MANTIK
Yukarıda
demiştik ki dilin iki temel fonksiyonu vardır: Bildirim ve yaptırırım. Bunlar gramer ve sentaks kuralları ile
gerçekleştirilir. Burada şöyle sorabiliriz: Dilde gramer ve sentaks
kurallarından başka kurallar örneğin mantık kuralları yok mudur? Anlamlı ifadeleri yöneten gramer kuralları
gibi doğru düşünmeyi ve çıkarım yapmayı yöneten kuralların da olması gerekli
değil midir? Şimdi bu konuyu ele alalım.
Mantık
Nasıl Ortaya Çıktı
Açıklamalarımızı
başında önce mantığı ortaya çıkış nedenini açıklayalım. Mantığın doğasını
işleyişini anlamak için bu, önemlidir.
Bilindiği gibi mantığın kurucusu Aristoteles’tir.
Aristoteles niçin mantık kuralları oluşturmak istedi? Cevap şudur:
Aristoteles’e göre insanlar her zaman iyi akıl yürütmezler; bazen de yanlış çıkarımlarda
bulunurlar. Bunun nedeni onların düşünmelerini yönetecek sistematik kurallar
olmamasıdır. İyi akıl yürütmenin kuralları ya da ilkeleri belirlenirse, o zaman
yanlış akıl yürütme önlenir. Bu nedenle öğrencilerine akıl yürütme sanatının
ilkelerini ve kurallarını açıklama ihtiyacı duydu; tüm olgulara
uygulanabilen genel soyut mantıksal ilkelerden ve kurallardan oluşan bir meta
bilim olan mantık düşündü.
Aristoteles’e
göre mantık, kavramların ve analizlerin nasıl kullanılacağını öğretmelidir.
Bunun için önce kavramın ve yargının ne olduğu açıklanmalıdır. Filozof bunları
kendisinden sonra Organon adı verilen kitaplarında ortaya koyar. Organon “çalışma âleti” demekti.
Mantık Aristoteles’in kendi metafiziğine bir giriş bilimiydi. Bu
giriş biliminin iki ayağı vardır: Aristoteles’in on kategorisi ve klasik
Grekçe. Eski Grekçede kategori κατηγορία (katêgoria) nesneye
yüklenebilen nitelik demekti. Kategori
Aristoteles’te daha çok yüklem anlamına kullanılır.
Aristoteles’e
göre kategoriler varlık
hakkında konuşma tarzıdır; ilk ve değişmez hakikatlerdir; bireylerin asıl
özellikleri bu kategorilerde içkindir.
Mantık kategorileri kullanarak onlarda var olan nitelikleri önermeler
yardımıyla zorunlu hakikat olarak ortaya çıkarır.
Aristoteles
varlık hakkında çok çeşitli şekillerde konuşmayı mümkün kılan on kategori kabul
eder. Bunlar 1. Ousia (öz, töz, örneğin”insan”, “at”) 2. poson (nicelik,
örneğin “iki karış”) 3. poion (nitelik örneğin “beyaz); 4. pros ti (ilişki,
örneğin “iki katı”, “yarısı”, 5. pou (yer örneğin “Lisede”) 6. pote (ân, zaman örneğin “dün”, “geçen
yıl”; 7. keisthai (Bir durumda olmak örneğin “yatar vaziyette”,
“oturmuş halde”); 8. ekhein (sahip olma örneğin ayakkabısı olmak) 9. poiein
(davranmak, yapmak örneğin “kesmek”, “yakmak”) 10., paskhein (maruz kalmak,. .e uğramak
örneğin “kesilmek”, yanmak”).
Grekçe
ayağına gelince şunu diyebiliriz: Aristoteles mantığı tümüyle klasik Grekçenin
imkanları kullanılarak oluşturulmuştur. Aristoteles Grekçenin sözlüksel ve
gramatikal kategorilerine hapis olmuştur; üstelik Grekçenin tüm imkanlarını
kullanmak yerine sadece mantık oluşturmada uygun olduğunu düşündüğü ögelerini
almıştır. Aristoteles mantığının Grekçeyle ve Grekçe grameriyle ilişkisini
Frege mantığının Almancayla ve Almanca gramerle
ilişkiyle karşılaştırabiliriz. Frege’nin modern mantıkta uygulanmak için
kendi dilinden hareketle icat ettiği kavramsal yazı hiçbir dilde gündelik
hayatta asla kullanılmaz. İnsanlar dili
hep bildikleri şekilde kullanarak bildirimde bulunurlar. Aristoteles’in mantığının da Frege’nin
kavramsal yazısı gibi olduğunu düşünebiliriz. Çünkü bu mantık a) Grek dilini
iyileştirmemiştir; çünkü böyle bir amacı yoktu; üstelik kendi dilinin
imkanlarını kullanmıştır. B) Düşünmeyi daha sistematik ve anlaşılır biçime
getirmemiştir. Çünkü Grekler aşağıda göreceğimiz gibi Aristoteles mantığı olmadan dillerinin imkanını
kullanarak düşünebiliyorlardı. Aynı şekilde başka filozoflar da felsefe
yaparken Aristoteles’in mantığından yararlanmıyorlardı. Kısaca mantığın doğru
düşünmenin kurallarını, zorunlu ya da
evrensel yasalarını verdiği düşüncesi
bir mittir.
Mantık dilin
değil; metafiziğin organonudur. Sadece metafiziği ve Aristoteles’in anladığı ve
yaptığı metafiziği temellendirmek için özel bir düşünme tarzıdır; töze kategoriler yükleme biçimidir. Oysa töz
de kategoriler de bir mittir. Bu nedenle gündelik hayatta kullanılmaz. Dili
kullananlar eğitimi mesleği kültürü ve dili ne olursa olsun; hangi etkinliği
yaparsa yapsın Aristoteles mantığını bilmeden ve kullanmadan, düşündüğü şeyi en
doğru biçimde ifade edebilir; yaptığı şeyi en mükemmel biçimde yapabilir.
Kısaca gündelik
dilde olmayıp da mantıkla keşfettiğimiz ortaya çıkardığımız hiçbir derin
ayrım ve doğruluk yoktur. Bütün
ayrımlara mantık yapmadan önce sahiptik. Kelimelere dair ayrımlar, metafizikçilerinki gibi soyut,
mantıkçılarınki gibi biçimsel değil, doğaldır; özellikle kelimelerin mantıksal
analizlerinden üstündür; realiteyi, mantıkçıların biçimsel ifadelerinden daha
iyi anlatır.
Aristoteles kitaplarında mantık
kelimesini kullanmadı. Mantık kelimesi büyük olasılıkla Cicero zamanında ya da daha sonra
kullanılmış olmalıdır. Öte yandan Aristoteles, mantığı bir
âlet organon gibi görmedi; sadece “diyalektik” anlamında mantıksalı kullandı. Mantık için organon
adını kullanan İ.S. II. yüzyılın
sonunda ve III. yüzyılın başında yaşayan Yeni Platoncu İskenderiyeli
Afrodisyas’tır. İskenderiyeli Afrodisyas’tan itibaren şu soruluyordu: Mantık
bir bilim midir, bir sanat mıdır, teorik ya da pratik bir inceleme midir?
Afrodisyas’a göre basit bir âlettir; daha doğrusu bir temaşa aracıdır.
Aristoteles mantığın ilkelerinden veya yasalarından da söz etmedi. Filozof
Organon’da yasayı hukuki anlamda ilkeyi de ontolojik anlamda kullandı. Aynı
şekilde iki yerde zekâ diye çevirebileceğimiz Noûs’tan söz etti; bir yerde de
sadece “noûs ruhtadır.” demektedir. Aklın yasalarından da söz etmez.
Afrodisyas
bugün Aristoteles’in Kategoriler,
Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik
Deliller kitaplarını bir araya topladı ve hepsine birden Organon adını verdi.
Afrodisyas’a göre mantık bilimin özellikle teorik bilimin
organonudur. Organon yorumcusu Ammonius Saccas (yaklaşık MS. 3. yy.),
Aristoteles’in saydığımız bu altı kitabına Aristoteles’in yazdığı Poetika ve
Retorik adlı kitaplarını ekledi.*
Kuşkusuz
mantık Aristoteles’in ortaya koyduğu şekliyle kalmamış, tarihin çeşitli
dönemlerinde bazı düzeltmeler, ekler yapılmış ve geliştirilmiştir. XIX.
yüzyılın sonunda klasik mantığın yanında sembolik mantık ortaya çıkmıştır. Günümüzde fizikteki
gelişmelere bağlı olarak pek çok mantık türünden söz edilmiştir. Bu satırlar
mantık üzerine bir araştırma değildir; mantığın fonksiyonu üzerine bir
sorgulamadır. Bu nedenle mantık konusunda daha fazla açıklama yapmamız
gereksizdir.
Burada Antik
ve hatta Ortaçağ’ın önemli metinlerinin en azından bazıları için şunu
söyleyebilirim: Bu metinler yazarlarının kağıt kalemle veya bilgisayarda
yazarak son şeklini verdikten sonra yayın evine gönderdiği ve redaktörlerin
düzeltip yayınladıkları metinler değildir. Pek çok faktöre bağlı olarak
yazarlarından sonraki dönemlere tam metin olarak intikal etmemişlerdir,
eksiklikler, kopukluklar çeviri yanlışları yorumlar ve hatta az veya çok eklemeler, çıkarmalar
vs. içerir. Kimi bölümlerin otantikliği
oldukça tartışmalıdır. Kısaca söylersek bunlar
zaman içinde az veya çok şöyle veya böyle değişikliğe uğramışlardır;
bize “evrimleşmiş bir metin” olarak intikal etmişlerdir. Evrimini tamamlayan
klasikler son derece heterojen olan düşünce tarihinin homojenleştirilmesinin
bir aracı yapılmışlardır. Maalesef felsefe tarihçileri birkaçı dışında bu
klasiklerin evriminden söz etmemektedir.
Bunu
Kategoriler üzerinden örneklendirebiliriz. Kategorilerin otantik metin olup
olmadıkları tartışmalıdır. Tıpkı metafiziğin
bazı bölümleri gibi bu kitabın da en azından bazı bölümlerinin Aristoteles’e
ait olmadığı ileri süren görüşler vardır ve bu görüşler, metnin otantikliğini
kabul eden görüşler kadar ciddidir. Batı dillerinde bu konuda pek çok tartışma
vardır. Bizim bu tartışmaları burada ele almamız mümkün de gerekli de değildir.
Fakat biz söylenenleri dikkate alarak şunu diyebiliriz: Kategoriler tıpkı
metafizik gibi evrimleştririlmiş metindir.
Bunun en açık kanıtı Aristoteles’in kendisidir.
Aristoteles Tanrı ya da Noûs için töz terimini kullanmaz; çünkü o, saf fiildir.
Onda aktülleşmemiş hiçbir şey yoktur. O kaynaktır; ama taşıyıcı değildir. Oysa
her tür töz niteliklerin taşıyıcısıdır. O nedenle töz olmayan Saf Fiil halinde
olan İlk’e nitelikler yüklenemez. Aristoteles’in
Tanrısı kategoriler yardımıyla
değil, karşıtlık aracılığıyla
verilmiştir. Bu Tanrı hareket etmeyen hareket ettiricidir; hem düşünen hem de
düşünülen varlıktır. Empirik dünyada bireysel tözlerde bulunmayan karşıt nitelikler
onda bulunmalıdır. Karşıtlıkları içermesi onun mantığın objesi olmamasını
gerektirir. Buradan hareketle
diyebiliriz ki, mantık olumsallığın kaynağı olan ve karşıtlık ya da a priori açıklık ile verilen
varlıklara Tanrıya değil olumsal varlıklara uygulanır. Kısaca söylersek İ.S. ilk yüzyılda
apolojistlerle başlayan ve günümüze kadar gelen inanç objelerine mantığın
uygulanması tarihin en büyük metodolojik yanlışlarındandır. Başka bir deyişle
teolojik ifadeleri önerme kategorisine dahil edemeyiz.
Mantık
konstrüksiyondur
Aristoteles’ten
sonra Aristoteles’in bu düşüncelerinden hareketle idealize edilmiş ve
evrenselleştirilmiş bir mantık
tasavvuru ortaya çıktı. Buna göre mantık düşünmenin organonu yani aracıdır. Düşünmede mantığın rolü doğada doğa
yasalarının rolü gibidir. Mantık Nasıl doğada olguları yöneten doğa yasaları
varsa düşünceyi yöneten mantık yasalarının olduğu bu yasaların da evrensel
oldukları söylenmiştir. Her tür bilgiyi öğrenmenin aracı diye kabul edilmiştir.
Bu satırlarda
Aristoteles mantığıyla ilgili değerlendirmeler yapacağız. Ancak bu
değerlendirmemizi yaparken, dil felsefesinin ortaya çıkışından sonraki
gelişmeleri dikkate alacağız. Çünkü tarihsel dönemler kendi koşullarından Dil
felsefesinin olmadığı bir dönemi eğer bugünden hareketle değerlendirirsek
metodolojik yanlışlık yaparız.
Bu mantığın
ortaya çıkışını yüzyıllarca kullanılmasını hatta yasalar gibi zorunlu evrensel
kabul edilmesini; gerek Aristoteles’in kendi döneminde gerekse sonraki
yüzyıllarda problemsizmiş gibi görülmesini anlayabiliriz. Aristoteles mantığını
bugün de akıl yürütmenin zorunlu apaçık ilkelerini veren ve bu ilkelerin her
tür yargıya başarıyla uygulanabileceğini kanıtlamış meta bilim gibi görebilir
miyiz? Buna “evet.” demek pek de mümkün değildir.
Mantıksız yapamaz mıyız?
Bu kısa
tarihsel bilgiler şunu göstermektedir: Orta çağda olduğu gibi bugün de
mantık hakkında çeşitli tasavvurlar vardır. Bu tasavvurlara göre mantık aklın
evrensel yasalarıdır; düşünmenin ilkeleridir; bilime, hakikat araştırmasına
giriştir, bilimin ve araştırmanın temelidir; hatta Afrodisyas’a gördüğümüz gibi
mistisizmin aracıdır. Mantıkçıların mantığın doğasına ilişkin bu düşüncelerinden
hiçbiri Aristoteles’in mantığa yüklediği görev değildir. Aristoteles’te ve
sonuçta mantığın kendisinde yoktur; mantıkçıların mantığı mitolojileştirme
çabalarının ürünüdür. Mantıkçıların ekledikleri bir tasavvurdur; sonuçta
spekülasyondur
Burada şunu
soralım: Aristoteles mantığı bir keşif midir? Eğer bir keşifse Grekler mantığın
keşfinden önce hiç düşünmüyorlar mıydı? Yargıları hep kuşkulu belirsiz ve
güvenilmez miydi? Sonu bir karikatüral
tabloya dönüşecek bu soruları uzatmadan Aristoteles öncesi Greklerin mantığa
ihtiyaç duymadan hayatlarını doğal olarak sürdürebildiklerine dair açıklamalar
yapalım.
Her toplum gibi Grekler de dili belli
bağlamlarda söylenen belli ifadeler şeklinde kullanıyorlardı; dil oyunları
oynuyorlardı. Hiçbir Grek Aristoteles’in konuşurken, karar alırken, düşüncesini
ifade ederken, iletişimde bulunurken
Aristoteles mantığına dayanmıyordu. Onlar Aristoteles’in mantık
kitaplarını da okumamıştı. Aynı şekilde tarihte bir avuç felsefeci ve mantıkçı
dışında dünyanın hiçbir yerinde insanlar Aristoteles mantığına dair bilgiye
asla sahip değillerdi. Günümüz modern mantığını da bilmiyorlardı.
Grekler
Aristoteles’in Organon’u yazmasından önce mükemmel biçimde
düşünebiliyorlardı. Gündelik hayatlarını organize edebiliyorlardı; yasamacılar
kendi deneyimlerine göre en uygun yasayı yapıyorlardı; yargıçlar yasaya uygun
kararlar alabiliyorlardı. Yöneticiler toplumları için iyi diye düşündükleri
şekilde yönetiyorlardı. Hekimlik Aristoteles’ten çok önce kendi yöntemlerini
bulmuştu. Bazıları bugün bile uygulanan tedavi biçimleriyle hastalıkları
iyileştiriyordu. Matematik de hekimlik kadar ileriydi; Euklides’in icat
etmediği sadece ifade ettiği teoremlere sahipti. Bu teoremleri insanlar
kanıtlama teorisine sahip olmasalar da
günümüzdeki kadar kesin biçimde kanıtlıyorlardı. Üstelik Grek
filozofları bu bilgi birikimini kullanıyorlardı. Kısaca söylersek mantık icat
edilmeden önce mantığın yardımı olmadan pek çok büyük eserler ortaya koydu.[1]
Mantık
Greklerde felsefenin gelişmesine katkıda bulunmadı; Greklerin tarihten
silinmesine engel olamadı. Orta Çağda farklı kültür havzalarında ve modern dünyada etkili olduktan sonra
“şimdi hemen
hemen ölü bir disiplindir.”
Onu ayağa
kaldırma çabaları ne geneldir ne de güçlüdür. Çağdan düşünce önceki iki yüzyıl
gibi artık mantığa coşkulu biçimde bakmıyor; çalışmalarını, ihtiyacı olmadığını
düşündüğü mantıktan yardım almadan sürdürmektedir.[2]
Görüldüğü
gibi Aristoteles mantığı
bir keşif değil kuralları olan dilden hareketle biçimselleştirmedir; yani
kurallardan kurallar türetmedir. Kurallar türetebilmek için de prototip
ifadeler kabul etmek gerekir. Prototip cümleler de metafiziğe girişi sağlayacak
ifadelerden oluşmalıydı. Bu nedenle gündelik hayatta bir ihtiyacı karşılamaktan
uzaktı. Mantık dili yani sözceleri yönetmek için icat edilmemiştir. Mantığın
metafiziğe giriş olmasının sonuçları son derece önemlidir: Aristoteles mantığı
gündelik hayatımızda kullandığımız ifadelerin prototipi olamaz. Bu nedenle
gündelik hayatımızı Aristoteles
mantığına başvurmadan yaşarız.
İnsanlar mantıkçılardaki akıl yürütme
kurallarını yani mantığın ilkelerini bilmeseler de doğru düşünebiliyorlardı;
akıl yürütmede hatalardan kaçınabiliyorlardı; bir düşünme hatası olduğunda
bunun nerede olduğunu belirlemeyi biliyorlardı.
Öbür yandan mantıktan
habersiz olan insanlar bilgi ürettiler, keşiflerde bulundular, bilim yaptılar;
denizlerin en dibinden uzayın derinliklerine uzanan araştırmalar yaptılar;
dünyanın yedi harikasını yaptılar, uygarlıklar kurdular; bilimsel devrimleri
gerçekleştirdiler; insan ömrünü uzattılar, organ nakilleri yaptılar, çocuk
ölümlerini azalttılar salgınları
önlediler, yapay zekayı insanlığın hizmetine
sundular; yaşanır bir dünyanın daha da yaşanır olması için çaba gösterdiler;
açlığın yoksulluğun savaşların önlenmesi için uluslararası kuruluşlar
oluşturdular; köleliği büyük ölçüde kaldırdılar; insan hakları kadın hakları
hatta hayvan hakları konusunda pek çok ilerleme kaydettiler vs. Bunları
çoğaltabiliriz.
Soru şu: İnsanlar
tarihte ve günümüzde çok önemli şeyleri gerçekleştirirken Aristoteles’in hangi
soyut ilkelerinden ve çağdaş mantıkçıların
hangi, içeriksiz P ise Q’yu; P veya Q, P ve Q”, P ancak ve ancak Q’dur gibi
formüllerinden yararlandılar? Hangi somut problemlerini örneğin enflasyonun
nasıl önleneceğini, ihracatın nasıl artırılacağını, bölgesel bir savaşın nasıl
önleneceğini hangi mantık kitabından
hareketle bulmayı denediler?
Cevap sorunun içindedir.
* Organon’daki mantıksal ifadeler konusunda bkz. Aytekin Özel, ORGANON VE
MANTIK Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2008/2, c. 7, sayı: 14, ss.
147-160.
[1] Önsöz’ümüzde kitabımızda dipnot vermeyeceğimizi
söylemiştik; fakat mantğın günümüzdeki durumuna ilişkin bu açıklamayı bir
kaynağa dayandırma gereği hissettik Çünkü kimi okuyucular bu cümlenin bize ait
olduğunu düşünebilir ve bu nedenle yadırgayabilir. Kaynağımız şudur: Barthélemy
Saint-Hilaire, Logique d’aristote. tome
un preface aux catégorıes traduction française : Introduction aux catégories par
porphyre,
Librairie Ladrange, Paris, 1838.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder