22 Haziran 2021 Salı

REFERANS

 

                                               REFERANS

 

 

Referans dil felsefesinin en önemli konularındandır. Hatta denebilir ki dil felsefesi anlam referans ilişkisinden doğmuştur. Anlamdan söz edildiği zaman referanstan da edilir. Deyim yerindeyse bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Daha doğrusu genellikle birini diğeri sayesinde anlarız; anlamı referans, referansı da anlam sayesinde anlarız.  Anlamlı bir  kelimenin ve cümlenin referansı vardır. Referans kelimenin kullanılma ve cümlenin  söylenme nedenidir.

Referansın dışındaki her şey, psikolojidir. Referansı olmayan her şey, sübjektif tasavvurdan ibarettir ve dil felsefesinden elenmelidir. İdeler, bizim ve nesneler arasına giremez; gösterge ve belirttiği nesne arasında kurulan doğrudan ilişki dışında hiçbir anlam yoktur.

Referans çok farklı türde kelime ve kelime gruplarıdır. Kelimelerle referansta bulunarak pek çok şeyi ya da durumu belirtiriz. Referans açısından baktığımızda kelimelerin anlamı yoktur; sadece referansları vardır. Referansları olan kelimeler cümlede bir araya gelerek cümlenin anlamını oluşturur. Kelime “Dikkat!”, “heyelan!”, “Yavaş!” gibi örtük bir cümle değilse ne bir şey bildirir ne de bir şey yaptırır. “Yeşil”, “Yürümek”, “usul usul”, “masa”, “kitap” bunların anlamı yoktur. Bunlara yüklediğimiz anlam bildiğimiz benzer nesnelerin  ortak özelliklerinden hareketle varsaydığımız soyut bir şeydir; hiçbir şeyin betimi değildir; hiçbir şey yaptırmaz.  Bu nedenle kelimenin anlamı nedir? yerine bunun referansı nedir?  diye sormalıdır. Kısaca söylersek, kelimeler sabit ve dayanıklı nesneleri oluşturan hareketli atomlar gibidir; sadece referanstır; ama cümlenin temel taşıdır.

Kelimenin referansı, dünyadaki  veya kültürdeki objedir; durumdur, niteliktir, eylemdir yani özneller arası realitenin, ifade tarafından belirtilen bir parçasıdır. Referansı olan kelimeler bir ide değildir; fakat göstergedir; dil dışı bir realitedir. Kelimelerin yani göstergeler     hepsinin bir anlamı olmasının nedeni kendilerinden başka bir şeyi gösteren semboller olmalarıdır. Kelimeler reele ilişkin ögeyle saf bir deiktik ilişkiyi empoze eder. Aynı şekilde fizik bir nesne, soyut bir nitelik ya da bir fiktif varlık referans olabilir.

Referansı olan kelimeler bir ide değildir; fakat göstergedir; dil dışı bir realitedir. Kelimelerin yani göstergelerşn hepsinin bir anlamı olmasının nedeni kendilerinden başka bir şeyi gösteren semboller olmalarıdır. Kelimeler reele ilişkin ögeyle saf bir deiktik ilişkiyi empoze eder. Aynı şekilde fizik bir nesne, soyut bir nitelik ya da bir fiktif varlık referans olabilir.

Referans göstergenin yani kelimenin  ve cümlenin dil dışında bir nesneye, olguya, niteliğe, duruma, eyleme göndermesidir. Referansta bulunma; dilin asıl niteliğidir. Dil referansta bulunmak için icat edilmiştir. Referans gerçek bir nesne değildir; nesneyle ilişki kurma eylemidir. Referans:  

1        Doğal nesne olabilir: Ay dünyanın uydusudur.

1.      Bir olgu olabilir: “Heyelan nedeniyle yol kapalıdır.”

2     Kültürel değer olabilir: “Kurban bayramı her yıl 11 gün erken kutlanır.”

3 İmgesel bir nesne olabilir: “Ekvatorun uzunluğu kırk bin kilometredir.”

Öbür yandan referans

a)      Ad olabilir:

A1) Ad tek bir kelime olabilir: Bu kitap oldukça pahalıdır.

A2) Ad Bileşik olabilir: Mor boyalı ahşap kapının kilidi bozuldu

b)      Özel ad olabilir: Sokrates Platon’un hocasıdır.

c)      Olay olabilir: Hastalığı uzun sürdü. 

d Soyut bir düşünce olabilir. “Matematik hocası bugün Pythagoras teoremini anlattı.”  

       e)   Nitelemeye yarayan ifadeler olabilir: Örneğin Uşak ilindeki kanyonu nitelemek için “Dünyanın ikinci en uzun kanyonu.”     

      (f) Zarf olabilir: “Dışarıda kar yağıyor.”

 (g)  Sıfat olabilir: “Bu resimde mavi hakimdir.”

 (h)  Fiil olabilir: “Onun gidişine üzüldüm.”

Sıfat olan referans yüklem özelliğini; fiil olan referans ilişki özelliğini yitirmez.

(g) ifadesini “Bu resimde renklerin çoğu mavidir.” Şeklinde yazarsak rengin yüklem;

(h) ifadesini “Üzüldüm; çünkü o buradan gitti.” şeklinde yazarsak ilişki özelliğini görebiliriz.

Bir referansın soyut olması, onun tasavvur olduğu anlamına gelmez; anlamını sübjektifleştirmez. Bütün soyutluklarına rağmen soyut düşünceler de objektiftir ve değişmez. Örneğin pi sayısı bir referanstır. Bu sayı tıpkı doğal nesneler gibi, bizim onu bilememizden ya da bilmeyişimizden bağımsız olarak vardır. Bu sayının Arkhimedes tarafından keşfi tıpkı Amerika Kıtasının bulunuşu gibi bir keşiftir.

Referans uylaşımsaldır yani herkes tarafından açık ve kesin olarak neden söz ettiği bilinir. Çünkü dili öğrenmenin ve iletişimde kullanmanın en temel koşulu referansı tanımakla olur. Dili öğrenmek referansı öğrenmektir. Her tür bildirim ve yaptırım sözcesi referansı içerir. Referansı anlayan, konuşanın maksadını da anlar. Referans değiştiğinde cümlenin anlamı da değişir.

Doğru bir referans dilin kullanım kurallarına hakim olmayı ve referansta bulunduğumuz şey hakkında doğru bilgilere sahip olmayı gerektirir.

a)      Su yüz derecede yeşerir.

Bu sözcede “yeşermek” fiilinin kullanımı yanlıştır.

b)      Nöronların ateşi çok olunca daha fazla ileti taşır.

Bu sonuncuda nöron ateşlenmelerine dair yanlış bilgi vardır.

Anlamı olan her ifadenin bir referansı vardır. Referansı olan kelimeler bir ide değildir; idelere referansta bulunamayız. “Mutlak düşünmenin en yüce ereğidir.” Buradaki “mutlak” idedir; ide doğrudan deneyimine sahip olmadığımız bir kavramdır. Referansta bulunduğumuz şey doğada ve kültürde var olan bir gerçekliktir; dil dışı bir realitedir.

Asıl anlamda özel adlar referanstır.  Özel ad bir şeye verilir ve doğrudan, derhal hazır olan bir realiteye başvurur. Örneğin “Özal”, “Turgut Özal” bireyini belirtir; doğrudan bir kişiye ya da nesneye başvurur. Fakat genel adlar da referans olabilir. Ona göre genel bir adın referansı, kavramdır.

Özel adların referanslı kullanımının üç özelliği vardır:

       1. Objenin varlığı:  Özel adın referansta bulunabilmesi için öncelikle referansta bulunduğu obje var olmalıdır ve bu objenin betimsel özellikle hakkında söylenenler doğru olmalıdır. 

2. Betimsel sözcelerin  bazılarının doğruluğu:  Özel adı kullanmanın zorunlu koşulu en azından bu özelliklerden bazılarının doğru olmasıdır.

3. Objenin bazı ayırt edici özellikleri olmalıdır:  Bir özel adın referans olarak kullanılması şunu varsayar. Referansla belirtilen objenin bazı ayırt edici özellikleri vardır.

Referans sadece tam cümleyi oluşturan ifadelerde fonksiyoneldir. Tam cümlede yer almıyorsa hiçbir ifade referans değildir. Örneğin “Bir insandır.”   “Sokrates bir insandır.”da referanstır;  tek başına “bir insandır” referans değildir.

Referansın yokluğu cümleyi anlamsız yapar. Örneğin “Baldıran içtikten sonra arkadaşlarıyla vedalaştı.” Sözcesi referansı olmadığından, anlamsızdır. Bu cümle “Sokrates baldıran içtikten sonra arkadaşlarıyla vedalaştı.”  şeklinde yazılırsa anlamlı hale gelir.

Referansın en basit ve ilk hali göstermedir. “Bu…dır.” Gösterme yoluyla referansta üç aşama vardır:

1 Muhatabın işaret edilen şeye yönelmesi

1        Onunla duyu organları yardımıyla ilişki kurması

2        Onun hakkında bir imge edinmesi.

Bu süreç tamamlandığında referans gerçekleşmiştir.

 

Referans bir ortak payda değildir; matematik bir dille ifade edersek  sayı eşitliği gibi görülemez. Örneğin “Platon’un hocası”, “baldıran zehri içirilerek öldürülen Yunanlı”, “Kendini bil!”i ilke yapan filozof” ifadelerinin ortak referansı Sokrates’tir.” denemez.  Çünkü bir kişi Sokrates adını bilmeyebilir ve bunların her birinin ayrı ayrı şahıs olduğunu düşünebilir. Bu durumda söz konusu ifadelerin ortak referanslarının Sokrates olduğu söylenemez.

Ortak referansın Sokrates olduğunun bilinmesi durumunda

ifadelerin her biri üç farklı şekilde kullanılır:

A “Sokrates, Platon’un hocası..” şeklinde ada ekleme;

B  “Platon’un hocası olan Sokrates”  ifadesinde sıfat fiil;

C “Sokrates, Platon’un hocasıdır.” Cümlesinde yüklem  olarak kullanılır.  

İlk iki kullanımdaki Sokrates, Platon’un hocası..”  ve  “Platon’un hocası olan” ifadelerinin bildirim açısından bir değeri yoktur; sadece referansın anlaşılmama olasılığı düşüncesiyle yapılan açıklamadır. Üçüncü kullanımda ise Sokrates gerçek bir bildirim sözcesidir.

Açıklamalarımızın bu aşamasında şu hayati soruyu soralım: Tıpkı kelimeler gibi cümlelerin de referansı var mıdır? Bize göre cümlelerin referansının olması mümkün değildir. Çünkü cümleler kelimeler ve özel adlar gibi gösterge değildir; referansları olan göstergelerin bir kombinezonudur. Göstergelerden yani kelimelerden  oluşan bir entitenin kendisinin de bir gösterge olması çelişkilidir.

Öte yandan göstergelerin fonksiyonu ve cümlenin fonksiyonu arasında da fark vardır. Göstergelerin fonksiyonu doğrudan işaret etmek, cümlenin fonksiyonu ise bildirmek ve yaptırmaktır. Cümleyle bir şey bildiririz veya yaptırırız. Cümlenin bu fonksiyonu yerine getirebilmesi için anlamlı olması gerekir. Referansta işaret ne ise cümlede de anlam odur. Kısaca söylersek, cümleler referansta bulunmaz.  Göstergelerin referansı, cümlenin anlamı vardır. Ancak şunu da ekleyelim: Referans gibi anlam da uylaşımsaldır.

Anlamı referansları uylaşımsal göstergelerin fonksiyonu diye nitelemiştik. Bu açıdan baktığımızda analitik denen cümlelerin gerçekte cümle olup olmadıkları problemi ortaya çıkar. Bizim bakış açımızdan şu ortaya çıkar:  “Kar beyazdır.” “Balina memelidir.” gibi sözceler gerçekte cümle ya da yargı değildir; çünkü kendilerini oluşturan göstergelerin fonksiyonu olamaz. Bu nedenle bu sözceler Kar birikti.” “Balina gemiye çarptı.” Gibi anlamlı sözcelerin  analitik cümleler izole göstergeler gibidir. “Bir cümle türü gibi görülmeleri doğru değildir.

 

Burada şöyle sorabiliriz: Referansın aktüel olması zorunlu mudur? Örneğin Günümüz Fransa’sının kralı keldir.” Gibi bir cümlenin referansından söz edebilir miyiz? Cevap şudur: Bu soruya koşullu olarak evet diyebiliriz. Koşul da konuşanın yaşadığı dönemde fiilen bir kralın olması gerekir. Eğer cümle 1700’lü yıllarda kurulmuşsa, kesinlikle doğru veya yanlış olan bir referansı vardır. Oysa günümüzde bir kişi bunu söylemişse bu cümle doğru da yanlış da değildir. O nedenle referansı yoktur. Geçmişten söz eden her sözce referanssız değildir. Örneğin “İstanbul 1400 yılında henüz fethedilmemişti.” Bu cümlenin referansı doğru olan bir olgudur yani İstanbul’un söz konusu tarihteki doğru bir durumunu ifade eder. Sonuçta referansı vardır.

Öte yandan nesnel bir durumdan söz ediyor gibi görünen bir takım ifadeler de referansızdır. Örneğin “Güneş sisteminin on beşinci gezegeni” “En büyük kare”, “Excalibur’un keskin bir ağzı vardır.” ifadeleri  böyledir; çünkü onlar hiçbir şeyle ilişkili değildir.

İnanç objelerine, mitolojik olaylara ve fiktif varlıklara da referansta bulunabiliriz. Çünkü dilin bunlara ilişkin kelimeleri kültürel olsalar da uylaşımsaldır. Örneğin keloğlan az veya çok farklarla bir resim dersinde öğrenciler tarafından hep aynı şekilde çizilir. Bu demektir ki, bir fiktif varlığın referans olabilmesi için kolektif tasavvura sahip olması gerekir. Kısaca söylersek şu ya da bu özelliğe bir şeyin bulunduğunda sosyal uylaşım varsa, bu şey vardır; ister atom, isterse Tanrı olsun, bu terimin kullanımı meşrudur.

Anlamlı;  fakat referansı olmayan hiçbir sözce yoktur. Bir sözce anlamlı ise referansı olmalıdır; bilinebilir referansı yoksa sözce değildir. Özel ad olsa bile tek  sözce, ister yalın isterse tamlama şeklinde olsun, anlamlı cümle dışında referans  değildir. İstanbul, Uludağ,  kapının mor rengi vs. gibi tekil objeler referans değildir; onların sadece tasavvurları veya çağrışımları vardır; referans tasavvur edilebilen değil, imgelenebilen nesnedir. Tasavvur ve çağrışım kişiseldir, psikolojiktir; oysa imge kolektiftir. Kolektif imge en yalın ifadesiyle resmi çizilebilen şeydir. Bir objenin imgelenebilmesi için olgu ve iletişim durumunu bildiren bir sözcede kullanılmaları gerekir.  Örneğin “uçan halı” imgelenebilir; ama tasavvur edilemez. Sonuçta kolektif fiktif ifadeler referanstır.  

Burada önemli bir sorunu ortaya koyalım: Referans ifadelerinde doğruluk değeri mi yoksa fonksiyon değer mi asıldır? Cevap şudur: Referansın temel özelliği doğru olmaları değil, fonksiyonel olmalarıdır. Doğruluk konusunda Austin gibi düşünüyoruz. Doğruluğun sözcelerin özellikleri değil; kişinin tutumunun ifadesi olduğunu düşünüyoruz. Örneğin “Çocuk vazoyu kırdı.” sözcesini alalım. Burada “doğru” ifadesi, sözceyi duyanın “Bunu onaylıyorum.” Anlamındadır. Eğer vazo kırılmamışsa   söylenen “yanlış” onaylamıyorum demektir. Buradan hareketle diyebiliriz ki, cümle olan referans ifadelerinin doğruluk değeri değil fonksiyonel değeri vardır. Bu fonksiyonda dinleyene anlayabileceği bir şey anlatmaktır.

Referansın özelliği doğrudan gönderme olmasıdır. Dolaylı bir referans olamaz. “Ahmet eşini kaybetmesine üzülüyor.” “Yaşlı bayan koronaya yakalanmaktan korkuyor.”; “Öğrenci sınavdaki başarısına seviniyor.”  “Yazar kitabının iki ay sonra yayınlanmasını umuyor.”;  “Müşteri satıcının doğru söylediğine inanıyor.” gibi katarım sözcelerini düşünelim ve şunu soralım: Bu ifadeler dolaylı referans gibi kabul edilebilir mi?  Buna hayır demek zorundayız. Bu ifadeler önerme değil, önermesel tutumdur. İnanıyor ki, umuyor ki, üzülüyor ki, sanıyor ki, gibi ifadeler önerme ekidir ve  eşini kaybetme, sınavda başarılı olma, kitabın yayınlanması vs. önerme içeriğidir. Görüldüğü gibi önermesel tutumlar heterojendir. O nedenle önerme değildir. Önerme olmadıklarından bir cümle referansı özelliği taşımazlar. Önermesel tutumları bütün yönleriyle  ileride ele alacağız. O nedenle şimdilik önermesel tutumların referans  olamayacaklarını söylemekle yetinelim.

Bir dilin terimleri neye referansta bulunur? Veya doğru yüklemleri nelerdir? Bu, aktüel ya da potansiyel empirik verilerden hareketle kolayca söylenemez; çünkü lengüistik davranışlar çok farklıdır ve onların referansları “dışarı”dan belirlenemez.

Referansı olgu ifadelerinden ibaret değildir. Referans kullanımdır. Örneğin şu cümleleri düşünelim.

(1)   Ali Ahmet’le karşılaştı.

       (2) Ali ekonomik güçlüklerle karşılaştı.

        (3) Hasan Ayşe’ye çiçek verdi.

        (3) Hasan Ayşe’yi dinlerken tüm dikkatini verdi.

(1) ve (3) nolu sözceler olgu sözceleridir ve referans cümlesidir. Bunda kuşku yoktur.

Fakat (2) ve (4) nolu sözceler olağan anlamda olgu sözceleri değildir.   Bu sonuncu sözceler olağan anlamda olgu sözceleri olmasalar da referans sözceleridir. Çünkü “ekonomik güçlükle karşılaşmak” “dinlerken tüm dikkatini vermek” belli bağlamlarda ve durumlarda kullanılan ifadelerdir. Eğer Bunların sözünü ettikleri durumları açıkça bilebiliriz. O nedenle  (2) ve (4) nolu sözceler de referans sözceleridir. 

Referansla ilgili bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Referans kullanımdır. Bu kullanımın empirik doğrulukla ilgisi yoktur. Referans diye kullanılan her kelime uylaşımsal ise, referanstır. “Çelişme yasası sarıdır.”, “İnsanın genleri gül gibi kokar.” Sözceleri uylaşısal değildir. Bu nedenle referans olamaz.

Referansın göstergesinin Referansın doğru olmasıyla özdeş değildir; bir referansın sonradan yanlış  olduğu ortaya çıksa bile, yanlışlığı ortaya çıkana kadar referans özelliğini kaybetmez. Örneğin Kopernikus’a göre gezegenlerin yörüngeleri daireydi.

Fransız astronom Le Verrier: Güneşle Merkür arasında, Merkür’ün hareketlerini etkileyen Vulkan (Kızıl  Gezegen) adını verdiği bir gezegenin varlığına inanıyordu.”

Oysa sonradan anlaşıldı k, gezegenlerin yörüngesi daire değil; elipstir; Vulkan bir gezgen de yoktur. Bu iki durum yine de Kopernikus’un ve Le Verrier’nin ifadelerinin referanssız olduğu anlamına gelmez. Elips yörünge ve Kızıl Vulkan bir kullanımdır ve referanstır.

Dilin bütün kelimeleri referansın referansı yoktur. Ben, şimdi şurada, bu, şu gibi göstericiler de referanstır. Ancak “veya” “ise”, “o halde”, “ancak”, “yalnız”, sadece,  “fakat”  gibi sinkategorematikler  referans değildir.

 

Dil felsefesinde önemli keşiflerden biri belirsiz betimlerdir. Belirsiz betimler örneğin bir insan, herhangi bir insan, birkaç insan, her insan, tüm insanlar  gibi ifadelerdir. Burada şöyle sorabiliriz: Be lirsiz betimlerin referans mıdır? Buna “kesinlikle “evet” diyoruz. Çünkü referanslar betim değildir; gösterge ile işaret ettiği şey arasında kurulan doğrudan bir ilişkidir.

Belirsiz betim sözcelerinin referansının “Dünyanın Güneş etrafında dönmesi”nin referansından farkı yoktur. “Salonda birkaç kişi vardı.” Sözcesi şu şu durumda şu cinsiyette şeklinde betim olmasa da salonda olan kişilere gönderir.

  Referans şu ya da bu sözcenin anlamının bileşeni; anlamın arkasında duran; ulaşabildiğimiz ya da ulaşamadığımız bir şey değildir.

Referans, cümlenin kendisiyle ya da bölümlerinden biriyle bir eylemi gerçekleştirdiğimiz; etkinlikte bulunduğumuz bir şeydir. Eylem dilin belli bir kullanımında yaptığımız bir şeydir. Bir sözcelemenin bir eylem olması zorunlu olarak bir referansı olmasını gerektirir. Her referansın bir yönelimi vardır. Yani referansın referansta bulunduğu şey bellidir. Hem referansı olan bir sözceleme olmak hem de referansı başarısız ya da eksik olmak çelişkilidir.

Sözde süjeler ya da gramatikal süjeler reel bir referansa sahip değildir. Cümlenin ya da cümlenin bir bölümünün anlamlı olması, belirli bir dilde, kendilerini diğer cümlelerden ya da cümlelerin diğer bölümlerinden ayırt eden tümüyle uzlaşımsal, çok genel kullanım şartlarına sahip olmalarına bağlıdır. Cümlenin sözcelenmesi, reel, tarihi ve bağlamı belli bir olaydır. Onun durumları vardır.

 

 

Referans, konuşan tarafından gerçekleştirilen bir edimdir. Konuşan kişi bir entiteye referansta bulunduğunda entitenin var olduğunu varsayar; ama var olduğunu iddia etmez.

Lengüistik bir edim olarak referansın arkasında inanç vardır. Her referans bir inancı içerir:

Eğer bir kişi cümleyi ciddi olarak sözceliyorsa, bu sözce belli bir anlamda bir olgunun varlığına inandığını açıkça kanıtlar.

Referanstaki inanç sadece “inanıyorum” şeklindeki bir lengüistik edim değildir; ayrıca zihinsel bir edim olarak bir inanç’tır. Referansta bulunarak yaptığım şey, zihnimde olup biten şeyden, inanç eyleminden ayrılamaz. Referansta bulunma edimi hiç de bu inancı betimlemeden ibaret değildir; fakat bu edim bir inancı belirtir.

Referans için kullanılan uylaşımsal ifadeler üç gruptur:

1 Sözcelemelerin bağlamına bağlı olan ifadeler. Örneğin Ben, onlar, “…in yazarı”, “Türkiye’nin …ci/cu-cü  cumhurbaşkanı” .

2. Hangi tür nesnelere uygulanacağı konusunda az veya çok uylaşım olan ifadeler. Bunları betim derecesi en yüksek olanları özel adlardır. “O”nun, minimal bir betimsel bir anlamı vardır. “yuvarlak masa” gibi ifadeler maksimum betimsel bir anlam taşır. Fakat “kirli” ve büyük harfle yazılan “Yuvarlak Masa” gibi ifadeler orta derecede betimdir.

3.

a. Referans ve yüklemesi uylaşımsal kurallarca yönetilen, doğru kullanılan referans ifadeleri: En az betimsel olanı zamirler ve en çok betimsel olanı nesne adlarıdır.

b. Genel değil de özel uylaşımsal göndergesi olan ifadeler. En çok bilinen özel adlar bu kategoriye girer.

Referansın Gücü

Referans sayesinde anlamı belirleriz; herhangi bir söylemin gücünü  biliriz. Referans gücü tam anlaşılıyorsa başarılıdır;  değilse başarısızdır. Örneğin “Gökyüzü” gökyüzünü düşünmemizi sağlıyorsa başarılıdır; değilse başarısızdır;  “Geç kalmamak için acele etmelisin.” dinleyen tarafından anlaşılmışsa başarıdır anlaşılmamışsa başarısızdır. 

 

Referans, kelimenin ya da cümlenin objektif olarak belirttiği şeydir. Referansı dile getirebiliriz ve hep aynı şekilde anlarız; diğer deyişle referans, kelimenin ya da bir ifadenin objektif olarak belirttiği şeydir. Önermenin gücü, referansıdır. Bunun anlamı şudur: Referansa sahip olan, ilkin bir şey yaptırma gücüdür.   Önerme sadece türemiş bir anlamda referansa sahiptir. Objeyle ilişkili olan özel ad değil; fakat özel adın anlamıdır.

 

Referansı belli olan bir ifade ya da önerme belli bir etki gücüne sahiptir. Bu yüzden de performatiftir. Performatif ifadeler, semantik-sembolik bir özellik taşır yani anlamlı ve gramere göre düzenlenen kelimelerden dizisinden oluşur; potansiyel olarak bir şeyi yaptırma gücüne sahiptir. Bu potansiyel güç performatif ifadeye önceden yerleştirilmiştir; ifadede, daha telaffuz edilmeden önce bulunmaktadır ve iletişimde ortaya çıkar 

Austin’in performatif ifadeleri ya da önermeleri keşfi, referans ve etki gücü arasındaki yapay ayrımı ortadan kaldırmıştır. Austin sayesinde şunu anladık: Referansı belli olan bir ifade ya da önerme belli bir etki gücüne sahiptir.

Performatif sözcenin kaynağı olan kişiye iki yolla referansta bulunabiliriz: Sözlü ifadede ve yazılı ifadede. Sözlü ifadede referans, sözcelemeyi yapanın, “o” zamiriyle işaret ettiği şeydir; yazılı ifadede ise metnin sonunda imzası olan kişidir; çünkü yazılı metinlerde söylemeyi kaynağına doğrudan bağlayan başka bir referans biçimi yoktur.

Referans konuşanların yönelimli söz edimidir; kişi kelimeleri ya da diğer ifadeleri sözceleyerek referansı gerçekleştirir.

Konuşanlar böylece kavramlar aracılığıyla nesnelere referansta bulunurlar ve yüklemleri ifade ederler.

 

 

 

2 yorum:

  1. Referans kelimesi geçen bir metin okudum, maalesef anlamını tam olarak kavrayamamıştım. Yazınız sayesinde daha iyi anladım, teşekkür ederim sayın hocam.

    YanıtlaSil