18 Aralık 2021 Cumartesi

Austin'e Göre Uylaşım

 

                                                       Austin'e Göre Uylaşım

Austin’de de uylaşım, dilin ayırt edici özelliğidir; söz edimi uylaşımsal bir eylemdir. Hangi tür söz edimi gerçekleştirilmiştir? Bunu ancak uylaşımlarla bilebiliriz. Pek çok eylemin sosyal bir yapısı vardır. Sosyal çerçeveyi oluşturan da uylaşımdır. Bu sosyal çerçeve yani uylaşım olmasaydı pek çok eylem gerçekleştirilemezdi.

Uylaşım sayesinde dil planından ya da semantik plandan eylem planına geçilir. Örneğin “Sana elini, yıkamayı emrediyorum.” dediğimde sadece bir söz söylemiyorum; elini yıkamayı emrediyorum. Edimsözel sözceleri edimsözel yapan, edimsözel güçleridir. Edimsözel güç de uylaşımla ortaya çıkar.

Uylaşım sadece söylemleri değil; eylemleri de yönetir. Uylaşıma uygun eylem artık anlamlı davranış olur. Bir jest ya da bir mimik uylaşım sayesinde bir söz edimi fonksiyonu taşır. Örneğin birini sopa sallayarak uyarabilirim; birine bir şeyi elimle uzatıp hediye verebilirim. Elimi kaldırarak bir oylamaya katılabilirim. Sopayı sallamanın tehdit, elimi uzatmanın hediye verme ve elimi kaldırmamın bir düzenlemeyi onaylama olduğu uylaşımla bilinir.

Anlam, bir sözceyi edim halinde bir sözce yapamaz. Austin’e göre bu rolü sadece ve sadece uylaşımlar oynayabilir.

Uylaşımlar dört düzeyde etkindir:

A.  Edimin realitesini belirlemek; ona “ontolojik” bir temel vermek ve belli bir eylem tipi kazandırmak için;

B.   Edimin normatif özelliğini belirlemek için;

C.   Belirli prosedürün uygulanabilir olduğu kabul edilebilir bağlamları düzenlemek için;

D.  Yapılan şeyi zorunlu olarak söylemek için.

 

Uylaşımla bir sözcenin ne türden sözce olduğunu belirleme dünyaya somut bir realiteyi (vaat olarak vaadi) dâhil etme değildir; fakat dünyada normatif içerimleri olan bir edimi (ant içmekle aynı şeyi yapmayan angajmanda bulunmayan vaat edimini) dünyada gerçekleştirmektir.

Austin’e göre edimsözel edimler birbirini izleyen aşamalardan veya verilecek cevaplardan oluşur; bu aşamalar ve cevaplar üzerinde uylaşım vardır. Uylaşımlar sözcenin kullanımının objektifliğini belirler. Bu nedenle uylaşım söz edimlerinde önemli bir yer tutar. Bir cümleyi sözcelemek, lengüistik uylaşımlara başvurmaktır. Eğer uylaşım yoksa hiçbir cümle sözcelenemez.  Austin’e göre uylaşım kelimeler üzerinde değil; fakat belli bağlamda söylenmiş kelimeler üzerinde anlaşmadır. Sıradan bir kişinin törenle denize indirilmeye hazır bir gemiyi görüp “Buna …adını veriyorum.” sözleri bağlamdan yoksundur. Bu edimsöz ediminin gerçekleşmesi için bağlamın uygun olması yani gemiye daha önce bir ad verilmemiş olması; inşa işinin tamamlanmış olması, denize indirilmeye hazır bulunması, törenin başlamış olması ve yetkili kişi tarafından yapılması gerekir.

Uylaşımların lengüistik veya kurumsal bir temeli vardır. Kimi uylaşımlar bir sözceyi örneğin bir vaat edimini gerçekleştirmenin dilsel koşulları üzerinde uylaşımdır; kimi uylaşımlar ise bir kurumsal prosedüre uygun edimsöz edimini gerçekleştirme koşulları üzerinde uylaşımdır. Bu nedenle uylaşım hakkında konuşmak kurumlar hakkında konuşmayı da gerektirir.

Örneğin,

(1)  Doğruyu, sadece doğruyu söyleyeceğime ant içerim.

(2)  Sizi müdür olarak atıyorum.

gibi sözceler ancak kurumsal uylaşımlara göre gerçekleşen edimsöz edimleridir; fakat Austin, uylaşımların kurumsal çerçevesi üzerinde pek durmaz; daha çok lengüistik zemini dikkate alır.

Uylaşım, betimsel ve kanıtlayıcı olmak üzere iki türlüdür. Şimdi bunları açıklayalım.

I. Betimsel uylaşım: Betimsel uylaşımlar; sözceler ve onların sözcelendikleri durumlar arasındaki bir bağlantıyı kurar; açıkça semantik uylaşımlardır. Onlar dilin kurallarına uygundur; bir dile hâkim kişinin, bu dilin bir cümlesinin ne ifade ettiğini bilmesine izin verir.

II. Kanıtlayıcı uylaşımlar: Bunlar, cümleler ve onların betimledikleri nesne durumları arasındaki bağıntıyı kurar; belirli bir cümlenin söylediği şeyle yani cümlelerin belirli bir kullanımıyla ve cümlenin kullanımdaki referansıyla ilgilidir. Kanıtlayıcı uylaşımlar, sözceye bir referans verir; bu önermeleri, bazı cümleleri kullandığımız anda, dünyada rastladığımız durumlara bağlar; böylece bir cümlenin anlam kazandığı durumlara gönderir; doğruluk değeri kazanır.

Fakat şunu da iyi anlamalıdır: Kanıtlayıcı uylaşımda kelimeler, bildirimler lengüistik olgulara değil; sadece doğal olgulara gönderir. Bildirim için kelimelerin kullanılması, özel bir tasavvura sahip olmak değildir. Kelimelere verilmesi gerekenden başka bir anlam verilemez. Kanıtlayıcı uylaşımlar daha çok doğrudan doğruya bir olgu durumuna, dünyada bir duruma gönderir. Betimsel ilişkilerin tiplere göndermesine karşılık, kanıtlayıcı uylaşımlar durumlara gönderir.

Kanıtlayıcı uylaşım söylenen şeyi bazı durumlara uydurur; bu uydurmayı betimsel uylaşım tarafından belirlenen anlamlı kelimeler yardımıyla yapar. Bunu verdiğimiz kedi örneğiyle açıklayalım. “Kedi halının üzerindedir.” dediğimde bir cümleyi söylerim; cümle betimsel uylaşımdan dolayı, her zaman aynı türde duruma gönderir. Fakat cümleyi, kanıtlayıcı uylaşımın geçerli olduğu farklı durumlarda söyleyebilirim. Farklı durumlarda hep aynı bildirimde bulunmam.

Kanıtlayıcı uylaşımlar dilin realiteye göndermesine ve realite hakkında bir şey söylemesine izin verir. Bir kişi bir şeyi bildiğini söylemekle yetinemez, bunu nasıl bildiğini de kanıtlamalıdır; bu bilme tarzı da uylaşımla belirlenen yollardan birine uygun olmalıdır. Örneğin, bir kişi “Bu gelincik çiçeğidir.” dese ona şöyle sorulabilir: “Bunu nereden biliyorsun? Bu bildirim cümlesi şu uylaşımsal yollardan biriyle kanıtlanabilir:

A. Hayatım köyde geçti.

B. Tarlalarda ilkbaharda hep bunlar açardı.

C. Bunu babam söyledi.

D. Renginden tanıdım.

“Betimsel” ve “kanıtlayıcı” uylaşımlar, anlamın iki tarzda, “betimsel” ve “pragmatik” tarzda görünmesine yol açar. Anlamın bu iki görünüşü, edimsözel edimin iki görünüşüyle “güç” ve “içerik” görünüşüyle uyuşur. Cümle pragmatik yönüyle, edimsözel gücün belli bir tipine bağlıdır ve betimsel anlamından dolayı önermesel içeriğin belli bir gücünü taşır.

Austin’e göre bazı bağlamlarda örneğin emir değeri taşıyan kelimeler diğer bağlamlarda bir rica değeri taşır. Uylaşımlar, hem kullanılan kelimelerin, hem durumların hem de kişilerin üzerindedir.

Bir patenciye söylenen “Burada buz incedir!” sözcesinde bir uylaşım olmadığı açık değildir. En azından şunu diyebiliriz: Burada hiç olmazsa etik bir uylaşım vardır. Paten yapanlar söz konusu etik uylaşıma saygı gösterirler. Bu etik uylaşım şunu ister: Diğer patencilere karşılaşacakları tehlikeli durumlar belirtilmelidir.

Bir şey söylediğimizde ne söylediğimiz konusunda anlaşma, belli bir veriyi belirleme üzerinde anlaşmadır; sonuçta olguları kavrama ve betimleme biçimi üzerinde anlaşmadır. Olguları betimlemenin pek çok biçimi vardır. Bu, Austin’in hakikati basitleştirenlere karşı kullandığı kanıtlarından biridir. Bilindiği gibi basitleştiricilere göre hakikat varlıkla düşüncenin uyuşmasıdır.

Söylediğimiz şey üzerinde uylaşmanın iki nedeni vardır

1. Dil son söz olmayı iddia edemez:

Dilin keşfi geçmişten öğrendiğimiz deneyimlerin ve kavrayışların da keşfidir. Dolayısıyla uylaşımın antropolojik bir temeli vardır.

2. Dil farklılıkların bir derlemesidir; insanların binışların da keşfidir. Dolayısıyla uylaşımın antropolojik bir temeli vardır. lerce yıldır yararlı gördükleri tüm ayrımları ve ilişkileri içerir; ayrımlar ve ilişkiler teorilerimizin kavramlarından ve biçimsel dilimizin terimlerinden daha sağlam ve daha mükemmeldir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder