1.
TRACTATUS’U YORUMLAMA GÜÇLÜKLERİ
Bu giriş bilgilerinden sonra şimdi Birinci Wittgenstein felsefesini anlatmaya
geçebiliriz. Konumuzu anlatmaya geçmeden önemli bir noktaya bütün Wittgenstein
araştırmacılarının karşılaştıkları bir güçlüğe değinmek istiyoruz.
Wittgenstein’ın birinci dönemini anlatmak için temel kaynak Tractatus’tur.
Ancak bu kitap çok katmanlı bir metin gibidir. Bu kitaptaki pek çok konu,
örneğin dilin mantıksal yapısı, dünyanın doğası ve metafiziksel sınırlarla
ilgili bölümleri kolayca
anlaşılmaz. Wittgenstein’ın kendisi bile
daha sonra Tractatus’taki birçok fikri sorgulamış ve Felsefi
Araştırmalar adlı eserinde farklı bir felsefi yola yönelmiştir. Bu nedenle
kitabın bu bölümleri hem kendi döneminde
hem de günümüzde farklı yorumlara açık kalmaya devam etmektedir.
Kuşkusuz tractatus’taki bütün bölümler aynı derecede anlama güçlüğü
çıkarmazlar. Kimi ikincil diyebileceğimiz aforizmalar kolayca anlaşılır. Ancak
kitabın Wittgesntein felsefesini anlamak için referans noktası olan
aforizmaların tümünü anlamak oldukça zordur. Bu konularda filozofun görüşleri
aforizma hatta kitap dışı bazı verilerden hareketle yorumlanarak açıklanmaya
çalışılır. Bu yorumlama yüz yılı aşkın bir zamandan beri yapılmaktadır. Bu
yorumlardan bir bölümü üzerinde önemli
ölçüde uylaşım vardır. Yine de azımsanmayacak ölçüde farklı yorumlar vardır ve
bunlara yenileri eklenmektedir.
Tractatus’u yorumlama
güçlüklerinin nedenleri şunlardır:
1. Aforizmik Yapı
Tractatus, kısa ve numaralandırılmış aforizmalardan
oluşur. Bu aforizmalar (örneğin, "2.1: Dünya nesnelerin değil olguların
toplamıdır,.") birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, ancak metin sürekli ileriye
atladığı için okurun bu bağlantıları kendisinin kurması gerekir. Bu da, metnin
okuyucular tarafından yorumlanmasını zorlaştırır.
2. Karmaşık bir arka plan:
Wittgenstein’ın aforizmaları karmaşık ve geniş bir arka planı
içerir. Bu arka planın ögeleri çok
çeşitlidir. Farklı filozoflardan hatta edebiyatçılardan oluşur. Bu arka planda
Wittgenstein kimi filozoflarla hesaplaşır; kimilerini eleştirir, kimilerinin belli
oktrinlerini sürdürür; kimilerini geliştirir veya yeniden ve farklı bir bağlama taşır; kimi
edebiyatçıların varoluşsal problemlerinin etkisi vardır. Bütün bu arka plan etkileri açıkça
söylenmeksizin sadece sonuç cümleleri olan aforizmalar şeklinde görünür.
Wittgenstein’ın aforizmalarını anlamak ne
söylediği kadar neden böyle söylediğini de anlamayı gerektirir. Arka plan
etkilerini dikkat aldığımızda bunu yapmak kolay değildir.
3. Wittgenstein’ın her bir önermeyi yoğun bir anlam yüküyle
doldurması. Her cümle, başka önermelere dayanır ve bunların bütünsel bir
şekilde anlaşılmasını gerektirir.
4. Mantık ve Dil Arasındaki Karmaşık İlişki
Wittgenstein’ın, dilin dünyayı nasıl temsil ettiğine dair
geliştirdiği "resim teorisi" (picture theory of language)
soyut ve simgesel bir kavramdır. Bu teoriye göre, dil ve dünya izomorfik bir
yapıya sahiptir, yani bir cümle dünyadaki bir olguyu "resmetmelidir."
Ancak, bu teori hem mantıksal hem de ontolojik düzeyde oldukça soyut bir yapıya
sahiptir ve farklı yorumlara açıktır.
5. Metafizik
ve Anti-Metafizik Yaklaşımlar Arasındaki Gerilim
Tractatus’un en ünlü önermesi belki de 7.
önermedir: “Üzerine konuşulamayan hakkında sessiz kalınmalıdır.”
Wittgenstein burada dilin sınırlarını vurgularken, metin
boyunca yaptığı açıklamaların kendisinin bile dile getirilemez olduğunu ima
etmektedir. Bu ifade, Wittgenstein’ın tüm metnin sonunda kendi söylediklerini
"bir merdiven gibi bırakıp" aşmamızı önerdiği şeklinde yorumlanır ("Ladder
metaphor" – Merdiven metaforu). Ancak bu önerme, hem Wittgenstein’ın
felsefesini anlamayı hem de tüm metni yorumlamayı daha da zorlaştırır.
6. Farklı Felsefi Okuma Yöntemleri
Tractatus’u yorumlarken iki temel yaklaşım ortaya
çıkmıştır:
Ortodox (Geleneksel) Okuma: Tractatus’u
dilin mantıksal yapısını betimleyen bir eser olarak okur. Bu yaklaşıma göre
Wittgenstein, dünyayı ve dili anlamak için kapsamlı bir mantık sistemi
sunmuştur.
"Sessizlik" veya Mistisizm Okuması:
Bazı yorumcular, Wittgenstein’ın metnin sonunda sessizlikten bahsetmesi
nedeniyle, eserin aslında metafiziksel veya mistik bir mesaj taşıdığını
savunurlar. Bu yaklaşım, metni daha soyut ve sembolik bir düzeyde okur.
Bu iki farklı okuma yöntemi arasındaki gerilim, metnin
anlamı üzerinde ortak bir görüşe varılmasını daha da güçleştirir.
7. Kendi Kendini Aşma Paradoksu
Wittgenstein, Tractatus boyunca dil ve mantığın
sınırları üzerine teoriler geliştirirken, bu sınırların ötesine geçmeye
çalıştığı da ima edilir. Bu da metnin kendi içinde bir çelişki yarattığı
şeklinde yorumlanabilir: Tractatus, dilin ne yapamayacağını açıklarken
kendisi de bu sınırları aşma çabası içine girer. Wittgenstein’ın bu paradoksal
yaklaşımı, metnin yoruma açık olmasına ve farklı okuma biçimlerinin doğmasına
yol açar.
8. Dilin Doğasına Dair Belirsizlik
Tractatus’un temel argümanlarından biri, dilin
gerçekliği temsil etme kapasitesidir. Ancak Wittgenstein, dilin bu temsili
nasıl gerçekleştirdiği konusunda tam olarak açıklık sunmaz. Örneğin,
"mantıksal form" kavramı (dil ile gerçeklik arasındaki ortak yapı)
net bir şekilde tanımlanmaz. Bu kavramın soyutluğu, Wittgenstein’ın dil
teorisini anlamayı ve yorumlamayı daha da zorlaştırır.
Dünya/gerçeklik ayrımı, ifade etme ve gösterme arasındaki
fark, Frege/Russell'in Wittgenstein'la bağlantısı veya varoluşçu felsefenin
Wittgenstein üzerindeki etkisi gibi belirli bölümler etrafından dönüp duran
yorumlar şu üç okuma ızgarasından yapılır:
A. Tractatus'un realist okuması: Bazı yorumlara
göre, Tractatus realizmi savunur. Bunlar realist okumalarını
Wittgenstein’ın nesnelerin, olgu durumlarının ve olguların bağımsız varlığını kabul
ettiği varsayımına dayandırırlar. Onlara göre bu realizm dilsel bir dönüşümün
zorunlu sonucudur. Bütün yorumcular (ya da yorumcuların çoğu ) realist okuma
ızgarasını kabul edeler. Realist yorum taraftarları demektedirler ki, Tractatus'un ilk aforizması (“Dünya,
olup biten her şeydir”) temel realizmdir. Tractatus ‘taki realizm metin
boyunca devam eder. “Nesneler dünyanın tözünü oluşturur.” (TLP 2.021),
ifadesiyle de çift kutuplu bir özellik kazanır. Aynı şekilde, resmetme
ilişkisinin doğrudan bir okuması, göstergelerin referansta bulundukları nesnelerin
varlığını öne sürer. Bu okumalara karşılık, daha dilsel özellikteki yorumlar,
sembolizme kavramsal öncelik verir. “Realite önermelerle karşılaştırıldığında”
(TLP 4.05), realitenin şeklini belirleyeni önermelerin biçimidir (ve tersi doğru
değildir). Her ne olursa olsun, Tractatus'taki realizm meselesi,
dilin sınırları ve dilin ötesinde neyin var olduğu (veya olmadığı) sorusuna
değinir.
B. Anlamsızlık kavramı ve bunun Tractatus'u okumadaki
rolü: ‘Anlamsızlık’, XX. yüzyılın son on yılında Wittgenstein yorumu
tartışmalarının merkezi haline geldi. Wittgenstein’a göre anlam dille ifade
edilir. Dilsel ifadelerin sınırlarını aşan bir anlam olamaz. Dilin ötesi saf
bir anlamsızlıktır. Hiçbir şeyi betimlemeyen önermeler ve metafizik ifadeler
doğrulama ölçütleri olmadığından, anlamsızıdırlar. Ancak kimi ifadeler empirik
olarak doğrulanamsalar da anlamsız değillerdir, sadece dil ötesi realitelerdir.
Bu, Wittgenstein felsefesinde bir ikilem ortaya çıkarır. Wittgenstein
söylenemeyen, ancak gösterilebilen bir alanın varlığını açıkça kabul eder; bu
alanı mistik diye niteler.
Burada problem şudur: Söylenemeyenin, kelimelere
dökülemeyenin, empirik olarak doğrulanamayanın Wittgenstein felsefesindeki statüsü
nedir? Geleneksel Wittenstein yorumları söylenemeyen alanın varlığını
çözemeseler de problemli kabul etmişlerdir. Daha yeni okumalara göre, Tractatus,
metafizik, etik, estetik vb. söylenemez hakikatlere dikkatli olmaya, bu
alanlarda bir şey söylememeye dikkat çeker. Ancak bunu kabul ettiğimizde,
söylenemeyen alana ait oldukları kabul edilen şeylerin söylenemez olduklarını
nasıl biliriz? “Söylenemez”in anlamı nedir? Bu kullanmamız gerekirse, nasıl
kullanmalıyız? Problemleri ortaya çıkar. Bunlar da çözülmesi gereken sorunlardır.
C. Tractatus’un etik bir metin olarak okunması.
Bu tür bir okuma, öncelikle Tractatus’un
büyük bir bölümünü oluşturan dünya-dil sistemi inşası ile kitabın Önsöz’ü,
kapanış notları ve Wittgenstein’ın yayımlanmadan önce yayıncısı Ludwig von
Ficker’e yazdığı mektuptaki bazı yorumlar arasındaki varsayılan tutarsızlığa
dayanır. Bu bölümler, Tractatus’un
içeriğinin dışında görülebilir ve Wittgenstein, önemli olan her şey hakkında
susmayı öğütler. Bu yaklaşım, onun kendi sözleriyle “felsefe problemlerinin
nihai çözümünü” içeren kitabın içsel
kısımlarını da kapsar.
Söylenemez olana verilen bu önem, etik bir duruş
olarak da yorumlanabilir. Wittgenstein şöyle der:
"Çalışmam
iki kısımdan oluşuyor: burada sunulan kısım ve yazmadığım her şey. Ve asıl
önemli olan tam da bu ikinci kısımdır. Çünkü etik, kitabım tarafından içeriden
bir sınır çizilerek belirlenmiştir; … kitabımda her şeyi sessiz kalarak sağlam
bir şekilde yerine oturttum… Şimdilik size yalnızca Önsöz’ü ve sonucu okumanızı
tavsiye ederim, çünkü noktanın en doğrudan ifadesi bunlardadır." (Proto-Tractatus, s. 16).
Bir
metnin içinde ve çevresinde—üstelik bizzat yazar tarafından yaratılmış—bu tür
görünen çelişkili gerilimler,
Bu açıklama, Wittgenstein’ın kitabın asıl
mesajının yalnızca yazılı olanlarda değil, aynı zamanda yazılmamış, yani
söylenmeden bırakılmış olanlarda da bulunduğunu düşündüğünü gösterir.
Söylenemeyenlerin kitapta nasıl bir rol oynadığı ise filozofun tüm felsefi
yaklaşımını anlamak açısından kritik bir noktadır. Tractatus’un temel amacı, dile ve dünyanın yapısına dair
kesin sınırlar çizmek ve dilin ötesinde kalan alanları belirlemektir. Ancak bu
süreçte, filozofun bizzat kendi metninin de bu sınırları aşma riski taşıdığı
görülmektedir. Bu durum, kitabın içinde ve çevresinde sürekli bir gerilim
yaratır ve Wittgenstein yorumcuları için büyük bir zorluk oluşturur.
Özetle,
Tractatus sadece sunduğu mantıksal
sistem ve dilin sınırlarını belirleyen yapısıyla değil, aynı zamanda metnin
içeriği ile felsefi çerçevesi arasındaki örtük gerilimlerle de dikkat çeker.
Wittgenstein’ın eserinin hem açıkça ifade edilen hem de sessizlikle belirlenen
yönleri, felsefesinin temel anlaşılma biçimlerini şekillendiren başlıca
unsurlardan biri olmaya devam etmektedir. Bu nedenle, Tractatus yalnızca yazılanlar üzerinden değil, yazılmayanlar
ve söylenmeyenler üzerinden de yorumlanmaya açık bir metin olarak varlığını
sürdürmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder