26 Ekim 2020 Pazartesi

Lengüistik Fenomenoloji

 


Lengüistik Fenomenoloji

Yukarıda demiştik ki, dil felsefesi ister mantıkçı tarzda isterse gündelik dil analizi şeklinde yapılsın, yöntem olmaktan çok bir paradigmadır. Oysa Austin kendi felsefe yapma tarzını yöntem diye niteledi. Austin dil felsefesini bir yöntemle ilişkilendiren tek filozoftur.[1] Onun nihai amacı bir dilbilim kurulmasına katkıda bulunmaktı. Bu ise felsefi araştırmaların bir yönteme göre yapılmasını gerektiriyordu. Austin’de “yöntem” bilime basit bir öykünme değildir; onun belirleyici bir rolü vardır. “Yöntem”, uylaşımı garanti eder; hem araştırma tarzları hem de araştırma sonuçları üzerinde uylaşmamız, yöntem üzerinde uylaşmamıza bağlıdır.

Austin, dili sorgulama biçimine teknik ya da teknikler demeyi tercih eder.[2] Bu teknikler, doğru uygulandıklarında bir sanata dönüşür; onların yardımıyla geleneksel felsefî problemleri çözebiliriz; şimdiye kadar ihmal edilmiş; bu yüzden keşfedilmemiş yeni alanları keşfedebiliriz.[3]

Peki, felsefede inceleme yöntemi ya da tekniği ne olmalıdır? Bu, kesinlikle fizik gibi bir bilimin yöntemi olmamalıdır. Fizikçi doğal problemlerle ilgilenir ve problemlerin nasıl çözüleceğine ilişkin yöntem belirlendiğinde, fizik vardır. Oysa dil için durum fiziktekinden farklıdır; pek çok araştırmacı dili kendi özel disiplinleri açısından ele alır. Bu kişilerin açıklama biçimlerinin gündelik dile uygulanabilen bir yöntem olabilmesi ve söylediklerinin bir telkin olmaması için, şu veya bu şekilde sınanmaları gerekir. Austin’in metodoloji konusunda söyledikleri Oxford Okulu'nun amaçlarına uygundur. O, bu görüşlerini Royaumont Kolokyumunda Apostel’in düşüncelerini eleştirirken ortaya koyar. Apostel’in hatası Austin’e göre semantik alanı sınırlamaya çalışmaktır. Apostel’e göre gündelik dil felsefesinde uygulanacak yöntemi belirlemek için bu sınırlama kaçınılmazdır; çünkü sözcelerimiz o kadar çok çeşitlidir ki, onlara ilişkin metodolojik bir açıklama yapabilmek için örneklerden hareket etmeliyiz. Bu yüzden örneklerin seçimi kaçınılmazdır. Peki, bu örnekler nasıl seçilecektir? Semantik alanı belirlemekle. Semantik alanın belirlenebilmesi için bu alanın sınırlanması gerekir. Austin’e göre semantik alanı a priori sınırlayamayız; tüm farklı durumlara uygulanabilen ve genel bir açıklama yoktur. Genel açıklama olmadığından, dil felsefesi yaparken sınırlı örneklere dayanmak da doğru değildir. Analiz yöntemleri, semantik alanı aydınlatmak için belirli örnekler yerine çok farklı örnekleri dikkate almalıdır. Semantik alanın sınırlanamaz oluşu ortaya konan yöntemin bilimsel olmadığı anlamına gelmez. Austin bunu kimya örneğinden hareketle şöyle açıklar:

Bir kimyacıya “Araştırmaya başlarken önce deney alanınızı nasıl sınırlarsınız?” diye sorduğunuzda, kuşkusuz benim verdiğim gibi size şöyle cevap verebilecektir: “Yapılabilecek tek şey, olayların nasıl cereyan ettiklerini görmek için beklemektir. Alanı sınırlayıp ortaya çıkan sonucun kesin olduğuna inanmak değildir.”[4]

Austin’e göre dil felsefesinde uygulanacak yöntem, başlangıçta semantik alanı sınırlamak yerine lengüistik, uygun ve yeterli verileri belirlemektir. Bu amaçla sözlükten yararlanmak, kelimelerin bir listesini yapmak, bu kelimelerle ilgili olan diğer kelimeleri belirlemek, analojileri, uygunlukları ve eş anlamlıları dikkate almak gerekir. Bütün bu işlemlerin hepsi lengüistik fenomenoloji yapmaktır. Kısaca söylersek dil felsefesinin uygulayacağı yöntem, lengüistik fenomenoloji olmalıdır. Bu nedenle Austin, kendi felsefesi için “gündelik dil” nitelemesini uygun bulmadı; Austin bunu şöyle açıklar:

Dil felsefesinde “gündelik dil” sloganı; “lengüistik”, “analitik felsefe” veya “dil analizi” gibi ifadeler hâkimdir. Bunlar çeşitli yanlış anlamalara yol açmaktadır. Yanlış anlamalardan kaçınmak için özellikle bir şey üzerinde ısrar etmeliyiz. Söylediğimiz şeyi incelediğimizde, hangi kelimeyi hangi durumlarda söylediğimize dikkat etmeliyiz. O zaman hem kelimeleri hem de kelimelerle konuştuğumuz realiteleri düşünürüz; kelimelere dair bilincimizden yararlanarak, fenomenlerin nihai yargıcı olmayan algımızı hassas hale getiririz. Bu nedenle şöyle düşünürüz: Bu felsefe yapma amacını nitelemek için yukarıda belirtilenlerden daha az aldatıcı bir adı, örneğin “lengüistik fenomenoloji”yi kullanmak daha doğrudur.[5]

“Lengüistik fenomenoloji” sayesinde Austin gündelik dil felsefesine hem layık olduğu saygınlığı hem de orijinal bir yöntemi, kazandırmıştır.

“Lengüistik fenomenoloji” ifadesi Austin’i diğer dil filozoflarından açıkça ayırır. Peki, Austin niçin felsefeyi “lengüistik fenomenoloji” diye niteledi? Cevap şudur: O, şöyle düşünüyordu: Dili, yetersiz olduğu noktalarda bilimsel gelişmelerden yararlanarak tamamlamalıdır. Bilimsel bilgileri kullanarak dilde yeni keşifler ve yeni ayrımlar yapmalıdır; fakat bu yeni kullanımlar doğrulanabilmelidir ve test edilebilmelidir. Bütün bunların yapılabilmesi için de bir yöntem olmalıdır. Söz konusu da yöntem de “lengüistik fenomenoloji”dir.

Burada şunu sorabiliriz: Austin’in yeni bir dilbilim kurmak için gerekli bu yöntemi “fenomenoloji” diye nitelemesi uygun mudur? Şimdi buna kısaca değinelim. Bilindiği gibi fenomenoloji Husserl’in XX. yüzyılın ilk yarısında ortaya koyduğu bir yöntemdi. Onun amacı felsefeyi doğalcılığın ve psikolojizmin etkisinden kurtarmaktı ve kesin bir bilim statüsüne ulaştırmaktı. Husserl’in önerdiği “fenomenoloji” çizdiği sınırların ötesine taştı; onun fenomenolojisine az veya çok benzese de farklı fenomenolojiler orta çıktı; bunlardan kimileri felsefi doktrinlerin yöntemleri kimileri de psikolojide, sosyolojide, antropolojide uygulanan yöntemler oldu. Kısaca söylersek, iki tür fenomenoloji vardı: Husserl’in “özgün fenomenoloji”si ve ondan esinlenen farklı, “öykünmüş fenomenolojiler.” Fenomenolojinin bu kadar yaygınlaşması bir rastlantı mıdır? Değildir. Bunun nedeni onun teorik ve kavramsal olmayan, doğrudan gözlemlere dayanmayı önermesidir. Her ne kadar bu fenomenolojiler sonunda saf zihinsel bir görüye, özün sezgisine dönüşse de hem filozoflar hem de insan ve toplum bilimcileri fenomenolojinin saf betim olma idealini güttüğünü düşündüler; felsefelerine veya bilim alanlarına fenomenolojiyi uygulamaya çalıştılar.

Austin’in fenomenolojisine gelince; bütün fenomenolojilerde ortak olan doğrudan kavramayı ve teoriden uzak durmayı kabul eder. Ama onun fenomenolojisi diğer fenomenolojilerden iki temel noktada ayrılır:

1. Fenomenolojinin konusu bakımından: Husserl’in fenomenolojisi “genetik” fenomenolojidir. Bilindiği gibi Husserl’in fenomenolojisi fenomenleri yani bir süjenin doğrudan deneyimini analiz eder, süjenin yaşanmış zihnin durumunun anlamını fenomenolojik sezgiyle belirlemeye çalışır; daha doğrusu bu deneyimi açıklayan süjenin gözünden deneyimin anlamını ortaya çıkarır. Husserlci fenomenoloji konstrüktivist bir paradigmadır; realitenin çokluk olarak göründüğü bir dünya görüşünü içerir. Husserl’den esinlenen bütün fenomenolojiler de onun fenomenolojisi gibi genetiktir; doğal ve insani olguların anlamını ortaya çıkarmaya çalışırlar.

Austin’de fenomenolojinin konusu dilsel ifadelerdir. O, sadece dilsel ifadelerdeki anlamı belirlemeye çalışır. Austinci fenomenoloji, söyleyerek yapılan şeyi titiz biçimde analiz etme yöntemidir. Lengüistik fenomenoloji yapmak, kelimelerin kullanılma biçimlerini incelemektir. İncelemenin amacı, şunu anlamaktır: Konuşan herkes, bir başkasının durumuyla aynı olmayan bir duruma gönderir. Her duruma özgü sadece bu durumda anlam kazanan özel sözceler vardır. Austin’e göre sadece sahip olduğumuz kelimelerimiz vardır; sadece yaptığımız şeyleri söyleriz.

2. Fenomenolojinin uygulanması bakımından: Diğer fenomenologlar, nesnelerin ya da olguların anlamlarını doğrudan sezgiyle elde etmek isterler. Oysa lengüistik fenomenoloji sezgiye başvurmaz; dilsel ifadelerin analizini yapmaya; dünyaya ilişkin deneyimimizi sadece dilsel ifadelerin sınırları içinde anlamaya çalışır; söylemde fenomenolojik bir özün varlığını kabul etmez. Anlam problemlerini gündelik dilin hangi kelimeleriyle ve hangi yapılarıyla çözebileceğimizi belirlemek ister. Bu kelimelerden ve yapılardan her birinin hangi durumlarda ve hangi amaçlarla kullanıldıklarını ortaya koymaya çalışır.

“Lengüistik fenomenoloji” ve Wittgenstein’ın fenomenolojik dili arasında önemli bir fark vardır. Wittgenstein’ın “fenomenolojik dil”inde fenomenoloji, dilin işleyişiyle ilgili teorik olmayan bir betimi ifade eder.[6] Oysa “lengüistik fenomenoloji”de fenomenoloji, ontolojik değil; epistemolojik bir değer taşır; dilsel ifadelerin içeriklerinin performatif özelliklerinin ortaya çıkarılması demektir.

Lengüistik fenomenoloji Russell’ın mantıksal atomculuğuna ve Birinci Wittgenstein’ın tablo-dil anlayışına kökten karşıttır. Austin sözceleri ideal dilin aksiyomlarıyla değil; lengüistik fenomenolojiyle analiz eder. Bu yöntemle dilin gerçek içeriğini ortaya çıkarmak ister.

Russell ve Gellner lengüistik fenomenolojiye çok kuşkuyla bakarlar. Oysa fenomenoloji, filozofu sanıldığı ya da korkulduğu gibi sokaktaki insanın zorbalıklarına boyun eğdirmez. Bu fenomenolojinin amacı sadece şunu hatırlatmaktır: Her birimiz dilimizi bildiğimizden; birtakım doğru sonuçlara ulaşabiliriz; dünyaya ilişkin soruları cevaplayabiliriz; bazı yanılsamaların farkına varabiliriz.

Burada bir soru akla gelebilir? “Lengüistik fenomenoloji” dilsel ifadelerin analiz yöntemi olduğuna göre bu, bir lengüistik analiz olabilir mi? Kuşkusuz hayır; çünkü bir lengüistik analiz, anlamı sözlük bilimin imkânlarını kullanarak ve kelimeler düzeyinde analiz eder. Oysa Austin analizini sözceler düzeyinde ve söz edimleri çerçevesinde yapar. Ona göre lengüistik fenomenoloji dilsel analiz için akla uygun lengüistik bir araçtır yani bir yöntemdir. Bu yöntem sözcelerimizi incelemek için uygundur ve gereklidir. Lengüistik yöntem, araştırmayı yönetir; sonuçları tutarlı ve uyumlu yapar.

Austin bu çok özgün yöntemi sonuna kadar uyguladı. Onu ilkin çok mükemmel bir makalesi olan “Pour les éxcuses” de ortaya koydu.[7] Bu yöntem, sözcelerin analizinden deneyimin analizine geçer. Bu nedenle Austin

yöntemini “lengüistik fenomenoloji diye nitelemekle biraz risk almıştır.[8]

Lengüistik fenomenoloji öncelikle Austin’e yeni bir hareket noktası verir. Bu yöntem objektiftir; hangi durumda, ne zaman hangi kelimeleri kullandığımızı incelemekten ibarettir.[9]

Gündelik hayatın pratik sorunlarını ele almak için kelimelerimiz arasındaki ayrımlar gerçekten yararlıysa onlarda gerçekten değerli olan bir şey vardır.[10]

Austin lengüistik fenomenoloji konusunda “Plaidoyer pour les exuses” adlı makalesinde şunları söylemektedir:

Bu yöntemi kabul edersek, şunları açıkça görürüz: Bu yöntem zaman gibi soyut bir alanda değil; dilin zengin ve çok ince ayrımlar içeren pratik alanında örneğin özürler alanında uygulanabilir. Fenomenolojik yöntem sayesinde, geleneksel felsefenin bataklıklarına saplanmayız; patikalarda yolumuzu kaybetmeyiz; çünkü gündelik dil bizi kaybolmuş teorilerdeki jargonların bulaştıkları ifadeleri kullanmaktan kurtarır; ön yargılarımız teorik bakış açılarının kabul edilmesinden doğar ve konuşmalarımıza kolayca, biz farkına varmadan girer.[11]

Lengüistik fenomenoloji tarihte pek çok filozofun dikkate almadıkları, ihmal ettikleri önemli niteliklerin hiç de öyle olmadıklarını kabul eder. Örneğin onlar eylemde başarısızlık, beceriksizlik, dikkatsizlik, doğallık, düşünüp taşınma ve kendine hâkim olma gibi nitelikleri dikkate almazlar. Oysa Austin’e göre bu nitelikler eylemin fenomenolojik betiminde kesinlikle önemlidir. Onun görüşlerini eylemi açıkladığımız ilerideki sayfalarda ayrıntısıyla vereceğiz.

Austin’e göre, insanların ne söyledikleri felsefe açısından önemlidir. İnsanlar belli bir durumu nasıl oluştururlar? Onun farklı yönlerini nasıl görürler? Konuşma ortamında çok az da olsa bir değişiklik, konuşanların kelimelerini nasıl değiştirir? Bütün bunları insanların konuşma biçimlerinin analizinden, diğer deyişle lengüistik fenomenolojiden hareketle cevaplayabiliriz; çünkü insanların konuşma biçimlerinden, insanların dili kullanma tarzlarını da anlarız.[12]

Bu yöntem sayesinde şunu belirleyebiliriz: Kelimelerimiz ne zaman anlamlıdır? Onlar sözcelendikleri bağlamda neyi doğru ve kesin olarak ifade eder? Kısaca söylersek kelimelerin kullanılma biçimleri dünyanın ve dünyada yaşama biçimimizin pek çok özelliğini ortaya çıkarır. Gerçekte Austin’in yöntemi bu anlamda kavramlarımızın sınırlarını gösterir.

Lengüistik fenomenolojiyi uygulamak, üç şeyi içerir:

1.    Fenomenleri ya da gerçeğe ilişkin deneyimimizi anlamak;

2.    Durumlarımız farklı değilse, her birimizi belli bir duruma gönderen şeyi temellendirmek;

3.    Her duruma özgü sözceler olması gerektiğini açıklamak.

 

Bu üç etkinliği gündelik dilden yararlanarak; onun imkânlarını kullanarak gerçekleştirebiliriz. Ancak şuna da dikkat etmeliyiz. Gündelik dil tuzaklarla doludur. Bu tuzaklara düşmemek için yeni, işitilmedik ve farklı durumları dikkate almalıdır; çok tuhaf ya da çok sıradan durumlardan; çeşitlilikten korkmamalıdır. Asıl olan, bu durumlarda kendimize ne dediğimizi sormaktır. Austin şuna inanıyordu: Böyle bir tutumun yol açtığı deneyimler konusunda başkalarıyla anlaşabiliriz.

Austin’e göre lengüistik fenomenoloji yapmak, tıpkı bir mikroskobu kullanmaya benzer; çünkü dil, nesneleri ve olayları da­ha iyi görme araçları verir; çünkü metafiziğin pratik kullanımla ilgisi yoktur.

Felsefe için en değerli ve en mantıklı alternatifi araştırıyorsak, uygulayacağımız yöntem, dil analizidir.[13]

Austin açısından lengüistik fenomenoloji, alternatif yöntemlere oranla hem alçakgönüllüdür hem de kesindir; dili ve gerçeğe dair söylediklerini ciddiye almalıdır; çünkü dilimiz gerçek hakkında, kesin amaçlarımıza cevap verecek şekilde yıllar boyunca hazırlanmıştır; kelimelerimiz zamanla değişir ve işimize yaramadıklarında terk edilir.

Felsefi bir araştırmanın aşamaları şunlardır:

1.    Problemle ilgili dilde kullanılan kelimeleri ve lengüistik yapıları toplamak; akla uygun lengüistik aracın mümkün ve olabildiğince tam bir sayım dökümünü yapmak.

2.    Sayımını-dökümünü yaptığımız ifadeleri hangi durumlarda ve hangi amaçlarla kullandığımızı kesin biçimde belirlemek; bir şey söylediğimizde “dalgınlıkla”, “istemeden”, “içgüdüsel olarak”, “bilinçsizce,” “kazara”, “hataen” gibi kullanım farklılıklarını dikkate almak.[14]

 

Stroll Austin’in 1958'de Berkeley’de verdiği derslere dinleyici olarak katılmıştır. O, bu derslerde lengüistik fenomenolojinin nasıl uygulandığını anlatır. Stroll demektedir ki, “Benim katıldığım derslerin konusu “neden”, “etki”, “sonuç” kavramları arasındaki farkları ortaya çıkarmaktı. Öğrencilerden biri tahtaya “Patlamanın etkilerini kilometrelerce öteden hissetmek mümkündü.” gibi bir cümle yazdı. Sonra cümledeki “etki” kelimesinin yerine “neden” ve “sonuç” kelimesi yazıldı ve bunların ne ölçüde uygun birer kelime değişikliği olduğu soruldu. Bunun üzerine herkes ne düşündüğünü söyledi. Cümleye göre bazen uygun bazen de aykırı bir değişiklik olduğu saptandı. Uygun olmadığı saptandığında nedenleri uzun uzun tartışıldı. Tahtaya yeni cümleler yazıldı. Bu cümlelere birtakım sıfatlar bir takım zarflar eklendi. Sözgelişi “etki” kelimesinin önüne “talihsiz” ya da “önceden hesaplanmış” gibi sözler eklendi; sonra da bütün bu müdahalelerin bir anlam değişikliği; tartışılan konu açısından önemli bir fark yaratıp yaratmadığına bakıldı. Bu tür dilsel güdümlemelerle geçen haftalardan sonra birtakım kelimelerin bu terimlerin belli biriyle hep yan yana oldukları diğerleriyle ise hiç yan yana olmadıkları keşfedildi. En sonunda böyle kelime dizileri oluşturmak suretiyle baştan beri üzerinde durulan terimlerin içerdiği anlamlar ortaya çıkarıldı.[15]

Austin’in fenomenolojik yönteminin sınırları var mıdır? Fenomenolojiye dair sözlerimizi buna cevap vererek bitirelim. Yukarıdaki satırlardan anlıyoruz ki, Austin, yönteminin uygunluğundan çok emindir; bu konuda hiçbir kuşkusu yoktur. Eğer o, yöntemim gündelik dil felsefesi yapmak için uygun değildir, diye düşünseydi, onu sonuna kadar uygulamakta ısrar etmezdi. Yine de Mates ve Gellner lengüistik fenomenolojin sınırlı bir yöntem olduğunu ileri sürer. Onlara göre bu yöntem sadece bir grubun ya da bir sosyal topluluğun sözcelerini analize izin verebilir, dolayısıyla bu fenomenolojinin sınırlarını sosyal koşullar belirler. Bir şey söylediğimizde, sözcelerimizin anlamlı olmasını belirleyen koşullar sadece Oxford filozofları için geçerlidir; Oxford filozofları her konuda her zaman anlaşmış da değillerdir. Bu eleştiri tümüyle yanlıştır, denemez. Doğrusu, lengüistik fenomenolojinin sonuçları sadece onları üreten grup için geçerlidir. Üstelik bu yöntemi uygulayanlar, Oxford filozoflarıdır ve bu, hiç de önemsiz değildir. Burada şöyle sorabiliriz: Mates’in ve Gellner’in eleştirileri daha ileri götürülebilir mi? Bize göre bu, imkânsızdır. Bunu anlamak için şu üç şeyi birbirinden ayırmalıdır:

1.    Sosyal-tarihsel koşulların betimi: Bu betim, şu ya da bu bireyin şu ya da bu kolektif yönelimliliği gerçekleştirmesinin koşullarını bildirir.

2.    Bu yönelimliliğin nasıl gerçekleştiğinin gösterilmesi.

3.    Bir topluluğun sözceleriyle ilgili koşulların başka toplulukların sözcelerine de yaygınlaştırılması.

 

Söylediğimiz gibi, gündelik dil felsefesinin başarısı II. Dünya Savaşı sonrasındaki sosyal-tarihsel koşulların ürünüdür. Ama gündelik dil felsefesinin başka dillerin sözcelerine uygulanmasının önünde bir engel yoktur. Bu nedenle lengüistik fenomenoloji sadece belli bir grubun sözcelerinin analizine uygundur, denemez. Giriş’te belirttiğimiz gibi söz edimleri ister ilkel olsun, isterse gelişmiş, her toplumun diline uygulanabilir. Eğer Mates ve Gellner ciddi olmak isteselerdi, şunu göstermeleri gerekirdi: Lengüistik fenomenolojinin analiz ettiği bütün ifade biçimleri, sadece Oxford filozoflarının belli bir toplum için ölçütler koyduklarını kanıtlar. Oysa ne Mates ne de Gellner bunu yapmadılar. Austin gerçekte gündelik dilin sınırlarının olduğunu biliyordu. Dürüst olmak gerekirse, bunu kendi kendine keşfetmedi, diğer Oxford filozoflarıyla birlikte keşfetti. Sonuç olarak

Kimse bir felsefeyi kendi felsefi ilgilerini geliştirmediği ve kendi problemlerini ele almadığı için eleştirmeyi düşünemez.[16]

Lengüistik fenomenoloji konusunda son olarak bu yöntemin uygulanma aşamalarına değinelim. Urmson Austin’in lengüistik fenomenoloji yöntemini dört aşamada uyguladığını söyler. Bunlar:

1.    Söylem alanını seçmekten ibarettir. Bu alan da genellikle metafizikçilerin çok ele aldıkları konuların dışındaki bir problemdir.

2.    Bu alanda kullanılan bütün kelimelerin ve terimlerin mümkün olduğunca tam bir envanterini çıkarmak.

3.    Birtakım olası olayları imgelemek ve bu olaylarda hangi kelimelerin kullanılmasının uygun olduğunu belirlemek. Bu kelimelerin kullanılabilecekleri uygun durumları imgelemek. Bu aşama, bir şey söylediğimizde söylediğimiz şey üzerinde anlaşmamızı sağlar.

Birinci ve üçüncü aşamalarda önceden bir teori kabul edilmemelidir; çünkü teori bizi lengüistik olgulara karşı kör yapabilir.

4.    Sonuçların formüle edilmesi: Bu aşama kullanımlardan hangisinin başarılı ve hangilerinin başarısız; hangilerinin uygun hangilerinin yanlış; hangilerinin kullanımın mümkün hangilerinin imkânsız olduğunu söylemekten ibarettir.

 



[1]   Ibid., p. 143.

[2]   Austin, “Performatif-Constatif”, p. 348.

[3]   Ibid., p. 332.

[4]   Austin, Cahier royamumont p. 233.

[5]   Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p. 144.

[6]   Ludwig Wittgenstein, Remarques philosophiques, § 1, p. 52.

[7]   Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p. 143.

[8]   Ricœur, Paul, “Phénoménologie du vouloir et approche par le langage ordinaire”, dans Pfänder-Studien, Springer, 1982, p. 88.

[9]   Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p. 143.

[10] Ibid., p. 147.

[11] Ibid., p. 144.

[12] Ambroise, Bruno, Les pouvoirs du langage: la contribution de J.L. Austin, à une théorie contextualiste des actes de parole, thèse de doctorat en ligne, p. 19.

[13] Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p. 144.

[14] Ibid., p. 144.

[15] Austin, Söylemek ve Yapmak, s. 15.

[16] Al-saleh, p. 98.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder