CARNAP'TA MANTIKSAL ÇOĞULCULUK
Frege mantığı bir mutlakçılıktı. Bu
mutlakçılığa göre mantık yasaları,
1. Kesindir; çünkü açıktır; bu
nedenle onları yeniden gözden geçirmek gereksizdir.
2. Evrensel bir sistemdir.
3. Bu sistem bütün objelere uygulanabilen (∀,∃) gibi semboller aracılığıyla önermeleri analiz
eder.
Mutlakçı
doktrin Russell ve Birinci Wittgenstein gibi mantıkçılar tarafından kabul
edilerek çeşitli açılardan geliştirildi ve klasik mantığa alternatif kabul
edildi; 1920’li yıllara damgasını vurdu. Bu
mantığın ortaya çıkışı Euklidesçi olmayan geometrilerin icadıyla paraleldir. Bu
geometriler klasik mantığın mantıksal sezgi aracılığıyla yeniden gözden
geçirilmesine yol açmışlardır.
Bu dönemde yani 1920’li yıllarda Carnap
da evrensel mantığı kabul ediyordu; ama öbür yandan bir tür senkretizmi de benimsiyordu.
Bu senkretik mantık anlayışının üç temel tezi vardı:
1. Mantık, başka hiçbir temel disipline
dayanmayan bir ilk bilimdir.
2. Matematik mantığa dayanmalıdır
3. Mantığın önermeleri totolojidir;
yani anlamdan ve olgusal içerikten yoksun boş önermelerdir.
Carnap, evrensel mantıkçılığını La
Construction logique du monde’da (Dünyanın Mantıksal Açıdan Kuruluşu)
sistematik biçimde ortaya koyar. Bu kitabın
önsözünde yeni mantık geliştirmek ve felsefede yöntemi değiştirmek
arasındaki bağı açıkça ifade eder.[1] Bilindiği gibi
geleneksel felsefe sistemleri bir filozofun sezgisine dayanır. Bunun felsefe
tarihinde pek çok örneği vardır. Carnap’a göre felsefe bilimsel bir temele
dayanmalıdır ve kolektif bir araştırma girişimi olmalıdır. Carnap geleneksel
felsefeye karşıt bu felsefe anlayışını şöyle açıklar:
Tarihsel olarak yeni bir mantık ilkin pek az matematikçinin
ve mantıkçının ilgisini çekmiştir; bunu anlayabiliriz. Sadece onlar bu yeni
mantığın felsefe için önemini kavradılar. Bu yeni mantık, mantığın kullanım
alanını genişletecektir. Eğer felsefe bilim yolunu izlemeye hazırsa bilim
aracılığıyla kavramların ve sorunlarının aydınlatılmasından vazgeçemez. […] Bu yeni
felsefe yapma tarzı, bilimsel çalışmalarla, özellikle matematikteki ve
fizikteki gelişmelerle iş birliğinden doğmuştur. Sonuç olarak felsefe kesinliğe
sahip ve sorumluluk taşıyan bilimcinin temel tutumunu kabul etmek zorundadır.
Oysa metafizikçi şaire daha çok benzer. Bilimci bu yeni tutum hem düşünme
biçimini hem de araştırma biçimlerini değiştirir. Filozof felsefesini
oluşturmaya girişirken bunu gözü kapalı yapamaz. O, konusunu araştırırken tek
bir bütün olan bilimsel verilerden de yararlanmalıdır.[2]
Carnap’ın 1920’lerde projesi
başlangıçta şuydu: Evrensel bir mantığın temellerini kurmak ve aydınlatmak, bu
mantığın felsefedeki uygulama alanlarını geliştirmek; ondan felsefi yöntem için
bir reform araçları çıkarmak. Kısaca söylersek, Dünyanın Mantıksal Olarak İnşası için
kolektif bir girişimde kullanılacak kavramları mantık aracılığıyla aydınlatmak.
Carnap’ın bu projesi sadece teorik bir arayış değildi; onun pratik bir boyutu
da vardı; aynı zamanda Carnap kendi dönemindeki Almanya’da entelektüeller arasında
var olan farklı irrasyonalizmlere karşı bir mücadeleyi de içeriyordu; filozof
böylece politik ve sosyal hayatı da iyileştirmek istiyordu. Ona göre bunun yolu
da dilin mantıksal analizi sayesinde kavramları aydınlatmaktan geçer; çünkü
kavramlar gündelik ve sosyal hayatı oluşturan ögelerdir.
Carnap, Dünyanın Mantıksal Olarak İnşası’nda şunu savunur:
Tüm bilimsel söylemi öyle oluşturmalıdır ki, atomlar,
hücreler, organizmalar, istekler, inançlar, normlar, değerler, kurumlar, sosyal
sınıflar gerçekten duyulur deneyimin bireysel objeleri tarafından tatmin edilen
bir veya pek çok temel önermesel fonksiyondan hareketle tümüyle mantıksal işlem
aracılığıyla tanımlanmış önermesel fonksiyonlar olarak ortaya çıkabilmelidir. O
zaman onlara ilişkin özel bir teori oluşturabiliriz. Ontolojik planda özel özel
bir teoriye sahip oluruz; çünkü tüm kategori objeleri mantıksal olarak
mantıksal ve üst türde objeler gibi yani duyulur objelerin kavramsal olarak
nitelenmiş sınıfları ya da ilişkileri gibi oluşturulmuşlardır. Fakat bütün
bunlar şunu varsayar: Bilimsel sözcelerin lengüistik ifadelerinde aldıkları
görünüşteki ifadeler aşılmalıdır. Bu sözceleri lengüistik biçimleriyle özdeş
olmayan mantıksal biçimlerini ortaya çıkarmak için yeniden formüle etmelidir.[3]
Carnap’ın “yeni bir mantık”ın
epistemolojik statüsünü aydınlatmaya çalışmasını bu bağlamda anlayabiliriz.
Carnap bir şeyi fark etti: Mantığın yapısı Viyana Çevresi Manifestosu’nda ifade
edildiğinden daha karmaşıktır. Totolojik bir yapısı olan mantık yeni bir yapıya
kavuşturularak bilimlerde kullanılacak bütün kavramları aydınlatabilmelidir;
metafiziğin kognitif anlamdan yoksun olduğunu ve matematiğin mantığın bir alt
dalı olarak kurulabileceğini göstermelidir. Özetle söylersek, 1920’li yıllarda
Carnap’ın projesinin üç ayağı vardı:
1. Metafiziğin eleştirisi;
2. Matematiğin
ve mantığın önermelerinin aynı yöntemle analizi;
3. Gerçek bir
bilimin kavramlarının birleşik bir bilimde rasyonel olarak yeniden inşası.
Fakat Carnap
1930’lu yıllarda anladı ki, bu programın gerçekleştirilmesi için bazı temel
kavramların yeniden düşünülmesi gerekir. Bu amaçla Carnap 1930’lu yılların başında
“evrensel mantık” fikrini terk etti; mantıksal çoğulculuğu ve hoşgörü ilkesini
kabul etti. Burada
şöyle sorabiliriz: Carnap niye Frege’nin ve Russell’ın mirası olan mantıksal evrenselciliği terk edip çoğulculuğu
kabul etmiştir? Bunun üç nedeni vardır:
A. Hilbert'in, Gödel'in ve özellikle
Tarski’ni etkisiyle meta mantığı kabul etmesi. Meta mantığın amacı, bilimsel
rasyonaliteyi matematiğe ve daha genel olarak tümdengelime dayalı sembolik bir
sistem dışında ele almaktır.
B. Matematiğin temelleri konusundaki
tartışmalara son vermek istemesi.
C. 1920’li yıllar boyunca
temellendirmeye çalıştığı mantıksal senkretizmin sınırlarını ve aporilerini
fark etmesi.
Carnap’ın mantıksal çoğulculuğa ilişkin
çalışmaları daha genel felsefi bir projeye nasıl eklemlenmiştir? Çoğulcu
dönemecin anlamı hiç de bir mantık felsefesi problemiyle sınırlı değildir. Onun
çoğulculuğu daha geniş felsefi hatta felsefe dışı bir hareketin bir parçasıdır.
Mantığın evrenselliğinden
vazgeçmek bir anda alınmış bir karar değildi. Carnap düşüncesindeki önemli
dönemecin karmaşık bir tarihi vardır. Bu konuda pek çok çalışma yapılmıştır.
Ayrıntıya girmeden şunu söyleyebiliriz: Onun temel düşüncesi başlangıçta şuydu:
Bir dilin biçimsel kurallar yardımıyla betimlenmesi. Ona göre yukarıda
açıkladığımız oluşturma kuralları göstergelerin hangi sırayı izlemeleri
gerektiğini ve dönüştürme kuralları da bir sözcenin hangi koşullarla bir
sözceler bütününden çıkabileceğini belirler.
Carnap’ın 1930’larda durumu hem
çoğulcudur hem de temelcilik karşıtıdır. Bunu Dilin Mantıksal Sentaksı’nın
önsözünde görebiliriz:
Bu kitapta şu fikri savunacağız: Dilin biçimlerine karşı her
açıdan tam bir özgürlüğe sahibiz. Postulatlar ya da çıkarım kuralları dediğimiz
dönüştürme kuralları kadar oluşturma kuralları da tümüyle isteğimize göre
seçilebilir.
[…] Ayrıca bu yöntemin kullanılması matematiğin temelleri
konusundaki görüş ayrılıklarını da giderebilir; çünkü matematik konusunda dil, eğilimlerden
herhangi birinin tercihlerine uygun olarak oluşturulabilir; öyle ki, sonuçta
hiçbir doğrulama sorunu ortaya çıkmaz; tek problem tercihlerin götürdüğü sözdizimsel
sonuçların ortaya çıkardığı bir problemdir. […] Mantık gemisini klasik biçimlerin
limanından ayırmak şeklindeki ilk girişim kesinlikle cesurcaydı. Buna karşılık
şimdi bu engeller aşıldı; önümüzde bir ummanın sınırsız imkânları vardır.[4]
Şimdi şöyle düşünebiliriz: Bu metinde
Carnap’ın anladığı şekliyle mantıksal çoğulculuk, mantıkçı pozitivizmi doğulama
ilkesine dayanır. Bilindiği gibi bu ilkeye göre deneyimde doğrulanabilen ya da
yanlışlanabilen sözceler anlamlıdır.
Carnap’ın temel düşüncesi mantığı düzeltme
fikrinden vazgeçmekti. Carnap bu tercihiyle Fregeci düşünceye bağlı kaldı.
Frege’ye göre hiçbir disiplin temel mantığın çerçevesinin dışında oluşturulamaz.
Yine de Carnap evrenselcilikten vazgeçer yani tek bir mantık ve tek bir dil
olduğu düşüncesini terk eder.
Carnap çoğulculuk ve hoşgörü yararına
mantıksal evrenselcilikten vazgeçse de kendi felsefi projesinden vazgeçmez
Fakat mantık felsefesinde yaptığı köklü değişikliğin bazı önemli sonuçları
olması da kaçınılmazdı. Çoğulcu dönemeç özellikle metafizik eleştirisini
ve mantıksal-matematiksel önermelerin analizini yeniden gözden geçirmeye neden
oldu. Carnap 1932’de yukarıda adını andığımız ünlü makalesi “Metafiziği Dilin
Mantıksal Analiziyle Aşma”yı yayınladı. Carnap bu makalede söylediğimiz gibi
şunu göstermeye çalışıyordu: Metafizik sözceler “Sezar bir ilk sayıdır.” söz
yığınından daha anlamlı değildir ve metafizikçiler yeteneksiz müzisyenlerdir.
Çoğulcu dönemeçten önce yazılan bu makale oldukça kısa bir süre savunuldu.
Fakat buradaki formülasyonlar felsefe kamuoyunda hâlâ Carnap’ın nihai bir
düşüncesi gibi görülmektedir. Carnap o zamanlar şunu umuyordu: Sözcelerin
evrensel mantığına dayalı analizi metafizik sözcelerin anlamdan yoksun
olduklarını göstermeye ve bilimsel sözcelerin anlamının içeriğini nitelemeye
izin verir. Anlamlı sözcelerin farklı dillerde formüle edilebildikleri
mantıksal bir dil ve evrensel bir mantık olduğunu kabul ettiğimizde şu üç
kategoriyi kabul ederiz:
1. Mantıksal dile çevrildiklerinde anlamsız
ve sahte önermeler oldukları anlaşılan kategoriler;
2. Mantıksal yasalara indirgenebilen
kategoriler;
3. Analizleri, anlamlarının kesin
içeriklerini aydınlattığı kategoriler.
Carnap çoğulculuğu kabul ederek evrensel
olduğu varsayılan mantıkta metafizik önermeler, mantıksal-matematiksel
önermeler ve doğa bilimlerinin önermeleri arasında kesin bir ayrım ilkesini aramaktan
vazgeçer. Yine de metafiziği dilin mantıksal analiziyle eleştirmeyi sürdürür;
matematiğin-mantığın sözcelerine ilişkin şu düşünceleri korur: Bunların ortak
özellikleri anlam içeriğinden yoksun olmalarıdır. Fakat Carnap hoşgörü ilkesini
kabul ettikten sonra bu düşünceleri farklılaşır; geleneksel anlamda felsefenin
yerine dillerin analizi geçer. O zaman empirizm doğrulamacılığın özel bir
biçimi olarak betimlenir.
Carnap Dilin Mantıksal Sentaksı’nda
şu önemli düşünceleri savunur: Frege’nin ideografisi Platoncu bir idedir; mantık
rasyonel bilimlerin nihai temelini oluşturamaz; logos dünyanın değişmez
bir yapısının aynası değildir; matematikte ve deneysel bilimlerde pek çok
ideografi mümkündür. Carnap kendi döneminin mantıkçılığını konformizm diye
niteler. Ona göre bu konformizmin en açık örneği Frege’dir.
Mantıkçı açıdan mantık bir
birleşik bilim sistemi oluşturur. Carnap’a göre bu mantık anlayışını Hilbertçi
açıdan yeniden düşünmelidir. Frege önce temel mantıksal—matematiksel sembollere
bir anlam yüklüyordu ve sonra hangi cümlelerin ve çıkarımların bu anlama uygun
olarak doğru biçimde çıktığını düşünüyordu. Frege’ye göre doğru anlam
logosun ideal entitelerinin kurdukları ideal ilişkilere uygundur. Oysa Hilbert’e
göre çıkarım kurallarını ve postulatları kendi isteğimize göre seçmeliyiz. Ancak
bunu yapmaya çalışırken meta mantık kurallarına saygı göstermeliyiz. Bu postulatların
ve kuralların söz konusu ettikleri mantıksal temel sembollerin anlamlarını
belirlemeliyiz.[5]
Carnap Hilbert'in bu düşüncesinin etkisiyle mantığı
metafizik temelinden kurtarmayı düşünür. Artık metafizik temellerinden kurtulan
mantık uylaşımsal bir özellik kazanır; fakat kesinliğinden bir şey kaybetmez.
Bu açıdan her mantıksal açıklama
başlangıçta kendi dilini yöneten mantıksal bir sentaksı saptamalıdır yani lengüistik
ifadelerini oluşturan kurallar bütününü belirlemelidir. Aynı şekilde bir
ifadenin bir başka ifadeden çıkarım kurallarını da söylemelidir. Böylece Frege’nin
ideografisi sadece empirik önermeleri ifade etmeye yaradığında bir dil olur; çünkü
mantık bağımsız kendi başına bir dil değildir.
Mantığın evrenselliğinin terki; gerekli olan
bir etaptan bir başka etaba zorunlu bir geçişti
ve artık Carnap bundan sonra mantıksal çoğulculuğu ve hoşgörü ilkesini savundu. O, Dilin Mantıksal Sözdizimi’nde
kuralları belirli biçimsel dillere uygulanabilen bir analiz yöntemi ortaya koydu.
Onun amacı anlamlı ya da bilgi ifade eden bütün söylemlere genişletilebilecek bir
bilim dilini aydınlatmaktır. Dilin Mantıksal Sözdizimi onun
düşüncesinde bir dönemeçtir. Bu kitapta Carnap dil analiziyle bir bilim teorisi
ortaya koyar; bilim teorisini açıklamaya yarayan bu dil biçimsel bir dildir; bu
dilde bilimin sözceleri rasyonel olarak oluşturulabilir.
Genellikle bilim dili temelde tek bir
dilmiş gibi düşünülür. Oysa Carnap’a göre teorik açıdan kabul edilebilir
pek çok mantıksal—dilsel çerçeve vardır; sonuçta bilimin rasyonel açıdan mümkün
pek çok yapısı vardır. Carnap’ın mantıksal çoğulculuğunun anlamı şudur: Böyle
bir çerçevenin seçilmesi bir doğruluk sorunu değildir; ama basitliği ya da
uygunluğu dikkate alınarak yapılan pragmatik bir karardır.
Sonuç olarak
İsterse şey dilini seçebilir, isterse görüngücü dili; ister
klasik matematik dilini benimseyebilir, isterse formalist matematik dilini.
Carnap’a göre dünyayı betimlemek için tek bir doğru dil, hatta tek bir doğru
mantık ya da matematik dili bile yoktur. Aufbau sonrası olgun Carnap tam bir
çoğulcudur. Dilsel çerçeveler bağlamında “yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın”
sloganını benimser. Çoğulculuğu onu Feyerabend ve Rorty ile uzaktan da olsa
akraba yapar.[6]
Carnap mantıksal çoğulculuk lehine
mantıksal evrenselcilikten vazgeçse de empirik sözcelerin değerini göz ardı
etmez. Fakat onun mantık görüşlerindeki bu değişmenin önemli sonuçları vardır;
çünkü mantık Carnap felsefesinin temel metodolojik aracıdır. Çoğulcu dönemeç
metafizik eleştirisini mantıksal—matematiksel önermelerin analizini farklı bir
şekilde ve yeniden yapmaya yöneltti.
Carnap’ın mantıksal çoğulculuğu bilim
adamlarının çoğulculuklarından daha farklı ve daha radikaldir. Carnap şuna
dikkat çeker: Şu ya da bu mantıksal sistemi başka bir mantıksal sisteme
tercih etmek zorunda değiliz. Diğer deyişle bize kendini zorla kabul ettiren
bir mantıksal sistem yoktur. Carnap mantıksal normatifliği tümüyle reddeder.
Ona göre doğru ya da yanlış diye kabul edilen mantıkları ayırt edebileceğimiz
hiçbir ölçüt yoktur. Üstelik doğruluk kavramının tek bir formülü olamaz.
Mantıksal çoğulculuk hoşgörü ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu ilkeye
göre farklı sistemlerden birini seçme saf bir kararın sonucudur ve bu anlamda
şu ya da bu mantığın seçilmesi, ne keyfidir ne de zorunludur. Carnap bunu şöyle
ifade eder:
Yasaklar koymayı değil; fakat uylaşımları belirlemeyi
istiyoruz […] Mantıkta ahlak yoktur. Herkes istediği mantığı oluşturmada yani
anladığı şekilde dilin biçimini oluşturmada özgürdür.[7]
Carnap’ın mantıktaki kuralların ve postulatların özgürce
seçilmesine hoşgörü ilkesi denir.
Hoşgörü ilkesi bir telkin ya da
bir tavsiye olarak alınmalıdır. Bu telkin ya da tavsiyelerden biri şudur: Mantığın
ilkelerini bir ontolojiye ya da bilgi teorisine dayandırmamak; mantıksal
ilkelerin doğrulamasının yerine bir referans mantığının çerçevesi diye kabul
ettiğimiz kuralların açıklamasını koymak.
Carnap bu ifadesiyle mantıkta belli
bir yararcılığın olduğunu söyler. Bu yararcılık şudur: Çeşitli sebepleri göz
önüne getirdiğimizde tüm farklı sebeplerle karşılaştırdığımızda bize en yararlı
gibi görünen mantığı seçme özgürlüğüne sahip olmak. Burada şöyle sorabiliriz:
Farklı sistemler tarafından elde edilen sonuçları nasıl karşılaştırabiliriz? Carnap
bu soruyu cevaplamak için aynı kanıtı kullanır: Elde edilen sonuçları karşılaştırabilmemize
yarayan hiçbir şey yoktur; çünkü her şey kendimiz için belirlediğimiz amaca
bağlıdır. Bazıları için amaç belli bir mantığı kullanmaktır; oysa diğerleri
başka bir mantığı tercih edebilirler. Mantık sadece sonuçların türetilmesiyle
meşgul olur ve şu ya da bu kurallar bütününü kabul etme sebepleri söz konusu
değildir. Kuralların seçimi mantıkta tercihin sınırlarını aşar.
Mantıksal
çoğulculuğun ve hoşgörü ilkesinin kabulü bu açıdan kesinlikle en radikal karar
oldu. Bu yeni mantık kavramı aynı zamanda a priori kavramını, metafizikle ve
felsefi yöntemle ilişkiyi farklı bir şekilde düşünmeye izin veriyordu.
Carnap’ın 1930’lu yılların başında
kabul ettiği hoşgörü ilkesine göre herkes kendi amaçlarına en uygun lengüistik
çerçeveyi kabul etmekte özgürdür. Bu seçim ne zorunludur ne de felsefî bir
doğrulamayı gerektirir.
Bu ilkeyi doğru değerlendirebilmek
için metalojik teze dayandığını dikkate almalıyız. Metalojik teze göre iyi
anlaşılan felsefi bir tez gerçekte özel bir dili ya da dilsel bir çerçeveyi
kabul etmeden başka bir şey değildir. Deneyci olmak, düşüncesini deneyci bir
dilde ifade etmeyi seçmektir; realist olmak, teorik ya da felsefi doğrulamaya
ihtiyaç duymayan realist tarzda realist bir çerçeveyi kabul etmektir. Bir
çerçevenin seçimi pratik bir kararın sonucudur. Bu durum hoşgörü ilkesinin
kabulünü mümkün kılar.
Bu ilkenin kabulünün çok önemli bir
sonucu vardır: Filozofların tartıştıkları bazı felsefi problemlerin felsefeden
dışlanması. Maddi nesnelerin varlığı ve matematik objelerin varlığı tartışma
dışı kalan problemlerdendir. Bu problemlerin kognitif bir çözümü yoktur. Onlar
lengüistik açıdan çözülebilirler. Sonuçta bu problemler hoşgörü ilkesi
açısından nesnelerin dili ya da matematik objelerin dili problemine dönüşür.
Bir tezi savunmak değil; kullanımdan öğrendiğimiz belli bir dilin seçimini
motive eden şeyi açıklamak söz konusudur.
Burada iki problemi ortaya
koyabiliriz:
1. Eğer yapılacak tek şey bir dilin
seçilmesiyse felsefe yapmayı sürdürmek neye yarar? Bu, felsefede en temel
sorunları araştırmaktan vazgeçmek değil midir?
2. Eğer herkes düşündüğü amaçlara en
uygun dili seçmekte özgürse, bu en irrasyonel seçimlere kapı aralamaz mı? Örneğin
hoşgörü ilkesini, doğruluk, yanlışlık ya da anlamsızlık kavramlarını dikkate
almadan doğruluğu kesin bilimsel bilgilere karşıt ve anlamları da tümüyle
kapalı sözceleri formüle etmez miyiz?
Kuşkusuz bu sorular sorulabilir;
ancak sorular Carnap’ın hoşgörü ilkesini neye karşıt olarak koyduğunu göz ardı
eder ve bundan dolayı anlamlı değildir. Carnap bu ilkeyi doğruluğa ya da anlama
karşıt bir ilke gibi düşünmedi; teorik bilgiye alternatif gibi gördü. Ona göre
pratik bilgi teorik bilginin karşıtıdır ve ona indirgenemez. Teorik pratik
karşıtlığı zorunlu olarak lengüistik bir çerçevenin tercih edilmesini
gerektirir.
Carnap’ın hoşgörü ilkesini motive
eden şey yine de rasyonalist bir bakış açısıdır. Bu ilke Mantıkçı Pozitivizmin
bilimsel dili ideal dil kabul eden empirizminin neden olduğu güçlüklere bir
cevaptır. Carnap irrasyonalizme karşı mücadeleden vazgeçmek şöyle
dursun, bu mücadeleyi başka yollarla sürdürür. Bunu yaparken bazı
formülasyonların anlamsız olduklarını söylemez; fakat dünyayı bilimle
kavramanın gereklerine uyan bir dil kabul etmeyi önerir. O zaman sorun şunu
bilmek olur: Bilim felsefesinde hoşgörü ilkesi yeniden yorumlandığında bu,
irassyonalizmdeki bazı biçimlerin temsilcilerine karşı ya da irrasyonalist
olmaksızın farklı düşüncede olan filozoflara karşı gerçek bir kanıt olabilir
mi?
İyi anlaşılan felsefi sorunlar nesnelerle
ilgili değil; mantıkla veya dille ilgili sorunlardır. Carnap’ın bu görüşü şu
tezinin bir açılımıdır: Felsefe sorunları, dil sorunlarıdır; dil
sorunları da söylemin iki farklı tarzıyla ortaya konur: biçimsel modu
ve maddi modu.
Carnap’ın mantıksal çoğulculuğunun üç
ilkesi vardır:
1. Dilin kuralları biçimsel olmalıdır.
Bu kurallar da göstergeleri anlamlı bir önerme haline getiren oluşturma
kuralları ve bir sözcenin değiş tokuş edilebilirliğini belirleyen değiştirme
kurallarıdır.
2. Bu kurallar için ve mümkün dillerin
çeşitliliği için üst dilde farklı seçimler analiz edilebilir, incelenebilir ve
tartışılabilir. Oysa mantığın evrenselciliğini savunanlar pek çok diller
arasında bir ayrım imkânını kabul etmezler.
3. Kuralların böyle bir seçimini kabul
etmek özel bir dili kabul etmektir; çünkü kurallar bir son ve özel mantık
kavramıyla ilişkilidir. Kuralların seçiminin ontolojik ya da epistemolojik bir
temellendirilmeye ihtiyacı yoktur; çünkü bu kuralların isabetli ya da
isabetsiz, doğru ya da yanlış olduklarını gösteren bir şey yoktur. İnançlar ve
niyetler yalnız özel koşullarda ortaya çıkan belirli bir durumda ve belli bir
anda vardır. Onlar her zaman ve sürekli biçimde zorunlu hiçbir özellik taşımaz.
Bir norm sürekli olmasına rağmen niyetler ve inançlar böyle değildir. O zaman
sorun şunu bilmektir: Paylaşılabilen yani öznellerarası içeriklerden sübjektif
içerikler nasıl çıkarılabilir?
[1] Carnap, R., La
Construction logique du monde, Vrin, Paris, 2002,
pp. 53‑54
[2] Carnap, La Construction logique du monde
, Vrin, Paris, 2002, pp. 53‑55.
[3]
Carnap, Rudolf, La
Construction logique du monde, Paris, Vrin, coll. «Mathesis », 2002, p. 183.
[4] R. Carnap, Logische Syntax der Sprache, Vienne, Springer, 1934,
p. v‑vi.
[5] Leclerq, Bruno, Introduction
à la philosophie analytique, De Boeck, Bruxelles, 2008, p. 159.
[6]
Irzık, Gürol, “Carnap'ın iç-dış ayrımının kapsamı” Tutarsızlığın İz Sürücüsü
içinde, der. Z. Kutlusoy, İmge Kitabevi Yayınları, 2013, s. 260.
[7] Carnap, La syntaxe logique du langage, §
46, trad. Fr. M. Murez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder