26 Şubat 2025 Çarşamba

TRACTATUS'U YORUMLAMA GÜÇLÜKLERİNİN NEDENLERİ

 

1.    TRACTATUS’U YORUMLAMA GÜÇLÜKLERİ

  

Bu giriş bilgilerinden sonra şimdi  Birinci Wittgenstein felsefesini anlatmaya geçebiliriz. Konumuzu anlatmaya geçmeden önemli bir noktaya bütün Wittgenstein araştırmacılarının karşılaştıkları bir güçlüğe değinmek istiyoruz. Wittgenstein’ın birinci dönemini anlatmak için temel kaynak Tractatus’tur. Ancak bu kitap çok katmanlı bir metin gibidir. Bu kitaptaki pek çok konu, örneğin dilin mantıksal yapısı, dünyanın doğası ve metafiziksel sınırlarla ilgili bölümleri  kolayca anlaşılmaz.  Wittgenstein’ın kendisi bile daha sonra Tractatus’taki birçok fikri sorgulamış ve Felsefi Araştırmalar adlı eserinde farklı bir felsefi yola yönelmiştir. Bu nedenle kitabın bu bölümleri  hem kendi döneminde hem de günümüzde farklı yorumlara açık kalmaya devam etmektedir.

Kuşkusuz tractatus’taki  bütün bölümler aynı derecede anlama güçlüğü çıkarmazlar. Kimi ikincil diyebileceğimiz aforizmalar kolayca anlaşılır. Ancak kitabın Wittgesntein felsefesini anlamak için referans noktası olan aforizmaların tümünü anlamak oldukça zordur. Bu konularda filozofun görüşleri aforizma hatta kitap dışı bazı verilerden hareketle yorumlanarak açıklanmaya çalışılır. Bu yorumlama yüz yılı aşkın bir zamandan beri yapılmaktadır. Bu yorumlardan bir bölümü üzerinde  önemli ölçüde uylaşım vardır. Yine de azımsanmayacak ölçüde farklı yorumlar vardır ve bunlara yenileri eklenmektedir.

Tractatus’u yorumlama  güçlüklerinin nedenleri şunlardır:  

 

1. Aforizmik Yapı

Tractatus, kısa ve numaralandırılmış aforizmalardan oluşur. Bu aforizmalar (örneğin, "2.1: Dünya nesnelerin değil olguların toplamıdır,.") birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, ancak metin sürekli ileriye atladığı için okurun bu bağlantıları kendisinin kurması gerekir. Bu da, metnin okuyucular tarafından yorumlanmasını zorlaştırır.

2. Karmaşık bir arka plan:

Wittgenstein’ın aforizmaları karmaşık ve geniş bir arka planı içerir.  Bu arka planın ögeleri çok çeşitlidir. Farklı filozoflardan hatta edebiyatçılardan oluşur. Bu arka planda Wittgenstein kimi filozoflarla hesaplaşır; kimilerini eleştirir, kimilerinin belli oktrinlerini sürdürür; kimilerini geliştirir veya yeniden  ve farklı bir bağlama taşır; kimi edebiyatçıların varoluşsal problemlerinin etkisi vardır.  Bütün bu arka plan etkileri açıkça söylenmeksizin sadece sonuç cümleleri olan aforizmalar şeklinde görünür. Wittgenstein’ın aforizmalarını anlamak  ne söylediği kadar neden böyle söylediğini de anlamayı gerektirir. Arka plan etkilerini dikkat aldığımızda bunu yapmak kolay değildir.    

3. Wittgenstein’ın her bir önermeyi yoğun bir anlam yüküyle doldurması. Her cümle, başka önermelere dayanır ve bunların bütünsel bir şekilde anlaşılmasını gerektirir.

4. Mantık ve Dil Arasındaki Karmaşık İlişki

Wittgenstein’ın, dilin dünyayı nasıl temsil ettiğine dair geliştirdiği "resim teorisi" (picture theory of language) soyut ve simgesel bir kavramdır. Bu teoriye göre, dil ve dünya izomorfik bir yapıya sahiptir, yani bir cümle dünyadaki bir olguyu "resmetmelidir." Ancak, bu teori hem mantıksal hem de ontolojik düzeyde oldukça soyut bir yapıya sahiptir ve farklı yorumlara açıktır.

 

5. Metafizik ve Anti-Metafizik Yaklaşımlar Arasındaki Gerilim

Tractatus’un en ünlü önermesi belki de 7. önermedir: Üzerine konuşulamayan hakkında sessiz kalınmalıdır.”

Wittgenstein burada dilin sınırlarını vurgularken, metin boyunca yaptığı açıklamaların kendisinin bile dile getirilemez olduğunu ima etmektedir. Bu ifade, Wittgenstein’ın tüm metnin sonunda kendi söylediklerini "bir merdiven gibi bırakıp" aşmamızı önerdiği şeklinde yorumlanır ("Ladder metaphor" – Merdiven metaforu). Ancak bu önerme, hem Wittgenstein’ın felsefesini anlamayı hem de tüm metni yorumlamayı daha da zorlaştırır.

6. Farklı Felsefi Okuma Yöntemleri

Tractatus’u yorumlarken iki temel yaklaşım ortaya çıkmıştır:

Ortodox (Geleneksel) Okuma: Tractatus’u dilin mantıksal yapısını betimleyen bir eser olarak okur. Bu yaklaşıma göre Wittgenstein, dünyayı ve dili anlamak için kapsamlı bir mantık sistemi sunmuştur.

"Sessizlik" veya Mistisizm Okuması: Bazı yorumcular, Wittgenstein’ın metnin sonunda sessizlikten bahsetmesi nedeniyle, eserin aslında metafiziksel veya mistik bir mesaj taşıdığını savunurlar. Bu yaklaşım, metni daha soyut ve sembolik bir düzeyde okur.

Bu iki farklı okuma yöntemi arasındaki gerilim, metnin anlamı üzerinde ortak bir görüşe varılmasını daha da güçleştirir.

 

7. Kendi Kendini Aşma Paradoksu

Wittgenstein, Tractatus boyunca dil ve mantığın sınırları üzerine teoriler geliştirirken, bu sınırların ötesine geçmeye çalıştığı da ima edilir. Bu da metnin kendi içinde bir çelişki yarattığı şeklinde yorumlanabilir: Tractatus, dilin ne yapamayacağını açıklarken kendisi de bu sınırları aşma çabası içine girer. Wittgenstein’ın bu paradoksal yaklaşımı, metnin yoruma açık olmasına ve farklı okuma biçimlerinin doğmasına yol açar.

 

8. Dilin Doğasına Dair Belirsizlik

Tractatus’un temel argümanlarından biri, dilin gerçekliği temsil etme kapasitesidir. Ancak Wittgenstein, dilin bu temsili nasıl gerçekleştirdiği konusunda tam olarak açıklık sunmaz. Örneğin, "mantıksal form" kavramı (dil ile gerçeklik arasındaki ortak yapı) net bir şekilde tanımlanmaz. Bu kavramın soyutluğu, Wittgenstein’ın dil teorisini anlamayı ve yorumlamayı daha da zorlaştırır.

Dünya/gerçeklik ayrımı, ifade etme ve gösterme arasındaki fark, Frege/Russell'in Wittgenstein'la bağlantısı veya varoluşçu felsefenin Wittgenstein üzerindeki etkisi gibi belirli bölümler etrafından dönüp duran yorumlar şu üç okuma ızgarasından yapılır:

A. Tractatus'un realist okuması: Bazı yorumlara göre, Tractatus realizmi savunur. Bunlar realist okumalarını Wittgenstein’ın nesnelerin, olgu durumlarının ve olguların bağımsız varlığını kabul ettiği varsayımına dayandırırlar. Onlara göre bu realizm dilsel bir dönüşümün zorunlu sonucudur. Bütün yorumcular (ya da yorumcuların çoğu ) realist okuma ızgarasını kabul edeler. Realist yorum taraftarları demektedirler ki, Tractatus'un ilk aforizması (“Dünya, olup biten her şeydir”) temel realizmdir. Tractatus ‘taki realizm metin boyunca devam eder. “Nesneler dünyanın tözünü oluşturur.” (TLP 2.021), ifadesiyle de çift kutuplu bir özellik kazanır. Aynı şekilde, resmetme ilişkisinin doğrudan bir okuması, göstergelerin referansta bulundukları nesnelerin varlığını öne sürer. Bu okumalara karşılık, daha dilsel özellikteki yorumlar, sembolizme kavramsal öncelik verir. “Realite önermelerle karşılaştırıldığında” (TLP 4.05), realitenin şeklini belirleyeni önermelerin biçimidir (ve tersi doğru değildir). Her ne olursa olsun, Tractatus'taki realizm meselesi, dilin sınırları ve dilin ötesinde neyin var olduğu (veya olmadığı) sorusuna değinir.

 

B. Anlamsızlık kavramı ve bunun Tractatus'u okumadaki rolü: ‘Anlamsızlık’, XX. yüzyılın son on yılında Wittgenstein yorumu tartışmalarının merkezi haline geldi. Wittgenstein’a göre anlam dille ifade edilir. Dilsel ifadelerin sınırlarını aşan bir anlam olamaz. Dilin ötesi saf bir anlamsızlıktır. Hiçbir şeyi betimlemeyen önermeler ve metafizik ifadeler doğrulama ölçütleri olmadığından, anlamsızıdırlar. Ancak kimi ifadeler empirik olarak doğrulanamsalar da anlamsız değillerdir, sadece dil ötesi realitelerdir. Bu, Wittgenstein felsefesinde bir ikilem ortaya çıkarır. Wittgenstein söylenemeyen, ancak gösterilebilen bir alanın varlığını açıkça kabul eder; bu alanı mistik diye niteler.

Burada problem şudur: Söylenemeyenin, kelimelere dökülemeyenin, empirik olarak doğrulanamayanın Wittgenstein felsefesindeki statüsü nedir? Geleneksel Wittenstein yorumları söylenemeyen alanın varlığını çözemeseler de problemli kabul etmişlerdir. Daha yeni okumalara göre, Tractatus, metafizik, etik, estetik vb. söylenemez hakikatlere dikkatli olmaya, bu alanlarda bir şey söylememeye dikkat çeker. Ancak bunu kabul ettiğimizde, söylenemeyen alana ait oldukları kabul edilen şeylerin söylenemez olduklarını nasıl biliriz? “Söylenemez”in anlamı nedir? Bu kullanmamız gerekirse, nasıl kullanmalıyız? Problemleri ortaya çıkar.  Bunlar da çözülmesi gereken sorunlardır.

 

C. Tractatus’un etik bir metin olarak okunması.

Bu tür bir okuma, öncelikle Tractatus’un büyük bir bölümünü oluşturan dünya-dil sistemi inşası ile kitabın Önsöz’ü, kapanış notları ve Wittgenstein’ın yayımlanmadan önce yayıncısı Ludwig von Ficker’e yazdığı mektuptaki bazı yorumlar arasındaki varsayılan tutarsızlığa dayanır. Bu bölümler, Tractatus’un içeriğinin dışında görülebilir ve Wittgenstein, önemli olan her şey hakkında susmayı öğütler. Bu yaklaşım, onun kendi sözleriyle “felsefe problemlerinin nihai çözümünü” içeren kitabın içsel kısımlarını da kapsar.

Söylenemez olana verilen bu önem, etik bir duruş olarak da yorumlanabilir. Wittgenstein şöyle der:

"Çalışmam iki kısımdan oluşuyor: burada sunulan kısım ve yazmadığım her şey. Ve asıl önemli olan tam da bu ikinci kısımdır. Çünkü etik, kitabım tarafından içeriden bir sınır çizilerek belirlenmiştir; … kitabımda her şeyi sessiz kalarak sağlam bir şekilde yerine oturttum… Şimdilik size yalnızca Önsöz’ü ve sonucu okumanızı tavsiye ederim, çünkü noktanın en doğrudan ifadesi bunlardadır." (Proto-Tractatus, s. 16).

Bir metnin içinde ve çevresinde—üstelik bizzat yazar tarafından yaratılmış—bu tür görünen çelişkili gerilimler,

Bu açıklama, Wittgenstein’ın kitabın asıl mesajının yalnızca yazılı olanlarda değil, aynı zamanda yazılmamış, yani söylenmeden bırakılmış olanlarda da bulunduğunu düşündüğünü gösterir. Söylenemeyenlerin kitapta nasıl bir rol oynadığı ise filozofun tüm felsefi yaklaşımını anlamak açısından kritik bir noktadır. Tractatus’un temel amacı, dile ve dünyanın yapısına dair kesin sınırlar çizmek ve dilin ötesinde kalan alanları belirlemektir. Ancak bu süreçte, filozofun bizzat kendi metninin de bu sınırları aşma riski taşıdığı görülmektedir. Bu durum, kitabın içinde ve çevresinde sürekli bir gerilim yaratır ve Wittgenstein yorumcuları için büyük bir zorluk oluşturur.

Özetle, Tractatus sadece sunduğu mantıksal sistem ve dilin sınırlarını belirleyen yapısıyla değil, aynı zamanda metnin içeriği ile felsefi çerçevesi arasındaki örtük gerilimlerle de dikkat çeker. Wittgenstein’ın eserinin hem açıkça ifade edilen hem de sessizlikle belirlenen yönleri, felsefesinin temel anlaşılma biçimlerini şekillendiren başlıca unsurlardan biri olmaya devam etmektedir. Bu nedenle, Tractatus yalnızca yazılanlar üzerinden değil, yazılmayanlar ve söylenmeyenler üzerinden de yorumlanmaya açık bir metin olarak varlığını sürdürmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder