6 Kasım 2020 Cuma

AKIL-MİTOLOJİ KARŞITLIĞI 18. YÜZYILDA UYDURULMUŞ AYDINLANMANIN BİR MİTOLOJİSİDİR.

 

3. Logos-Mitos İlişkisi

Şimdi de ikinci tezimizi yani antik filozoflarda logosun ve mitosun karşıt olmadığını ele almak istiyorum. Burada şunu or­taya koyacağız: Mithos-logos ve epos kavramları antik dünyada birbirinden pek de farklı değildi. Grekler klasik çağlarından (İ. Ö. 500-336) önce İ. Ö V. yüzyılın ortalarına kadar aynı politik ve kültürel dünyaya ait insanlardı, konuştukları dilin ifadelerinin anlamları üzerinde pek farklılık yoktu; bu yüzden konuşmaları birbirini bilen kişiler arasındaki söz değişimleriydi. Mitos ve kutsal diye nitelenen logos sanıldığı gibi birbirine karşıt değildi; tersine eş anlamlıydı; mitos logosla aynı şeyi söylüyordu; doğru söz [1] kahramanlara ve tanrılara dair kutsal ifadeler anlamına geliyordu. [2] *

Logos’un Antik dünyada mitosla eş anlamlı olduğunu gösteren en iyi örnek Parmenides’in şiiridir. Parmenides’in fragmanlarından 2, 1 ve 8, 1’de mitos Tanrıçanın sözü ve hakikatin sözü demektir. Fragman 8, 50’de logos ise, Tanrıçaya imana dair söylemdir. Bütün diğer fragmanlarda da benzer kullanım vardır. Kısaca söylersek logos ve mitos Parmenides’te bir Tanrıçanın doğru sözleri anlamına gelir.

Kuşkusuz logos kavramını felsefe ilk defa Herakleitos kullanmıştır. Onda bu kavram çok anlamlıdır. O nedenle

Herakleitos’ta bu kavramı akıl diye çevirmek anakronizmdir. [3]

Felsefe tarihinde ve Antik Yunan düşüncesi üzerine yapılan araştırmalarda, Logos kavramı genellikle Grek icadı kabul edilir. Felsefede ilk defa Herakleitos tarafından kullanılan bu kavram, onda, çeşitli nesneleri meydana getiren değişimlerin evrendeki içkin cevheri anlamına gelir. Hatta bazıları, bu kavramın, Herakleitos’un, “politeizme, panteizmle verdiği bir cevap”[4] olduğunu söylemektedir. Logosa daha sonra, Stoacıların, Philon’nun ve Hristiyanlığın farklı anlamlar yüklediklerini de biliyoruz. Oysa, Paul-Masson Oursel’in Philosophie en orient (Doğu’da Felsefe) adlı eserinde konumuzla ilgili şeyler ararken, evrenin içkin nedeni anlayışının, Logos kavramının, Mısırlılarda da bulunduğunu gördük. Adı geçen eserde, bu konuda şunlar söylenmektedir:

Yüce Varlık, güç halinde Oziris’tir ve kendisini Oziris’in fonksiyonunu yerine getirmeye adamıştır. O, yaptıklarını emirlerle gerçekleştirir. Yüce Varlığın davranışı, Demiurgos’un kuralları isimlerle düzenlemesine benzer. Henüz Oziris kavramı yokken yani hem insanlar arasında ve hem de doğada bulunan düzen, bir yasalar sistemini içermeden önce, sözlerin bütününden ibaret kavram egemendi. Varlıklara hayat vermek ve ruhları aydınlatmak için yayılan logoslar şu postalatın tanıklarıdır: Sözün ve Güneş enerjisinin mutlak gücünün etkisi birbirine uygundur. Böylece Yunan düşüncesi, Sokrates Öncesinden Yeni Platonculuğa kadar, Logos tasavvurunun Mısırlı kiplerinde içerilmiş olacaktır. [5]

Logos ve mitos eş anlamlıyken Grek halkının dil oyunlarının terk edilmesiyle, dilin sentaksının ihlâl edilmesiyle bu iki kelimeyle ilgili bir keyfilik yaşandı. Bu keyfilik Antik Yunan’da burjuvanın ortaya çıkmasıyla olmuştur. Grek burjuvasının etkisiyle logos, tersine yerleşik düzeni savunan ve kahramanları öven söz anlamına geldi ve mitos da övgü sözlerini tehdit eden, hakikatin ortaya çıkmasına engel olan kıskançlık anlamında kullanıldı. [6] Fakat yine de bu kullanımlar yaygınlaşmadı; bu ikisi arasındaki benzerlik korundu. [7]

Heidegger’e göre Antik felsefede bu ikisi arasında bir karşıtlık ilişkisi değil ve hiyerarşik farklılık vardır. Heidegger bunu şöyle ifade eder:

Metafizik logos’u ve mitos’u hiyerarşileştirerek farklılaştırdı. Logos’u hakikati bilmenin tartışmasız gücü yaptı. [8]

Fakat Heidegger’in bu düşüncesi doğru değildir; çünkü antik filozoflarda imgeleme ve teoria arasında bir hiyerarşinin kesin olduğunu sayar; bu varsayımın temelinde de logos’un bütün kullanımlarının göz ardı edilmesi vardır. Oysa Platon ve Aristoteles örneklerini alırsak görürüz ki, gerek Platon’da gerekse Aristoteles’te bu kelimelerin tek ve değişmez bir anlamı yoktur. Öbür taraftan bunların birbirini kesinlikle dışladığını söylemek zor hatta imkânsızdır. Bunu iki filozofun logos’tan ne anladıklarını göz önüne getirerek anlayabiliriz. Bunu kanıtlamak için Platon’un ve Aristoteles’in bu iki kavrama yükledikleri anlamları görelim. İki filozofun önce mitos sonra da logos anlayışlarına değinelim.

Platon Grek geleneğini sürdürdü: O, Homeros’un ve Hesiodos’un mitolojilerine karşı çıksa da insanların mitlere sahip ol­maları gerektiğini söyleyerek yeni mitolojiler oluşturdu. Norbert Heyse’ye göre

Platon’da mitos ve logos karşıt değildi; tersine eş anlamlıydı. [9]

Yazarın bu kanısını destekleyen bölümleri Gorgias’ta ve Timaeus’ta buluruz. Gorgias 532a2’de mitos bir logos gibidir. Timaeus’ta eikos mythos ve eikos logos farksız şekilde kullanılır. [10] Bu da mitos’un ve logos’un eşanlamlı olmasını gerektirir.

Platon’da logos ve mitos birbirini karşılıklı olarak aydınlatır. Mit logosu zenginleştirir; aynı amaca götüren başka bir yoldur; aynı hakikati sunmanın bir başka biçimidir. Onlar farklarına rağmen aynı amaca giden yolda birbiriyle dayanışma içindedir. Mitos Logosa demir atmıştır ve logos da mitosta yaşar. [11]

Platon’da mitos logos’un yapamadığını ve yine logos aracılığıyla anlatım aracıydı. Daha doğrusu mitos, logos yardımıyla kurgulanan ya da anlatılan bir hikâye idi. [12]

Mitosun ve logosun birbirine bağlılığını Aristoteles’te de buluyoruz. Metafizik’e göre mitosun logosla benzerliği vardır. Çünkü ilkin mitos olağanüstü olaylardan oluşur; ἐκ θαυμασίων ve hayreti harekete geçirir. Felsefe de hayretin ürünüdür διὰ γὰρ τὸ θαυμάζειν.[13] Bu nedenle Aristoteles şunu söyler: ὁ φιλόμυθος φιλόσοφός πώς ἐστιν· ὁ γὰρ μῦθος σύγκειται ἐκ θαυμασίων (Mitosları seven, herhangi bir biçimde bilgeliği de sever.) [14] Mitos insanın doğrudan deneyimine yabancı bir öteyi genellikle belli bir akla uygunluk içinde duyulur dünyaya entegre eder. Tanrılara, kahramanlara ve ölmüş kişilere ilişkin mitosların yaptıkları budur. Hepsi bu kadar değildir. Mitosun felsefeyle yakınlığının ikinci özelliği mitosun içeriğini de ilgilendirir. Mitosun içeriği bir çekirdek, hakikatin ilk temeli taşıyıcı olabilir. Metafizik Λ 1-14’ten hareketle kısaca şunu diyebiliriz:

1. Aristoteles’in mitolojiye karşı tutumu olumludur ve samimidir; mitolojik gelenek ve felsefe arasında gerçek bir sürekliliği gösterir. [15]

2. Mitostaki hikâyede iki şeyi ayırmalıdır: Mitosun biçimi ve mitostaki entelektüel özün sezgisi. Bu ikisi arasında dikkate alınması gereken bir fark vardır.

Aristoteles Platon’un tersine, kutsalın duygusunu uyandırmak için mitosları kullanmaz. Fakat onda mitos, kutsal hikâye olarak, dinle doğrudan ilgilidir. Grek mitosları diğer halkların mitosları kadar kutsal değildi. Üzerlerine düşünüldüğünde alttaki rasyonalite açığa çıkarılabiliyordu. Bu nedenle Aristoteles’in mitosları kabul etmesini anlamak hiç de zor değildir.

Platon’un ve Aristoteles’in mitolojiye ilişkin düşünceleri kısaca böyledir. Şimdi felsefe tarihlerinde dikkate alınmayan bir konuya logos kavramının Platon’da ve Aristoteles’te çok anlamlı oluşuna kısaca değinelim. Aşağıda verdiğimiz Platon’un ve Aristoteles’in logos anlayışlarını okununca görülecektir ki, bu filozoflarda logos tıpkı idea gibi tek anlamlı bir terim değildir ve pek çok anlamı vardır. Bu filozoflarda mitosla logos arasındaki bağ, farklı bir şekilde devam etmektedir;

Platon logos’u aşağı yukarı yirmi iki anlamda kullanır. Şimdi bunları görelim.

1.    Önerme; Theaitetos, 201e;

2.    Tanrısal ilham; Pahidon, 78 d;

3.    Örnek; “logou henekaKriton, 46 d;

4.    Birisiyle görüşme; “logous poieisthai pros tina”, Protagoras, 348 a;

5.    Tartışma, özellikle felsefî tartışma; Gorgias, 506a, Protagoras, 329 c;

6.    Masal; Phaidon, 61b; Ezop Masalları, Phaidon, 60 d;

7.    Şiire karşıt olarak nesir eserler; Devlet, III, 390a, Yasalar, VIII, 835 a;

8.    Efsaneye karşıt olarak tarih hikâyesi (“muthos”); Protagoras, 320c, Gorgias, 523 a;

9.    Eskiye ait; “peri logou tinos dialegesthai” Sokrates’in Savunması 34 e;

10. Bir tartışmanın hareket noktası; ilke, Gorgias, 508 b;

11. Tanım; Phaidros; 245 e, Devlet, I, 343 a;

12. Düşünme yetisi; Phaidros, 270c, Timaeus, 52 c;

13. Akılla kavramak istediğimiz şey; “ha malista tis an logôi laboi”, Parménides, 135 e;

14. Aklın ve zekanın kavrayabildiği şey; “ta logôi kai dianoiai lèpta”, Devlet, VII, 529 d;

15. Aklı kılavuz yapmak; “tôi logôi hepesthai”, Devlet, IX, 582 e, IX, 586 d;

16. Sağduyu; “orthos logos” », Phaidon 73 a;

17. Doğru düşünce; “ho eoikôs logos”, Yasalar, I, 647d;

18. Akılla birlikte; « meta logou », Timaeus 28a, Theaitetos, 206 e;

19. Akla Görekata logon”, Devlet, VI, 500 c;

20. Haklı Kanı, görüş; “logôi en smikrôi einai”, Devlet, VIII, 550 a;

21. İlişki, orantı, analoji; “ana ton auton logon”, Phaidon 110 d; “eis ton auton logon”, Devlet, I, 353 d;

22. Bir şeyi açıklama, Phaidon, 95 d.

 

Şimdi de Aristoteles’in logos’u hangi anlamlarda kullandığını görelim.

Aristoteles’te logos aşağı yukarı dokuz anlamda kullanılır. Bu kullanımlar şunlardır:

1.    Mantıksal önermenin terimi, Metafizik H, 1043 b 32;

2.    Örnek; “logou charin”, Nikomakhos’a Etik, VI, 1144 a 33;

3.    Tartışma, özellikle felsefî tartışma “hoi en tois logoisMetafizik, Thêta, 1050 b 36;

4.    Masal, Retorik II, 1393 b 8; “hoi tou Aisôpou logoi”, Poetika, 1448 a 11;

5.    Nesir olarak yazma Poetika, 1448 a 11;

6.    Dua söylemi, söylemi; Retorik, I, 1358 a 37;

7.    Tanım, Metafizik, Gamma, 1006 a 14;

8.    Sağduyu, “orthos logos”; Nikomakhos’a Etik VI, 1138 b 25. [16]

 

Görülüyor ki,

Hristiyanlık teolojisinin yeniden tanımladığı; yanlışa karşı doğru anlamı verdiği ve İsa ile özdeşleştirdiği[17]

Logos hem Platon’da hem de Aristoteles’te çok anlamlıdır; bu nedenle felsefede aklın ilk defa bu filozoflarda tek anlamlı biçimde kullanılmaya başladığını söylemek tarihsel realitelere aykırıdır.

Şimdi kitabımızın son problematiğini şu soruyla ortaya koyup cevabını araştıralım: Logos Antik dünyada değilse, ne zaman mitosa karşıt kabul edildi.

Bu karşıtlık pek çok araştırmacıya göre XVII. yüzyıldan sonra yani Aydınlanma’yla birlikte ortaya çıkmıştır. Bu teze ilişkin pek çok kaynak vardır. Bunların burada sayımını dökümünü yapmak gereksizdir. Her araştırmacı batı dillerinden sadece bi­risinde yazılmış kaynaklara başvurarak bu yargının doğruluğunu tespit edebilir. Logos-mitos karşıtlığının ortaya çıkışına ilişkin bir farklı tezi İspanyol Antik felsefe tarihçisi Iñaki Yarza’da görüyoruz. O demektedir ki,

Bu karşıtlık günümüzde bize biraz zorlama gibi, olguların realitesinden çok XIX. yüzyılın rasyonalist zihniyetinden doğan bir anlayış gibi görünmektedir. [18]

Bu görüşlerden hangisini kabul edersek edelim, sonuç şudur: Modern dönemlere kadar logosla mitos karşıt değildi. Bu karşıtlık, tarihsel realiteye rağmen oluşturulmaya çalışılan im­kânsız bir karşıtlıktır. Burada tezimizin dayanağı şudur: Akıl X. yüzyılın sonuna kadar “söz, dil, hikâye” anlamına geliyordu ve dilin anlamlı bir göstergesiydi. Gösterge olarak belli bağlamlarda ve olgusal durumları anlatmak için bir dil oyununda kullanılıyordu. XI. yüzyıldan itibaren filozoflar akıl kelimesini bir gösterge olmaktan çıkardılar ve kendilerine göre birer anlam verdiler. Böylece akıl sadece filozofun kendi zihninin sübjektif bir tasavvurundan ibaret oldu ve anlamlı bir referans olma özelliğini kazanmadı. Sonuç olarak bir kavram olarak alındığı takdirde akıl bir kurgudur ve bir mittir. Bu nedenle neliğinden açık terimlerle söz edemediğimiz aklın dilin anlamlı bir kelimesi olan mitosla karşıtlığından söz edilemez.

Akıl konusunda son söz olarak şunu söyleyeceğiz: Aklın tek meşru kullanımı, gündelik dile aittir. Gündelik dilde akıl, çok an­lamlı bir kelimedir. Akıl kelimesinin “aklını kullanmak”, “aklı er/me/mek” “aklına gel/me/mek”, “aklını kaybetmek”, “aklı ba­şına gelmek”, “akıl akıldan üstün olmak”, “aklından zoru olmak”, “akıl almak”, “akıl vermek”, “aklını başına toplamak”, “aklını peynir ekmekle yemek”, vs. gibi onlarca farklı kullanımları vardır. Bu kullanımlar uylaşımsaldır; objektiftir; göreceli değildir. Oysa felsefede bu kelime çok anlamlı bile değildir. Filozofların anladığı akıl, uylaşımsal bir anlam taşımaz; sadece filozofun zihninin, gündelik dilde kullanımı olmayan ve referans özelliği taşımayan bir kelimesidir. Filozofların hiçbirinin akıl anlayışları bilimdeki yerçekimi, gen, ergime vs. gibi tek anlamlı teknik bir terim değildir. Akıl düşünme, çıkarım yapma, karar verme gibi çeşitli yetilerimizin arkasındaki görünmez bir yönetici değildir. Bütün filozofların hepsinde ortak bir akıldan söz edilemez; bu kelime tek anlamlı şekilde ve büyük harfle Akıl şeklinde yazılamaz. Öte yandan etkin, edilgin, kazanılmış, saf, pratik, sezgisel sıfatlarından biriyle yaptığımız tamlamaların her biri Ryle’ın diliyle söylersek, kategori karıştırmasıdır; her kategori karıştırması gibi uylaşımsal olmayıp dilimizin psikolojileştirilmesidir. Kısaca Akıl eter gibi bir kelimedir.

Son Sözüm: Austin demektedir ki, dil, betim yapmak için icat edilmemiştir. Ben de şunu ekliyorum: Dil, metafizik yapmak için de icat edilmemiştir. Eğer metafizik dil, gündelik dilin doğal bir uygulama biçimi olsaydı, günümüz dünyasındaki ve tarihteki bütün dillerde, tıpkı yazılı-sözlü edebiyat, sanat ve bilim gibi, metafizik de olurdu. Oysa dillerin büyük çoğunluğunda metafizik yoktur. Öte yandan metafizik terminolojiyi içeren dillerde de sınırlı sayıda kişi ve sadece kendilerinin metafizik saydıkları ifadeleri kullanmaktadır. Metafizikle uygarlık arasında kurulacak doğru orantının, bir inancın ifadesi olmanın ötesinde temeli yoktur. Sonuçta dilin metafizikte kullanımı amaç dışıdır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder