25 Ocak 2022 Salı

İNANCIN ÜÇ TÜRÜ

 

1. Üç Tür İnanç

Üç tip inanç vardır:

Birinci Tip: “Güneşin yarın doğacağına inanıyorum” şeklindedir. Bu tür inançlar ilke olarak realiteyle karşılaştırılan, realite tarafından doğrulanabilen ve gerçekten böyle oldukları ortaya çıkmış inançlardır.

İkinci Tip: İlke olarak realiteyle karşılaştırılabilen ve geçerli olma olasılığını içeren; yine de gerçekte geçerli olmayan inançlardır. İrrasyonel sebepleri genellikle bu inançlara yükleriz. Örneğin bir öğrencinin üçgenin iç açılarının toplamının 90o olduğuna inanmasını ya dikkatsizliğine ya da dalgınlığına bağlarız ya da onun doğru cevabı anlayamayacak kadar çok genç olduğunu düşünürüz. Bu açıklamalar pek de bir probleme yol açmaz. “İlkel’in yağmur duasının yağmur yağdıracağına inanma nedeni beyninin modern insanın beyninden farklı yapıda olmasıdır” diye bir tahminle açıkladığımızda durum tümüyle başkadır. Burada nedenin realitesi, kanıtlanamaz karşıtın kanıtı anlamına gelir.

Üçüncü Tip: “…meyi yapmanın iyi olduğuna inanıyorum” şeklindeki inançlardır. Bu inançlar reelle karşılaştırarak ya da en azında sadece tek reelle karşılaştırarak, doğrulanamaz. Bu inançlar normatif ve genelde da değer biçen inançlardır.

Spontane düşünce ve insan bilimleri ikinci ve üçüncü tip inançları irrasyonel sebeplere bağlar yani sebepler statüsünde olmayan nedenlere dayandırır. İnançlar, Marksist ya da kültüralist geleneğe göre bireye sürekli telkinle kabul ettirilmiştir. Nietzscheci ve Freudcu gelenek açısından inançlar duyusal süreçler sonunda ortaya çıkmıştır.

Kısacası birinci tip inançları, kendilerini temellendiren objektif sebeplerden hareketle açıklamayı, doğal diye niteleriz; doğrulanmamış inançları (II. Tip) veya realite tarafından doğrulanmayan inançları (III. Tip) irrasyonel nedenlere yani ortak noktaları sebepler olmamak olan az veya çok tahmini nedenlere bağlarız. İnanç fenomenlerini açıklarken irrasyonel şemaların etkisini inkâr edemeyiz. Özellikle duyusal faktörlerin işe karışmasını yok sayamayız. İyi bir hipotezi olduğunu düşünen bilim adamı, normalde bunu doğrulamayı çok önemser. Bu durum, hipotezi anlamlı yapan olguları seçmeyi; hipoteze karşıt olguları ihmal etmeyi ve bir yanlış inancın sorumluluğunu üstlenmeyi gerektirir. Tümüyle başka bir konuyu merhamet’i düşünelim; Merhamet, genellikle politik danışmanların en kötüsüdür. Fakat merhametin yani duyusalın olur olmaz müdahalelerde bulunduğunu kabul etmek başka şeydir, ikinci ve üçüncü tip inançların kaynaklarının her zaman irrasyonel olduklarını ileri sürmek başka şeydir.

Genelde bu inançları sebeplerin etkisi diye analiz etmek akla daha uygundur. Bu sebepleri belirlemek için uygun bu bakış açısını kognitivist diye niteleyeceğiz. Biz burada Montaigne’in (2007 [1595], p. 638) çağrıştırıcı vokabülerini kullanacağız ve bu kognitivist bakış açısını yargılayıcı diye niteleyeceğiz. Bize göre inançların oluşum süreçleri içeriklerinden bağımsızdır. Bunun böyle olduğunu farklı alanlardan örneklerle açıklayacağız. Bilimsel inançlar ve gündelik inançlar, politik inançlar ve kişisel inançlar sadece ve sadece süje onları kendisi için anlamlı gibi kabul ettiğinde yani onların geçerli saydığı sebeplere dayandıklarını düşündüğünde süjenin zihnine yerleşir. Bu, normatif inançlar için olduğu gibi, betimsel inançlar için de doğrudur. Bir bireyin “X, iyidir”e niçin inandığını açıklamak için “X, iyidir”i içselleştirdiğini belirtmek; “X, doğrudur”a neden inandığını açıklamak için, “X, doğrudur”u içselleştirdiğini söylemek yeterlidir.

2. Kognitivist Bakış Açısı

İnançları kognitivist bakış açısıyla açıklama, irrasyonel teorilerle açıklamadan çok üstündür.

Kognitif bakış açısına göre ilkin, inançlar zorlama’yla değil, ikna ile ortaya çıkmıştır. Süje genelde şu duyguyu taşır: “İnançlarımın sağlam temeli vardır. Onları kontrolüm dışındaki güçlerin zoruyla kabul etmedim.” Kuşkusuz yanlış bilinç diye bir kavram vardır. Yanlış bilinç hipotezi ad hoc (uygun özel) bir nitelik taşır. Diğer yandan kabul etmeliyiz ki, yanlış bilinç, yapısal durumlardan çok rastlantısal durumlardan doğar.

İkinci olarak irrasyonel teorilere göre nedenler—örneğin yanlış bilinç gibi nedenler—gizli’dir. Ancak bu tezde, pek çok güçlük vardır. Oysa kognitivist bakış açısında bu güçlükler yoktur. Max Weber, Karl Popper ve onlar gibi düşünenler, irrasyonalizmden doğan güçlüklere çok duyarlıdırlar. Onlar demektedirler ki, davranışın gizli nedeni, ancak bir akıl yürütmeden sonra ve görünür sebeplerin elenmesiyle belirlenebilir. Bir davranış, bir tutum, ya da bir inanç, A, B, C, D, E gibi ilk bakışta akla uygun sebeplerden biriyle açıklanmaya çalışılır. Bu sebeplerden hiçbirinin açıklayıcı olmadığı görülürse, gizli bir F nedeni varsayılır ve bu F nedeni, bir ölçüde akla uygundur. Avlusunda odun yaran birini düşünelim: Bu kişi odunu şu sebeplerden yarabilir: Isınmak, bir dostuna odunu nasıl yardığını göstermek, dinî bir ritüeli yerine getirmek veya odundan bir nesne yaptırmak. Bu ihtimallerin hiçbiri akla uygun görünmezse, akla uygun başka bir sebep düşünülür ve denir ki, bu kişi, odunu birinin zoruyla kesmektedir. O zaman bu gizli nedene belli bir kredi tanırız; çünkü (az önce söylediğimiz gibi ç.n.) hiçbir açık neden gözlemlenen davranışı açıklayabilir görünmemektedir. Max Scheler[1] haklı olarak belirtti ki, bir davranışın sebeplerden yoksun olduğunu düşünmemiz gerektiği andan itibaren insanî olanı olmayandan ayıran sınırı aşarız.

Üçüncü olarak kognitivist bakış açısı şunu açıklamaya izin verir: Bir kişi “X, iyidir” ya da “X, doğrudur” diye inansın. Bu inancın, inandırıcı sebepleri vardır. Sebepler sadece şu şartla inandırıcı olabilir: Bireyin diğer insanların da aynı şekilde düşündükleri izlenimini edinmesi. Kuşkusuz tümüyle kişisel tercihler vardır. Beyaz şarabı kırmızı şaraba tercih eden kişi, komşusunun başka türlü düşündüğünü kolayca kabul eder. Buna karşılık birey, “X, iyidir” ya da “X, doğrudur”, hatta “X, güzeldir” diye inandığında komşusundan da aynı şeyi bekler. Ona göre bu inancının sebepleri, sübjektif değil; fakat sübjektif ötesi’dir.

Gözlemciler zaman zaman çeşitli yanılgılara düşmektedir ve bu yanılgıların sebeplerini açıklamak zor olabilir. İşte dördüncü olarak kognitivist bakış açısı bizi, bu yanılgılara kolay kolay düşürmez. Yetişkin şöyle düşünür: Çocuk, kuklasının canlı olduğuna inanır. Yanılmanın insan genlerinde olduğunu çok kolay kabul eden sosyologların tersine Durkheim, ironik biçimde şöyle der: Oysa çocuk, kuklası tarafından çimdiklendiğinde, çok şaşırır.

 Freudculuk, Kültüralizm veya Marksizm önemli etkileri olan hareketlerdir. Bunların etkisiyle davranışları bilinebilir sebeplere dayanarak açıklamayı terk ettik, çünkü bunlar davranışın altında gizli sebepler arar ve insan bilimcilerini körler dünyasında gözü gören kişi gibi kabul ederler.

Özetle söylersek sübjektif ötesi sebeplerin belki objektif geçerlilikleri olmayabilir; yine de süje onları herkesin paylaşmasını umar. Kabul edelim ki, II. ya da III. tipte kolektif bir inancı süje, anlamlı gördüğü, diğer deyişle inanma sebepleri olduğu için benimsemiş olsun! Bu sebeplerin, II. ve III tiplerin tanımlarından dolayı, objektif temelleri yoktur. Fakat onlar kişisel mizaçların etkisidir, anlamında sübjektif değillerdir. Bu nedenle onları sübjektif ötesi diye niteleyebiliriz.

 



[1]      Max Scheler, Formalisme en éthique et l’éthique matériale des valeurs, Paris, Gallimard, 1955 [1916].

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder