1. Üç
Tür İnanç
Üç
tip inanç vardır:
Birinci
Tip: “Güneşin yarın doğacağına inanıyorum” şeklindedir. Bu tür inançlar ilke
olarak realiteyle karşılaştırılan, realite tarafından doğrulanabilen ve
gerçekten böyle oldukları ortaya çıkmış inançlardır.
İkinci
Tip: İlke olarak realiteyle karşılaştırılabilen ve geçerli olma olasılığını
içeren; yine de gerçekte geçerli olmayan inançlardır. İrrasyonel sebepleri
genellikle bu inançlara yükleriz. Örneğin bir öğrencinin üçgenin iç açılarının
toplamının 90o olduğuna inanmasını ya dikkatsizliğine ya da
dalgınlığına bağlarız ya da onun doğru cevabı anlayamayacak kadar çok genç
olduğunu düşünürüz. Bu açıklamalar pek de bir probleme yol açmaz. “İlkel’in
yağmur duasının yağmur yağdıracağına inanma nedeni beyninin modern insanın
beyninden farklı yapıda olmasıdır” diye bir tahminle açıkladığımızda durum
tümüyle başkadır. Burada nedenin realitesi, kanıtlanamaz karşıtın
kanıtı anlamına gelir.
Üçüncü
Tip: “…meyi yapmanın iyi olduğuna inanıyorum” şeklindeki
inançlardır. Bu inançlar reelle karşılaştırarak ya da en azında sadece tek
reelle karşılaştırarak, doğrulanamaz. Bu inançlar normatif ve genelde da değer
biçen inançlardır.
Spontane
düşünce ve insan bilimleri ikinci ve üçüncü tip inançları irrasyonel sebeplere
bağlar yani sebepler statüsünde olmayan nedenlere dayandırır. İnançlar, Marksist
ya da kültüralist geleneğe göre bireye sürekli telkinle kabul ettirilmiştir. Nietzscheci
ve Freudcu gelenek açısından inançlar duyusal süreçler sonunda ortaya
çıkmıştır.
Kısacası
birinci tip inançları, kendilerini temellendiren objektif sebeplerden hareketle
açıklamayı, doğal diye niteleriz; doğrulanmamış inançları (II. Tip) veya
realite tarafından doğrulanmayan inançları (III. Tip) irrasyonel nedenlere yani
ortak noktaları sebepler olmamak olan az veya çok tahmini nedenlere bağlarız. İnanç
fenomenlerini açıklarken irrasyonel şemaların etkisini inkâr edemeyiz. Özellikle
duyusal faktörlerin işe karışmasını yok sayamayız. İyi bir hipotezi olduğunu
düşünen bilim adamı, normalde bunu doğrulamayı çok önemser. Bu durum,
hipotezi anlamlı yapan olguları seçmeyi; hipoteze karşıt olguları ihmal etmeyi ve
bir yanlış inancın sorumluluğunu üstlenmeyi gerektirir. Tümüyle başka bir
konuyu merhamet’i düşünelim; Merhamet, genellikle politik
danışmanların en kötüsüdür. Fakat merhametin yani duyusalın olur olmaz müdahalelerde bulunduğunu kabul etmek başka
şeydir, ikinci ve üçüncü tip inançların kaynaklarının her zaman irrasyonel
olduklarını ileri sürmek başka şeydir.
Genelde
bu inançları sebeplerin etkisi diye analiz etmek akla daha uygundur. Bu sebepleri
belirlemek için uygun bu bakış açısını kognitivist diye niteleyeceğiz. Biz
burada Montaigne’in (2007 [1595], p. 638) çağrıştırıcı vokabülerini kullanacağız
ve bu kognitivist bakış açısını yargılayıcı diye niteleyeceğiz. Bize
göre inançların oluşum süreçleri içeriklerinden bağımsızdır. Bunun böyle
olduğunu farklı alanlardan örneklerle açıklayacağız. Bilimsel inançlar ve gündelik
inançlar, politik inançlar ve kişisel inançlar sadece ve sadece süje onları kendisi
için anlamlı gibi kabul ettiğinde yani onların geçerli saydığı sebeplere
dayandıklarını düşündüğünde süjenin zihnine yerleşir. Bu, normatif inançlar
için olduğu gibi, betimsel inançlar için de doğrudur. Bir bireyin “X, iyidir”e
niçin inandığını açıklamak için “X, iyidir”i içselleştirdiğini belirtmek; “X,
doğrudur”a neden inandığını açıklamak için, “X, doğrudur”u içselleştirdiğini
söylemek yeterlidir.
2.
Kognitivist Bakış Açısı
İnançları
kognitivist bakış açısıyla açıklama, irrasyonel teorilerle açıklamadan çok
üstündür.
Kognitif
bakış açısına göre ilkin, inançlar zorlama’yla değil, ikna
ile ortaya çıkmıştır. Süje genelde şu duyguyu taşır: “İnançlarımın sağlam
temeli vardır. Onları kontrolüm dışındaki güçlerin zoruyla kabul etmedim.” Kuşkusuz
yanlış
bilinç diye bir kavram vardır. Yanlış bilinç hipotezi ad
hoc (uygun özel) bir nitelik taşır. Diğer yandan kabul etmeliyiz ki, yanlış
bilinç, yapısal durumlardan çok rastlantısal durumlardan doğar.
İkinci olarak irrasyonel teorilere göre
nedenler—örneğin yanlış bilinç gibi nedenler—gizli’dir. Ancak bu tezde,
pek çok güçlük vardır. Oysa kognitivist bakış açısında bu güçlükler
yoktur. Max Weber, Karl Popper ve onlar gibi düşünenler, irrasyonalizmden doğan
güçlüklere çok duyarlıdırlar. Onlar demektedirler ki, davranışın gizli nedeni,
ancak bir akıl yürütmeden sonra ve görünür sebeplerin elenmesiyle belirlenebilir.
Bir davranış, bir tutum, ya da bir inanç, A, B, C, D, E gibi ilk bakışta akla uygun sebeplerden biriyle
açıklanmaya çalışılır. Bu sebeplerden hiçbirinin açıklayıcı olmadığı görülürse,
gizli bir F nedeni varsayılır ve bu F nedeni, bir ölçüde akla uygundur.
Avlusunda odun yaran birini düşünelim: Bu kişi odunu şu sebeplerden yarabilir: Isınmak,
bir dostuna odunu nasıl yardığını göstermek, dinî bir ritüeli yerine getirmek veya
odundan bir nesne yaptırmak. Bu ihtimallerin hiçbiri akla uygun görünmezse, akla
uygun başka bir sebep düşünülür ve denir ki, bu kişi, odunu birinin zoruyla
kesmektedir. O zaman bu gizli nedene belli bir kredi tanırız; çünkü (az
önce söylediğimiz gibi ç.n.) hiçbir açık neden gözlemlenen davranışı açıklayabilir
görünmemektedir. Max Scheler[1]
haklı olarak belirtti ki, bir davranışın sebeplerden yoksun olduğunu düşünmemiz
gerektiği andan itibaren insanî olanı olmayandan ayıran sınırı aşarız.
Üçüncü olarak kognitivist bakış açısı şunu açıklamaya
izin verir: Bir kişi “X, iyidir” ya da “X, doğrudur” diye inansın. Bu inancın,
inandırıcı sebepleri vardır. Sebepler sadece şu şartla inandırıcı olabilir:
Bireyin diğer insanların da aynı şekilde düşündükleri izlenimini edinmesi. Kuşkusuz
tümüyle kişisel tercihler vardır. Beyaz şarabı kırmızı şaraba tercih eden kişi,
komşusunun başka türlü düşündüğünü kolayca kabul eder. Buna karşılık birey, “X,
iyidir” ya da “X, doğrudur”, hatta “X, güzeldir” diye inandığında komşusundan
da aynı şeyi bekler. Ona göre bu inancının sebepleri, sübjektif değil; fakat sübjektif
ötesi’dir.
Gözlemciler
zaman zaman çeşitli yanılgılara düşmektedir ve bu yanılgıların sebeplerini
açıklamak zor olabilir. İşte dördüncü olarak kognitivist bakış
açısı bizi, bu yanılgılara kolay kolay düşürmez. Yetişkin şöyle düşünür: Çocuk,
kuklasının canlı olduğuna inanır. Yanılmanın insan genlerinde olduğunu çok kolay
kabul eden sosyologların tersine Durkheim, ironik biçimde şöyle der: Oysa
çocuk, kuklası tarafından çimdiklendiğinde, çok şaşırır.
Freudculuk, Kültüralizm veya Marksizm önemli
etkileri olan hareketlerdir. Bunların etkisiyle davranışları bilinebilir
sebeplere dayanarak açıklamayı terk ettik, çünkü bunlar davranışın altında
gizli sebepler arar ve insan bilimcilerini körler dünyasında gözü gören kişi gibi
kabul ederler.
Özetle
söylersek sübjektif ötesi sebeplerin belki objektif geçerlilikleri
olmayabilir; yine de süje onları herkesin paylaşmasını umar. Kabul edelim ki, II.
ya da III. tipte kolektif bir inancı süje, anlamlı gördüğü, diğer deyişle inanma
sebepleri olduğu için benimsemiş olsun!
Bu sebeplerin, II. ve III tiplerin tanımlarından dolayı, objektif temelleri
yoktur. Fakat onlar kişisel mizaçların etkisidir, anlamında sübjektif
değillerdir. Bu nedenle onları sübjektif ötesi diye niteleyebiliriz.
[1] Max Scheler, Formalisme en éthique et l’éthique matériale des valeurs, Paris, Gallimard, 1955 [1916].
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder