12 Aralık 2021 Pazar

DİLİ DOĞRU KULLANMAK MANTIĞA İHTİYAÇ DUYURMAZ

 

                                                                            MANTIK

Yukarıda demiştik ki dilin iki temel fonksiyonu vardır: Bildirim ve yaptırırım.  Bunlar gramer ve sentaks kuralları ile gerçekleştirilir. Burada şöyle sorabiliriz: Dilde gramer ve sentaks kurallarından başka kurallar örneğin mantık kuralları yok mudur?  Anlamlı ifadeleri yöneten gramer kuralları gibi doğru düşünmeyi ve çıkarım yapmayı yöneten kuralların da olması gerekli değil midir?  Şimdi bu konuyu ele alalım.

    Mantık Nasıl Ortaya Çıktı

Açıklamalarımızı başında önce mantığı ortaya çıkış nedenini açıklayalım. Mantığın doğasını işleyişini anlamak için bu, önemlidir.

Bilindiği gibi mantığın kurucusu Aristoteles’tir. Aristoteles niçin mantık kuralları oluşturmak istedi? Cevap şudur: Aristoteles’e göre insanlar her zaman iyi akıl yürütmezler; bazen de yanlış çıkarımlarda bulunurlar. Bunun nedeni onların düşünmelerini yönetecek sistematik kurallar olmamasıdır. İyi akıl yürütmenin kuralları ya da ilkeleri belirlenirse, o zaman yanlış akıl yürütme önlenir. Bu nedenle öğrencilerine akıl yürütme sanatının ilkelerini ve kurallarını açıklama ihtiyacı duydu; tüm olgulara uygulanabilen genel soyut mantıksal ilkelerden ve kurallardan oluşan bir meta bilim olan mantık düşündü.

Aristoteles’e göre mantık, kavramların ve analizlerin nasıl kullanılacağını öğretmelidir. Bunun için önce kavramın ve yargının ne olduğu açıklanmalıdır. Filozof bunları kendisinden sonra Organon adı verilen kitaplarında ortaya koyar.  Organon “çalışma âleti” demekti.  Mantık Aristoteles’in  kendi metafiziğine bir giriş bilimiydi. Bu giriş biliminin iki ayağı vardır: Aristoteles’in on kategorisi ve klasik Grekçe. Eski Grekçede kategori κατηγορία (katêgoria) nesneye yüklenebilen nitelik  demekti. Kategori Aristoteles’te daha çok yüklem anlamına kullanılır.

Aristoteles’e göre kategoriler varlık hakkında konuşma tarzıdır; ilk ve değişmez hakikatlerdir; bireylerin asıl özellikleri bu kategorilerde  içkindir. Mantık kategorileri kullanarak onlarda var olan nitelikleri önermeler yardımıyla zorunlu hakikat olarak ortaya çıkarır.

Aristoteles varlık hakkında çok çeşitli şekillerde konuşmayı mümkün kılan on kategori kabul eder. Bunlar 1. Ousia (öz, töz, örneğin”insan”, “at”) 2. poson (nicelik, örneğin “iki karış”) 3. poion (nitelik örneğin “beyaz); 4. pros ti (ilişki, örneğin “iki katı”, “yarısı”, 5. pou (yer örneğin “Lisede”) 6.  pote (ân, zaman örneğin “dün”, “geçen yıl”;  7. keisthai (Bir durumda olmak örneğin “yatar vaziyette”, “oturmuş halde”); 8. ekhein (sahip olma örneğin ayakkabısı olmak) 9. poiein (davranmak, yapmak örneğin “kesmek”, “yakmak”)     10., paskhein (maruz kalmak,. .e uğramak örneğin “kesilmek”, yanmak”).

Grekçe ayağına gelince şunu diyebiliriz: Aristoteles mantığı tümüyle klasik Grekçenin imkanları kullanılarak oluşturulmuştur. Aristoteles Grekçenin sözlüksel ve gramatikal kategorilerine hapis olmuştur; üstelik Grekçenin tüm imkanlarını kullanmak yerine sadece mantık oluşturmada uygun olduğunu düşündüğü ögelerini almıştır. Aristoteles mantığının Grekçeyle ve Grekçe grameriyle ilişkisini Frege mantığının Almancayla ve Almanca gramerle  ilişkiyle karşılaştırabiliriz. Frege’nin modern mantıkta uygulanmak için kendi dilinden hareketle icat ettiği kavramsal yazı hiçbir dilde gündelik hayatta asla kullanılmaz.  İnsanlar dili hep bildikleri şekilde kullanarak bildirimde bulunurlar.  Aristoteles’in mantığının da Frege’nin kavramsal yazısı gibi olduğunu düşünebiliriz. Çünkü bu mantık a) Grek dilini iyileştirmemiştir; çünkü böyle bir amacı yoktu; üstelik kendi dilinin imkanlarını kullanmıştır. B) Düşünmeyi daha sistematik ve anlaşılır biçime getirmemiştir. Çünkü Grekler aşağıda göreceğimiz gibi Aristoteles  mantığı olmadan dillerinin imkanını kullanarak düşünebiliyorlardı. Aynı şekilde başka filozoflar da felsefe yaparken Aristoteles’in mantığından yararlanmıyorlardı. Kısaca mantığın doğru düşünmenin kurallarını, zorunlu  ya da evrensel yasalarını  verdiği düşüncesi bir mittir.   

Mantık dilin değil; metafiziğin organonudur. Sadece metafiziği ve Aristoteles’in anladığı ve yaptığı metafiziği temellendirmek için özel bir düşünme tarzıdır;  töze kategoriler yükleme biçimidir. Oysa töz de kategoriler de bir mittir. Bu nedenle gündelik hayatta kullanılmaz. Dili kullananlar eğitimi mesleği kültürü ve dili ne olursa olsun; hangi etkinliği yaparsa yapsın Aristoteles mantığını bilmeden ve kullanmadan, düşündüğü şeyi en doğru biçimde ifade edebilir; yaptığı şeyi en mükemmel biçimde yapabilir.

Kısaca gündelik dilde olmayıp da mantıkla keşfettiğimiz ortaya çıkardığımız hiçbir derin ayrım  ve doğruluk yoktur. Bütün ayrımlara mantık yapmadan önce sahiptik. Kelimelere dair ayrımlar, metafizikçilerinki gibi soyut, mantıkçılarınki gibi biçimsel değil,  doğaldır; özellikle kelimelerin mantıksal analizlerinden üstündür; realiteyi, mantıkçıların biçimsel ifadelerinden daha iyi anlatır.

Aristoteles kitaplarında mantık kelimesini kullanmadı. Mantık kelimesi büyük olasılıkla Cicero zamanında ya da daha sonra kullanılmış olmalıdır.  Öte yandan Aristoteles, mantığı bir âlet organon gibi görmedi; sadece “diyalektik” anlamında mantıksalı kullandı. Mantık için organon  adını kullanan İ.S. II. yüzyılın sonunda ve III. yüzyılın başında yaşayan Yeni Platoncu İskenderiyeli Afrodisyas’tır. İskenderiyeli Afrodisyas’tan itibaren şu soruluyordu: Mantık bir bilim midir, bir sanat mıdır, teorik ya da pratik bir inceleme midir? Afrodisyas’a göre basit bir âlettir; daha doğrusu bir temaşa aracıdır. Aristoteles mantığın ilkelerinden veya yasalarından da söz etmedi. Filozof Organon’da yasayı hukuki anlamda ilkeyi de ontolojik anlamda kullandı. Aynı şekilde iki yerde zekâ diye çevirebileceğimiz Noûs’tan söz etti; bir yerde de sadece “noûs ruhtadır.” demektedir. Aklın yasalarından da söz etmez.

Afrodisyas bugün Aristoteles’in Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistik Deliller kitaplarını bir araya topladı ve hepsine birden Organon  adını verdi.  Afrodisyas’a göre mantık bilimin özellikle teorik bilimin organonudur.  Organon yorumcusu  Ammonius Saccas (yaklaşık MS. 3. yy.), Aristoteles’in saydığımız bu altı kitabına Aristoteles’in yazdığı Poetika ve Retorik adlı kitaplarını ekledi.*

Kuşkusuz mantık Aristoteles’in ortaya koyduğu şekliyle kalmamış, tarihin çeşitli dönemlerinde bazı düzeltmeler, ekler yapılmış ve geliştirilmiştir. XIX. yüzyılın sonunda klasik mantığın yanında sembolik mantık  ortaya çıkmıştır. Günümüzde fizikteki gelişmelere bağlı olarak pek çok mantık türünden söz edilmiştir. Bu satırlar mantık üzerine bir araştırma değildir; mantığın fonksiyonu üzerine bir sorgulamadır. Bu nedenle mantık konusunda daha fazla açıklama yapmamız gereksizdir.

Burada Antik ve hatta Ortaçağ’ın önemli metinlerinin en azından bazıları için şunu söyleyebilirim: Bu metinler yazarlarının kağıt kalemle veya bilgisayarda yazarak son şeklini verdikten sonra yayın evine gönderdiği ve redaktörlerin düzeltip yayınladıkları metinler değildir. Pek çok faktöre bağlı olarak yazarlarından sonraki dönemlere tam metin olarak intikal etmemişlerdir, eksiklikler, kopukluklar çeviri yanlışları yorumlar  ve hatta az veya çok eklemeler, çıkarmalar vs.  içerir. Kimi bölümlerin otantikliği oldukça tartışmalıdır. Kısaca söylersek bunlar  zaman içinde az veya çok şöyle veya böyle değişikliğe uğramışlardır; bize “evrimleşmiş bir metin” olarak intikal etmişlerdir. Evrimini tamamlayan klasikler son derece heterojen olan düşünce tarihinin homojenleştirilmesinin bir aracı yapılmışlardır. Maalesef felsefe tarihçileri birkaçı dışında bu klasiklerin evriminden söz etmemektedir.

Bunu Kategoriler üzerinden örneklendirebiliriz. Kategorilerin otantik metin olup olmadıkları tartışmalıdır.  Tıpkı metafiziğin bazı bölümleri gibi bu kitabın da en azından bazı bölümlerinin Aristoteles’e ait olmadığı ileri süren görüşler vardır ve bu görüşler, metnin otantikliğini kabul eden görüşler kadar ciddidir. Batı dillerinde bu konuda pek çok tartışma vardır. Bizim bu tartışmaları burada ele almamız mümkün de gerekli de değildir. Fakat biz söylenenleri dikkate alarak şunu diyebiliriz: Kategoriler tıpkı metafizik gibi evrimleştririlmiş metindir.  

Burada Aristoteles mantığının Ortaçağ’da kullanımıyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Ortaçağ’da İslam Dünyasında ve Hristiyan dünya mantık iki amaçla kullanılmıştır: a) Rasyonel felsefe yaparken b) Teolojik amaçlarla. Aristoteles mantığın rasyonel felsefe için kullanımında bir problem yoktur. Çünkü  Ortaçağ rasyonalistleri mantığı tıpkı Aristoteles gibi metafizik yapmak için kullanıyorlardı.  Oysa Aristoteles mantığının teolojik amaçlarla kullanılması büyük bir yanlışlıktı; çünkü mantık teolojik amaçlarla icat edilmemişti. Yukarıda söylediğimiz gibi Aristoteles mantığı dünyadaki her nesnedeki bireysel töze  kategorilerden birini yüklemedir.  Her bir önerme bir kişi ya da töz hakkındadır. Töz yani birey dokuz kategoriden birini yüklem olarak alır.  On kategorinin her biri empirik dünyanın özelliklerinden soyutlamayla elde edilmiştir. Aristoteles’in bildiği bir dünyadan hareketle ve bildiği bir dünyayı anlatmak için belirlediği kategoriler, bilmediği bir dünyanın bilmediği varlıklarını ve bunların dünya ile ilişkilerini anlatması imkansızdır. Örneğin töz kategorisi birey olan insanı ya da nesneyi ifade eder. İnsan ve nesne empirik bir varlıktır ve nitelikleri de empiriktir. Oysa teologların mantığı uygulayarak açıklamaya çalıştıkları Tanrı insan ya da nesne gibi töz değildir. O’nun dünyadaki bulunuşu ve dünya ile ilişkileri doğrudan gözlemlenemez.  O nedenle tözleri ilişkin önermeler oluşturmak için kullanılan mantık  Tanrı’yı anlamak ve anlatmak için kullanılamaz; töze yüklenen kategoriler Tanrı’ya yüklenemez; Tanrı mantıksal çıkarımların konusu olamaz.

Bunun en açık kanıtı Aristoteles’in kendisidir. Aristoteles Tanrı ya da Noûs için töz terimini kullanmaz; çünkü o, saf fiildir. Onda aktülleşmemiş hiçbir şey yoktur. O kaynaktır; ama taşıyıcı değildir. Oysa her tür töz niteliklerin taşıyıcısıdır. O nedenle töz olmayan Saf Fiil halinde olan İlk’e  nitelikler yüklenemez. Aristoteles’in Tanrısı kategoriler yardımıyla  değil,   karşıtlık aracılığıyla verilmiştir. Bu Tanrı hareket etmeyen hareket ettiricidir; hem düşünen hem de düşünülen varlıktır. Empirik dünyada bireysel tözlerde bulunmayan karşıt nitelikler onda bulunmalıdır. Karşıtlıkları içermesi onun mantığın objesi olmamasını gerektirir.  Buradan hareketle diyebiliriz ki, mantık olumsallığın kaynağı olan ve karşıtlık ya da  a priori açıklık ile verilen varlıklara Tanrıya değil olumsal varlıklara uygulanır.   Kısaca söylersek İ.S. ilk yüzyılda apolojistlerle başlayan ve günümüze kadar gelen inanç objelerine mantığın uygulanması tarihin en büyük metodolojik yanlışlarındandır. Başka bir deyişle teolojik ifadeleri önerme kategorisine dahil edemeyiz.

 

Mantık konstrüksiyondur

Aristoteles’ten sonra Aristoteles’in bu düşüncelerinden hareketle idealize edilmiş ve evrenselleştirilmiş  bir mantık tasavvuru ortaya çıktı. Buna göre mantık düşünmenin organonu yani aracıdır.  Düşünmede mantığın rolü doğada doğa yasalarının rolü gibidir. Mantık Nasıl doğada olguları yöneten doğa yasaları varsa düşünceyi yöneten mantık yasalarının olduğu bu yasaların da evrensel oldukları söylenmiştir. Her tür bilgiyi öğrenmenin aracı diye kabul edilmiştir.

Bu satırlarda Aristoteles mantığıyla ilgili değerlendirmeler yapacağız. Ancak bu değerlendirmemizi yaparken, dil felsefesinin ortaya çıkışından sonraki gelişmeleri dikkate alacağız. Çünkü tarihsel dönemler kendi koşullarından Dil felsefesinin olmadığı bir dönemi eğer bugünden hareketle değerlendirirsek metodolojik yanlışlık yaparız.

Bu mantığın ortaya çıkışını yüzyıllarca kullanılmasını hatta yasalar gibi zorunlu evrensel kabul edilmesini; gerek Aristoteles’in kendi döneminde gerekse sonraki yüzyıllarda problemsizmiş gibi görülmesini anlayabiliriz. Aristoteles mantığını bugün de akıl yürütmenin zorunlu apaçık ilkelerini veren ve bu ilkelerin her tür yargıya başarıyla uygulanabileceğini kanıtlamış meta bilim gibi görebilir miyiz? Buna “evet.” demek pek de mümkün değildir.

 

 

 

Mantıksız yapamaz mıyız?

Bu kısa tarihsel bilgiler şunu göstermektedir: Orta çağda olduğu gibi bugün de mantık hakkında çeşitli tasavvurlar vardır. Bu tasavvurlara göre mantık aklın evrensel yasalarıdır; düşünmenin ilkeleridir; bilime, hakikat araştırmasına giriştir, bilimin ve araştırmanın temelidir; hatta Afrodisyas’a gördüğümüz gibi mistisizmin aracıdır. Mantıkçıların mantığın doğasına ilişkin bu düşüncelerinden hiçbiri Aristoteles’in mantığa yüklediği görev değildir. Aristoteles’te ve sonuçta mantığın kendisinde yoktur; mantıkçıların mantığı mitolojileştirme çabalarının ürünüdür. Mantıkçıların ekledikleri bir tasavvurdur; sonuçta spekülasyondur

Burada şunu soralım: Aristoteles mantığı bir keşif midir? Eğer bir keşifse Grekler mantığın keşfinden önce hiç düşünmüyorlar mıydı? Yargıları hep kuşkulu belirsiz ve güvenilmez miydi?  Sonu bir karikatüral tabloya dönüşecek bu soruları uzatmadan Aristoteles öncesi Greklerin mantığa ihtiyaç duymadan hayatlarını doğal olarak sürdürebildiklerine dair açıklamalar yapalım.

 Her toplum gibi Grekler de dili belli bağlamlarda söylenen belli ifadeler şeklinde kullanıyorlardı; dil oyunları oynuyorlardı. Hiçbir Grek Aristoteles’in konuşurken, karar alırken, düşüncesini ifade ederken, iletişimde bulunurken  Aristoteles mantığına dayanmıyordu. Onlar Aristoteles’in mantık kitaplarını da okumamıştı. Aynı şekilde tarihte bir avuç felsefeci ve mantıkçı dışında dünyanın hiçbir yerinde insanlar Aristoteles mantığına dair bilgiye asla sahip değillerdi. Günümüz modern mantığını da bilmiyorlardı.

Grekler Aristoteles’in Organon’u yazmasından önce mükemmel biçimde düşünebiliyorlardı. Gündelik hayatlarını organize edebiliyorlardı; yasamacılar kendi deneyimlerine göre en uygun yasayı yapıyorlardı; yargıçlar yasaya uygun kararlar alabiliyorlardı. Yöneticiler toplumları için iyi diye düşündükleri şekilde yönetiyorlardı. Hekimlik Aristoteles’ten çok önce kendi yöntemlerini bulmuştu. Bazıları bugün bile uygulanan tedavi biçimleriyle hastalıkları iyileştiriyordu. Matematik de hekimlik kadar ileriydi; Euklides’in icat etmediği sadece ifade ettiği teoremlere sahipti. Bu teoremleri insanlar kanıtlama teorisine sahip olmasalar da  günümüzdeki kadar kesin biçimde kanıtlıyorlardı. Üstelik Grek filozofları bu bilgi birikimini kullanıyorlardı. Kısaca söylersek mantık icat edilmeden önce mantığın yardımı olmadan pek çok büyük eserler ortaya koydu.[1]

Mantık Greklerde felsefenin gelişmesine katkıda bulunmadı; Greklerin tarihten silinmesine engel olamadı. Orta Çağda farklı kültür havzalarında  ve modern dünyada etkili olduktan sonra

“şimdi hemen hemen ölü bir disiplindir.”

Onu ayağa kaldırma çabaları ne geneldir ne de güçlüdür. Çağdan düşünce önceki iki yüzyıl gibi artık mantığa coşkulu biçimde bakmıyor; çalışmalarını, ihtiyacı olmadığını düşündüğü mantıktan yardım almadan sürdürmektedir.[2]

Görüldüğü gibi Aristoteles mantığı bir keşif değil kuralları olan dilden hareketle biçimselleştirmedir; yani kurallardan kurallar türetmedir. Kurallar türetebilmek için de prototip ifadeler kabul etmek gerekir. Prototip cümleler de metafiziğe girişi sağlayacak ifadelerden oluşmalıydı. Bu nedenle gündelik hayatta bir ihtiyacı karşılamaktan uzaktı. Mantık dili  yani sözceleri   yönetmek için icat edilmemiştir. Mantığın metafiziğe giriş olmasının sonuçları son derece önemlidir: Aristoteles mantığı gündelik hayatımızda kullandığımız ifadelerin prototipi olamaz. Bu nedenle gündelik  hayatımızı Aristoteles mantığına başvurmadan yaşarız.

İnsanlar mantıkçılardaki akıl yürütme kurallarını yani mantığın ilkelerini bilmeseler de doğru düşünebiliyorlardı; akıl yürütmede hatalardan kaçınabiliyorlardı; bir düşünme hatası olduğunda bunun nerede olduğunu belirlemeyi biliyorlardı.

Öbür yandan mantıktan habersiz olan insanlar bilgi ürettiler, keşiflerde bulundular, bilim yaptılar; denizlerin en dibinden uzayın derinliklerine uzanan araştırmalar yaptılar; dünyanın yedi harikasını yaptılar, uygarlıklar kurdular; bilimsel devrimleri gerçekleştirdiler; insan ömrünü uzattılar, organ nakilleri yaptılar, çocuk ölümlerini azalttılar  salgınları önlediler, yapay zekayı  insanlığın hizmetine sundular; yaşanır bir dünyanın daha da yaşanır olması için çaba gösterdiler; açlığın yoksulluğun savaşların önlenmesi için uluslararası kuruluşlar oluşturdular; köleliği büyük ölçüde kaldırdılar; insan hakları kadın hakları hatta hayvan hakları konusunda pek çok ilerleme kaydettiler vs. Bunları çoğaltabiliriz.

Soru şu: İnsanlar tarihte ve günümüzde çok önemli şeyleri gerçekleştirirken Aristoteles’in hangi soyut ilkelerinden ve çağdaş  mantıkçıların hangi, içeriksiz  P ise Q’yu; P veya  Q, P ve Q”, P ancak ve ancak Q’dur gibi formüllerinden yararlandılar? Hangi somut problemlerini örneğin enflasyonun nasıl önleneceğini, ihracatın nasıl artırılacağını, bölgesel bir savaşın nasıl önleneceğini     hangi mantık kitabından hareketle bulmayı denediler? 

Cevap sorunun içindedir.

 



* Organon’daki mantıksal ifadeler konusunda bkz. Aytekin Özel, ORGANON VE MANTIK Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2008/2, c. 7, sayı: 14, ss. 147-160.

[1] Önsöz’ümüzde kitabımızda dipnot vermeyeceğimizi söylemiştik; fakat mantğın günümüzdeki durumuna ilişkin bu açıklamayı bir kaynağa dayandırma gereği hissettik Çünkü kimi okuyucular bu cümlenin bize ait olduğunu düşünebilir ve bu nedenle yadırgayabilir. Kaynağımız şudur: Barthélemy Saint-Hilaire, Logique d’aristote. tome un preface aux catégorıes traduction française : Introduction aux catégories par porphyre, Librairie Ladrange, Paris, 1838.

  [2] Revue des travaux et comptes rendus de ses séances, Volume 5 p. 179.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder