Austin Frege, Russell ve Birinci Wittgenstein gibi mantıkçı
filozoflara olduğu gibi mantıkçı pozitivizme; mantıkçı pozitiviz-min
doğrulamacılığına karşıttır.
O, Mantıkçı Pozitivizm karşısında en kesin tavır takınan
filozoflarından biridir. Austin bu tavrını şöyle açıklıyordu: “Ben, bir
mantıkçı pozitivist değilim.”[1]
O, mantıkçı filozoflara tepkiden dolayı söz edimlerini sistematik tarzda ele
almıştı.
Bu karşıtlık onun ikinci dönemdeki görüşlerinin zorunlu bir
sonucudur. Austin kariyerinin ileri döneminde şunu savunur: Bütün sözceler
performatiftir; betimsel denen sözceler örtük bir performatif fiil içerir. Oysa
mantıkçı pozitivizm ifadelerin sadece kognitif içeriklerini dikkate alır. Bu
yüzden Austin mantıkçı pozitivizmi eleştirir. Onun eleştirisi felsefede çok
etkili olmuştur. Bu eleştiriyle dil, kognitif alana hapis olmaktan
kurtulmuştur; eylemleri gerçekleştirme, insanlarla iletişim kurma aracı
olmuştur. Şimdi Austin’in mantıkçı pozitivizm eleştirisini görelim.
Yukarıda gördüğümüz gibi mantıkçılık dili mantıksal
analizlerle aydınlatmak ister. Oysa Viyana Çevresi filozofları empirik
analizlerle anlamlı olanı ve olmayanı belirlemeye ve dili arıtmaya çalışır.
Mantıkçı pozitivizmin amacı, anlamlı olanı betimlemektir;
bir olgu durumunu anlatan ifadelerin anlamlılık ölçütlerini ortaya koymaktır.
Bu pozitivizme göre anlamlı bir önerme doğru ya da yanlış olabilen bir
iddiadır.
Austin mantıkçı pozitivizmi eleştirir. Bu eleştiri mantıkçı
pozitivizmin en temel doktrinine yani anlamlılık konusundaki ölçütlerine
yöneliktir; daha doğrusu anlamlılığı doğrulamadan ibaret görme yanlışlığını
hedef alır.
Austin’e göre mantıkçı pozitivizmin anlamlılık ölçütü
gündelik dilimizin pek çok sözcesini dışta bırakır. Oysa doğru da yanlış da
olmayan yine de anlamlı pek çok önerme vardır. Bu nedenle anlamlılık doğru ya
da yanlış olmayla özdeş değildir. Örneğin birine ad vermeyi, miras bırakmayı,
vaat etmeyi ifade eden sözceler bunlardan sadece bazılarıdır.[2]
Bu sözceler empirik tarzda ne doğrulanabilir ne de yanlışlanabilir, yine de
onlar anlamlıdır. Onlar gerçeğin taşıyıcısı olmaktan çok yeni bir gerçeklik
yaratan sözcelerdir.[3]
Gündelik dil, önermelerimizi yönetir.[4]
Ancak şu da kesindir: Gündelik dilde, tüm sorunlar ortaya konamaz ve çözülemez.
Austin açısından dil bir etkinliktir. Dilin, mantıkçı
pozitivistlerin öne sürdükleri doğrulama koşulları yoktur; etkili olma
koşulları vardır. Örneğin “Senden özür diliyorum.” ya da “Seni
affediyorum.” Bu tür sözceler performatiftir yani dille bir şeyi yapmamızı
sağlar. Mantıkçı pozitivist, olgu durumlarını betimleyen sözcelerle performatif
sözceler arasına kesin bir çizgi çizerler; performatif sözcelerin anlamsız
oldukları ileri sürerler. Oysa aşağıda göreceğimiz gibi betimleyici önermelerle
performatif sözceler arasında kesin sınır yoktur; birçok betimsel önerme aynı
zamanda performatif bir özellik de taşır. Kısaca söylersek dilin sadece
epistemik bir araç olduğu fikri savunulamaz.
Mantıkçı pozitivistler gündelik dili iyileştirmeyi ve onu
betimlemeyi düşünmediler. Oysa dilin gerçek doğasının ortaya çıkarılması ve
sözcelerin realiteyle uyumluluklarının gösterilmesi gerekir.
Austin’in keşfi şundan ibarettir: Söz edimleri, dilin
parçasıdır; söz edimlerinde kognitif ve coşkusal ayrımı yoktur. Onlar dilin
bütünlüğünü temsil eder.
Bu nedenle söz edimlerinin sadece mantıkçı pozitivizme tepki
olarak ortaya çıktığını söylemek doğru değildir. Austin söylenebilir ve
söylenemez arasındaki sınırları yeniden düzenleyerek mantıkçı pozitivizmi
eleştirmekle yetinmez; dil alanını genişletir; dili yeniden tanımlar.
Burada şöyle sormak uygundur: Austin’e göre mantıkçıların ve
mantıkçı pozitivistlerin haklı oldukları noktalar hiç yok mudur? Onların
felsefeye katkıları asla olmamış mıdır? Austin sorulara olumlu cevap verir.
Söyledikleri şunlardır: Tıpkı mantıkçı filozoflar gibi mantıkçı pozitivizmin
felsefeye üç önemli katkısı olmuştur.
1.
Felsefeyi tarihinden kurtarmak: Bu her iki akım,
felsefede çok harika bir devrimi gerçekleştirdiler; felsefeyi tarihinden
kurtardılar.[5]
2.
Anlamı psikolojiden arındırmak ve anlamın
objektifliğini kabul etmek.
[4]
Thomas-Fogiel Isabelle, Référence et autoréférence: étude sur la mort de la
philosophie dans la philosophie contemporaine, Vrin, Paris, 2006, p. 78.
[6]
Auatin, “Les énoncés performatifs”,
traduction Bruno Ambroise, dans philosophie du langage, Vrin, Paris,
2011, p. 238.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder