Hintikka’da Mümkün dünyalar
mümkün dünyaların
ortaya çıkışı
Frege şunu göstermişti: Dolaylı bağlamlarda
bazı ifadelerin referansları yani kaplamları yoktur; fakat anlamları yani
içlemleri vardır. Frege kapalı içlemler için “kaplamsal bağlam” terimini
kullanır. Kaplamsal bağlam, dünyada
belli bir durumdaki varlıkların toplamıdır.
Frege’ye göre bu tür ifadeler değiş
tokuş edilemez. Örneğin “Ahmet giren
kişinin kaba olduğuna inanıyor.” önermesindeki “inanma”nın süjesinin Mehmet olduğu ortaya çıkmışsa bu önermeden
sadece Mehmet'in kaba olduğu çıkarılabilir. Mümkün ve zorunlu gibi modal
gerçekleştiriciler doğruluk fonksiyonları değildir. Eğer P doğru ise, P nin
mümkün olup olmadığı hakkında hiçbir şey bilemem. Modal ifadelerin pek çok hesaplanma yolu
vardır. Örneğin tanımlama, birleştirme ve tekrar gibi. Fakat bu durumda
doğrulanmayan gerçekleştiricileri içeren bu diller açısından doğruluğun yeniden
tanımlanması gerekti. Mümkün dünyalar teorisi bu zorunluluğun sonucu kabul
edildi. Leibniz’in metafizik ve teolojik amaçlarla kabul ettiği mümkün
dünyalar, modal önermelerin doğruluğunu tanımlamak için kullanıldı. Mümkün
dünyalarda modal önermelerin doğruluğunu tanımlamak kolaydır. Mümkün dünyalarda iki niceleyici vardır: Varoluşsal (mümkün) ve
tümel (zorunlu). Kuşkusuz Aristoteles de
zorunlu, tümel, tikel ve olumsal ifadelerini kullanmıştı; ancak mümkün dünyalar
semantiğinde bu ifadeler farklı bağlamlarda kullanılmıştır. Fakat içlemin mantıksal değeri kabul
edilince, bunun ontolojik sonuçları olması kaçınılmazdı. Mümkün dünyalarda içlemin betimselliğinden
hareketle üç modal anlayış ortaya çıktı:
1. Modal realizm: Mümkün dünyalar kendi
başlarına vardır; modalite objektiftir.
2. Modal kavramcılık: Modaliteler
zihnimizin realiteyle ilişkisini ifade ederler.
Mümkün dünyalar objektif kavramlardır; fakat zihnimizden bağımsız olarak
var değildir; modal realite yoktur
3. Modal nominalizm: modaliteler
lengüistik söyleyişlerdir;. araçlardır fakat modaliteye ilişkin objektif
kavramlara zorunlu olarak göndermez. Modalite kavrama belirsizdir onun kullanımı
sınırlanmalıdır; mümkün olduğunca onu
söz modaliteleriyle sınırlamalıdır.[1]
Bu üç modalite derecesinden birincisi Lewis
ikincisi Kripke ve üçüncüsü de Hintikka
tarafından savunuldu. Bunların her birinde mümkün bir dünya farklı biçimde
betimlenir. Realizmde aktüellik dışında
bizim tüm özelliklerimize sahip (tam, bağımsız, gerçek) bir dünya olarak; kavramcılıkta
mümkün dünyalar bireylerin ve ilişkilerin bütünü olarak yüklemler mantığının
semantik modelleri olarak modal realizmde mümkün dünyalar önermelerin bütünü
olarak anlaşılmıştır. Hintikka mümkün dünyaların doğasına ilişkin tüm
problemleri eler. O klasik felsefi problemleri incelemeyi sürdürür.
Mümkün dünyalar teorileri bizimkinden
başka var olduğunu ileri süren teorilerdir. Bu teoriler başlangıçta modal
mantık sistemlerindeki tamlık ve süreklilik gibi biçimsel özellikleri
göstermeyi amaçlıyordu. Söylediğimiz gibi modal mantık sistemleri “zorunludur
ki,..”, “mümkündür ki…,”gerçekleştiricilerle biçimselleştirilmiş sözceler
arasındaki ilişkileri analiz eder.
Mümkün dünyalar semantiğinde lengüistik
bir ifade mümkün bir dünya ile ilişkisine dayanarak yorumlanır. Örneğin bir
sözcenin doğru veya yanlış olduğunu söylemek yerine mümkün bir dünyada doğru
veya yanlış olduğu söylenir.
Hintikka’nın felsefesini mümkün dünyalar
semantiğinden ibaret görülemez; felsefeye katkısını mümkün dünyalar semantiği
ile sınırlanamaz. Fakat bu teori olmadan onun teorisi de anlaşılamaz.
Modal mantık için mümkün dünyalar
semantiği başlangıçta Carnap tarafından Signification et nécessité’de
(Anlam ve Zorunluluk) kabul edilmişti. Carnap tüm mümkün dünyalarda doğru olan
şeyin doğru olduğunu kabul ediyordu.[2]
Mümkün dünyalar konusunda
Carnap yolu gösterdi. Fakat bu
semantiği ve içlem mantığının gelişmesi 1960’larda Kripke, Hintikka ve Kangerin
çalışmalarıyla oldu.
Hintikka bu ilişkinin yerine
alternatiflik ilişkisini koyar. Bir dünyanın yerine alternatif bir dünyayı (m’)
koyar; bu ilişki sayesinde bilginin ve metafiziğin problemlerini ve farklı
biçimde ele alır.
Mümkün
dünyalar bir kurgu değildir; verimli ama sınırlı olan bir açıklama biçimidir.[3]
Mümkün dünyalar bir ilişki, nüfuz
edilebilirlik ilişkisi tarafından yapılandırılmıştır. Mümkün dünyaların ayırt edici özelliği,
ilişkidir; nüfuz edilebilirliktir.
Mümkün bir dünyaya D1 başka mümkün bir dünyadan D2den
hareketle nüfuz edilebilir. Nüfuz edilebilmenin koşulu da şudur : D2de doğru olan bir şeyin en azından bir D1de mümkün olmasıdır.
Mümkün dünyalar semantiği ortaya
çıktıktan sonra pek çok çalışmaya esin kaynağı olmuştur. Bu çalışmalar akıl
yürütmeyi klasik mantık dışındaki mantığa model epistemik ve zamansal mantıklı
ara başvurarak açıklamaya çalıştı.
Hintikka tıpkı Kripke gibi bu teoriyi
1960'lı yılların başında ortaya koydu; bununla amacı modal mantığın doğru bir
yorumunu yapmaktı. Russel Principia Mathematica’da “ve”, “veya”,
“ise” gibi bağlayıcıları doğruluk fonksiyonlarıyla uyuşturmuştu. Diğer yandan
Frege şunu kanıtladı: Bazı ifadeler doğru bağlamlarda referanslarına değil
anlamlarına başvurur. Pek de açık olmayan bu tür ifadeler için içlemsel bağlam
ifadesi kullanıldı. Örneğin
Ahmet giren kişinin
hoyrat olduğuna inanıyor.
önermesinden, bu
adamın Hasan olduğu ortaya çıkarsa bundan sadece Hasanın hoyrat olduğunu
çıkarabiliriz. “İçlemsel bağlam”ı ortaya çıkaran gerçekleştiriciler (“ise”, “ve”, “veya”, “ancak ve ancak”)
doğruluk fonksiyonları değildir. Eğer P doğruysa, P’nin mümkün olması konusunda
hiçbir şey bilmem. Hintikka modal mantık analizlerini doğruluk değerine
dayandırmaktan çok sözdizimsel anlama dayandırıyordu. Mümkün dünyalar teorisi
doğruluğun ihmal edilmesine tepki olarak ortaya çıktı. Modal önermelerin
doğruluğunun mümkün dünyalar terimleri ile tanımlanması son derece basittir.
Bir P önermesi en azından bir dünyada doğruysa mümkündür ve bütün mümkün
dünyalarda doğruysa zorunludur. Bu semantiğin niceleyicileri varoluşsal
(mümkün) ve tümel (zorunlu) kavramlardır.
Kuşkusuz bu kavramlar zorunlu/tümel olumsal/tikel şeklinde de vardır
Fakat mümkün dünyalar semantiğinde farklı bir bağlamda kullanılır.
Analitik felsefenin felsefesinin bütün
alanları dilin ve düşüncenin yönelimli görüşlerini açıklamak söz konusu
olduğunda mümkün dünyalar semantiğinden yararlandılar. [4]
Hintikka’yı mümkün dünyalar sevmediğini
kabul etmeye götüren iki neden vardır:
1. Anlamın modelleştirilebilmesine
karşıtlık: Biçimsel bir dil sadece göstergelerin kullanımına ilişkin bir
araçtır; model ifade etmez. İlk biçimsel diller doğal olarak kaplamsaldır yani
özdeşliği ifade etmez ve gerçekliği sağlamak için kullanılır özdeşlik ifadesi
olarak ve A ve A eşittir b ise f(b) genelleştirme ilkeki ev x x bilmek inanmak
algılamak istemek dilemek gibi önermesel tutum fiilleri özdeşliğin ve kaplamın
belirlediği doğruluk değeri içermez tutumlar anlamlarını
Mümkün dünyalar semantiği fiktif bir
düşünce bir fantezi değildir Hintikka’yı mümkün dünyalar semantiğini kabul
etmeye götüren neden şudur: Anlamın modelleştirilmesine karşıtlık: Biçimsel bir
dil sadece göstergelerin kullanımına ilişkin bir araçtır ve anlamı ifade etmez.
İlk biçimsel diller doğal olarak kaplamsaldır yani özdeşliği ifade etmek için
ve genelliği sağlamak için kullanılır
Özdeşlik şöyle formüle
edilir: (Fa ve a=b)→Fb.
Genelleştirme ilmesinin formülü şöyledir: Fc→(Ex)
Fx.[5]
Frege’nin mantıksal semantiği dilin
analizini, doğrulukları sadece reel dünya ile bağlı sözcelerin analiziyle
sınırlıyordu. Mümkün dünyalar semantiği dilin referans fonksiyonunu reel
dünyada var olmayan mümkün dünyalara genişletir. O zaman reel dünya ile mümkün
dünya arasındaki ilişki epistemolojik bir problem olur. Hintikka’nın önerdiği
teorik model bu problemi ele alır. Bu modelin orijinalliği her iki dünyayı
birleştirmesidir. O, diyalogda karşılıklı konuşmada iki epistemik tutumu
ayırır. Bir ve aynı sözce ya inanç dünyasına ya da bilgi dünyasına dayalı
olarak anlaşılabilir. “Sezar Rubikon Irmağı’nı aştı.” sözcesini duyduğu ya da
okuduğu için inanmak ve tarihsel bilgi tarafından kanıtlanan sebeplerden dolayı
bilmek aynı şeydir. Bir ve aynı süjenin kognitif tutumu bir kutuptan öbürüne
değişebilir aynı şekilde farklı süjeler karşıt kognitif tutumları benimseyebilirler.
Öğrenme durumunda öğretici aynı konuda inanç durumundan bilgi durumuna
geçirebilir. Ancak bu, doğruya ve yanlışa ilişkin ölçütü dikkate almayı
gerektirir. İnancı ve bilgiyi karşıt yapan şey gerçekte nedir? Bilgi, özü
gereği doğru olan şeydir ve sadece reel dünyaya ilişkindir. İnanç ise doğru
veya yanlış olabilir. Bunu şöyle bir örnekle
açıklayabiliriz: Eğer 1994’te “Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğunu
biliyorum.” dersem, doğrusu bu, realitedir; bunu kanıtlayabilirim. Fakat
1994’te “Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğuna inanıyorum.” dersem, bu inancım
ya doğrudur ya da yanlıştır. Hintikka
inanç sorununu yönelimli olmayan
terimler yardımıyla çözmek için mümkün dünyalar semantiğini geliştirdi.
İnançlar gerçekte süjenin iç dünyasını dolduran ideler değildir. Onların
dünyadaki olgulara, olaylara ya da nesne durumlarına dayalı bir içeriği vardır.
Bir inanç aktüel dünyada var olan bir şeye uygun olursa doğrudur; onun konusu
konuşanın sözünü ettiği aktüel dünyada var değilse, yanlıştır. Hintikka’nın tümüyle orijinal katkısı şudur:
Yanlış bir inanç, yanıltıcı ve sonuçta içi boş, negatif bir fikir değildir.
İnanç gerçekte reel olmayan bir ya da pek çok dünyanın imkanını açar; çünkü var
olan dünyamızda bir ya da pek çok alternatifi ortaya çıkarabilir. Mantıksal
semantiğin kaplamsal bakış açısıyla uyumlu olarak Hintikka inancı süjenin bir
iç düşüncesi yapmayı reddeder. Çünkü inanç empirik dünyadan başka mümkün bir
realiteyi nesneleştirme ve temsil etme gücüne sahip bir önermede ifade edilir.
Örneğimize dönelim: Eğer “1994’te “Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğuna
inanıyorum.” dersem, bu ya bir doğru inançtır; çünkü gerçekte durum böyledir ya
da yanlış bir inançtır; çünkü Özal milletvekili seçilmemiştir. Fakat bir yanlış
inancı ifade etmek hiçbir şey söylememektir; çünkü Turgut Özal’dan başka
birini, sonuçta bilmediğimiz birinin Cumhurbaşkanı olduğunu varsayar. Turgut Özal’tan başka politikacıların meşru
başkan olabildikleri mümkün dünyaların bir çokluğunu kabul edebiliriz.
Görüyoruz ki, mümkün dünyalarda farklılaşmalar vardır. Bir yandan bir inanç
paradoksal olarak pozitiftir; tümüyle gerçekleşebilir mümkünlerin bir alanını
açar. Bu inanç reel dünyada yanlışsa başka mümkün bir dünyada doğru olabilir.
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olabildiği reel dünyaya karşıt olarak mümkün bir
dünyayı kabul edebilirim. Diğer yandan reel dünya mümkün dünyalardan biridir.
Kim olduğunu belirlemeye çalıştığımız tek bir Cumhurbaşkanı vardır. Bunlardan
birinin başarısının ve diğerlerinin başarısızlığının (örneğimizde Turgut Özal’ın) koşullarını bilmeyi sağlayan soruşturmayı
sürdürmek zorunludur. Objektif bilgi bu
noktada aktüel dünyamızda gerçekleyen olasılıkları elemek anlamına gelir.
İnançtan bilgiye geçtiğinde bilen süjenin epistemik hayatının işleyişi
böyledir. Hintikka mümkün dünyalar semantiğini aydınlatmak için üç konuyu
açıklayacaktır: Alternatiflik, nüfuz edilebilirlik ve özdeşliğin taşınması. Bu
üç kavram birbirini tamamlar. Alternatif bir mümkün dünyaya erişimin reel dünya
temelinde gerçekleşir. Nüfuz edilebilirlik
süjelerin sahip olduğu süjelerin sahip oldukları bilgi yardımıyla bir
inanç ya da bilgi evrenine geçebilmeleridir. Özdeşliklerin taşınabilmesi, bir
ve aynı bireyin özgün özelliklerinin farklı dünyalarda varlığının
belirlenmesidir. Buraya kadar yaptığımız açıklamalarda mantıksal semantik
açısından mümkün kavramının neden ibaret olduğunu söylemedik. Bir dünya
biçimsel olarak â b c özelliklerine sahip X, Y; Z, bireyler listesinden
oluşur. Bireylerin sahip oldukları
nitelikler bu dünyada bulunur; bu niteliklerin ilişkileri eylemler, olaylar,
fenomenler olan nesne durumlarının bütününü oluşturur. Mümkün dünyaların
belirlenmesi bu dünyadaki bireylerin ve niteliklerin arasında tespit edilebilen
kombinzonların sonucudur. Alternatiflik
(mümkün ya da gerçek) başka bir dünyaya dayanarak mümkün bir dünya oluşturmanın
kurallarını verir. Şöyle genelleştirilebilen bir örnek verelim: Örneğin
“Hayvanlar konuşur.” Önermesini düşünelim. Doğru ve yanlış birbirinin
alternatifi ve birbirine karşıt bir çift dünya oluşturur. Eğer aktüel deneyim
dünyamızda (en azından şimdiki bilimsel bilgilerin bildirdiği kadarıyla)
hayvanlar konuşmazsa, en azından hayvanların konuşabildikleri (buna düşünmeyi
de ekleyebiliriz) karşıt bir dünyayı
kabul edebiliriz. Aynı şekilde niceleme terimlerini kullanarak diyebiliriz ki,
nütün hayvanlar değil; bazı hayvanlar konuşur veya adlandırabildiğimiz ve
belirleyebildiğimiz bir konuşur. Böylece empirik dünyamızda yanlış olan şey,
bir mümkün dünyada doğru olabilir. Mümkün dünyayı böylece yeni özelliklerle
zenginleştirebiliriz. Bu dünyanın hayvanlarından başka tüm bireyleri mavi
olabilir Şirinler’in dünyasında olduğu gibi mavi olabilir. Örneğin mavi olmayan
bir birey olursa, bu yeni olaylara neden olur. Sonuç olarak bir dünya belirli
önermelerin bütünü için kabul edilebilir uygulama alanlarından biridir. Mümkün
dünyalar her zaman başka bir dünyanın evirmesinin mantıksal ilkesi temelinde
birbirinin alternatifidir. Onlar sadece uzaysal-zamansal algımızla bildiğimiz
tek empirik dünyamızın alternatifi değildir. Eğer alternatiflilik dünyaların
kendi aralarında kabul edilebilirliğiy temelinde anmlaşılabilen bir nitelik ise
nüfuz edilebilirlik, süjenin aktüel olarak bulunduğu bir referans dünyası
temelinde yeni bir dünyaya nüfuz edebilme gücüne sahip süjelerin episteik kapasitesini
belirtir. Bu nedenle bu başka dünya söz
konusu süjenin bildiğinen inandığı evrenle uyuşmalıdır. (Bütün
köpeklerin/kurtların kötü olduklarına inanırsam komşumun köpeğinin beni
ısırmayacağını kabul etmekte zorluk çekerim.” Ve o, kişinin deneyiminin
dünyasıyla (örneğin (görmeyi umduğu şeyle) uyuşmalıdır. Diğer yandan dünyalar arasında mantıksal bir
ilişki örneğin simetri olmalıdır; aksi halde eşdeğerlik olmadığından diğerini düşünemezdik. D2 kara
dünyasın kurbağa D1 su dünyasındaki hayati fonksiyonlarını (soluma
hareketlilik) yerine getiren organlar
bütününe sahip olmalıdır. Kurbağa
ilk D1 dünyasından hareketle değişerek D2 dünyasına geçer
ve aynı şekilde yer değiştirme ve soluk alma için zorunlu değişiklikleri
gerçekleştirerek D1 dünyasına geri döner. Nihayet fiksiyon metninin
büyük bir bölümü deneyim dünyamızı az veya çok yansıtan reel dünyaya okuyucunun
parçası olduğu bilgi evrenine referansla oluşturulur. Fiksiyon dünyası karşıt
olmak için reel dünyaya gönderir demek yeterli değildir. Çünkü fiksiyon
içeriğini reel dünyanın bölümlerinin içeriğine birleştirir. (Kırmızı Şapkalı
Kurt havada uçmaz; yürür, koşar vs.). Çelişkili olarak reel dünyanın doğal
yasaları kendilerinin karşıtı olan fiksiyonun açık bir işlemini devreye
soktuğunda fiksiyon dışında korunmuştur. Çoğu zaman anlatıda reel dünya
hakkında hiçbir şey söylenmez; aynı şekilde reel ve fiksiyon arasındaki ilişki
konusunda fiksiyon metninde her şey söylenmiş değildir. Bu, yorum oyunlarının
alanını düzenlemeye yol açar. Özdeşliğin taşınması bunun sonucudur. Bu taşunma
bir ve aynı bireyin bulunduğu farklı dünyalarda tecessüm etmiş halini
belirlemekten ibarettir. Onun farklı biçimleri, dünyaların fizik
özelliklerindeki özelliklerin değişmesine bağlıdır. Çünkü bir birey içinde
hareket ettiği dünyalardan bağımsız olarak var değildir. Hintikka özdeşliğin
taşınmasını şöyle açıklar:
Belirli bir
mümkün dünyanın bir üyesinin bir başka mümkün dünyanın hangi üyesine özdeş
olduğuna karar vermek için bu özellikleri ve ilişkileri kullanmalıyız.
Bireylerin adları alınlarında yazmaz. Onlar kendilerinden hareketle bilinmez.
Onları yalın olarak gözlemleyemeyiz. Sadece onların özelliklerini ve
ilişkilerini gözlemleyebiliriz.
Bir birey pek çok farklı mümkün dünyada
farklı şekillerde bulunabilir: Bir iskorpit balığı bir kurbağa olabilir; bir ve
aynı yüklem farklı özellikler farklı dünyalardaki bireylerde farklı özellikler
(yüzgeç, hayvan ayağı ve bacaklar) olabilir. Bir ve aynı birey örneğin bir kurt
konuştuğu fiktif dünyada farklı bir sınıf oluşturabilir; kırmızı başlıklı kızın
büyük annesi kılığına girebilir. Okuyucu
bu farklı durumları bilir; fakat kırmızı başlıklı kız kendi inanç evreninde
kurtun, büyük annesinin yatağında onun kılığına girdiğini bilmez. Fiksiyon hikayesinin şahısları önermesel
tutumlara sahiptirler. Onlar bilirler ya da bilmezler; doğru ya da yanlış
inanca sahiptirler. Dünyaların her birinde adların ve kavramların referansları
farklılaşır. Bu, bilgi referansının göreceliliğidir.
Hintikka ortak duyu mantığına uygun
olarak tutumunu şöyle özetler:
Mümkün dünyalar
semantiğinde tek bir dünyadakinden daha fazla ifadelerin referanslarını dikkete
almalıyız. …] İfadelerimizin reel dünyamıza referanslarını belirtmek yani her
temel sembole bir referans değeri yüklemek artık yeterli değildir. Bunu yapmak
yerine dilimizin her ilkel ifadesi için ifadelerimizin reel dünyaya referansını
belirtmek artık yeterli değildir. Bunun yerine dilimizin her primitif ifadesi
için mümkün tüm dünyalarda (ya da senaryolarda) referansta bulunacağı bir anlam
fonksiyonunu postulat kabul etmelidir. Örneğin referansı bir ve aynı birey olan
bir ad olan şey, bir fonksiyona sahiptir; bu fonksiyon bu bireyi belirli bir
dünyada somut hale getirir. Bu dünyaların tümü bireylerin gerçek özdeşliğini
oluşturur.
Bu aşamada şunu hatırda tutmalıdır:
Fiksiyon metninin egemen referansı doğal yasalar tarafından yönetilen reel
dünyadır. Doğal dünyanın fenomenleri, fiksiyon olaylarıyla karşıtlığına
dayanarak sorgulanabilir. Betimlerin kapsamındaki ne gibi değişiklik olmuştur?
Örneğin, Aristoteles yerine “Antikitenin büyük filozofu” ya da “İskender’in
hocası” ifadelerini yazabiliriz. Birinci önerme başta Platon olmak üzere pek
çok filozof hakkında doğrudur. İkinci önerme tek bir kişi hakkında doğrudur.
Hem reel dünyada hem de mümkün dünya(lar)da referansta bulunulan kişiler
kimlerdir? “X yani değişken bir ad (“balık” adı) “balık” denen bir bireyi belirtir.” demek hangi dünyalarda
mümkündür? Bunu açıklarken şu hipotezi
kabul ederiz: “Balık” terimi ait oldukları dünyalara göre farklı bireyleri belirtebilir.
“X biliyor ki P” sadece ve sadece X’in
bildiği bütün mümkün dünyalarda doğru ise doğrudur. Her konuşma mümkün
dünyalardan konuşma değildir. Fiktif ve imgesel durumlar mümkün dünyalar
semantiğinin söylemi değildir. Örneğin “Ah! Paris deniz kenarında olsaydı!”
ifadesi mümkün dünyalara ilişkin değildir.
Hintikka daha sonra Wittgenstein’ın dil
oyunları düşüncesine yeni bir biçim ve içerik vermek istedi. Bilindiği gibi
İkinci Wittgenstein’a göre dil, dil oyunlarının bir koleksiyonudur ve dil oyunları
arasında sadece aile benzerliği vardır. Dil oyunlarının en basit örneği bir
inşaatta duvar ustasının çırakta döşeme taşı! Tuğla! Şakül! Gibi tek kelimelik
cümlelerle isteğini ifade eden kelimelerdir. Hintikka bu oyunları mantıksal
açıdan açık bir biçime kavuşturmak istedi. Bu mantıksal biçim bir diyalog
ortamında görebiliriz. Örneğin sizin karşınızda “Bütün kedilerin bıyıkları
vardır.” dersem, siz bana “Bıyıksız bir kedi olamaz mı?” diye sorarak benim
iddiamı test etmeye çalışırsınız. Ben bunu söyleyemezsem yanıldığım ortaya
çıkar. Fakat “Gri kediler vardır.” dersem sizin haklı çıkma benim de yanılma
olasılığım yoktur; çünkü gri kedilerin var olduklarını kanıtlayabilirim.
Hintikka, modalite durumlarında olduğu gibi, basit fikirlerden hareketle dil felsefesinin
pek çok problemini incelemek için bir kavramlar bütünü oluşturmayı düşündü.
Örneğin yüklemler mantığı da denen normal mantıkta “Sigara içen Yunanlıların
sayısı Bira içen Almanların sayısı kadardır:” gibi niceleyiciler yoktur. Bu
niceleme tarzı ancak diyalog tarzında anlaşılabilir. Çünkü farklı süjelere
farklı eylemler yüklenmektedir. Üstelik oyunlara yoğunlaşırsak ve niceleme
formüllerini biraz unutursak, kuralları
çeşitlendirebiliriz bu çeşitlendirme; örneğin bazı oyuncuların değiştirilmiş
kurallara göre vuruşunun diğer oyuncular vuruş olduğunu bilmeyebilirler.
Dallara ayrılmış niceleyicileri bu şekilde açıklayabiliriz. Mantığın formülünün
doğrusal biçimde okunamayacağı durumlar vardır;
çünkü birbirine bağlı iki değişkenden bir diğerinden sonra gelir; ilki
zorunlu olarak ikincisine bağlı değildir. Örneğin “Ülkenin tüm güney bölgesi
bir temsilci gönderdi ve ülkenin tüm kuzey bölgesi temsilcinin karşılaşacağı
bir ajan gönderdi.” dersem, kuzeyin ajanı
güneyin seçtiği ajana bağlı değildir.
[1] Philosophie de la
logique et philosophie du langage IV, Collectif, Odil Jacob p. II.
[2] Carnap
Signification et nécessité p. 13.
[3] Kalinowski, Georges
“Sur Les semantiques des mondes possibles pour pes systemes de logique
deontique”, Logique et Analyse Nouvelle Série, Vol. 24, No. 93
(Mars 1981), pp. 81-98.
[4] Bruguıère, Catherine “Mondes possibles et compréhension du reel”,
Aster, 2007, 14, p. 22.
[5] Hintikka L’intentionnalité
et les mondes possibles, Septentrions, Paris, 2011, p. 13.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder