17.02.2012,
Demirtaşpaşa Metro İstasyonu, 09:39
1.
Şöyle bir fenomen hakkında ne dediğimizi düşünelim: şeklini bazen bir “F” gibi bazen de bir F’nin bir aynadaki imgesi gibi görmek.
Sormak istediğim soru şudur: Şekli bazen bir biçimde bazen de diğer biçimde
görme neden ibarettir? Her defasında gerçekten başka bir şey mi görüyorum ya da
gördüğüm şeyi sadece farklı biçimde mi yorumluyorum? — İlk cevabı ele alacağım.
— Fakat niçin? Eh, işte; çünkü yorumlamak, örneğin; “Bu bir F olmalıdır.” demekten
ya da hiçbir şey dememekten; fakat bu bir kopyada göstergenin yerine bir F’yi
koymaktan ya da kendimize “Bu ne olabilir? Kuşkusuz, kötü yazılmış bir F’dir.”
demekten ibaret olabilen bir aktivitedir. — Buna karşılık, görmek bir aktivite
değildir; fakat bir durumdur (gramatikal açıklama). Ve eğer şekli bir F’den
başka türlü asla okumadıysam, bunun ne olabildiğini asla kendime sormamışsam, o
zaman denecektir ki; onun başka türlü de görülebildiğini doğal olarak
bildiğimizde bu şekli bir F gibi görebilirim.
O
hâlde şunu şu olarak görme kavramına nasıl ulaştık? Bu kavram hangi durumlarda
biçimlendi? Ve hangi durumlarda buna ihtiyaç hissedildi? (Bir sanat eserini
tartıştığımızda çok sık duyulan ihtiyaç.) Örneğin; (göz için veya kulak için)
ifade edilmiş bir sorunun söz konusu olduğu yerde. Diyoruz: “Bu tempoyu, ölçüyü
bir uvertür gibi dinlemelisin.” Fakat aynı zamanda “Fransızca ne … pas’yı
(değil), bir non-un-pas değil de iki bölümden oluşan bir olumsuzluk gibi
anlıyorum.” vs. Bu, gerçek bir görme midir? Gerçek bir anlama mıdır? Her ne
olursa olsun, onu böyle adlandırıyoruz. Belirli durumlara bu kelimelerle tepki
veriyoruz. Ve belirli eylemlerle bu kelimelere tepki gösteriyoruz. [F, § 28]
2.
Gerçek bir yorumla ya da bir yorumla alışverişim olup olmadığını bana öğreten
içe bakış mıdır? Her şeyden önce, bir yorum dediğim şeyin ne olduğunu açıkça
bilmeliyim. Bir şeyin bir yorum mu ya da bir görme mi olduğunu neye dayanarak
biliriz?
(Bir
yoruma uygun olarak görmek) [F, § 212]
3.
Şöyle demeye girişeceğim: “Bu şekli bir F’nin bir aynadaki imgesi olarak görüyorum.”
Sadece deneyimimin dolaylı olarak bir betimidir. Deneyimimin şöyle doğrudan bir
betimi de vardır: “Şekli böyle görüyorum (bu doğrudan betimde kendim
için kendi görsel izlenimime başvururum). Böyle bir girişim nereden gelir? —
Burada önemli bir olgu vardır, o da şudur: Örneğin; “Biçimi şimdi sağa doğru ve
şimdi sola doğru görüyorum” gibi, görsel izlenimimizin çeşitli
betimlerini değerli saymaya hazır olmamız.
4.
Şunu düşün: İnsanlara bu biçim ve bir F arasında ne benzerlik vardır diye
soruyorduk ve biri şöyle cevap veriyordu: “Bu bir ters F’dir”, oysa diğeri
diyor ki: “Bu, çizgileri çok uzun bir F’dir.” Onların her birinin, biçimi
farklı biçimde gördüklerini söylemeli miydik?
5.
Kelimelerle ya da başka türlü herhangi bir tepki göstermesem bile şekli bazen
şu bazen de bu biçimde görmüyor muyum?
Fakat
“bazen şu biçimde”, “bazen bu biçimde” sadece kelimelerdir. Ve onları burada
hangi hakla kullanıyorum? (Bu başka bir tepki aracılığıyla olmadıkça) böyle bir
hakkı sana ya da kendime kanıtlayabilir miyim?
Fakat
yine de iyi biliyorum ki, söylemesem bile iki izlenim vardır! Fakat söylediğim
şeyi sonradan nasıl biliyorum? Bildiğim şey. [F, § 213]
6. Bir kelimenin bildik yüzü, bir kelime
anlamının bir imgesi gibidir; kelime adeta kendisinde ete kemiğe bürünen
anlamına sahiptir. — Bütün bunların bilinmediği bir dil var olabilir. Ve bu
izlenimler bizde nasıl dile getirilir? Kelimeleri seçme ve onlara değer biçme
tarzımızda. [Kşz. FS II, xı, 351]
7.
Gördüğümüz şeyi şu ya da bu olarak yorumladığımızı haklı olarak
söylediğimiz durumları betimlemek kolaydır. Kşz. FS II, xı, 345]
8.
Yorumladığımızda, bir tahminde bulunduğumuzda, sonradan yanlış olduğu ortaya
çıkabilen bir hipotezi ifade ederiz. “Bu şekli bir F olarak görüyorum.”
Dediğimizde, bu, “Açık bir kırmızı görüyorum.” Cümlesindeki duruma benzer:
Burada ne doğrulama ne de yanlışlama vardır. “Görmek” kelimesinin ilk
bağlamdaki kullanımını onaylamak için bu tür benzerliği dikkate almalıyım. Eğer
bir kişi, bunun, içebakış sayesinde bir “görmek” olduğunu kabul ettiğini
söylerse, ona şöyle cevap vermeliyim: ”Ve senin içebakış dediğin şeyi nasıl
biliyorum? Sen bana bir gizemliyi başka bir gizemliyle açıklıyorsun.” [Kşz. FS
II, xı, p. 345]
9.
Bir kitabın, örneğin bir fizik kitabının farklı bölümlerinde şu tür resme
rastlarız:
Resimle
ilgili metinde birincisinde bir cam küpten, bir başka defasında telden yapılmış
bir çerçeveden, üçüncü defa ters çevrilmiş bir kutudan ve nihayet dik açı
oluşturan üç levhadan söz edildi. Metin her defasında bu resmi yorumlar.
Fakat
aynı zamanda diyebiliriz ki, resmi bir defasında şu şey ve bir diğer defasında
başka şey olarak görürüz. — O zaman yorum terimini doğrudan algılanan
şeyin betimi için de kullanabilmemiz ne kadar dikkat çekicidir!
İlk
hareketimiz burada şu cevabı vermektir: Doğrudan bir deneyimin bir yorumlama
aracılığıyla her betimlenmesi sadece dolaylı bir betimlemedir. Gerçek şudur:
Şekle bazen A yorumunun anlamını, bazen B yorumunun anlamını veya C yorumunun
anlamını verebiliriz ve o zaman üç doğrudan deneyim vardır. —Biçimi A’B’C’ diye
görmenin üç tarzı: Öyleki A’ a yorumuna B’ b yorumuna C’ c yorumuna uygun
olacak şekilde üç görme tarzı. Buradan şu sonuç çıkar: A yorumunu, bu yorumu
destekleyen görme biçiminin betimi diye yorumluyorduk. [Kşz. FS II, xı, 326]
10.
Fakat A’ deneyimi A yorumunu destekler ne anlama gelir? A’ deneyimi nedir? Onu
nasıl biliriz?
11.
Kabul edelim ki, söz konusu şekli bazen cam bir küp, bazen de tel bir çerçeve
vs. gibi gören insanların retinasında yaşanan süreçler üzerine araştırmalar
yapan biri, bu süreçleri bir süje, ilk defa bir cam küpe, ikinci defa bir tel
çerçeveye vs. baktığında gözlediği süreçlere benzer bulsun. Böyle bir keşfi
gerçekten her defasında farklı bir şekli gördüğümüzün kanıtı gibi
düşünme eğilimi taşırız.
Fakat
hangi hakla? Sonuç olarak deneyimleme, doğrudan deneyimin doğası üzerine
herhangi bir şeyi nasıl açıklayabilir? Deneyimleme, doğrudan deneyimi
fenomenlerin belirli bir sınıfına yerleştirir.
12.
A’ deneyimini nasıl tanırız? Genel olarak herhangi bir deneyimi nasıl bilirim?
“Bu
şekli şimdi tel bir çerçeve olarak görüyorum.” şeklindeki deneyimin
dışavurumunu birisine nasıl öğretebiliriz?
Pek
çok insan “görmek” kelimesini, bu tür bir kullanımını asla gerçekleştirmeksizin
öğrendi.
Sözünü
ettiğimiz şekli birisine gösterirsem ve ona “ Bu şekli şimdi tel bir çerçeve
olarak görmeye çalış.” Dersem onun beni anlaması gerekir mi? Eğer o bana şöyle
deseydi en maidant de la figüre böyle bir çerçeveden söz eden kitabın metninin
izlemem gerektiğini mi söylemek istiyorsun ya da başka bir şey mi söylemek
istiyorsun?” O zaman ne olup biterdi? O beni anlamazsa, bu konuda ne
yapabilirim? Ve eğer beni anlarsa, bu nasıl belli olur? Onun, tam olarak şekli
şimdi tel çerçeve olarak gördüğünü söylemesiyle değil mi?
13.
O hâlde, bu sözel ifadeyi kullanmaya bir eğilim vardır ve bu yaşanan deneyimin
özgün bir dışavurumudur (ve bir dışavurum bir semptom değildir).
14.
Yaşanan bu deneyimin başka dışavurumları da var mıdır? Şöyle bir süreci
düşünemez miyiz? Bir kişinin karşısına telden yapılmış bir yapı, bir cam küp,
bir kasa vs. koyuyorum ve ona soruyorum: “Biçimi bu şeylerden hangisi temsil
eder?” O şu cevabı veriyor: “Tel yapı”.
15.
O zaman onun, şekli bir defasında şu, bir başka defasında bu olarak görme
tecrübesini yapmasa da şekli bir tel yapı gibi gördüğünü söylemeli miyiz?
16.
Birinin şöyle sorduğunu düşünelim: “Matbaa harfi olan bir F’yi hepimiz aynı
şekilde mi görüyoruz?” O zaman şu denemeyi yapabiliriz. Bir F’yi farklı
kişilere gösteririz ve onlara şu soruyu sorarız: “Bir F nereye doğru bakıyor,
sağa doğru mu yoksa sola doğru mu?”
Ya
da şöyle sorabiliriz: “Eğer bir F’yi profilden görünen bir yüzle karşılaştırman
gerekseydi, ön nerede olurdu, arka nerede olurdu?”
Fakat
bu tür soruları, pek çok insan belki de anlamazdı. Bu sorular: ”Sana göre a
seslisinin rengi nedir?” ya da “ sana göre
a sarı mı yoksa beyaz mı görünür?” şeklindeki sorulara benzer.
Eğer
bir kişi böyle bir soruyu anlamasaydı ve anlamsız gibi düşünseydin bize
Almancayı bilmediğini veya “renk”, “sesli” vs. kelimelerinin anlamını
bilmediğini söyleyebilir miydi?
Tersine
bu kelimeleri anlamayı öğrenmişse, önceki sorulara onları anlayarak veya
anlamadan tepkide bulunabilir.
17.
“Bir F’yi hepimiz aynı şekilde görür müyüz?” — Birinin görme biçimini nasıl
deneyimlediğimizi ortaya koymadıkça bu hiçbir şey söylemek istemez. Fakat şimdi
örneğin şöyle eklersem: “Bana göre bir F sağa doğru bakıyor ve bir J sola doğru
bakıyor.” Şöyle demek hakkım var mı: “Bir F gördüğüm her defasında, bu yöne
doğru (veya herhangi bir yöne doğru) bakıyor? Böyle konuşmak için hangi nedenim
var?
18.
Kabul edelim ki, “Bir F hangi yöne bakıyor?” sorusu asla sorulmadı ve sadece şu
soruldu: “F’ye ve A’ya birer göz ve birer burun yapman gerekseydi sağa doğru mu
sola doğru mu bakarlardı?” Bu da çok psikolojik bir soru olurdu ve bu soruda
böyle ya da başka türlü görmek değil, fakat bir şeyi ya da başka şeyi
yapma eğilimi söz konusu olurdu.
19.
“Belli bir yöne bakmak” bakmak kavramının kullanımlarından biri, örneğin
şöyledir: Bir mimara denir ki: “Pencereler böyle düzenlendiğinde binanın
cephesi parla bas’ya bakar.” Bu “Bu kol sculpture nin hareketini kırar.” veya
(bu tür jest yaparak) “hareket böyle se deployer olmalıdır.” ifadesini
aynı şekilde kullanırız.
20.
Bir görme ya da bir yorum olup olmadığını bilme sorunu, bir yorumun, deneyimin
ifadesi olmasında ortaya çıkar. Ve yorum dolaylı bir betim değildir. Fakat
deneyimin bir ilk ifadesidir.
21.
Fakat bunu neden hemen görmüyoruz, tersine burada daha doğrudan bir ifadenin
olduğunu ve fenomenin sadece çok az kavranabilir, gerçekten betimleyemediğimiz
herhangi bir şey olduğunu ve kendimizi başkalarıyla birlikte anlamamız için tüm
durumlarda doğrudan bir açıklamaya başvurmak zorunda olduğumuzu niçin
düşünüyoruz?
Kendi
kendimize şöyle diyoruz: “İmgelememizde biçime herhangi bir şey eklemeksizin,
doğrudan algılama alanının tümüyle dışındaki şeylerle gerçekten bir bütün
olabilen bir deneyime sahip olmamız imkânsızdır.”
Örneğin
şöyle diyebiliriz: “Şekli metal tellerden oluşan bir yapı olarak gördüğünü
iddia ediyorsun. O hâlde sonuçta bakır tellerin mi yoksa demir tellerin mi söz
konusu olduğunu biliyor musun? Ve sonuçta burada niçin teller söz konusu
olmalıdır? Bu, tel kelimesinin yaşanmış deneyimin betiminin gerçekten parçası
olmadığını gösterir.
22.
Şimdi şu türde bir açıklamayı düşünelim: Yemek yerken burnumuzu tıkarsak,
yemekler tatlının, acının, tuzalunun ve ekşinin dışında touto saveur ü
kaybeder. Bununla demek istiyoruz ki, örneğin; ekmeğin özel tadı sınırlı
anlamda “bu tat”tan ibarettir ve artık burnumuzdan soluk alamadığımda
kesinlikle kaybolan aromadan ibarettir. Herhangi bir şeyi herhangi bir şey
olarak görmek söz konusu olduğunda niçin benzer herhangi bir şeyi kabul
edemiyoruz. Aşağı yukarı şu şekilde: Göz, metalin yapısı olarak biçimi
kutu olarak yapıdan ayırmaz. vs. Beyin, görülen şeye burada âdeta kokuyu ekler.
Buna karşılık göz de çeşitli görünüşleri ayırt eder: O, âdeta görsel imgeyi
belirginleştirir; bir belirginleştirilmiş biçim bir yoruma, bir başkası
bir başkasına daha uygundur (deneyime göre daha uygun diye anlıyorum)
Örneğin
bir müzik parçasının şu ya da bu bölümü hakkında yaptığımız bazı istemsiz
yorumları düşünelim (Bu gerçekten yaşanmış bir deneyimdir). Ve bu yorum belki,
saf müzikal bazı ilişkilerden hareketle açıklanabilir. —Çok iyi, fakat
istediğimiz şey, açıklamak değil; betimlemektir.
23.
Üçgeni
c taban ve C de tepe olacak şekilde düşün ve şimdi üçgene b taban B de tepe
olacak şekilde bak. Ne yaptın; her şeyden önce ne yaptığını biliyor musun?
Hayır.
“Pekala;
göz belki önce tabana sonra tepeye doğru bağlanabilir mi?” Fakat şöyle
diyebilir misin: Bir başka bağlamda bakış sen üçgeni bu şekilde görmeksizin
aynı yolu tam olarak izleyemezdi?
Yine
de bir başka girişimde bulun: Üçgeni öyle düşün ki, (bir okun ucu gibi) bir
defa A yönünü göstersin ve bir başka defa B yönünü göstersin.
24.
Üçgeni ucu sağ tarafa dönük bir ok gibi görüyor diye kim hakkında
konuşulabilir? Sadece üçgeni böyle bir ok gibi kullanmayı öğrenen ve her zaman
bu şekilde kullanmış olan kişi hakkında denebilir mi? Hayır. Bu hiç de doğal
olarak bu kişinin üçgeni başka türlü gördüğünü söylediğimiz
veya onu nasıl gördüğünü bilmediğimiz anlamına gelmez. Burada henüz böyle
ya da başka türlü görmek söz
konusu değildir. —Fakat başkasına “Burada olan şey, ucu sağa dönük bir ok
değildir; ama ucu yukarıya dönük bir oktur” diyerek onu düzelttiğimde ve onunla
bu yorumun pratik sonucunu onunla tartıştığımda yeni ve farklı olan ne vardır?
O zaman şöyle diyor: “Bu üçgeni her zaman,
ucu sağa dönük bir ok gibi gördüm” —Burada bir görme söz konusu mudur?
Hayır. Bu, “Bu işarete
rastladığımda onu her zaman bu
şekilde anladım” demeyi istemek anlamına gelebilir. Bunu söyleyen, sadece hiç de şu soruyu
anlamamalıdır: “Fakat onu sağa dönük bir ok gibi gördün mü ?”
25.
Üçgeni bir defasında şu biçimde bir başka defasında bir başka biçimde gördüğünü
söylediğimiz kişi, bunu kendiliğinden
söyleyen, anladığını gösterdiği bu kelimeleri telaffuz eden ya da dinleyen
kişidir; fakat o, aynı zamanda ; “üçgen az önce bir başka yönü gösteriyordu;
şimdi ise şu yönü gösteriyor.” gibi bir şey söyleyen; fakat kendisine üçgenin
şeklini ya da pozisyonunu değiştirip değiştirmediği sorulduğunda “hiç de öyle değil” vs. diye
cevap veren kişidir.
26. Birbirinin aksi yönde dönen iki tekerlek
imgesinin durumunu düşünelim. İlk olarak
hareketi imgede, biri ya da diğeri
gibi görebilirim. İkinci olarak hareketi birinden ya da
diğerinden ibaret olarak görürüm.
27.
Şu ya da bu biçimde görmeden ibaret oldukça
tuhaf fenomen sadece, bir kişi görsel imgenin özdeş bir anlam’ı
koruduğunu ve “kavrama” diyebildiğimiz başka bir şeyin değişebildiğini kabul ettiğinde çok iyi ortaya çıkar. İmgeyi
şu ya da bu olarak görürsem, aksi yönde
dönen iki tekerlek için diyelim, yine de burada bir imgeyi görsel ve kavranmış diye
ikiye bölmek söz konusu değildir. — O halde bu ayrılık beni ilgilendiren
fenomendir, demeli miyim?
Ya
şu soruyu soralım: Beni ilgilendiren reaksiyon nedir? Bir
kişinin bir bardağı bir bardak olarak gördüğünü belirten fenomen midir (ve
sonuç olarak aynı şekilde bu kişinin bir bardağı başka bir şey olarak gördüğünü
belirten fenomen midir?” Ya da bu kişinin bir değişmeye dikkat çektiğini ve
aynı zamanda görsel imgede hiçbir şeyin
değişmediğine dikkat çektiğini belirten
fenomen midir?
28.
“Şunu her zaman bir bardak olarak gördüm; —görünüşe ilişkin bir değişikliğin
bilincinde olmaksızın— şimdi bir bardak olmadığını görüyorum” demem de
mümkündür. Sadece şunu düşünüyorum: Şimdi başka bir şey görüyorum; şimdi bir
başka görsel imgeye sahibim.
Kabul
edelim ki bana bir şey gösterilsin ve onun ne olduğu bana sorulsun. “Bu, bir küptür.” diyorum. Bir başkası
karşılık veriyor: “ Onu böyle mi görüyorsun?” Bu kelimeleri “onu böyle görü
yorum” gibi anlamaktan başka türlü anlamak zorunda mıyım?
29.
Beni kuşatan nesneleri düşündüğümde görsel kavrama gibi herhangi bir şeyin
olduğunun bilincinde değilim.
30.
“Bu şekli sağlam bir açı gibi görüyorum.”—Bu açıklamayı yapak kişi Almanca
bildiği ve güvenilir bir olduğu halde— bunu niçin sadece doğru kabul etmiyorum?
Bunun doğruluğundan kuşku duymam. Fakat onun söylediği şey, zamansal
bir önermedir. Bu, bu fenomenin özüne ilişkin değil; fakat bunun vuku bulduğunu
söyleyen bir önermedir.
31.
Yaşanmış deneyim ifadesi: “Bunu şimdi
bir piramit olarak görüyorum ve şimdi köşegenleriyle birlikte bir kare olarak
görüyorum.” Fakat bir defa şöyle bir
defa başka türlü gördüğüm “bu” nedir? Desen midir?
Kalemine sağlık hocam.
YanıtlaSil