23 Ocak 2022 Pazar

ÖZEL ADLARIN ANLAMI

 

                                                        Özel adların anlamı

Adlar cinslerin ya da türlerin adlarından ibaret değildir. Özel adlar da vardır. Dil felsefesinde özel adların statüsü genel adların statüsüyle bazı ortak noktalara sahip olsalar da cümledeki fonksiyonları daha farklıdır. Bu farklılıklar ve özgünlükler ortaya konmazsa özel adların yer aldıkları sözcelerin anlamı belirsizleşir. O nedenle özel adların yer aldıkları ifadelerin doğru anlaşılabilmeleri için onlardaki özel adların adlardan farklarını görmelidir. Bu da özel adlar konusunu ayrıntılı biçimde ele almayı gerektirir.

Özel adlar, kelimelerin özel bir türüdür. Özel adların aydınlatılması diğer kelimelerin açıklamasından farklıdır. Bunların anlamlarıyla ilgili tespitler de diğer kelimelerin anlaşılmasında ölçüt olamaz.

Özel adlar belli anlamlarla özdeş gibidir. Özel adları düşünürsek ya da kullanırsak, onlar bazı imgeleri ya da çağrışımları hatırlatmakla kalmaz; özel nitelikleri de aklımıza getirir.

Kişilerden söz eden yani kişi adlarını içeren önermeler, çok farklı şekillerde doğrulanabilir. Örneğin “Hezarfen Ahmet Çelebi Galata’dan Üsküdar’a uçtu.” sözcesini alalım. Bu sözce çok çeşitli şekillerde doğrulanabilir. Bir gün Hezarfen Ahmet Çelebi’nin cesedi bulunabilir ve o zaman “Hezarfen Ahmet Çelebi Galata’dan Üsküdar’a uçtu.” sözcesi doğrulanabilir; fakat öyle metinler de bulunabilir ki, bu metinlerde Hezarfen Ahmet Çelebi’nin asla yaşamadığı ve bu adın bazı amaçlar için icat edildiği anlaşılabilir. Sonuçta Hezarfen Ahmet Çelebi’yle ilgili sözcelerin, onun yaşaması mümkün olması koşuluyla anlamı vardır.

Bir özel ad bir dizi betimdir. Bir özel adı olan birinin gerçekte var olmadığını ileri süren kişi, bu betimlerin tümünü değil, onlardan bazılarını inkâr eder. Bunu Sokrates adından hareketle açıklayabiliriz: Sokrates’in gerçekte yaşamadığını ileri süren kişi, bunu yapmakla Sokrates’in sadece özelliklerinden ya da eylemlerinden birini inkâr eder. “Sokrates yaşamamıştır.” demek, çok çeşitli anlamlara gelir. Örneğin, “Platon’un kendi bil diyen bir hocası yoktu.” veya “Platon’un hocası vardı; ama baldıran zehri içerek değil, sıtmadan öldü.”

Sokrates’in pek çok betimi yapılabilir: Örneğin “Görüşlerini hayatıyla ödemiş filozof.”; “Felsefenin konusunu insan yapan kişi.” Gençleri topluma düşman etmekle suçlanan düşünür.”

Bir özel adın anlamı yer aldığı önermelere göre değişir. Onun a priori bir anlamı yoktur. Bir özel adın betimi, bu betimlerin tümünü içerir. Örneğin “X kimdir” demek “(1) Şurada veya burada gördüğüm (2) Şunları veya bunları yapan (3) şu şu özelliklere sahip herkesin X diye bildiği bir kişi demektir. X’in anlamı bütün bunların hepsinin ve bunlara eklenecek başka özelliklerin kendisi için doğru oldukları insandır.

Kuşkusuz X hakkındaki bilgilerimin bazılarının yanlış oldukları ortaya çıkabilir. O nedenle bir özel adların sabit bir anlamı; özdeş oldukları tek bir betim yoktur. Özel adların betimi sürekli değişir. O nedenle sabit anlama karşıt, yanlış veya uygun olmayan anlamdan söz edemeyiz. O zaman X’in anlamı değişir.

Bir özel ad örneğin Einstein bir ve aynı objeye farklı durumlarda referansta bulunabilir. Örneğin “Einstein” farklı konuşanlar ona bir ve aynı betimi yüklemez. Einstein yaşadığı sürece çeşitli belirli betimlerin konusu olur ve farklı referans özellikleri kazanır; babası için bir “çocuk”tur; eşi için bir “koca”dır; bir bilim adamı için “fizikçi”dir vs. “Einstein” adı hayatı boyunca alışkanlıkları, tercihleri, tutkuları, başkalarıyla ilişkileri değiştiği halde bir kişi olmayı ve “Einstein” diye anılmayı sürdürür. Böylece özel adın anlamı bu adı taşıyanın kişiliğinin her zaman özdeş oluşuna bağlı değildir.

Özdeşlik bize bir bilgi vermez. Örneğin “Ağrı Dağı Ağrı Dağı’dır.” dersek Ağrı Dağı hakkında bir bilgi edinmeyiz. Bu önerme doğrulanamaz ve yanlışlanamaz. Bu nedenle “Ağrı Dağı Ağrı Dağı’dır.”daki “Ağrı Dağı” referans değildir. Oysa “Ağrı Dağı Ararat Dağı’dır.” dersek “Ağrı Dağı” hakkında bir bilgimiz olur. Bu sözce doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Bu sözcedeki “Ağrı Dağı” bir referans gibi görülebilir.

Sonuç olarak bir özel adı sabit bir anlamı olmadan kullanırım. Bu durum özel adın betiminin değerini azaltmaz. Bu tıpkı bir masanın üçayaklı ve dört ayaklı olmasının onun kullanımına etki etmediği gibi.

Betimler, sembollerden oluşan ve betimin anlamını belirlemeye yarayan adlardır. Özel adlar ve betimler, tekil terimlerdir. Fakat mantıksal açıdan özel adlar ve betimler bir cümlede aynı fonksiyonu taşımazlar. Örneğin

(1) “Seyahatname’nin yazarı”.

(2) “Evliya Çelebi Seyahatname’yi yazan seyyahtır.”

(1)No.lu sözce (2) no.lu sözceyle aynı özel adı ifade eder; fakat

 (1) No.lu sözcedeki “Seyahatname’nin yazarı”.

özel ad değeri taşımaz. Bu yüzden (2)’Evliya Çelebi’yle değiş-tokuş edilemez.

Özel adlar örneğin “Hulusi Behçet” sadece referans değildir; yüklem de olabilir. Yalnız özel ad, bir yüklem olduğunda normal yüklemlerle aynı değerde olmaz. Şöyle bir cümle olsun: “Behçet hastalığını keşfeden, Türk doktoru Hulusi Behçet’tir.” Bu cümleyi “İki kere iki dörttür.”, “Venüs gezegeni hem sabah hem de akşam görünür”. “Ağaç yeşildir.”, “Balina en büyük balıktır.” gibi cümlelerle karşılaştıralım. “Behçet hastalığını keşfeden, Türk doktoru Hulusi Behçet’tir.” cümlesindeki “dır.”ın fonksiyonu diğer cümlelerdeki “dır.”la aynı değildir.

“Osmanlı’nın ilk başkenti” veya “Güney Marmara’nın en büyük şehri” ifadelerinin referansı kuşkusuz Bursa’dır. Bu ifadelerde Bursa’ya referans dolaylıdır. Oysa bir özel ad dolaylı olarak değil doğrudan referansta bulunur. Özel adın referansını bilmek için betimlere ya da niteliklere başvurmak gerekli değildir. Örneğimize dönecek olursak “Bursa”ya referansta bulunmak için “Osmalı’nın ilk başkenti.” veya “Güney Marmara’nın en büyük şehri” ifadelerini kullanmak zorunda değiliz. Çünkü özel adlar betimler demetine sahiptir. Yani bir özel ad pek çok betimi içerir. Bu betimlerden en azından biri zorunlu olarak doğrudur. Örneğin Aristoteles’le ilgili betimlerin hiçbiri doğru olmasa bile Platon’un öğrencisi olması zorunlu olarak doğru olabilir.

 

 Özel adlar, ad vermeye yetkili kişiler tarafından verilir ve nasıl verildiyse hep öyle kullanılır; buna özel adların nedensel olarak taşınması denir.

Özel adlara farklı anlamlar yüklenemez. Konuşanlar özel adlara farklı anlamlar yüklerse, o zaman birbirini anlayamaz. Örneğin Ahmet’in kişinin hem “Fatih” hem de “II. Mehmet” adlarını farksız biçimde kullanabildiğini kabul edelim. O zaman adların referansları aynıdır. Fakat Ahmet bu iki adın farklı kişilere ait olduklarına inansın “II. Mehmet keldi ve Fatih kel değildi.” desin. Bu sözcede her iki adın referansı aynı değildir. “II. Mehmet keldi ve Fatih kel değildi.” diyen Ahmet’in düşüncesini anlayamam ve başkasına anlatamam; sadece kelimelerini tekrar edebilirim ve şöyle diyebilirim: “Ahmet II. Mehmet’in kel olduğuna ve Fatih’in kel olmadığına inanıyordu.” Oysa benim özel dilimde “Fatih” ve “II. Mehmet” adlarının referansları aynıdır ve Ahmet’le aynı dili kullanmıyorum.

Özel adı kullanmak için onun bazı özellikleri bilinmelidir. Konuşan dinleyene Cahit Arf hakkında ne düşündüğünü sorsun. Dinleyen eğer Cahit Arf’ın adını daha önce hiç duymamışsa ve bu nedenle niteliklerinden hiçbirini bilmiyorsa, kimden söz ettiğimizi bilemez. Bu yüzden Cahit Arf kimdir? diye değil de Cahit Arf’ın anlamı nedir diye sorar. Bu tıpkı ilk defa duyduğu “Puhu kuşunun anlamı nedir?” sorusuna benzer.

Objenin betimlerinden en azından bazıları sadece özel adın referansta bulunduğu obje hakkındaysa doğrudur. Böylece bir özel adın referansı adı taşıyanla betimlenen niteliği özdeşleştirmeye izin verdiği ölçüde doğrudur. Bu özdeşleştirme ölçütüne sahip değilsek, özel adı kullanamayız. Kuşkusuz özel adların fonksiyonu bu anlamda belirli betimlerin fonksiyonu gibi değildir; ama betimleri astığımız bir askıya benzer.

Özel adlar bir obje farklı durumlarda olsa bile aynı objeye referansta bulunabilir. Fakat objenin kullanıldığı durumlar ve zamanlar değişse de obje aynı kalmalıdır. Referansın özdeşliğinin zorunlu koşullarından biri, referansın objesinin değişmemesidir. Örneğin bir yerleşim yerine başlangıçta “Yenişehir” adı verilsin. Bu yerleşim yeri aradan yüzyıllar geçmesine rağmen “Yenişehir” adıyla anılmayı sürdürür. Buradan hareketle diyebiliriz ki, özel adın anlamı değişebilir; ama referansı değişmez.

Her özel ada genel bir terim analitik olarak eklenmiştir. “Uludağ, bir dağdır.”; “Kızılırmak, bir ırmaktır.”; “Aristoteles bir kişidir.” önermelerinde bunu açıkça görürüz. Bir dağ olmayan hiçbir obje, Uludağ olamaz. Çünkü referansın sürekliliğini garanti altına alabilmemiz için özdeşlik ölçütüne ihtiyacımız vardır. Bu ölçütü sağlayan da özel ada eklenmiş genel terimdir. Aristoteles ne kadar farklı şeylere dönüşse de yine de Aristoteles’tir; Örneğin onun ağaca ya da ata dönüştüğünü ileri sürebilsek bile, yine de herhangi bir özdeşlik ilkesi gerekir. Aristoteles, Aristoteles olarak kaldığı halde, örneğin bir ilk sayıya dönüşmez. Bunu söylemek, şunu demektir: Bir terim ya da terimler gurubu, Aristoteles adına analitik olarak eklenmiştir.

Öte yandan bazı özel adlarda anlam belirli betimlerde olduğu gibi doğrudan verilir. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası gibi özel adlar sözel betimleme olmadan belirli nitelikle zorunlu olarak içerir. “Tanrı inananlar için âdildir, mutlak güçlüdür; her şeyi bilir.” “Deli Dumrul Dede Korkut Hikayelerinin kahramanıdır.” “Devlet-i Aliyye yüksek değil, Osmanlı İmparatorluğu’dur.”

Aynı şekilde, “Nilüfer” adının yalnızca kızlara verilmesi konusunda bir uylaşım olabilir, ama ben oğluma Nilüfer adı verirsem yalan söylemiş olmam, insanları yanılgıya sürüklerim.

İnsanların hayatlarında kullandıkları özel adların betimi ve tarihsel kişilerin özel adlarının betimi aynı değildir. Örneğin komşusu “Hasan” hakkında doğrudan deneyim ürünü betime sahip olan kişinin, Newton hakkında sahip olduğu belirli betim aynı değildir. Bu sonuncusuna ait betim tarihsel bir şahsa ait ve öğrenilmiş yani dolaylı betimdir.

Özel adların temel fonksiyonu yaptırım cümlelerinin gerçekleştirilmelerine izin vermeleridir. Örneğin “Ahmet Bey! Buraya kadar gelir misiniz?” “Sayın Coşkun…., kullanım ücretini zamanında ödemediğiniz telefonunuz iletişime kapatılmıştır. Borcunuzu en kısa süre içinde ödeyin.” gibi yaptırım cümlelerinde özel adların kullanıldıklarını görüyoruz. Aynı şekilde polikliniğin girişinde muayene olacak hastaların adlarının yazılı olması da bir söz edimidir; sırası gelenin adının belirtilmesi şu demektir: “Sayın X, muayene olmak için girebilirsin.”

Özel adların söz ediminde kullanımı ve referans olmaları birbirinden ayrılamaz. Kuşkusuz bir askıdan sadece ona asılabilecek şeyleri asarak yararlanabiliriz; fakat özel adları böyle kullanamayız, onları kullanmak için belirli betimler yüklemeliyiz. Yine de bir özel adı kullanma referansta bulunmak için bu betimlerin tıpkı “Aristoteles”i kullandığımda olduğu gibi açık olmasını gerektirmez. Bu betimlerin bir askının özdeşliği içermesi gibi betimlenen şeyle özdeş olması gerekmez. Yine de bu betimler referansta bulunduğu şeye örtük biçimde bağlanmalıdır.

Özel adlar pragmatik açıdan orijinaldir ve yararlıdır. Belirli betimler adın referans kullanımıdır. Örneğin “Konularını tarihten seçen”, “Şu memleketli” “şu üniversitede”, “şu unvanla çalışan” “şu roman yazarı” gibi ifadeler belirli betimlerdir. Bu özelliklerin her biri referans değerindedir. Konuşan kişi özel adı, örneğin bu romancının adını kullandığında varsaydığı belirli betimlerin bir bütünü vardır. Tek bir nitelik özel adın betimi için yetmez. Örneğin sözünü ettiğimiz romancının sadece “konularını tarihten seçme” niteliği betim gibi görülemez; çünkü yukarıda söylediğimiz gibi belirli betimler çoktur bir ağ oluşturur; demet halindedir.

Bu açıdan konuşan kişinin çeşitli betimler yapması ve bu betimler demetinin konuşandan konuşana değişmesi normaldir. Bir özel ad konusunda zihinlerinde farklı betimler bulunan iki kişinin bir özel bir adı içeren bir önermeyle aynı şeyi söylemesi mümkündür.

Özel ad bir sözcede referansta bulunduğu bir nesnenin yerini tutar. Bir özel adın varlığı ve betimi sorunu yoktur. Varoluş betimden yani belli bir niteliğe sahip olmaktan ayrılamaz. “Afrika kıtası vardır.” veya “Kerberos* yoktur” gibi varoluşu olumlayan ve olumsuzlayan sözceleri düşünelim. Varoluşun kabul veya inkâr edilmesi bir yüklem oluşturmaz; fakat özel adı taşıyanın var olduğunu da yok olduğunu da söylemek ona bir şey yüklemek ve bildirimde değildir.

Bir var oluş sözcesi bir objeye var olduğunu ortaya koymak için referansta bulunmaz; fakat daha çok bir kavramı ifade eder. Bu nedenle “Kerberos yoktur.” demek mantıksal bir yanlışa düşmektir. Bir özel adın yok olduğunu söylemek çelişkilidir. Çünkü bir özel ad en az bir niteliğe sahiptir ve en az bir niteliğe sahip olanın da yok olduğu söylenemez.

Örneğin Süleyman adlı kişide hem merhametli hem de insafsız olmanın çelişkili olabilmesi için bir iradesi olabilmelidir. İradeli olmak ona bir çelişki yükleyebilmemizin asgari koşuludur. Bir özel addan söz edilebilmesi için ona ilişkin “Süleyman’ın iradesi vardır.” betiminin ifade edilmesi gerekli değildir. Her ad gibi özel ad da belirli bir betimi zorunlu olarak içerir. Özel adlar betimin kısaltmasıdır. Bir şeyin var olduğunu söylemek ona referansta bulunmak değildir.

 

Özel adlar, anlamın kognitif bir içerik kazanmasını sağlayan ve objektifliğini garanti eden kelimelerdir. Asıl anlamda referans, özel adlardır yani kelimelerdir.

Özel adların bir anlamı var mıdır yok mudur? problemi naiv bir sorundur. Bu sorunu incelerken düşülen bir metafizik tuzak vardır: Bu tuzak şudur: Dünyayı dil aracılığıyla kavramaya çalışmak; diğer deyişle dünyanın yapısıyla dilin yapısının birbiriyle uyumlu olduğunu söylemek.

Gerçekte özel adlar ve belirli betimler arasında var olduğu söylenen ayrım, objeler ve nitelikler (ya da objenin görünüşleri) arasındaki bu ayırımı ortaya çıkarır.



* Kerberos. Kerberos (eski Yunanca: Κέρϐερος / Kérberos, Yunan mitolojisinde Hades 'in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek ( Hesiode 'a göre 50, Horace 'a göre ise 100 başı vardı).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder