Şimdi de ikinci
tezimizi yani antik filozoflarda logosun ve mitosun karşıt olmadığını ele almak
istiyorum. Burada şunu ortaya koyacağız: Mithos-logos ve epos kavramları antik
dünyada birbirinden pek de farklı değildi. Grekler klasik çağlarından (İ. Ö. 500-336)
önce İ. Ö V. yüzyılın ortalarına kadar aynı politik ve kültürel dünyaya ait
insanlardı, konuştukları dilin ifadelerinin anlamları üzerinde pek farklılık
yoktu; bu yüzden konuşmaları birbirini bilen kişiler arasındaki söz
değişimleriydi. Mitos ve kutsal diye nitelenen logos sanıldığı gibi
birbirine karşıt değildi; tersine eş anlamlıydı; mitos logosla aynı şeyi
söylüyordu; doğru söz [1]
kahramanlara ve tanrılara dair kutsal ifadeler anlamına geliyordu. [2]
*
Logos’un Antik
dünyada mitosla eş anlamlı olduğunu gösteren en iyi örnek Parmenides’in
şiiridir. Parmenides’in fragmanlarından 2, 1 ve 8, 1’de mitos Tanrıçanın sözü
ve hakikatin sözü demektir. Fragman 8, 50’de logos ise, Tanrıçaya imana dair
söylemdir. Bütün diğer fragmanlarda da benzer kullanım vardır. Kısaca söylersek
logos ve mitos Parmenides’te bir Tanrıçanın doğru sözleri anlamına gelir.
Kuşkusuz logos
kavramını felsefe ilk defa Herakleitos kullanmıştır. Onda bu kavram çok
anlamlıdır. O nedenle
Herakleitos’ta bu
kavramı akıl diye çevirmek anakronizmdir. [3]
Felsefe tarihinde ve Antik Yunan
düşüncesi üzerine yapılan araştırmalarda, Logos kavramı genellikle Grek icadı kabul edilir. Felsefede
ilk defa Herakleitos tarafından kullanılan bu kavram, onda, çeşitli
nesneleri meydana getiren değişimlerin evrendeki içkin cevheri anlamına gelir. Hatta
bazıları, bu kavramın, Herakleitos’un, “politeizme, panteizmle verdiği bir cevap”[4]
olduğunu söylemektedir. Logos’a daha sonra, Stoacıların,
Philon’nun ve Hristiyanlığın farklı anlamlar
yüklediklerini de biliyoruz. Oysa, Paul-Masson Oursel’in Philosophie en orient (Doğu’da
Felsefe) adlı eserinde konumuzla ilgili şeyler ararken, evrenin içkin nedeni
anlayışının, Logos kavramının, Mısırlılarda da
bulunduğunu gördük. Adı geçen eserde, bu konuda şunlar söylenmektedir:
Yüce Varlık, güç halinde Oziris’tir ve kendisini Oziris’in fonksiyonunu yerine getirmeye
adamıştır. O, yaptıklarını emirlerle gerçekleştirir. Yüce Varlığın davranışı, Demiurgos’un kuralları isimlerle düzenlemesine benzer. Henüz Oziris kavramı
yokken yani hem insanlar arasında ve hem de doğada bulunan düzen, bir yasalar
sistemini içermeden önce, sözlerin bütününden ibaret kavram egemendi. Varlıklara
hayat vermek ve ruhları aydınlatmak için yayılan logoslar şu postalatın
tanıklarıdır: Sözün ve Güneş enerjisinin mutlak gücünün etkisi birbirine
uygundur. Böylece Yunan düşüncesi, Sokrates Öncesinden Yeni Platonculuğa kadar, Logos tasavvurunun Mısırlı kiplerinde içerilmiş
olacaktır. [5]
Logos ve mitos eş
anlamlıyken Grek halkının dil oyunlarının terk edilmesiyle, dilin sentaksının ihlâl
edilmesiyle bu iki kelimeyle ilgili bir keyfilik yaşandı. Bu keyfilik Antik
Yunan’da burjuvanın ortaya çıkmasıyla olmuştur. Grek burjuvasının etkisiyle
logos, tersine yerleşik düzeni savunan ve kahramanları öven söz anlamına geldi
ve mitos da övgü sözlerini tehdit eden, hakikatin ortaya çıkmasına engel olan
kıskançlık anlamında kullanıldı. [6]
Fakat yine de bu kullanımlar yaygınlaşmadı; bu ikisi arasındaki benzerlik
korundu. [7]
Heidegger’e göre
Antik felsefede bu ikisi arasında bir karşıtlık ilişkisi değil ve hiyerarşik
farklılık vardır. Heidegger bunu şöyle ifade eder:
Metafizik logos’u
ve mitos’u hiyerarşileştirerek farklılaştırdı. Logos’u hakikati bilmenin
tartışmasız gücü yaptı. [8]
Fakat Heidegger’in
bu düşüncesi doğru değildir; çünkü antik filozoflarda imgeleme ve teoria
arasında bir hiyerarşinin kesin olduğunu sayar; bu varsayımın temelinde de logos’un
bütün kullanımlarının göz ardı edilmesi vardır. Oysa Platon ve Aristoteles
örneklerini alırsak görürüz ki, gerek Platon’da gerekse Aristoteles’te bu
kelimelerin tek ve değişmez bir anlamı yoktur. Öbür taraftan bunların birbirini
kesinlikle dışladığını söylemek zor hatta imkânsızdır. Bunu iki filozofun
logos’tan ne anladıklarını göz önüne getirerek anlayabiliriz. Bunu kanıtlamak
için Platon’un ve Aristoteles’in bu iki kavrama yükledikleri anlamları görelim.
İki filozofun önce mitos sonra da logos anlayışlarına değinelim.
Platon Grek
geleneğini sürdürdü: O, Homeros’un ve Hesiodos’un mitolojilerine karşı çıksa da
insanların mitlere sahip olmaları gerektiğini söyleyerek yeni mitolojiler
oluşturdu. Norbert Heyse’ye göre
Platon’da mitos
ve logos karşıt değildi; tersine eş anlamlıydı. [9]
Yazarın bu kanısını
destekleyen bölümleri Gorgias’ta ve Timaeus’ta buluruz. Gorgias
532a2’de mitos bir logos gibidir. Timaeus’ta eikos mythos ve
eikos logos farksız şekilde kullanılır. [10]
Bu da mitos’un ve logos’un eşanlamlı olmasını gerektirir.
Platon’da logos ve
mitos birbirini karşılıklı olarak aydınlatır. Mit logosu zenginleştirir; aynı
amaca götüren başka bir yoldur; aynı hakikati sunmanın bir başka biçimidir. Onlar
farklarına rağmen aynı amaca giden yolda birbiriyle dayanışma içindedir. Mitos
Logosa demir atmıştır ve logos da mitosta yaşar. [11]
Platon’da mitos
logos’un yapamadığını ve yine logos aracılığıyla anlatım aracıydı. Daha doğrusu
mitos, logos yardımıyla kurgulanan ya da anlatılan bir hikâye idi. [12]
Mitosun ve logosun
birbirine bağlılığını Aristoteles’te de buluyoruz. Metafizik’e göre mitosun
logosla benzerliği vardır. Çünkü ilkin mitos olağanüstü olaylardan oluşur; ἐκ
θαυμασίων ve hayreti harekete geçirir. Felsefe de hayretin ürünüdür διὰ γὰρ τὸ
θαυμάζειν.[13]
Bu nedenle Aristoteles şunu söyler: ὁ φιλόμυθος φιλόσοφός πώς ἐστιν· ὁ γὰρ
μῦθος σύγκειται ἐκ θαυμασίων (Mitosları seven, herhangi bir biçimde bilgeliği
de sever.) [14]
Mitos insanın doğrudan deneyimine yabancı bir öteyi genellikle belli bir akla
uygunluk içinde duyulur dünyaya entegre eder. Tanrılara, kahramanlara ve ölmüş
kişilere ilişkin mitosların yaptıkları budur. Hepsi bu kadar değildir. Mitosun
felsefeyle yakınlığının ikinci özelliği mitosun içeriğini de ilgilendirir. Mitosun
içeriği bir çekirdek, hakikatin ilk temeli taşıyıcı olabilir. Metafizik Λ
1-14’ten hareketle kısaca şunu diyebiliriz:
1. Aristoteles’in
mitolojiye karşı tutumu olumludur ve samimidir; mitolojik gelenek ve felsefe
arasında gerçek bir sürekliliği gösterir. [15]
2. Mitostaki
hikâyede iki şeyi ayırmalıdır: Mitosun biçimi ve mitostaki entelektüel özün
sezgisi. Bu ikisi arasında dikkate alınması gereken bir fark vardır.
Aristoteles
Platon’un tersine, kutsalın duygusunu uyandırmak için mitosları kullanmaz. Fakat
onda mitos, kutsal hikâye olarak, dinle doğrudan ilgilidir. Grek mitosları
diğer halkların mitosları kadar kutsal değildi. Üzerlerine düşünüldüğünde
alttaki rasyonalite açığa çıkarılabiliyordu. Bu nedenle Aristoteles’in
mitosları kabul etmesini anlamak hiç de zor değildir.
Platon’un ve
Aristoteles’in mitolojiye ilişkin düşünceleri kısaca böyledir. Şimdi felsefe
tarihlerinde dikkate alınmayan bir konuya logos kavramının Platon’da ve
Aristoteles’te çok anlamlı oluşuna kısaca değinelim. Aşağıda verdiğimiz
Platon’un ve Aristoteles’in logos anlayışlarını okununca görülecektir ki, bu
filozoflarda logos tıpkı idea gibi tek anlamlı bir terim değildir ve pek çok
anlamı vardır. Bu filozoflarda mitosla logos arasındaki bağ, farklı bir şekilde
devam etmektedir;
Platon logos’u
aşağı yukarı yirmi iki anlamda kullanır. Şimdi bunları görelim.
1.
Önerme; Theaitetos,
201e;
2.
Tanrısal
ilham; Pahidon, 78 d;
3.
Örnek; “logou heneka” Kriton, 46 d;
4.
Birisiyle
görüşme; “logous poieisthai pros tina”,
Protagoras, 348 a;
5.
Tartışma,
özellikle felsefî tartışma; Gorgias, 506a, Protagoras, 329 c;
6.
Masal; Phaidon,
61b; Ezop Masalları, Phaidon, 60 d;
7.
Şiire
karşıt olarak nesir eserler; Devlet, III, 390a, Yasalar,
VIII, 835 a;
8.
Efsaneye
karşıt olarak tarih hikâyesi (“muthos”);
Protagoras,
320c, Gorgias, 523 a;
9.
Eskiye
ait; “peri logou tinos dialegesthai”
Sokrates’in Savunması 34 e;
10.
Bir
tartışmanın hareket noktası; ilke, Gorgias, 508 b;
11.
Tanım; Phaidros;
245 e, Devlet, I, 343 a;
12.
Düşünme yetisi; Phaidros, 270c, Timaeus, 52 c;
13.
Akılla
kavramak istediğimiz şey; “ha malista tis
an logôi laboi”, Parménides, 135 e;
14.
Aklın
ve zekanın kavrayabildiği şey; “ta logôi
kai dianoiai lèpta”, Devlet, VII, 529 d;
15.
Aklı
kılavuz yapmak; “tôi logôi hepesthai”,
Devlet,
IX, 582 e, IX, 586 d;
16.
Sağduyu;
“orthos logos” », Phaidon
73 a;
17.
Doğru
düşünce; “ho eoikôs logos”, Yasalar,
I, 647d;
18.
Akılla
birlikte; « meta logou », Timaeus
28a, Theaitetos,
206 e;
19.
Akla Göre “kata logon”, Devlet,
VI, 500 c;
20.
Haklı
Kanı, görüş; “logôi en smikrôi einai”,
Devlet,
VIII, 550 a;
21.
İlişki,
orantı, analoji; “ana ton auton logon”,
Phaidon
110 d; “eis ton auton logon”, Devlet,
I, 353 d;
22.
Bir şeyi
açıklama, Phaidon, 95 d.
Şimdi de
Aristoteles’in logos’u hangi anlamlarda kullandığını görelim.
Aristoteles’te
logos aşağı yukarı dokuz anlamda kullanılır. Bu kullanımlar şunlardır:
1.
Mantıksal
önermenin terimi, Metafizik H, 1043 b 32;
2.
Örnek; “logou charin”, Nikomakhos’a Etik, VI, 1144 a 33;
3.
Tartışma,
özellikle felsefî tartışma “hoi en tois
logois” Metafizik, Thêta, 1050 b 36;
4.
Masal, Retorik
II, 1393 b 8; “hoi tou Aisôpou
logoi”, Poetika, 1448 a 11;
5.
Nesir
olarak yazma Poetika, 1448 a 11;
6.
Dua
söylemi, söylemi; Retorik, I, 1358 a 37;
7.
Tanım, Metafizik,
Gamma, 1006 a 14;
8.
Sağduyu,
“orthos logos”; Nikomakhos’a Etik VI, 1138
b
25. [16]
Görülüyor ki,
Hristiyanlık
teolojisinin yeniden tanımladığı; yanlışa karşı doğru anlamı verdiği ve İsa ile
özdeşleştirdiği[17]
Logos hem Platon’da
hem de Aristoteles’te çok anlamlıdır; bu nedenle felsefede aklın ilk defa bu
filozoflarda tek anlamlı biçimde kullanılmaya başladığını söylemek tarihsel
realitelere aykırıdır.
Şimdi kitabımızın
son problematiğini şu soruyla ortaya koyup cevabını araştıralım: Logos Antik
dünyada değilse, ne zaman mitosa karşıt kabul edildi.
Bu karşıtlık pek
çok araştırmacıya göre XVII. yüzyıldan sonra yani Aydınlanma’yla birlikte
ortaya çıkmıştır. Bu teze ilişkin pek çok kaynak vardır. Bunların burada
sayımını dökümünü yapmak gereksizdir. Her araştırmacı batı dillerinden sadece
birisinde yazılmış kaynaklara başvurarak bu yargının doğruluğunu tespit
edebilir. Logos-mitos karşıtlığının ortaya çıkışına ilişkin bir farklı tezi
İspanyol Antik felsefe tarihçisi Iñaki Yarza’da görüyoruz. O demektedir ki,
Bu karşıtlık
günümüzde bize biraz zorlama gibi, olguların realitesinden çok XIX. yüzyılın
rasyonalist zihniyetinden doğan bir anlayış gibi görünmektedir. [18]
Bu görüşlerden
hangisini kabul edersek edelim, sonuç şudur: Modern dönemlere kadar logosla
mitos karşıt değildi. Bu karşıtlık, tarihsel realiteye rağmen oluşturulmaya
çalışılan imkânsız bir karşıtlıktır. Burada tezimizin dayanağı şudur: Akıl X. yüzyılın
sonuna kadar “söz, dil, hikâye” anlamına geliyordu ve dilin anlamlı bir
göstergesiydi. Gösterge olarak belli bağlamlarda ve olgusal durumları anlatmak
için bir dil oyununda kullanılıyordu. XI. yüzyıldan itibaren filozoflar akıl
kelimesini bir gösterge olmaktan çıkardılar ve kendilerine göre birer anlam
verdiler. Böylece akıl sadece filozofun kendi zihninin sübjektif bir
tasavvurundan ibaret oldu ve anlamlı bir referans olma özelliğini kazanmadı. Sonuç
olarak bir kavram olarak alındığı takdirde akıl bir kurgudur ve bir mittir. Bu
nedenle neliğinden açık terimlerle söz edemediğimiz aklın dilin anlamlı bir
kelimesi olan mitosla karşıtlığından söz edilemez.
Akıl konusunda son
söz olarak şunu söyleyeceğiz: Aklın tek meşru kullanımı, gündelik dile aittir. Gündelik
dilde akıl, çok anlamlı bir kelimedir. Akıl kelimesinin “aklını kullanmak”, “aklı
er/me/mek” “aklına gel/me/mek”, “aklını kaybetmek”, “aklı başına gelmek”, “akıl
akıldan üstün olmak”, “aklından zoru olmak”, “akıl almak”, “akıl vermek”, “aklını
başına toplamak”, “aklını peynir ekmekle yemek”, vs. gibi onlarca farklı
kullanımları vardır. Bu kullanımlar uylaşımsaldır; objektiftir; göreceli
değildir. Oysa felsefede bu kelime çok anlamlı bile değildir. Filozofların
anladığı akıl, uylaşımsal bir anlam taşımaz; sadece filozofun zihninin, gündelik
dilde kullanımı olmayan ve referans özelliği taşımayan bir kelimesidir. Filozofların
hiçbirinin akıl anlayışları bilimdeki yerçekimi, gen, ergime vs. gibi tek
anlamlı teknik bir terim değildir. Akıl düşünme, çıkarım yapma, karar verme
gibi çeşitli yetilerimizin arkasındaki görünmez bir yönetici değildir. Bütün
filozofların hepsinde ortak bir akıldan söz edilemez; bu kelime tek anlamlı
şekilde ve büyük harfle Akıl şeklinde yazılamaz. Öte yandan etkin, edilgin, kazanılmış,
saf, pratik, sezgisel sıfatlarından biriyle yaptığımız tamlamaların her biri
Ryle’ın diliyle söylersek, kategori karıştırmasıdır; her kategori karıştırması
gibi uylaşımsal olmayıp dilimizin psikolojileştirilmesidir. Kısaca Akıl eter
gibi bir kelimedir.
Son Sözüm: Austin demektedir
ki, dil, betim yapmak için icat edilmemiştir. Ben de şunu ekliyorum: Dil, metafizik
yapmak için de icat edilmemiştir. Eğer metafizik dil, gündelik dilin doğal bir
uygulama biçimi olsaydı, günümüz dünyasındaki ve tarihteki bütün dillerde,
tıpkı yazılı-sözlü edebiyat, sanat ve bilim gibi, metafizik de olurdu. Oysa
dillerin büyük çoğunluğunda metafizik yoktur. Öte yandan metafizik
terminolojiyi içeren dillerde de sınırlı sayıda kişi ve sadece kendilerinin
metafizik saydıkları ifadeleri kullanmaktadır. Metafizikle uygarlık arasında
kurulacak doğru orantının, bir inancın ifadesi olmanın ötesinde temeli yoktur. Sonuçta
dilin metafizikte kullanımı amaç dışıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder