30 Mayıs 2021 Pazar

MANTIK EVRENSEL DEĞİL; ÇOĞULDUR

CARNAP'TA MANTIKSAL ÇOĞULCULUK 

Frege mantığı bir mutlakçılıktı. Bu mutlakçılığa göre mantık yasaları,

1. Kesindir; çünkü açıktır; bu nedenle onları yeniden gözden geçirmek gereksizdir.

 2. Evrensel bir sistemdir.

 3. Bu sistem bütün objelere uygulanabilen (∀,∃) gibi semboller aracılığıyla önermeleri analiz eder.

 Mutlakçı doktrin Russell ve Birinci Wittgenstein gibi mantıkçılar tarafından kabul edilerek çeşitli açılardan geliştirildi ve klasik mantığa alternatif kabul edildi; 1920’li yıllara damgasını vurdu. Bu mantığın ortaya çıkışı Euklidesçi olmayan geometrilerin icadıyla paraleldir. Bu geometriler klasik mantığın mantıksal sezgi aracılığıyla yeniden gözden geçirilmesine yol açmışlardır.

Bu dönemde yani 1920’li yıllarda Carnap da evrensel mantığı kabul ediyordu; ama öbür yandan bir tür senkretizmi de benimsiyordu. Bu senkretik mantık anlayışının üç temel tezi vardı:

1. Mantık, başka hiçbir temel disipline dayanmayan bir ilk bilimdir.

2. Matematik mantığa dayanmalıdır

3. Mantığın önermeleri totolojidir; yani anlamdan ve olgusal içerikten yoksun boş önermelerdir.

Carnap, evrensel mantıkçılığını La Construction logique du monde’da (Dünyanın Mantıksal Açıdan Kuruluşu) sistematik biçimde ortaya koyar. Bu kitabın önsözünde yeni mantık geliştirmek ve felsefede yöntemi değiştirmek arasındaki bağı açıkça ifade eder.[1] Bilindiği gibi geleneksel felsefe sistemleri bir filozofun sezgisine dayanır. Bunun felsefe tarihinde pek çok örneği vardır. Carnap’a göre felsefe bilimsel bir temele dayanmalıdır ve kolektif bir araştırma girişimi olmalıdır. Carnap geleneksel felsefeye karşıt bu felsefe anlayışını şöyle açıklar:

Tarihsel olarak yeni bir mantık ilkin pek az matematikçinin ve mantıkçının ilgisini çekmiştir; bunu anlayabiliriz. Sadece onlar bu yeni mantığın felsefe için önemini kavradılar. Bu yeni mantık, mantığın kullanım alanını genişletecektir. Eğer felsefe bilim yolunu izlemeye hazırsa bilim aracılığıyla kavramların ve sorunlarının aydınlatılmasından vazgeçemez. […] Bu yeni felsefe yapma tarzı, bilimsel çalışmalarla, özellikle matematikteki ve fizikteki gelişmelerle iş birliğinden doğmuştur. Sonuç olarak felsefe kesinliğe sahip ve sorumluluk taşıyan bilimcinin temel tutumunu kabul etmek zorundadır. Oysa metafizikçi şaire daha çok benzer. Bilimci bu yeni tutum hem düşünme biçimini hem de araştırma biçimlerini değiştirir. Filozof felsefesini oluşturmaya girişirken bunu gözü kapalı yapamaz. O, konusunu araştırırken tek bir bütün olan bilimsel verilerden de yararlanmalıdır.[2]

Carnap’ın 1920’lerde projesi başlangıçta şuydu: Evrensel bir mantığın temellerini kurmak ve aydınlatmak, bu mantığın felsefedeki uygulama alanlarını geliştirmek; ondan felsefi yöntem için bir reform araçları çıkarmak. Kısaca söylersek, Dünyanın Mantıksal Olarak İnşası için kolektif bir girişimde kullanılacak kavramları mantık aracılığıyla aydınlatmak. Carnap’ın bu projesi sadece teorik bir arayış değildi; onun pratik bir boyutu da vardı; aynı zamanda Carnap kendi dönemindeki Almanya’da entelektüeller arasında var olan farklı irrasyonalizmlere karşı bir mücadeleyi de içeriyordu; filozof böylece politik ve sosyal hayatı da iyileştirmek istiyordu. Ona göre bunun yolu da dilin mantıksal analizi sayesinde kavramları aydınlatmaktan geçer; çünkü kavramlar gündelik ve sosyal hayatı oluşturan ögelerdir.

Carnap, Dünyanın Mantıksal Olarak İnşası’nda şunu savunur:

Tüm bilimsel söylemi öyle oluşturmalıdır ki, atomlar, hücreler, organizmalar, istekler, inançlar, normlar, değerler, kurumlar, sosyal sınıflar gerçekten duyulur deneyimin bireysel objeleri tarafından tatmin edilen bir veya pek çok temel önermesel fonksiyondan hareketle tümüyle mantıksal işlem aracılığıyla tanımlanmış önermesel fonksiyonlar olarak ortaya çıkabilmelidir. O zaman onlara ilişkin özel bir teori oluşturabiliriz. Ontolojik planda özel özel bir teoriye sahip oluruz; çünkü tüm kategori objeleri mantıksal olarak mantıksal ve üst türde objeler gibi yani duyulur objelerin kavramsal olarak nitelenmiş sınıfları ya da ilişkileri gibi oluşturulmuşlardır. Fakat bütün bunlar şunu varsayar: Bilimsel sözcelerin lengüistik ifadelerinde aldıkları görünüşteki ifadeler aşılmalıdır. Bu sözceleri lengüistik biçimleriyle özdeş olmayan mantıksal biçimlerini ortaya çıkarmak için yeniden formüle etmelidir.[3]

 

Carnap’ın “yeni bir mantık”ın epistemolojik statüsünü aydınlatmaya çalışmasını bu bağlamda anlayabiliriz. Carnap bir şeyi fark etti: Mantığın yapısı Viyana Çevresi Manifestosu’nda ifade edildiğinden daha karmaşıktır. Totolojik bir yapısı olan mantık yeni bir yapıya kavuşturularak bilimlerde kullanılacak bütün kavramları aydınlatabilmelidir; metafiziğin kognitif anlamdan yoksun olduğunu ve matematiğin mantığın bir alt dalı olarak kurulabileceğini göstermelidir. Özetle söylersek, 1920’li yıllarda Carnap’ın projesinin üç ayağı vardı:

1. Metafiziğin eleştirisi;

2. Matematiğin ve mantığın önermelerinin aynı yöntemle analizi;

3. Gerçek bir bilimin kavramlarının birleşik bir bilimde rasyonel olarak yeniden inşası.

Fakat Carnap 1930’lu yıllarda anladı ki, bu programın gerçekleştirilmesi için bazı temel kavramların yeniden düşünülmesi gerekir. Bu amaçla Carnap 1930’lu yılların başında “evrensel mantık” fikrini terk etti; mantıksal çoğulculuğu ve hoşgörü ilkesini kabul etti. Burada şöyle sorabiliriz: Carnap niye Frege’nin ve Russell’ın mirası olan mantıksal evrenselciliği terk edip çoğulculuğu kabul etmiştir? Bunun üç nedeni vardır:

A. Hilbert'in, Gödel'in ve özellikle Tarski’ni etkisiyle meta mantığı kabul etmesi. Meta mantığın amacı, bilimsel rasyonaliteyi matematiğe ve daha genel olarak tümdengelime dayalı sembolik bir sistem dışında ele almaktır.

B. Matematiğin temelleri konusundaki tartışmalara son vermek istemesi.

C. 1920’li yıllar boyunca temellendirmeye çalıştığı mantıksal senkretizmin sınırlarını ve aporilerini fark etmesi.

Carnap’ın mantıksal çoğulculuğa ilişkin çalışmaları daha genel felsefi bir projeye nasıl eklemlenmiştir? Çoğulcu dönemecin anlamı hiç de bir mantık felsefesi problemiyle sınırlı değildir. Onun çoğulculuğu daha geniş felsefi hatta felsefe dışı bir hareketin bir parçasıdır.

Mantığın evrenselliğinden vazgeçmek bir anda alınmış bir karar değildi. Carnap düşüncesindeki önemli dönemecin karmaşık bir tarihi vardır. Bu konuda pek çok çalışma yapılmıştır. Ayrıntıya girmeden şunu söyleyebiliriz: Onun temel düşüncesi başlangıçta şuydu: Bir dilin biçimsel kurallar yardımıyla betimlenmesi. Ona göre yukarıda açıkladığımız oluşturma kuralları göstergelerin hangi sırayı izlemeleri gerektiğini ve dönüştürme kuralları da bir sözcenin hangi koşullarla bir sözceler bütününden çıkabileceğini belirler.

Carnap’ın 1930’larda durumu hem çoğulcudur hem de temelcilik karşıtıdır. Bunu Dilin Mantıksal Sentaksı’nın önsözünde görebiliriz:

 

Bu kitapta şu fikri savunacağız: Dilin biçimlerine karşı her açıdan tam bir özgürlüğe sahibiz. Postulatlar ya da çıkarım kuralları dediğimiz dönüştürme kuralları kadar oluşturma kuralları da tümüyle isteğimize göre seçilebilir.

[…] Ayrıca bu yöntemin kullanılması matematiğin temelleri konusundaki görüş ayrılıklarını da giderebilir; çünkü matematik konusunda dil, eğilimlerden herhangi birinin tercihlerine uygun olarak oluşturulabilir; öyle ki, sonuçta hiçbir doğrulama sorunu ortaya çıkmaz; tek problem tercihlerin götürdüğü sözdizimsel sonuçların ortaya çıkardığı bir problemdir. […] Mantık gemisini klasik biçimlerin limanından ayırmak şeklindeki ilk girişim kesinlikle cesurcaydı. Buna karşılık şimdi bu engeller aşıldı; önümüzde bir ummanın sınırsız imkânları vardır.[4]

Şimdi şöyle düşünebiliriz: Bu metinde Carnap’ın anladığı şekliyle mantıksal çoğulculuk, mantıkçı pozitivizmi doğulama ilkesine dayanır. Bilindiği gibi bu ilkeye göre deneyimde doğrulanabilen ya da yanlışlanabilen sözceler anlamlıdır.

Carnap’ın temel düşüncesi mantığı düzeltme fikrinden vazgeçmekti. Carnap bu tercihiyle Fregeci düşünceye bağlı kaldı. Frege’ye göre hiçbir disiplin temel mantığın çerçevesinin dışında oluşturulamaz. Yine de Carnap evrenselcilikten vazgeçer yani tek bir mantık ve tek bir dil olduğu düşüncesini terk eder.

Carnap çoğulculuk ve hoşgörü yararına mantıksal evrenselcilikten vazgeçse de kendi felsefi projesinden vazgeçmez Fakat mantık felsefesinde yaptığı köklü değişikliğin bazı önemli sonuçları olması da kaçınılmazdı. Çoğulcu dönemeç özellikle metafizik eleştirisini ve mantıksal-matematiksel önermelerin analizini yeniden gözden geçirmeye neden oldu. Carnap 1932’de yukarıda adını andığımız ünlü makalesi “Metafiziği Dilin Mantıksal Analiziyle Aşma”yı yayınladı. Carnap bu makalede söylediğimiz gibi şunu göstermeye çalışıyordu: Metafizik sözceler “Sezar bir ilk sayıdır.” söz yığınından daha anlamlı değildir ve metafizikçiler yeteneksiz müzisyenlerdir. Çoğulcu dönemeçten önce yazılan bu makale oldukça kısa bir süre savunuldu. Fakat buradaki formülasyonlar felsefe kamuoyunda hâlâ Carnap’ın nihai bir düşüncesi gibi görülmektedir. Carnap o zamanlar şunu umuyordu: Sözcelerin evrensel mantığına dayalı analizi metafizik sözcelerin anlamdan yoksun olduklarını göstermeye ve bilimsel sözcelerin anlamının içeriğini nitelemeye izin verir. Anlamlı sözcelerin farklı dillerde formüle edilebildikleri mantıksal bir dil ve evrensel bir mantık olduğunu kabul ettiğimizde şu üç kategoriyi kabul ederiz:

1. Mantıksal dile çevrildiklerinde anlamsız ve sahte önermeler oldukları anlaşılan kategoriler;

2. Mantıksal yasalara indirgenebilen kategoriler;

3. Analizleri, anlamlarının kesin içeriklerini aydınlattığı kategoriler.

Carnap çoğulculuğu kabul ederek evrensel olduğu varsayılan mantıkta metafizik önermeler, mantıksal-matematiksel önermeler ve doğa bilimlerinin önermeleri arasında kesin bir ayrım ilkesini aramaktan vazgeçer. Yine de metafiziği dilin mantıksal analiziyle eleştirmeyi sürdürür; matematiğin-mantığın sözcelerine ilişkin şu düşünceleri korur: Bunların ortak özellikleri anlam içeriğinden yoksun olmalarıdır. Fakat Carnap hoşgörü ilkesini kabul ettikten sonra bu düşünceleri farklılaşır; geleneksel anlamda felsefenin yerine dillerin analizi geçer. O zaman empirizm doğrulamacılığın özel bir biçimi olarak betimlenir.

Carnap Dilin Mantıksal Sentaksı’nda şu önemli düşünceleri savunur: Frege’nin ideografisi Platoncu bir idedir; mantık rasyonel bilimlerin nihai temelini oluşturamaz; logos dünyanın değişmez bir yapısının aynası değildir; matematikte ve deneysel bilimlerde pek çok ideografi mümkündür. Carnap kendi döneminin mantıkçılığını konformizm diye niteler. Ona göre bu konformizmin en açık örneği Frege’dir.

Mantıkçı açıdan mantık bir birleşik bilim sistemi oluşturur. Carnap’a göre bu mantık anlayışını Hilbertçi açıdan yeniden düşünmelidir. Frege önce temel mantıksal—matematiksel sembollere bir anlam yüklüyordu ve sonra hangi cümlelerin ve çıkarımların bu anlama uygun olarak doğru biçimde çıktığını düşünüyordu. Frege’ye göre doğru anlam logosun ideal entitelerinin kurdukları ideal ilişkilere uygundur. Oysa Hilbert’e göre çıkarım kurallarını ve postulatları kendi isteğimize göre seçmeliyiz. Ancak bunu yapmaya çalışırken meta mantık kurallarına saygı göstermeliyiz. Bu postulatların ve kuralların söz konusu ettikleri mantıksal temel sembollerin anlamlarını belirlemeliyiz.[5]

 Carnap Hilbert'in bu düşüncesinin etkisiyle mantığı metafizik temelinden kurtarmayı düşünür. Artık metafizik temellerinden kurtulan mantık uylaşımsal bir özellik kazanır; fakat kesinliğinden bir şey kaybetmez.

Bu açıdan her mantıksal açıklama başlangıçta kendi dilini yöneten mantıksal bir sentaksı saptamalıdır yani lengüistik ifadelerini oluşturan kurallar bütününü belirlemelidir. Aynı şekilde bir ifadenin bir başka ifadeden çıkarım kurallarını da söylemelidir. Böylece Frege’nin ideografisi sadece empirik önermeleri ifade etmeye yaradığında bir dil olur; çünkü mantık bağımsız kendi başına bir dil değildir.

Mantığın evrenselliğinin terki; gerekli olan bir etaptan bir başka etaba zorunlu bir geçişti ve artık Carnap bundan sonra mantıksal çoğulculuğu ve hoşgörü ilkesini savundu. O, Dilin Mantıksal Sözdizimi’nde kuralları belirli biçimsel dillere uygulanabilen bir analiz yöntemi ortaya koydu. Onun amacı anlamlı ya da bilgi ifade eden bütün söylemlere genişletilebilecek bir bilim dilini aydınlatmaktır. Dilin Mantıksal Sözdizimi onun düşüncesinde bir dönemeçtir. Bu kitapta Carnap dil analiziyle bir bilim teorisi ortaya koyar; bilim teorisini açıklamaya yarayan bu dil biçimsel bir dildir; bu dilde bilimin sözceleri rasyonel olarak oluşturulabilir.

Genellikle bilim dili temelde tek bir dilmiş gibi düşünülür. Oysa Carnap’a göre teorik açıdan kabul edilebilir pek çok mantıksal—dilsel çerçeve vardır; sonuçta bilimin rasyonel açıdan mümkün pek çok yapısı vardır. Carnap’ın mantıksal çoğulculuğunun anlamı şudur: Böyle bir çerçevenin seçilmesi bir doğruluk sorunu değildir; ama basitliği ya da uygunluğu dikkate alınarak yapılan pragmatik bir karardır.

Sonuç olarak

İsterse şey dilini seçebilir, isterse görüngücü dili; ister klasik matematik dilini benimseyebilir, isterse formalist matematik dilini. Carnap’a göre dünyayı betimlemek için tek bir doğru dil, hatta tek bir doğru mantık ya da matematik dili bile yoktur. Aufbau sonrası olgun Carnap tam bir çoğulcudur. Dilsel çerçeveler bağlamında “yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın” sloganını benimser. Çoğulculuğu onu Feyerabend ve Rorty ile uzaktan da olsa akraba yapar.[6]

Carnap mantıksal çoğulculuk lehine mantıksal evrenselcilikten vazgeçse de empirik sözcelerin değerini göz ardı etmez. Fakat onun mantık görüşlerindeki bu değişmenin önemli sonuçları vardır; çünkü mantık Carnap felsefesinin temel metodolojik aracıdır. Çoğulcu dönemeç metafizik eleştirisini mantıksal—matematiksel önermelerin analizini farklı bir şekilde ve yeniden yapmaya yöneltti.

Carnap’ın mantıksal çoğulculuğu bilim adamlarının çoğulculuklarından daha farklı ve daha radikaldir. Carnap şuna dikkat çeker: Şu ya da bu mantıksal sistemi başka bir mantıksal sisteme tercih etmek zorunda değiliz. Diğer deyişle bize kendini zorla kabul ettiren bir mantıksal sistem yoktur. Carnap mantıksal normatifliği tümüyle reddeder. Ona göre doğru ya da yanlış diye kabul edilen mantıkları ayırt edebileceğimiz hiçbir ölçüt yoktur. Üstelik doğruluk kavramının tek bir formülü olamaz. Mantıksal çoğulculuk hoşgörü ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu ilkeye göre farklı sistemlerden birini seçme saf bir kararın sonucudur ve bu anlamda şu ya da bu mantığın seçilmesi, ne keyfidir ne de zorunludur. Carnap bunu şöyle ifade eder:

Yasaklar koymayı değil; fakat uylaşımları belirlemeyi istiyoruz […] Mantıkta ahlak yoktur. Herkes istediği mantığı oluşturmada yani anladığı şekilde dilin biçimini oluşturmada özgürdür.[7]

Carnap’ın mantıktaki kuralların ve postulatların özgürce seçilmesine hoşgörü ilkesi denir.

Hoşgörü ilkesi bir telkin ya da bir tavsiye olarak alınmalıdır. Bu telkin ya da tavsiyelerden biri şudur: Mantığın ilkelerini bir ontolojiye ya da bilgi teorisine dayandırmamak; mantıksal ilkelerin doğrulamasının yerine bir referans mantığının çerçevesi diye kabul ettiğimiz kuralların açıklamasını koymak.

Carnap bu ifadesiyle mantıkta belli bir yararcılığın olduğunu söyler. Bu yararcılık şudur: Çeşitli sebepleri göz önüne getirdiğimizde tüm farklı sebeplerle karşılaştırdığımızda bize en yararlı gibi görünen mantığı seçme özgürlüğüne sahip olmak. Burada şöyle sorabiliriz: Farklı sistemler tarafından elde edilen sonuçları nasıl karşılaştırabiliriz? Carnap bu soruyu cevaplamak için aynı kanıtı kullanır: Elde edilen sonuçları karşılaştırabilmemize yarayan hiçbir şey yoktur; çünkü her şey kendimiz için belirlediğimiz amaca bağlıdır. Bazıları için amaç belli bir mantığı kullanmaktır; oysa diğerleri başka bir mantığı tercih edebilirler. Mantık sadece sonuçların türetilmesiyle meşgul olur ve şu ya da bu kurallar bütününü kabul etme sebepleri söz konusu değildir. Kuralların seçimi mantıkta tercihin sınırlarını aşar.

Mantıksal çoğulculuğun ve hoşgörü ilkesinin kabulü bu açıdan kesinlikle en radikal karar oldu. Bu yeni mantık kavramı aynı zamanda a priori kavramını, metafizikle ve felsefi yöntemle ilişkiyi farklı bir şekilde düşünmeye izin veriyordu.

Carnap’ın 1930’lu yılların başında kabul ettiği hoşgörü ilkesine göre herkes kendi amaçlarına en uygun lengüistik çerçeveyi kabul etmekte özgürdür. Bu seçim ne zorunludur ne de felsefî bir doğrulamayı gerektirir.

Bu ilkeyi doğru değerlendirebilmek için metalojik teze dayandığını dikkate almalıyız. Metalojik teze göre iyi anlaşılan felsefi bir tez gerçekte özel bir dili ya da dilsel bir çerçeveyi kabul etmeden başka bir şey değildir. Deneyci olmak, düşüncesini deneyci bir dilde ifade etmeyi seçmektir; realist olmak, teorik ya da felsefi doğrulamaya ihtiyaç duymayan realist tarzda realist bir çerçeveyi kabul etmektir. Bir çerçevenin seçimi pratik bir kararın sonucudur. Bu durum hoşgörü ilkesinin kabulünü mümkün kılar.

Bu ilkenin kabulünün çok önemli bir sonucu vardır: Filozofların tartıştıkları bazı felsefi problemlerin felsefeden dışlanması. Maddi nesnelerin varlığı ve matematik objelerin varlığı tartışma dışı kalan problemlerdendir. Bu problemlerin kognitif bir çözümü yoktur. Onlar lengüistik açıdan çözülebilirler. Sonuçta bu problemler hoşgörü ilkesi açısından nesnelerin dili ya da matematik objelerin dili problemine dönüşür. Bir tezi savunmak değil; kullanımdan öğrendiğimiz belli bir dilin seçimini motive eden şeyi açıklamak söz konusudur.

Burada iki problemi ortaya koyabiliriz:

1. Eğer yapılacak tek şey bir dilin seçilmesiyse felsefe yapmayı sürdürmek neye yarar? Bu, felsefede en temel sorunları araştırmaktan vazgeçmek değil midir?

2. Eğer herkes düşündüğü amaçlara en uygun dili seçmekte özgürse, bu en irrasyonel seçimlere kapı aralamaz mı? Örneğin hoşgörü ilkesini, doğruluk, yanlışlık ya da anlamsızlık kavramlarını dikkate almadan doğruluğu kesin bilimsel bilgilere karşıt ve anlamları da tümüyle kapalı sözceleri formüle etmez miyiz?

Kuşkusuz bu sorular sorulabilir; ancak sorular Carnap’ın hoşgörü ilkesini neye karşıt olarak koyduğunu göz ardı eder ve bundan dolayı anlamlı değildir. Carnap bu ilkeyi doğruluğa ya da anlama karşıt bir ilke gibi düşünmedi; teorik bilgiye alternatif gibi gördü. Ona göre pratik bilgi teorik bilginin karşıtıdır ve ona indirgenemez. Teorik pratik karşıtlığı zorunlu olarak lengüistik bir çerçevenin tercih edilmesini gerektirir.

Carnap’ın hoşgörü ilkesini motive eden şey yine de rasyonalist bir bakış açısıdır. Bu ilke Mantıkçı Pozitivizmin bilimsel dili ideal dil kabul eden empirizminin neden olduğu güçlüklere bir cevaptır. Carnap irrasyonalizme karşı mücadeleden vazgeçmek şöyle dursun, bu mücadeleyi başka yollarla sürdürür. Bunu yaparken bazı formülasyonların anlamsız olduklarını söylemez; fakat dünyayı bilimle kavramanın gereklerine uyan bir dil kabul etmeyi önerir. O zaman sorun şunu bilmek olur: Bilim felsefesinde hoşgörü ilkesi yeniden yorumlandığında bu, irassyonalizmdeki bazı biçimlerin temsilcilerine karşı ya da irrasyonalist olmaksızın farklı düşüncede olan filozoflara karşı gerçek bir kanıt olabilir mi?

İyi anlaşılan felsefi sorunlar nesnelerle ilgili değil; mantıkla veya dille ilgili sorunlardır. Carnap’ın bu görüşü şu tezinin bir açılımıdır: Felsefe sorunları, dil sorunlarıdır; dil sorunları da söylemin iki farklı tarzıyla ortaya konur: biçimsel modu ve maddi modu.

Carnap’ın mantıksal çoğulculuğunun üç ilkesi vardır:

1. Dilin kuralları biçimsel olmalıdır. Bu kurallar da göstergeleri anlamlı bir önerme haline getiren oluşturma kuralları ve bir sözcenin değiş tokuş edilebilirliğini belirleyen değiştirme kurallarıdır.

2. Bu kurallar için ve mümkün dillerin çeşitliliği için üst dilde farklı seçimler analiz edilebilir, incelenebilir ve tartışılabilir. Oysa mantığın evrenselciliğini savunanlar pek çok diller arasında bir ayrım imkânını kabul etmezler.

3. Kuralların böyle bir seçimini kabul etmek özel bir dili kabul etmektir; çünkü kurallar bir son ve özel mantık kavramıyla ilişkilidir. Kuralların seçiminin ontolojik ya da epistemolojik bir temellendirilmeye ihtiyacı yoktur; çünkü bu kuralların isabetli ya da isabetsiz, doğru ya da yanlış olduklarını gösteren bir şey yoktur. İnançlar ve niyetler yalnız özel koşullarda ortaya çıkan belirli bir durumda ve belli bir anda vardır. Onlar her zaman ve sürekli biçimde zorunlu hiçbir özellik taşımaz. Bir norm sürekli olmasına rağmen niyetler ve inançlar böyle değildir. O zaman sorun şunu bilmektir: Paylaşılabilen yani öznellerarası içeriklerden sübjektif içerikler nasıl çıkarılabilir?

 



[1] Carnap, R., La Construction logique du monde, Vrin, Paris, 2002, pp. 53‑54

[2] Carnap, La Construction logique du monde , Vrin, Paris, 2002, pp. 53‑55.

[3] Carnap, Rudolf, La Construction logique du monde, Paris, Vrin, coll. «Mathesis », 2002, p. 183.

[4] R. Carnap, Logische Syntax der Sprache, Vienne, Springer, 1934, p. v‑vi.

[5] Leclerq, Bruno, Introduction à la philosophie analytique, De Boeck, Bruxelles, 2008, p. 159.

[6] Irzık, Gürol, “Carnap'ın iç-dış ayrımının kapsamı” Tutarsızlığın İz Sürücüsü içinde, der. Z. Kutlusoy, İmge Kitabevi Yayınları, 2013, s. 260.

[7] Carnap, La syntaxe logique du langage, § 46, trad. Fr. M. Murez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder