Özel adların anlamı
Adlar cinslerin ya da türlerin adlarından
ibaret değildir. Özel adlar da vardır. Dil felsefesinde özel adların statüsü
genel adların statüsüyle bazı ortak noktalara sahip olsalar da cümledeki
fonksiyonları daha farklıdır. Bu farklılıklar ve özgünlükler ortaya konmazsa
özel adların yer aldıkları sözcelerin anlamı belirsizleşir. O nedenle özel
adların yer aldıkları ifadelerin doğru anlaşılabilmeleri için onlardaki özel
adların adlardan farklarını görmelidir. Bu da özel adlar konusunu ayrıntılı
biçimde ele almayı gerektirir.
Özel adlar, kelimelerin özel bir türüdür.
Özel adların aydınlatılması diğer kelimelerin açıklamasından farklıdır.
Bunların anlamlarıyla ilgili tespitler de diğer kelimelerin anlaşılmasında
ölçüt olamaz.
Özel adlar belli anlamlarla özdeş gibidir.
Özel adları düşünürsek ya da kullanırsak, onlar bazı imgeleri ya da
çağrışımları hatırlatmakla kalmaz; özel nitelikleri de aklımıza getirir.
Kişilerden söz eden yani kişi adlarını içeren
önermeler, çok farklı şekillerde doğrulanabilir. Örneğin “Hezarfen Ahmet Çelebi
Galata’dan Üsküdar’a uçtu.” sözcesini alalım. Bu sözce çok çeşitli şekillerde
doğrulanabilir. Bir gün Hezarfen Ahmet Çelebi’nin cesedi bulunabilir ve o zaman
“Hezarfen Ahmet Çelebi Galata’dan Üsküdar’a uçtu.” sözcesi doğrulanabilir; fakat
öyle metinler de bulunabilir ki, bu metinlerde Hezarfen Ahmet Çelebi’nin asla
yaşamadığı ve bu adın bazı amaçlar için icat edildiği anlaşılabilir. Sonuçta
Hezarfen Ahmet Çelebi’yle ilgili sözcelerin, onun yaşaması mümkün olması
koşuluyla anlamı vardır.
Bir özel ad bir dizi betimdir. Bir özel adı
olan birinin gerçekte var olmadığını ileri süren kişi, bu betimlerin tümünü
değil, onlardan bazılarını inkâr eder. Bunu Sokrates adından hareketle
açıklayabiliriz: Sokrates’in gerçekte yaşamadığını ileri süren kişi, bunu
yapmakla Sokrates’in sadece özelliklerinden ya da eylemlerinden birini inkâr
eder. “Sokrates yaşamamıştır.” demek, çok çeşitli anlamlara gelir. Örneğin,
“Platon’un kendi bil diyen bir hocası yoktu.” veya “Platon’un hocası vardı; ama
baldıran zehri içerek değil, sıtmadan öldü.”
Sokrates’in pek çok betimi yapılabilir:
Örneğin “Görüşlerini hayatıyla ödemiş filozof.”; “Felsefenin konusunu insan
yapan kişi.” Gençleri topluma düşman etmekle suçlanan düşünür.”
Bir özel adın anlamı yer aldığı önermelere
göre değişir. Onun a priori bir anlamı yoktur. Bir özel adın betimi, bu betimlerin
tümünü içerir. Örneğin “X kimdir” demek “(1) Şurada veya burada gördüğüm (2)
Şunları veya bunları yapan (3) şu şu özelliklere sahip herkesin X diye bildiği
bir kişi demektir. X’in anlamı bütün bunların hepsinin ve bunlara eklenecek
başka özelliklerin kendisi için doğru oldukları insandır.
Kuşkusuz X hakkındaki bilgilerimin
bazılarının yanlış oldukları ortaya çıkabilir. O nedenle bir özel adların sabit
bir anlamı; özdeş oldukları tek bir betim yoktur. Özel adların betimi sürekli
değişir. O nedenle sabit anlama karşıt, yanlış veya uygun olmayan anlamdan söz
edemeyiz. O zaman X’in anlamı değişir.
Bir özel ad örneğin Einstein bir ve aynı
objeye farklı durumlarda referansta bulunabilir. Örneğin “Einstein” farklı
konuşanlar ona bir ve aynı betimi yüklemez. Einstein yaşadığı sürece çeşitli
belirli betimlerin konusu olur ve farklı referans özellikleri kazanır; babası
için bir “çocuk”tur; eşi için bir “koca”dır; bir bilim adamı için “fizikçi”dir
vs. “Einstein” adı hayatı boyunca alışkanlıkları, tercihleri, tutkuları,
başkalarıyla ilişkileri değiştiği halde bir kişi olmayı ve “Einstein” diye
anılmayı sürdürür. Böylece özel adın anlamı bu adı taşıyanın kişiliğinin her
zaman özdeş oluşuna bağlı değildir.
Özdeşlik bize bir bilgi vermez. Örneğin “Ağrı
Dağı Ağrı Dağı’dır.” dersek Ağrı Dağı hakkında bir bilgi edinmeyiz. Bu önerme
doğrulanamaz ve yanlışlanamaz. Bu nedenle “Ağrı Dağı Ağrı Dağı’dır.”daki “Ağrı
Dağı” referans değildir. Oysa “Ağrı Dağı Ararat Dağı’dır.”
dersek “Ağrı Dağı” hakkında
bir bilgimiz olur. Bu sözce doğrulanabilir veya yanlışlanabilir. Bu sözcedeki
“Ağrı Dağı” bir referans gibi görülebilir.
Sonuç olarak bir özel adı sabit bir anlamı
olmadan kullanırım. Bu durum özel adın betiminin değerini azaltmaz. Bu tıpkı
bir masanın üçayaklı ve dört ayaklı olmasının onun kullanımına etki etmediği
gibi.
Betimler, sembollerden oluşan ve betimin
anlamını belirlemeye yarayan adlardır. Özel adlar ve betimler, tekil
terimlerdir. Fakat mantıksal açıdan özel adlar ve betimler bir cümlede aynı
fonksiyonu taşımazlar. Örneğin
(1) “Seyahatname’nin yazarı”.
(2) “Evliya
Çelebi Seyahatname’yi yazan seyyahtır.”
(1)No.lu
sözce (2) no.lu sözceyle aynı özel adı ifade eder; fakat
(1)
No.lu sözcedeki “Seyahatname’nin yazarı”.
özel ad değeri taşımaz. Bu yüzden (2)’Evliya
Çelebi’yle değiş-tokuş edilemez.
Özel adlar örneğin “Hulusi Behçet” sadece
referans değildir; yüklem de olabilir. Yalnız özel ad, bir yüklem olduğunda
normal yüklemlerle aynı değerde olmaz. Şöyle bir cümle olsun: “Behçet
hastalığını keşfeden, Türk doktoru Hulusi Behçet’tir.” Bu cümleyi “İki kere iki
dörttür.”, “Venüs gezegeni hem sabah hem de akşam görünür”. “Ağaç yeşildir.”,
“Balina en büyük balıktır.” gibi cümlelerle karşılaştıralım. “Behçet
hastalığını keşfeden, Türk doktoru Hulusi Behçet’tir.” cümlesindeki “dır.”ın
fonksiyonu diğer cümlelerdeki “dır.”la aynı değildir.
“Osmanlı’nın ilk başkenti” veya “Güney
Marmara’nın en büyük şehri” ifadelerinin referansı kuşkusuz Bursa’dır. Bu ifadelerde
Bursa’ya referans dolaylıdır. Oysa bir özel ad dolaylı olarak değil doğrudan
referansta bulunur. Özel adın referansını bilmek için betimlere ya da
niteliklere başvurmak gerekli değildir. Örneğimize dönecek olursak “Bursa”ya
referansta bulunmak için “Osmalı’nın ilk başkenti.” veya “Güney Marmara’nın en
büyük şehri” ifadelerini kullanmak zorunda değiliz. Çünkü özel adlar betimler
demetine sahiptir. Yani bir özel ad pek çok betimi içerir. Bu betimlerden en
azından biri zorunlu olarak doğrudur. Örneğin Aristoteles’le ilgili betimlerin
hiçbiri doğru olmasa bile Platon’un öğrencisi olması zorunlu olarak doğru
olabilir.
Özel
adlar, ad vermeye yetkili kişiler tarafından verilir ve nasıl verildiyse hep
öyle kullanılır; buna özel adların nedensel olarak taşınması denir.
Özel adlara farklı
anlamlar yüklenemez. Konuşanlar özel adlara farklı anlamlar yüklerse, o zaman
birbirini anlayamaz. Örneğin Ahmet’in kişinin hem “Fatih” hem de “II. Mehmet”
adlarını farksız biçimde kullanabildiğini kabul edelim. O zaman adların
referansları aynıdır. Fakat Ahmet bu iki adın farklı kişilere ait olduklarına
inansın “II. Mehmet keldi ve Fatih kel değildi.” desin. Bu sözcede her iki adın
referansı aynı değildir. “II. Mehmet keldi ve Fatih kel değildi.” diyen
Ahmet’in düşüncesini anlayamam ve başkasına anlatamam; sadece kelimelerini
tekrar edebilirim ve şöyle diyebilirim: “Ahmet II. Mehmet’in kel olduğuna ve
Fatih’in kel olmadığına inanıyordu.” Oysa benim özel dilimde “Fatih” ve “II.
Mehmet” adlarının referansları aynıdır ve Ahmet’le aynı dili kullanmıyorum.
Özel adı kullanmak
için onun bazı özellikleri bilinmelidir. Konuşan dinleyene Cahit Arf hakkında ne düşündüğünü sorsun. Dinleyen eğer Cahit Arf’ın adını daha önce hiç duymamışsa ve bu nedenle
niteliklerinden hiçbirini bilmiyorsa, kimden söz ettiğimizi bilemez. Bu yüzden Cahit Arf kimdir? diye değil de Cahit Arf’ın anlamı nedir diye sorar. Bu tıpkı ilk defa duyduğu “Puhu kuşunun
anlamı nedir?” sorusuna benzer.
Objenin betimlerinden en azından bazıları
sadece özel adın referansta bulunduğu obje hakkındaysa doğrudur. Böylece bir
özel adın referansı adı taşıyanla betimlenen niteliği özdeşleştirmeye izin
verdiği ölçüde doğrudur. Bu özdeşleştirme ölçütüne sahip değilsek, özel adı
kullanamayız. Kuşkusuz özel adların fonksiyonu bu anlamda belirli betimlerin
fonksiyonu gibi değildir; ama betimleri astığımız bir askıya benzer.
Özel adlar bir obje farklı durumlarda olsa
bile aynı objeye referansta bulunabilir. Fakat objenin kullanıldığı durumlar ve
zamanlar değişse de obje aynı kalmalıdır. Referansın özdeşliğinin zorunlu
koşullarından biri, referansın objesinin değişmemesidir. Örneğin bir yerleşim
yerine başlangıçta “Yenişehir” adı verilsin. Bu yerleşim yeri aradan yüzyıllar
geçmesine rağmen “Yenişehir” adıyla anılmayı sürdürür. Buradan hareketle
diyebiliriz ki, özel adın anlamı değişebilir; ama referansı değişmez.
Her özel ada genel bir terim analitik olarak
eklenmiştir. “Uludağ, bir dağdır.”; “Kızılırmak, bir ırmaktır.”; “Aristoteles
bir kişidir.” önermelerinde bunu açıkça görürüz. Bir dağ olmayan hiçbir obje,
Uludağ olamaz. Çünkü referansın sürekliliğini garanti altına alabilmemiz için
özdeşlik ölçütüne ihtiyacımız vardır. Bu ölçütü sağlayan da özel ada eklenmiş
genel terimdir. Aristoteles ne kadar farklı şeylere dönüşse de yine de
Aristoteles’tir; Örneğin onun ağaca ya da ata dönüştüğünü ileri sürebilsek
bile, yine de herhangi bir özdeşlik ilkesi gerekir. Aristoteles, Aristoteles
olarak kaldığı halde, örneğin bir ilk sayıya dönüşmez. Bunu söylemek, şunu
demektir: Bir terim ya da terimler gurubu, Aristoteles adına analitik olarak
eklenmiştir.
Öte yandan bazı özel adlarda anlam belirli
betimlerde olduğu gibi doğrudan verilir. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Merkez
Bankası gibi özel adlar sözel betimleme olmadan belirli nitelikle zorunlu
olarak içerir. “Tanrı inananlar için âdildir, mutlak güçlüdür; her
şeyi bilir.” “Deli Dumrul Dede Korkut Hikayelerinin kahramanıdır.” “Devlet-i
Aliyye yüksek değil, Osmanlı İmparatorluğu’dur.”
Aynı şekilde, “Nilüfer” adının yalnızca
kızlara verilmesi konusunda bir uylaşım olabilir, ama ben oğluma Nilüfer adı
verirsem yalan söylemiş olmam, insanları yanılgıya sürüklerim.
İnsanların hayatlarında kullandıkları özel
adların betimi ve tarihsel kişilerin özel adlarının betimi aynı değildir.
Örneğin komşusu “Hasan” hakkında doğrudan deneyim ürünü betime sahip olan
kişinin, Newton hakkında sahip olduğu belirli betim aynı değildir. Bu
sonuncusuna ait betim tarihsel bir şahsa ait ve öğrenilmiş yani dolaylı
betimdir.
Özel adların temel fonksiyonu yaptırım
cümlelerinin gerçekleştirilmelerine izin vermeleridir. Örneğin “Ahmet Bey!
Buraya kadar gelir misiniz?” “Sayın Coşkun…., kullanım ücretini zamanında
ödemediğiniz telefonunuz iletişime kapatılmıştır. Borcunuzu en kısa süre içinde
ödeyin.” gibi yaptırım cümlelerinde özel adların kullanıldıklarını görüyoruz.
Aynı şekilde polikliniğin girişinde muayene olacak hastaların adlarının yazılı
olması da bir söz edimidir; sırası gelenin adının belirtilmesi şu demektir:
“Sayın X, muayene olmak için girebilirsin.”
Özel adların söz ediminde kullanımı ve
referans olmaları birbirinden ayrılamaz. Kuşkusuz bir askıdan sadece ona
asılabilecek şeyleri asarak yararlanabiliriz; fakat özel adları böyle
kullanamayız, onları kullanmak için belirli betimler yüklemeliyiz. Yine de bir
özel adı kullanma referansta bulunmak için bu betimlerin tıpkı “Aristoteles”i
kullandığımda olduğu gibi açık olmasını gerektirmez. Bu betimlerin bir askının
özdeşliği içermesi gibi betimlenen şeyle özdeş olması gerekmez. Yine de bu
betimler referansta bulunduğu şeye örtük biçimde bağlanmalıdır.
Özel adlar pragmatik açıdan orijinaldir ve
yararlıdır. Belirli betimler adın referans kullanımıdır. Örneğin “Konularını
tarihten seçen”, “Şu memleketli” “şu üniversitede”, “şu unvanla çalışan” “şu
roman yazarı” gibi ifadeler belirli betimlerdir. Bu özelliklerin her biri
referans değerindedir. Konuşan kişi özel adı, örneğin bu romancının adını
kullandığında varsaydığı belirli betimlerin bir bütünü vardır. Tek bir nitelik
özel adın betimi için yetmez. Örneğin sözünü ettiğimiz romancının sadece
“konularını tarihten seçme” niteliği betim gibi görülemez; çünkü yukarıda
söylediğimiz gibi belirli betimler çoktur bir ağ oluşturur; demet halindedir.
Bu açıdan konuşan kişinin çeşitli betimler
yapması ve bu betimler demetinin konuşandan konuşana değişmesi normaldir. Bir
özel ad konusunda zihinlerinde farklı betimler bulunan iki kişinin bir özel bir
adı içeren bir önermeyle aynı şeyi söylemesi mümkündür.
Özel ad bir sözcede referansta bulunduğu bir
nesnenin yerini tutar. Bir özel adın varlığı ve betimi sorunu yoktur. Varoluş
betimden yani belli bir niteliğe sahip olmaktan ayrılamaz. “Afrika kıtası
vardır.” veya “Kerberos* yoktur” gibi varoluşu olumlayan ve olumsuzlayan
sözceleri düşünelim. Varoluşun kabul veya inkâr edilmesi bir yüklem oluşturmaz;
fakat özel adı taşıyanın var olduğunu da yok olduğunu da söylemek ona bir şey
yüklemek ve bildirimde değildir.
Bir var oluş sözcesi bir objeye var olduğunu
ortaya koymak için referansta bulunmaz; fakat daha çok bir kavramı ifade eder.
Bu nedenle “Kerberos yoktur.” demek mantıksal bir yanlışa düşmektir. Bir özel
adın yok olduğunu söylemek çelişkilidir. Çünkü bir özel ad en az bir niteliğe
sahiptir ve en az bir niteliğe sahip olanın da yok olduğu söylenemez.
Örneğin Süleyman adlı kişide hem merhametli
hem de insafsız olmanın çelişkili olabilmesi için bir iradesi olabilmelidir.
İradeli olmak ona bir çelişki yükleyebilmemizin asgari koşuludur. Bir özel
addan söz edilebilmesi için ona ilişkin “Süleyman’ın iradesi vardır.” betiminin
ifade edilmesi gerekli değildir. Her ad gibi özel ad da belirli bir betimi
zorunlu olarak içerir. Özel adlar betimin kısaltmasıdır. Bir şeyin var
olduğunu söylemek ona referansta bulunmak değildir.
Özel adlar, anlamın kognitif bir içerik
kazanmasını sağlayan ve objektifliğini garanti eden kelimelerdir. Asıl anlamda
referans, özel adlardır yani kelimelerdir.
Özel adların bir anlamı var mıdır yok mudur?
problemi naiv bir sorundur. Bu sorunu incelerken düşülen bir metafizik tuzak
vardır: Bu tuzak şudur: Dünyayı dil aracılığıyla kavramaya çalışmak; diğer
deyişle dünyanın yapısıyla dilin yapısının birbiriyle uyumlu olduğunu söylemek.
Gerçekte özel adlar ve belirli betimler
arasında var olduğu söylenen ayrım, objeler ve nitelikler (ya da objenin
görünüşleri) arasındaki bu ayırımı ortaya çıkarır.
* Kerberos. Kerberos (eski Yunanca:
Κέρϐερος / Kérberos, Yunan mitolojisinde Hades 'in yönettiği ölülerin bulunduğu
yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek ( Hesiode 'a göre 50, Horace
'a göre ise 100 başı vardı).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder