;
ama suya benzemeyen bir şey vardı, demekle aynı şeydir; Başlangıçta sadece su
vardı, bütün nitelikler Tanrı’ın ruhunun sularda yüzdüğü gibi sularda yüzüyordu
demekten farksızdır. Hristiyanlığın “Başlangıçta su vardı; Tanrı’nın
ruhu sular üzerinde geziniyordu.” İnancından farklıdır. |
IV dil oyunları
açısından
Şimdi
eleştirimizi bir başka açıdan dil oyunları açısından yapalım. Antropolojik
açıdan her toplumda her konuşma belli bağlamda oynanan bir dil oyunudur. Anlam
bağlama uygun bir nesne durumunu anlatmak için uylaşımsal ve uygun kelimeleri
kullanarak yani dil oyunları oynayarak ifade edilir. Bir nesne durumunu
belirtmek için hangi kelimeyi kullanmanın uygun olduğu öğrenilir ve öğrenilene
uygun olarak kullanılır. Dil oyunları doğru oynanarak bildirilen nesne
durumları imgelenebilir ve onaylanabilen bir bildirim konusu olabilir.
Bunu
belirledikten sonra şimdi sözü Thales’in oynaması gereken dil oyununa
getirelim. Bütün dillerde çıkmayla veya türemeyle ilgili gramer şöyledir: “…,
den çıkar, türer.”; “…in , aslı hammaddesi …dır.” şeklindedir. “Çıkan”,
“türeyen”, “aslı ...olan” şey her zaman empirik bir nesnedir ve “çıkma”,
“türeme” empirik bir olgudur. Örnek verelim. “Bahçedeki çimler çim tohumundan,”
“Ördek yavruları ördek yumurtasından” çıkar. “Bir çocuk annesinden doğar.” “Bu
çocuktaki ateşin nedeni virüslerdir.”, “Bu mobilya cevizdendir.”
Görüldüğü gibi türemenin, çıkmanın kaynağı, asıl olan şey de ve türeyen, çıkan
şey de empiriktir.
Burada
şunu soralım: Evrenin arkesi sudur, her şey tanrılarla doludur. her canlının
nedeni nemliliktir nous her şeyin kaynağıdır gibi ifadeler birer dil oyunu
mudur? Cevap kesinlikle “ hayır”dır. Bunlar ..Greklerin bildikleri ve oynadıkları
dil oyunu değildir. Bu nedenle hiçbir Grek bu ifadeleri anlayamaz. O
nedenle bize aktarılan bu ifadeler eğer gerçekten söylenmişlerse bile
anlaşılamaz. Bir Grek geminin tahtadan bir heykelin mermerden ekmeğin undan
unun buğdaydan yapıldığını görmüştür bilir “ Geminin tahtası çürümüştür.” “
Heykel beyaz mermerdendir.” ‘‘| metekler isyan başlattı” gibi dil oyunlarını
bir Grek anlayabilirdi,ama “ evrenin ana maddesi sudur.” gibi bir söylemi
anlayamazdı, çünkü Onun dilinde evrenin arkesine ilişkin bir dil oyunu yoktur.
Bütün dillerde kozmogoni mitlerle ve dinlerle verilir.
V. arkenin kullanımı
açısından
Bütün felsefe tarihleri
Thales’le ilgili olarak şu konuda uylaşırlar: Thales evrenin ilkesinden söz
eden ve bu ilkenin de su olduğunu söyleyen ilk filozoftur.
Bu satırlarda “evrenin ilkesi
veya arkhesi sudur.” Kullanımının dil felsefesi açısından bir analizini
yapacağız. Sözlerimizin başında şunu önemle belirtelim: Arkik toplumların
dillerini hariç tutarsak bütün dillerde pek çok kelime çok anlamlıdır. Çok anlamlılık
pratik bir zorunluluğun ürünüdür. Bu zorunluluk da nesne durumlarının
birbirinden çok farklı olmalarıdır. Bu farklı nesne durumlarını betimlemek için
özel kelimeler bulmak yerine olgular arasında örtük bir analojiden hareketle
kelimenin anlamlarını çoğaltmak daha
pratiktir. O nedenle dillerde birbirine gerçekten benzeyen veya benzedikleri
varsayılan durumlar için bağlar ayırt edilmesi koşuluyla aynı kelime kelime
kullanılır.
Burada kullanımla ilgili
Thales’in arke kavramını dil felsefesi açısından analizimiz için önemli bir
noktayı belirleyelim: Bir kelime ister tek isterse çok anlamlı olsun; dildeki
kelimelerin bütün anlamları uylaşımsaldır, öğrenilir ve öğrenildikleri gibi
kullanılır. Bir dil topluluğunda kimse yaygın bilinen ve herkesin kullandığından
başka bir anlam veremez.
Bunu söyledikten sonra arke
kelimesiyle ilgili açıklamalarımıza geçelim.
Grekçe’de arke’nin ἀρχή, ῆς
(ἡ) (archê) kök anlamı önde olan şey demekti. Bağlamlara göre şu
anlamlarda kullanılıyordu:
A başlangıç, kaynak anlamında:
I İlke, kaynak, bir
tartışmanın, bir cinayetin nedeni,
başlamak, bir söylemin bir girişimin temellerini atmak;
II Başlangıç noktası anlamında:
Bir şeyin ucu, kollara ayrılma yeri bir nehrin kollara ayrılma yeri; temel
eylemlerin ilkeleri ve temelleri
Buyruk, güç otorite yetki,
yargıçlık otoritesi vs.
Bütün bu anlamlar bir Grek için
öğrenilmiş ve bilinen anlamlardır. Bir Grek, bağlamlara göre bu anlamlardan
hangisinin kast edildiğini bilirdi. Belli bir bağlamda söylenen sözceyle hangi
nesne durumlarının kastedildiğini anlayabilirdi ve bu durumu imgeleyebilirdi.
Şimdi sözü Thales’in söylediği
ileri sürülen “evrenin arkesi sudur.” Söylemine getirelim ve şunu soralım:
Thales döneminde yaşayan bir Grek filozofun bu sözünü anlayabilir mi?
Anlayamaz. Çünkü halkın kullandığı Grekçe’de böyle bir kullanım yani dil oyunu
yoktur. Thales’e atfedilen bu söz bir dil oyunu değildir. Bu yüzden
anlaşılamaz. Anlaşılamadığı için bir Grek bu sözceye uygun bir olgu durumunu
imgeleyemez. İmgeleyemediği için Thales’i ne onaylayabilir ne de onaylayamaz.
Bir Grek açısından Thales’in
sözü “Evrenin ilkesi demirdir.” Sözünden daha açıklayıcı ve mantıklı değildir.
Çünkü Grek kültürü antropomorfiktir. Okyanus da bir şahıs Tanrı’dır. Bir Grek
dili öğrenirken bunu da öğrenir ve bir inanç olarak benimser. Yorumlamaksızın
ve indirgemeksizin bu inancı sürdürür.
Oysa Thales başka bir tonda
konuşmaktadır. Onun söylediği varsayılarak aktarılan ifadeler ne bir inanç
sözcesi, ne de mantıksal bir çıkarımdır.
Gözlem önermesi formunda olmasına
rağmen gözlemlenen bir olgu yoktur. İlk defa orta çıkışı Tanrı veya tanrılar
dışında kimse gözlemlememiştir.
V. doğruluk koşulları açısından
Dünyanın bütün dillerinde
sözcelerin doğruluk koşulları vardır. Doğruluk koşullarını taşıyan sözceler anlamlıdır,
taşımayanlar ise, anlamsızdır.
Bir sözce doğruluk koşullarıyla
özdeştir. Bir önermenin anlamını kavramak, doğru olması için yerine getirmesi
gereken koşulları bilmektir. “Hava güzeldir.” ya da “Kar beyazdır.” gibi
cümlelerin anlamını belirlemek, hangi koşullarda doğru olduklarını söylemektir.
Gerçekkoşulluluk
sayesinde anlam objektif bir özellik taşır; sübjektif tasavvurlarımıza
ya da psikolojimize göre değişmez. Bir cümlenin söylediği şey, kognitif,
objektif bir içeriktir; bir düşünce’dir. Sonuç olarak doğru
cümleyle objektif bir dünyaya dair objektif bir bilgiyi ifade ederiz ve
cümlelerimizin bizden bağımsız doğruluk koşulları vardır. Frege’nin
bu anlam anlayışı radikal bir realizmdir.
Bir kelimenin anlamı, ölçütü
tarafından (diğer deyişle temel sözcesinden türetilme ilişkileri tarafından,
doğruluk koşulları tarafından, doğrulanması yöntemi tarafından) belirlenir. O
yüzden, bir ölçüt belirlenince, bu kelimeyle “demek istediğimiz” şey hakkında
karar verme özgürlüğümüz artık yoktur. Ne kesin bir anlam veren ölçütten daha
azını dile getirebiliriz ne de çıkarsanan her şeyin belirlenmesini sağlayan
ölçütten daha çoğunu söyleyebiliriz. Ölçüt, örtük anlamı içerir; yapılması
gereken, sadece örtük anlamı açığa çıkarmaktır.
Varsayalım ki, bir kişi “babu”
diye yeni bir kelime uydursun; babular olan ve olmayan nesneler kabul etsin.
“Babu”nun anlamını öğrenmek için, bu kişiye şunu sorarız: “Ölçütün nedir? Bir
şeyin “babu” olduğu veya olmadığı somut durumu nasıl belirleyebilirsin?”
Başlangıçta kabul eldim ki, o, ne diyeceğini bilemez; sadece şunu söyleyebilir:
“Babuluk” için deneysel ölçüt yoktur”. Bu durumda “babu”nun kullanılmasına izin
verilmediğini düşüneceğiz. Bu kelimeyi uyduran kişi, boş yere şunu iddia
edecektir: “Babular olan ve olmayan şeyler vardır; “babu” olan ve olmayan
nesnelerin bulunması, insanların sonlu ve zavallı aklı için sadece ezeli bir
gizemdir.” Bu açıklamalar gerçekte bizim için sadece boş sözlerdir; ama o, bize
diyebilir ki, ben “babu”yla yine de bir şeyi kast ediyorum. Bu durum bize sadece
şu psikolojik olgu hakkında bilgi verir: Bu kişi, kelimeye tasavvurlarını ve
duygularını eklemektedir. Fakat kelime bundan dolayı yine de bir anlam taşımaz.
Yeni kelime için belirlenmiş ölçüt olmadığından, bu kelimenin yer aldığı
sözceler hiçbir şey söylemez. Bunlar, yalnız sahte sözcelerdir.
Bütün bu açıklamaların sonucu
şudur: Thales’in “Su evrenin ilkesidir.” sözü Bir Greke için anlamsızdır; çünkü
doğruluk koşullar içermemektedir. Bir Grek “Mermer heykelin arkesidir.” “Ekmek
hamurdan yapılmıştır.” Sözlerini anlayabilir. Çünkü doğruluk koşullarını
içerirler. Doğruluk ölçütü gözlemlenen ve az veya çok tekrar eden olgulara
ilişkindir. Biricik olanın bir defa olanın ne betimi ne de bu betimi anlamlı
yapacak ölçüt olamaz. Doğruluk ölçütü olmayan ifadeler anlamsızdır. Thales’in
sözünün doğruluğunu gösterebilecek hiçbir ölçüt yoktur. Bu nedenle “Uzaydaki
ırmak fazla yağıştan taştı.” Ne kadar bir olgu betimiyse, Thales’in sözü de o
kadar olgu betimidir.
VI arka plan Koşulları
açısından
Thales’in arke kavramının
analizini arka plan açısından açıklamalarımla bitirmek istiyorum. Bu konuda
öncelikle şunu belirleyelim. İnsan hangi dönemde yaşarsa yaşasın bir kültürde
yaşar. Kültür bireyi çeşitli yollarla değerlerle kurumlarla mitolojilerle dinlerle belirler. Belirleme sadece eylemler
empoze etme veya buyurma yoluyla olmaz. Arka plan bireye dünya görüşü verir.
Birey dünyaya nasıl bakmalıdır olup bitene gözlemlediklerine nasıl anlam
vermelidir, dili nasıl kullanmalıdır insanlarla nasıl ilişki kurmalıdır bunları
öğrenir ve öğrendikleri bir arka plan olarak her an onun bakışında tasavvurunda
ve eylemlerinde yansır. Birey kültüründe verilmeyeni düşünemez araştıramaz ve
keşfedemez.
Nasıl ki sonuç nedeni değil de
neden sonucu belirlerse doğruluk koşulları arka planı değil, tam tersine arka
plan sayıltıları, cümlenin doğruluk koşullarını belirler. Bir eskimo genetiğin
insan kişiliği üzerindeki etkisini düşünemez ve araştıramaz, inka uygarlığında yaşayan biri aya gidilip
gidilemeyeceğine ilişkin bir problematik oluşturamaz. Her araştırma bir Ön
bilgiyi daha doğrusu bilgi birikimini gerektirir. Merak kendi kendine durduk
yerde ortaya çıkmaz ya bilgiyi derinleştirme veya genişletme isteğinin veya
ihtiyacının ürünüdür ya da bilinende fark edilen boşluğu giderme veya kuşkuyu
giderme çabasından doğar. Bütün bunlar arka plan bilgilerine dayanarak
gerçekleştirilir.
Sözü Thales'e getirecek olursak
Thales'in evrenin ilkesine ilişkin bir problematik oluşturması mümkün değildir.
Çünkü kültürel arka planında bunu düşünmesine izin verecek hiçbir öge yoktur.
Evren nasıl ortaya çıkmıştır? Bu zaten içinde yaşadığı kültürde verilmiştir.
Onun kültürde verileni yetersiz sayarak araştırmayı düşünmesi de mümkün
değildir ve anlaşılamaz. Çünkü kültürde verilenden kuşku duyması için neden
olamaz. Öte yandan bu kuşkuyu farklı bir kültürden öğrendiklerini dayanarak do
oluşturamaz. Kültür başka bir kültürün karşıtı alternatifi ya da tamamlayıcısı
değildir. Burada şöyle soralım: Thales'in komşu kültürlerden hareketle böyle
bir problematik oluşturabilir mi? Oluşturaımız. Çünkü hangi kültür olursa
olsun, hiçbir kültürde “ Evrenin ilkesi nedir?” sorusu sorulmadığı gibi
Thales'in sorusunu esinleyecek ögeler yoktur.
Arka plan şu veya bu cümlenin
anlamının doğruluk koşullarını belirlerken kapasitelere, istidatlara ve pratik
bilgilere dayanır. Kuşkusuz kapasiteler, istidatlar ve pratik bilgiler ise
cümlenin semantik içeriğinin parçası değildir. Ama bunlar cümlenin anlamını
açıkça anlamamızı sağlarlar. Bir şeyin bir şeyden çıkmasını ya da türemesini,
doğmasını ifade eden fiiller arka planda anlaşılır. Örneğin “Buhar kaynayan
sudan çıkar.”, “Işık Güneşten çıkar.” “Balık denizden çıkar.” “Çocuk anneden
doğar.” sözcelerindeki eylemleri arka
plana dayanarak biliriz. Arka plan bir duruma ilişkin sözceyi oluşturmak için
doğru ve uygun fiilin ne olduğunu söyler. Bu fiilin yer aldığı bir cümleyi
anlayabiliriz; olgu durumu imgeleyebiliriz. Örneğin lengüistik arka plana
dayanarak suyla buhar, Güneşle ışık,
denizle balık, anneyle çocuk arasındaki ilişkiyi “çıkma” ya da “doğma” fiiliyle
ifade ederiz; bu olgularla ilgili
cümleyi anlarız.
Fakat “evren sudan çıkmıştır.”
Sözcesine dair bir arka plan yoktur yani bu sözce bir Grek için anlaşılır sözce
değildir. Çünkü evrenin ortaya çıkışına ilişkin bu cümle bir arka plana dayanmaz.
O nedenle anlaşılamaz. Eğer iddia edildiği gibi Thales bu cümleyi söylemişse,
arka plandan hareketle diyebiliriz ki, hem “çıkmak” türemek, eylemini doğru kullanmadığı için hem kendisi
imgeleyemediği bir durumu anlatmaya çalışmıştır hem de muhatapları hiç de onu
anlayamamıştır.
kullanarak durumu anlatan cümleyi anlayabiliriz.
bir fiili bize kullanılan
eylemin Arka plan sayesinde , Örneğin,
iki grup cümleyi düşünelim. Birinci gruptaki cümleler “… den çıkmak” fiilini,
ikinci gruptaki cümleler ise “bitmek” fiilini içersin. Birinci grup
cümlelerimiz şunlar olsun: “Pastacı pastayı kesti.”, “Bahçıvan otu kesti.”,
“Terzi kumaşı kesti.” İkinci grup cümlelerimiz ise “Burada çok ot biter.”,
“Çocuk tabağındaki yemeği bitirdi.”, “Yol burada bitti.” cümleleri olsun.
“Kesmek” ve “bitmek” fiillerini yer aldıkları bu cümlelerden her birinin normal
düz sözcelenmesinde sabit bir anlam vardır; hiçbir sözlüksel belirsizlik ve
metaforik kullanım yoktur. Ama bu durumların her birinde aynı fiil, doğruluk
koşullarını veya farklı tatmin koşullarını belirleyecektir çünkü “kesmek” veya
“bitmek” diye düşünülen şey, bağlama göre değişecektir. Örneğin, “Otu kesmek”
cümlesini alırsanız, bilirsiniz ki bu cümle “pastayı kesmek”ten farklı biçimde
yorumlanmalıdır. Bir kişi bana pastayı kesmekten söz ederse ve ben de pastayı
biçme makinesiyle kesersem veya bana otu kesmem söylenirse ve ben de otu mutfak
bıçağıyla kesmeye çalışırsam, benden istenen şeyi yapmadığım çok açıktır. Yine
de bu yanlış yorumları yasaklayan bu cümlelerin düz anlamında hiçbir
belirsizlik yoktur. “Kesmek” fiilinin düz anlamı sabit olduğu hâlde, her
durumda fiili farklı biçimde anlarız çünkü “kesmek” fiilinin her farklı
kullanımında arka plan farklıdır.
Şu soruları cevaplarsak arka
plan göreceliliğini çok iyi açıklarız: Aynı literal anlam, farklı doğruluk
koşullarını nasıl belirler? Belli arka planlarla semantik açıdan doğru cümleler
nasıl anlaşılmaz olmaktadır ve açık hiçbir doğruluk koşulu içermemektedir.
Cevaplar için aşağıdaki beş cümleyi düşünelim. “Bu cümleler X, Y’yi açtı.”
biçiminde olsun.
Ahmet kapıyı açtı.
Nilgün gözlerini açtı.
İnşaat ustası duvarı açtı.
Ali, kitabın 37. sayfasını
açtı.
Operatör yarayı açtı.
Searle, bu cümleleri
yorumlarken şöyle demektedir: Bana öyle geliyor ki, bu beş cümledeki “açmak”
kelimesi aynı literal anlamdadır. Literal anlam değişmez çünkü bütün bu
cümlelerde “açmak” kelimesiyle aynı semantik içerik taşınır. Ancak her cümlenin
semantik içeriğini anlama biçimi zorunlu olarak farklıdır çünkü “açmak”
kelimesinin doğruluk koşulları değişir. Örneğin; bir yarayı açmak, bir kitabı
açmadan tümüyle farklı bir eylemdir. “Açmak” her iki durumda, aynı literal
anlama sahip olsa da bu cümleleri anlamak, farklı şekilde anlamayı gerektirir.
“Açmak” kelimesiyle ifade edilen olguları dikkate alırsak, açmayla sonuçlanan
süreçleri düşünürsek, bu fiilin farklı çağrışımları olduğunu fark ederiz.
Örneğin, “Kapıyı açmak” dersek kimsenin aklına bisturi ile yapılan bir eylem
gelmez. “Kapıyı açın!” anlaşılmak için, onu oluşturan ifadelerin semantik
içeriğinden daha fazla bir şeyi gerektirir. “X, Y’yi açtı.” şeklindeki bir
formülasyon bile bu yorumu vermez.
Anlamak, anlamı kavramaktan
başka bir şeydir. Çünkü anladığımız şey, anlamın ötesine gider. Cümleyi
anlamasak bile cümlenin anlamlı bütün bileşenlerini anlayabiliriz. Şu üç
cümleyi düşünelim:
Hasan dağ açtı.
Osman otu açtı.
Hüseyin güneş açtı.
Bu cümleler gramatikal bakımdan
hiçbir anomali içermez. Bu cümlelerin her bir kelimesini kolayca anlasak da
nasıl yorumlanacaklarını bilmiyoruz. Çünkü bunların dayandıkları bir arka plan
yoktur. Oysa yukarıdaki “açmak” fiilinin yer aldığı cümlelerin arka planı
vardır, yani “açmak”la sonuçlanan bir dizi süreci anlamı mümkün kılan bir arka
plan vardır.
VII. sözce türleri açısından
Şimdi son olarak Tahles’in
ilkeyle söylediğine inanılan cümlenin analitik/sentetik sözce türleri açısından
bir değerlendirmesini yapalım.
Sözce türlerine ilişkin Kantçı
kategorilerden hareketle şunu sorabiliriz: “Evrenin ilkesi sudur.” İfadesi
analitik midir? Yoksa sentetik midir? Bilindiği gibi analitik sözceler
mantığımızın sözceleridir ve totolojiktirler yani yeni bir bilgi vermezler.
Çıkarım ifadeleri önermede örtük olarak
verileni yeni bir önerme halinde tekrar etmekten başka bir şey değildir.
Diğer deyişle bize yenin bir bilgi vermezler. Sentetik önermeler ise olgulara
ilişkindir bu nedenle doğru oldukları takdirde bilgimizi zenginleştirirler.
Önerme türüne ilişkin bu kısa açıklamamızın sonucu şudur: Bir önerme olgulara
ilişkin bilgimizi genişletecekse, bize yeni bir bilgi verecekse sentetik
olmalıdır. Açıklayıcı sözcenin sentetik olması Thales’i de bağlar. Onun
herhangi bir konuda söylediğine bilgi gözüyle bakabilmemiz için, söylediği şey
sentetik bir önerme olmalıdır. Örneğin Thales’e atfedilen Güneş’in ne zaman
tutulacağına dair sözü bir sentetik yani açıklayıcı özellik taşır. Çünkü
Güneş’in durumuyla ilgili bilgimizi genişletir. Oysa “Her şeyin aslı sudur.”
Sözcesi sentetik değildir. Sentetik sözceler gözlemlenen ve tekrar eden doğal
olgularla ilgilidir. Biricik olana ve bir defalık olana dair ne analitik ne de
sentetik sözcemiz olamaz.
ORTAK DUYU AÇISINDAN
Toplumdaki her insan bir
ortak duyuya göre yaşar. Ortak duyu kuşkulanılması imkansız bilgi olduğu kadar
bilginin elde edilme şeklini de belirler. Ortak duyu objelerin betimlerine
ilişkin kolektif düşüncelerimizdir. " Salonda sandalyeler vardır."
" Işığın kaynağı güneştir." bir ortak duyu düşüncesidir. Ortak duyu
verileri her apaçıktır, pratiktir ve teorik değildir ve yanlışlanamaz, alternatifi
yoktur. Evrende doğrudan gözlemlenebilir olgular varsa onlarla ilgili ortak
duyu bilgimiz de kesindir, Realitenin salon ve sandalyeler güneş ve ışık diye
bölündüğü bir evrende " Salonda sandalyeler vardır." "ışık
güneşten doğar. " doğrudur. Nesnelerin adları masalar, sandalyeler, ışık
güneş gibi objelerin yargılarımıza girmesini mümkün kılar.
Arkeyi bu açıdan
düşündüğümüzde Thales'in isnat edilen sözce bir ortak duyu sözcesi değildir.
Çünkü ortak duyu dünyada verili şu diye gösterebileceğimiz iki nesne arasındaki
ilişkiye dair kendiliğinden apaçık sözcedir. Oysa arke adını betimlenebilir bir
nesneden alsa da şu diye gösterebileceğimiz belirli bir şey değildir. Öte
yandan arkeden çıktıkları varsayılan tüm nesneler birey olmadıklarından bir
ilişkinin öğesi olamazlar. O nedenle arke nesneler ilişkisi gerçek ilişki
olamaz ve sonuçta Thalesin sözcesi bir sağ duyu sözcesi değildir. Sonuçta
apaçıklıktkan yoksundur. Thales o sözü söylediyse hiç bir grek anlayamaz.
KAPLAM AÇISINSAN
Thales'in arkesinin kaplamı
yoktur. ilke olan su kaplamsızdır. Suyun kaplamı tüm sulardır. Örneğin kuyu
suyu pınar suyu deniz suyu göl suyu gibi suların tümüdür. Oysa arke olan suyun
kaplamı yoktur. kaplamı olmadığından düşünüllmesi İmkânsızdır, bu nedenle
anlamlı bir sözcenin yüklemi olamaz.
Grek dilinin kelimeleri çok anlamlıdır ; bu
anlamlar Grek'e göre tüm zamanlar için değişmez biçimde kesinlik kazanmıştır ve
realiteyi idealleştirimiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder