16 Kasım 2020 Pazartesi

Wittgenstein'ın Psikoloji Felsefesi Üzerine Kitabından bir bölüm.

 

17.02.2012, Demirtaşpaşa Metro İstasyonu, 09:39

1. Şöyle bir fenomen hakkında ne dediğimizi düşünelim:   şeklini bazen bir “F” gibi bazen de bir F’nin bir aynadaki imgesi gibi görmek. Sormak istediğim soru şudur: Şekli bazen bir biçimde bazen de diğer biçimde görme neden ibarettir? Her defasında gerçekten başka bir şey mi görüyorum ya da gördüğüm şeyi sadece farklı biçimde mi yorumluyorum? — İlk cevabı ele alacağım. — Fakat niçin? Eh, işte; çünkü yorumlamak, örneğin; “Bu bir F olmalıdır.” demekten ya da hiçbir şey dememekten; fakat bu bir kopyada göstergenin yerine bir F’yi koymaktan ya da kendimize “Bu ne olabilir? Kuşkusuz, kötü yazılmış bir F’dir.” demekten ibaret olabilen bir aktivitedir. — Buna karşılık, görmek bir aktivite değildir; fakat bir durumdur (gramatikal açıklama). Ve eğer şekli bir F’den başka türlü asla okumadıysam, bunun ne olabildiğini asla kendime sormamışsam, o zaman denecektir ki; onun başka türlü de görülebildiğini doğal olarak bildiğimizde bu şekli bir F gibi görebilirim.

 

O hâlde şunu şu olarak görme kavramına nasıl ulaştık? Bu kavram hangi durumlarda biçimlendi? Ve hangi durumlarda buna ihtiyaç hissedildi? (Bir sanat eserini tartıştığımızda çok sık duyulan ihtiyaç.) Örneğin; (göz için veya kulak için) ifade edilmiş bir sorunun söz konusu olduğu yerde. Diyoruz: “Bu tempoyu, ölçüyü bir uvertür gibi dinlemelisin.” Fakat aynı zamanda “Fransızca ne … pas’yı (değil), bir non-un-pas değil de iki bölümden oluşan bir olumsuzluk gibi anlıyorum.” vs. Bu, gerçek bir görme midir? Gerçek bir anlama mıdır? Her ne olursa olsun, onu böyle adlandırıyoruz. Belirli durumlara bu kelimelerle tepki veriyoruz. Ve belirli eylemlerle bu kelimelere tepki gösteriyoruz. [F, § 28]

 

2. Gerçek bir yorumla ya da bir yorumla alışverişim olup olmadığını bana öğreten içe bakış mıdır? Her şeyden önce, bir yorum dediğim şeyin ne olduğunu açıkça bilmeliyim. Bir şeyin bir yorum mu ya da bir görme mi olduğunu neye dayanarak biliriz?

(Bir yoruma uygun olarak görmek)  [F, § 212]

3. Şöyle demeye girişeceğim: “Bu şekli bir F’nin bir aynadaki imgesi olarak görüyorum.” Sadece deneyimimin dolaylı olarak bir betimidir. Deneyimimin şöyle doğrudan bir betimi de vardır: “Şekli böyle görüyorum (bu doğrudan betimde kendim için kendi görsel izlenimime başvururum). Böyle bir girişim nereden gelir? — Burada önemli bir olgu vardır, o da şudur: Örneğin; “Biçimi şimdi sağa doğru ve şimdi sola doğru görüyorum” gibi, görsel izlenimimizin çeşitli betimlerini değerli saymaya hazır olmamız.

 

4. Şunu düşün: İnsanlara bu biçim ve bir F arasında ne benzerlik vardır diye soruyorduk ve biri şöyle cevap veriyordu: “Bu bir ters F’dir”, oysa diğeri diyor ki: “Bu, çizgileri çok uzun bir F’dir.” Onların her birinin, biçimi farklı biçimde gördüklerini söylemeli miydik?

 

5. Kelimelerle ya da başka türlü herhangi bir tepki göstermesem bile şekli bazen şu bazen de bu biçimde görmüyor muyum?

Fakat “bazen şu biçimde”, “bazen bu biçimde” sadece kelimelerdir. Ve onları burada hangi hakla kullanıyorum? (Bu başka bir tepki aracılığıyla olmadıkça) böyle bir hakkı sana ya da kendime kanıtlayabilir miyim?

Fakat yine de iyi biliyorum ki, söylemesem bile iki izlenim vardır! Fakat söylediğim şeyi sonradan nasıl biliyorum? Bildiğim şey. [F, § 213]

 

6.  Bir kelimenin bildik yüzü, bir kelime anlamının bir imgesi gibidir; kelime adeta kendisinde ete kemiğe bürünen anlamına sahiptir. — Bütün bunların bilinmediği bir dil var olabilir. Ve bu izlenimler bizde nasıl dile getirilir? Kelimeleri seçme ve onlara değer biçme tarzımızda. [Kşz. FS II, xı, 351]

 

7. Gördüğümüz şeyi şu ya da bu olarak yorumladığımızı haklı olarak söylediğimiz durumları betimlemek kolaydır. Kşz. FS II, xı, 345]

 

8. Yorumladığımızda, bir tahminde bulunduğumuzda, sonradan yanlış olduğu ortaya çıkabilen bir hipotezi ifade ederiz. “Bu şekli bir F olarak görüyorum.” Dediğimizde, bu, “Açık bir kırmızı görüyorum.” Cümlesindeki duruma benzer: Burada ne doğrulama ne de yanlışlama vardır. “Görmek” kelimesinin ilk bağlamdaki kullanımını onaylamak için bu tür benzerliği dikkate almalıyım. Eğer bir kişi, bunun, içebakış sayesinde bir “görmek” olduğunu kabul ettiğini söylerse, ona şöyle cevap vermeliyim: ”Ve senin içebakış dediğin şeyi nasıl biliyorum? Sen bana bir gizemliyi başka bir gizemliyle açıklıyorsun.” [Kşz. FS II, xı, p. 345]

 

9. Bir kitabın, örneğin bir fizik kitabının farklı bölümlerinde şu tür resme rastlarız:             

Resimle ilgili metinde birincisinde bir cam küpten, bir başka defasında telden yapılmış bir çerçeveden, üçüncü defa ters çevrilmiş bir kutudan ve nihayet dik açı oluşturan üç levhadan söz edildi. Metin her defasında bu resmi yorumlar.

 

Fakat aynı zamanda diyebiliriz ki, resmi bir defasında şu şey ve bir diğer defasında başka şey olarak görürüz. — O zaman yorum terimini doğrudan algılanan şeyin betimi için de kullanabilmemiz ne kadar dikkat çekicidir!

 

İlk hareketimiz burada şu cevabı vermektir: Doğrudan bir deneyimin bir yorumlama aracılığıyla her betimlenmesi sadece dolaylı bir betimlemedir. Gerçek şudur: Şekle bazen A yorumunun anlamını, bazen B yorumunun anlamını veya C yorumunun anlamını verebiliriz ve o zaman üç doğrudan deneyim vardır. —Biçimi A’B’C’ diye görmenin üç tarzı: Öyleki A’ a yorumuna B’ b yorumuna C’ c yorumuna uygun olacak şekilde üç görme tarzı. Buradan şu sonuç çıkar: A yorumunu, bu yorumu destekleyen görme biçiminin betimi diye yorumluyorduk. [Kşz. FS II, xı, 326]

 

10. Fakat A’ deneyimi A yorumunu destekler ne anlama gelir? A’ deneyimi nedir? Onu nasıl biliriz?

 

11. Kabul edelim ki, söz konusu şekli bazen cam bir küp, bazen de tel bir çerçeve vs. gibi gören insanların retinasında yaşanan süreçler üzerine araştırmalar yapan biri, bu süreçleri bir süje, ilk defa bir cam küpe, ikinci defa bir tel çerçeveye vs. baktığında gözlediği süreçlere benzer bulsun. Böyle bir keşfi gerçekten her defasında farklı bir şekli gördüğümüzün kanıtı gibi düşünme eğilimi taşırız.

 

Fakat hangi hakla? Sonuç olarak deneyimleme, doğrudan deneyimin doğası üzerine herhangi bir şeyi nasıl açıklayabilir? Deneyimleme, doğrudan deneyimi fenomenlerin belirli bir sınıfına yerleştirir.

 

12. A’ deneyimini nasıl tanırız? Genel olarak herhangi bir deneyimi nasıl bilirim?

“Bu şekli şimdi tel bir çerçeve olarak görüyorum.” şeklindeki deneyimin dışavurumunu birisine nasıl öğretebiliriz?

Pek çok insan “görmek” kelimesini, bu tür bir kullanımını asla gerçekleştirmeksizin öğrendi.

Sözünü ettiğimiz şekli birisine gösterirsem ve ona “ Bu şekli şimdi tel bir çerçeve olarak görmeye çalış.” Dersem onun beni anlaması gerekir mi? Eğer o bana şöyle deseydi en maidant de la figüre böyle bir çerçeveden söz eden kitabın metninin izlemem gerektiğini mi söylemek istiyorsun ya da başka bir şey mi söylemek istiyorsun?” O zaman ne olup biterdi? O beni anlamazsa, bu konuda ne yapabilirim? Ve eğer beni anlarsa, bu nasıl belli olur? Onun, tam olarak şekli şimdi tel çerçeve olarak gördüğünü söylemesiyle değil mi?

 

13. O hâlde, bu sözel ifadeyi kullanmaya bir eğilim vardır ve bu yaşanan deneyimin özgün bir dışavurumudur (ve bir dışavurum bir semptom değildir).

 

14. Yaşanan bu deneyimin başka dışavurumları da var mıdır? Şöyle bir süreci düşünemez miyiz? Bir kişinin karşısına telden yapılmış bir yapı, bir cam küp, bir kasa vs. koyuyorum ve ona soruyorum: “Biçimi bu şeylerden hangisi temsil eder?” O şu cevabı veriyor: “Tel yapı”.

 

15. O zaman onun, şekli bir defasında şu, bir başka defasında bu olarak görme tecrübesini yapmasa da şekli bir tel yapı gibi gördüğünü söylemeli miyiz?

 

16. Birinin şöyle sorduğunu düşünelim: “Matbaa harfi olan bir F’yi hepimiz aynı şekilde mi görüyoruz?” O zaman şu denemeyi yapabiliriz. Bir F’yi farklı kişilere gösteririz ve onlara şu soruyu sorarız: “Bir F nereye doğru bakıyor, sağa doğru mu yoksa sola doğru mu?”

Ya da şöyle sorabiliriz: “Eğer bir F’yi profilden görünen bir yüzle karşılaştırman gerekseydi, ön nerede olurdu, arka nerede olurdu?”

Fakat bu tür soruları, pek çok insan belki de anlamazdı. Bu sorular: ”Sana göre a seslisinin rengi nedir?” ya da “ sana göre  a sarı mı yoksa beyaz mı görünür?” şeklindeki sorulara benzer.

Eğer bir kişi böyle bir soruyu anlamasaydı ve anlamsız gibi düşünseydin bize Almancayı bilmediğini veya “renk”, “sesli” vs. kelimelerinin anlamını bilmediğini söyleyebilir miydi?

Tersine bu kelimeleri anlamayı öğrenmişse, önceki sorulara onları anlayarak veya anlamadan tepkide bulunabilir.

 

17. “Bir F’yi hepimiz aynı şekilde görür müyüz?” — Birinin görme biçimini nasıl deneyimlediğimizi ortaya koymadıkça bu hiçbir şey söylemek istemez. Fakat şimdi örneğin şöyle eklersem: “Bana göre bir F sağa doğru bakıyor ve bir J sola doğru bakıyor.” Şöyle demek hakkım var mı: “Bir F gördüğüm her defasında, bu yöne doğru (veya herhangi bir yöne doğru) bakıyor? Böyle konuşmak için hangi nedenim var?

 

18. Kabul edelim ki, “Bir F hangi yöne bakıyor?” sorusu asla sorulmadı ve sadece şu soruldu: “F’ye ve A’ya birer göz ve birer burun yapman gerekseydi sağa doğru mu sola doğru mu bakarlardı?” Bu da çok psikolojik bir soru olurdu ve bu soruda böyle ya da başka türlü görmek değil, fakat bir şeyi ya da başka şeyi yapma eğilimi söz konusu olurdu.

 

19. “Belli bir yöne bakmak” bakmak kavramının kullanımlarından biri, örneğin şöyledir: Bir mimara denir ki: “Pencereler böyle düzenlendiğinde binanın cephesi parla bas’ya bakar.” Bu “Bu kol sculpture nin hareketini kırar.” veya (bu tür jest yaparak) “hareket böyle se deployer olmalıdır.” ifadesini aynı şekilde kullanırız.

 

20. Bir görme ya da bir yorum olup olmadığını bilme sorunu, bir yorumun, deneyimin ifadesi olmasında ortaya çıkar. Ve yorum dolaylı bir betim değildir. Fakat deneyimin bir ilk ifadesidir.

 

21. Fakat bunu neden hemen görmüyoruz, tersine burada daha doğrudan bir ifadenin olduğunu ve fenomenin sadece çok az kavranabilir, gerçekten betimleyemediğimiz herhangi bir şey olduğunu ve kendimizi başkalarıyla birlikte anlamamız için tüm durumlarda doğrudan bir açıklamaya başvurmak zorunda olduğumuzu niçin düşünüyoruz?

 

Kendi kendimize şöyle diyoruz: “İmgelememizde biçime herhangi bir şey eklemeksizin, doğrudan algılama alanının tümüyle dışındaki şeylerle gerçekten bir bütün olabilen bir deneyime sahip olmamız imkânsızdır.”

 

Örneğin şöyle diyebiliriz: “Şekli metal tellerden oluşan bir yapı olarak gördüğünü iddia ediyorsun. O hâlde sonuçta bakır tellerin mi yoksa demir tellerin mi söz konusu olduğunu biliyor musun? Ve sonuçta burada niçin teller söz konusu olmalıdır? Bu, tel kelimesinin yaşanmış deneyimin betiminin gerçekten parçası olmadığını gösterir.

 

22. Şimdi şu türde bir açıklamayı düşünelim: Yemek yerken burnumuzu tıkarsak, yemekler tatlının, acının, tuzalunun ve ekşinin dışında touto saveur ü kaybeder. Bununla demek istiyoruz ki, örneğin; ekmeğin özel tadı sınırlı anlamda “bu tat”tan ibarettir ve artık burnumuzdan soluk alamadığımda kesinlikle kaybolan aromadan ibarettir. Herhangi bir şeyi herhangi bir şey olarak görmek söz konusu olduğunda niçin benzer herhangi bir şeyi kabul edemiyoruz. Aşağı yukarı şu şekilde: Göz, metalin yapısı olarak biçimi kutu olarak yapıdan ayırmaz. vs. Beyin, görülen şeye burada âdeta kokuyu ekler. Buna karşılık göz de çeşitli görünüşleri ayırt eder: O, âdeta görsel imgeyi belirginleştirir; bir belirginleştirilmiş biçim bir yoruma, bir başkası bir başkasına daha uygundur (deneyime göre daha uygun diye anlıyorum)

Örneğin bir müzik parçasının şu ya da bu bölümü hakkında yaptığımız bazı istemsiz yorumları düşünelim (Bu gerçekten yaşanmış bir deneyimdir). Ve bu yorum belki, saf müzikal bazı ilişkilerden hareketle açıklanabilir. —Çok iyi, fakat istediğimiz şey, açıklamak değil; betimlemektir.

23.

Üçgeni c taban ve C de tepe olacak şekilde düşün ve şimdi üçgene b taban B de tepe olacak şekilde bak. Ne yaptın; her şeyden önce ne yaptığını biliyor musun? Hayır.

“Pekala; göz belki önce tabana sonra tepeye doğru bağlanabilir mi?” Fakat şöyle diyebilir misin: Bir başka bağlamda bakış sen üçgeni bu şekilde görmeksizin aynı yolu tam olarak izleyemezdi?

Yine de bir başka girişimde bulun: Üçgeni öyle düşün ki, (bir okun ucu gibi) bir defa A yönünü göstersin ve bir başka defa B yönünü göstersin.

24. Üçgeni ucu sağ tarafa dönük bir ok gibi görüyor diye kim hakkında konuşulabilir? Sadece üçgeni böyle bir ok gibi kullanmayı öğrenen ve her zaman bu şekilde kullanmış olan kişi hakkında denebilir mi? Hayır. Bu hiç de doğal olarak bu kişinin üçgeni başka türlü gördüğünü söylediğimiz veya onu nasıl gördüğünü bilmediğimiz anlamına gelmez. Burada henüz böyle  ya da başka türlü görmek söz konusu değildir. —Fakat başkasına “Burada olan şey, ucu sağa dönük bir ok değildir; ama ucu yukarıya dönük bir oktur” diyerek onu düzelttiğimde ve onunla bu yorumun pratik sonucunu onunla tartıştığımda yeni ve farklı olan ne vardır? O zaman şöyle diyor: “Bu üçgeni her zaman,  ucu sağa dönük bir ok gibi gördüm” —Burada bir görme söz konusu mudur? Hayır. Bu,   “Bu işarete rastladığımda  onu her zaman bu şekilde anladım” demeyi istemek anlamına gelebilir.  Bunu söyleyen, sadece hiç de şu soruyu anlamamalıdır: “Fakat onu sağa dönük bir ok gibi gördün mü ?”

25. Üçgeni bir defasında şu biçimde bir başka defasında bir başka biçimde gördüğünü söylediğimiz kişi,   bunu kendiliğinden söyleyen, anladığını gösterdiği bu kelimeleri telaffuz eden ya da dinleyen kişidir; fakat o, aynı zamanda ; “üçgen az önce bir başka yönü gösteriyordu; şimdi ise şu yönü gösteriyor.” gibi bir şey söyleyen; fakat kendisine üçgenin şeklini ya da pozisyonunu değiştirip değiştirmediği  sorulduğunda “hiç de öyle değil” vs. diye cevap veren kişidir.

26.  Birbirinin aksi yönde dönen iki tekerlek imgesinin durumunu düşünelim.  İlk olarak hareketi  imgede, biri ya da diğeri  gibi görebilirim.  İkinci olarak hareketi birinden ya da diğerinden ibaret olarak görürüm.  

27. Şu  ya da bu biçimde görmeden ibaret oldukça tuhaf fenomen sadece, bir kişi görsel imgenin özdeş bir anlam’ı koruduğunu  ve  “kavrama” diyebildiğimiz  başka bir şeyin değişebildiğini  kabul ettiğinde çok iyi ortaya çıkar. İmgeyi şu ya da bu olarak görürsem,  aksi yönde dönen iki tekerlek için diyelim, yine de  burada bir imgeyi görsel ve kavranmış diye ikiye bölmek söz konusu değildir. — O halde bu ayrılık beni ilgilendiren fenomendir, demeli miyim?

Ya şu soruyu soralım: Beni ilgilendiren reaksiyon nedir?   Bir kişinin bir bardağı bir bardak olarak gördüğünü belirten fenomen midir (ve sonuç olarak aynı şekilde bu kişinin bir bardağı başka bir şey olarak gördüğünü belirten fenomen midir?”    Ya da  bu kişinin bir değişmeye dikkat çektiğini ve aynı zamanda  görsel imgede hiçbir şeyin değişmediğine dikkat çektiğini belirten  fenomen midir?

28. “Şunu her zaman bir bardak olarak gördüm; —görünüşe ilişkin bir değişikliğin bilincinde olmaksızın— şimdi bir bardak olmadığını görüyorum” demem de mümkündür. Sadece şunu düşünüyorum: Şimdi başka bir şey görüyorum; şimdi bir başka görsel imgeye sahibim. 

Kabul edelim ki bana bir şey gösterilsin ve onun ne olduğu bana sorulsun.  “Bu, bir küptür.” diyorum. Bir başkası karşılık veriyor:                     Onu böyle mi görüyorsun?”  Bu kelimeleri “onu böyle görü                                                             yorum” gibi anlamaktan başka türlü anlamak zorunda mıyım?

29. Beni kuşatan nesneleri düşündüğümde görsel kavrama gibi herhangi bir şeyin olduğunun bilincinde değilim. 

30. “Bu şekli sağlam bir açı gibi görüyorum.”—Bu açıklamayı yapak kişi Almanca bildiği ve güvenilir bir olduğu halde— bunu niçin sadece doğru kabul etmiyorum? Bunun doğruluğundan kuşku duymam. Fakat onun söylediği şey, zamansal bir önermedir. Bu, bu fenomenin özüne ilişkin değil; fakat bunun vuku bulduğunu söyleyen bir önermedir.       

31. Yaşanmış deneyim ifadesi:  “Bunu şimdi bir piramit olarak görüyorum ve şimdi köşegenleriyle birlikte bir kare olarak görüyorum.” Fakat  bir defa şöyle bir defa başka türlü gördüğüm “bu” nedir? Desen midir?    






 

 

 

 

 

 

1 yorum: