18 Aralık 2021 Cumartesi

Dili Öğrenirken Mantığın da Öğrenilmesi

 

                                                              Mantığın öğrenilmesi

 

Tezimiz şuydu: Dilde mantık vardır ve dilin doğru kullanılması mantığı da doğru kullanmaktır. Dili öğrenirken mantığı da öğreniriz. Şimdi bu görüşümüzü temellendirmeliyiz. 

Dili doğru öğrenmek olgu durumlarının dilsel olarak nasıl ifade edileceğini; bir cümlenin hangi olgu durumunu ifade etmek için söylendiğini öğrenmektir.

Mantıksal akıl yürütmelerle ulaştığımız sonuca her zaman daha önce bilgi olarak sahiptik. Mantığın hiçbir önermesi yoktur ki, onun sonucuna önceden empirik olarak sahip olmayalım. Empirik bilginin biçimsel tarzda mantıksal olarak denetlenmesi çelişkilidir. Bu nedenle mantık ve empirik bilgilerimizi denetleyemez.

Mantığın kullanımı Küçük Prens'teki iş adamının sayılarla yıldızları eşleştirmesi gibidir. İş adamı sayıları ustaca toplamaktadır toplamın sonucu şudur: Beş yüz bir milyon altı yüz iki bin yedi yüz otuz bir.  Küçük Prens:

Bu rakam ne?

İş adamı ister istemez sayılan şeyler söylemek zorunda kalır:

“Bazen gökyüzünde görülen küçük şeyler gibi.”

 Küçük Prens:

“Sinekler gibi mi?”

“Hayır.”

 “Arılar mı?

“Hayır.”

 Yıldızlar mı?”

“Evet o kadar yıldız.”

 Küçük Prens bir mantıksal önermenin empirik bir olguya ilişkin olacağının farkındadır.

Buradan hareketle diyebiliriz ki, mantığı nasıl olgulardan çıkarıyorsak gramer kurallarını da öğrenerek biliriz. Gramer kuralları hangi durumlarda doğru kullanılır? Bunu öğreniriz ve uygularız. Gramer kuralları doğru ve yanlış kullanımı ayırabilir; ama gramer, kuralın doğru kullanılması için kural veremez. Grameri doğru kullanmak ve insanların grameri kullanmaları aynı şey değildir. X’i doğru kullanmak, X’i insanların çoğunun kullandıkları gibi kullanmak anlamına gelmez.

Mantığın ilkeleri özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncüyü dışta bırakma ilkesi gündelik dilin öğrenilmesi sırasında ve hiçbir teorik ve sistematik eğitim olmaksızın öğrenilir.  Dilin ilk öğretilmesi yukarıda değindiğimiz gibi nesne adlarını göstererek öğretmektir.  “Ağaç”, “kuş”, “araba”, “anne”, “kardeş” gibi nesne adları çocuğa işaret ederek öğretilir. Çocuk adı öğrendiğinde adı taşına ilişkin imgeyi de edinir. Kısaca ad ve nesneye ilişkin imge birliktedir. Çocuk bir adı duyduğunda sadece o adı taşıyanın imgesini hatırlar.  Bu, mantıkçıların özdeşlik ilkesi dedikleri şeyin öğrenilmesidir. Çocuk özdeşlik ilkesini öğrenmeden ve öğrenmeye ihtiyaç duymadan nesneyi gösterebilir ve nesne adını doğru kullanabilir.  Adını öğrendiği nesneyi başka nesnelerden ayırabilir bir nesnenin başka nesnelerle benzerliği olsa bile özgün niteliklerini bilebilir.

Ayrımlar öğrenildiğinde mantığın ilkeleri de öğrenilmiştir. Kısaca söylersek mantık nesnelerin farklılıklarının kavranmasıyla birlikte doğar. Farklılıkların kavranması ve içselleştirilmesi mantığı öğrenmede ilk aşamadır.

Mantığın öğrenilmesinde üç aşama vardır:

1 Dolaysız çıkarımdır. Daha önce adı öğrenilen bir nesnenin sonradan gözlemlendiğinde adını bildiği şey olduğunu belirleme. Örneğin kediyi öğrenen sonradan gördüğü şeyin kedi olduğunu kavramasıdır.

2 Mantığı öğrenmenin ikinci aşaması analojidir. Analoji Grekçe ἀναλογία (analogia)  (ἀνα, ana : « göre”+ λογία, logia “orantı) iki şeyin birbirine benzemesi ya da eşit olması demektir. Dil öğrenilirken ve öğretilirken nesneler arasındaki benzerlikler de öğrenilir ve öğretilir. Çünkü tüm nesneler bir cinsin türüdür ya da bir türünün bireyidir. Dilimizde önceki kuşaklardan devraldığımız bütün deneyimler analojiden çıkarılmışlardır. Dili kullanan her insan öğrendiği analojiden doğan deneyimlerine kendi deneyimlerini yani analojik sonuçları da ekler. Analojik düşünmede temel şudur: B, A’ya şu veya bu açıdan benziyorsa

1 A’nın bildiğim ve B’de henüz tecrübe etmediğim bazı özellikler B’de de kesinlikle veya olasılıkla B’de de vardır. Elmaya benzeyen şeyin elma gibi tadı vardır veya olabilir.

2 A’nın yapabildiği bir eylemi A’ya benzeyen B de yapabilir. A yürüdüğü bilinen çocuksa ona benzeyen ve yürüdüğü görülmeyen çocuğun da yürüyebileceği düşünülebilir.

Bu çok açık konuyu derinleştirmek gereksizdir.  Mantığın öğrenilmesinde en temel aşamadır. Bütün kişişel deneyimler bilimsel araştırmalar yani tüm empirik bilgiler analojinin ürünüdür.  Sonuçları ister kesin isterse olası olsun; her bilme etkinliği her yaştan ve her meslekten insanın gerçekleştirdiği analojidir. Aynı deneyi binlerde defa tekrar eden bilim adamının deneyine yön veren şey sadece analojidir. Analoji yapabilmek için hiçbir zaman mantıkçıların ne dediklerini bilmeye gerek yoktur.

Analojinin iki türü vardır:

A Naiv analoji: Küçük çocukların analojisidir. Bir oyuncak bebek çocuğa benzediği için, çocuk onun da susayabileceğini ve acıkabileceğini düşünür.

B Empirik deneyimle sonuçlanan analoji: Bir analojinin empirik deneyim olabilmesi için dili kullanan kişi niceleştirmeyi öğrenmiş olmalıdır.  Niceleştirme yargıya bazı niceleştirici kelimeleri koymayı gerektirir. Niceleştirme kelimeleri Tüm(ü), Bazı(ları) Hiçbir(i) gibi kelimelerdir. Niceleştirmeye dayalı analoji: Analojin sonuçlarının kesinliğe kavuşturulabilmesi niceleyecilerin de önceden bilinmesi gerekir. Örneğin “Tüm uçan hayvanlar kanatlıdır.” Demek doğrudur. Ama “Tüm kanatlı hayvanlar uçar.” Diyemeyiz; çünkü kanatları olduğu halde uçamayan hayvanlar da vardır. “Kanatlı; ama uçamayan hayvanların durumunda olduğu gibi istisna durumlarını ifade etmek için çoğu, pek azı, bazıları gibi kelimelerin doğru kullanımları da öğrenilmiş olmalıdır. Örneğin “Bütün çocukların yaşayan ya da ölmüş anneleri vardır.”, Baz insanlar uzun boyludur.” “Hiçbir bir insan havasız yaşayamaz.” Gibi önermelerdeki niceleyiciler çıkarım olmayan kendiliğinden açık gözlem ürünü kesin önermeler oluşturmaya yarar.

3 Mantığı öğrenmenin üçüncü aşaması dolaylı çıkarımdır: Dolaylı çıkarım akıl yürütmeyle yapılır. Örneğin “ortanca kardeş”ten üç çocuğu, “limon gibi tad”dan ekşi tadı “bir ülkenin Yunanistan olduğunu belirtilmesinden orada anadilin Yunanca olduğunu, bir profesörün bugün yaş haddinden emekli olmasından 67 yaşını doldurduğunu; bir ilde halkın yarısından azının aşılanmadığından aşısız insan sayısının aşılı insan sayısından fazla olduğunu; vs. çıkarabiliriz. Bu çıkarımların her biri doğrudur ve tümdengelime başvurmadan yapılır. Öte yandan bu çıkarımların hiçbirinin denetlenmesi gerekmez. Bu çıkarımlar biçimsel kurallardan değil; olguların durumların ya da sözcelerin kendisindendir. Eğer olgular ya da durumlara ve dilin kullanımlarına ilişkin bilgimiz olmasaydı asla çıkarım yapamazdık. Buradan hareketle diyebiliriz ki, çıkarım olguların ve dilin anlamından hareketle gerçekleştirilir. Örneğin bir siren sesinin ne anlama geldiğini bilmeseydik ambülansın ne taşıdığını; “ülkenin dili” kavramını bilmeseydik Atina’da Grekçe konuşulduğunu; ortanca çocuğun hangi durum için kullanıldığını bilmeseydik o aile üç çocuğun olduğunu; ülkemizde üniversitede yaş haddinin ne olduğu bilmeseydik dün emekli olan profesörün altmış yedi yaşını olduğunu çıkaramazdık.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder