Protokol Sözceler:
Viyana Çevresi’nin temel tezlerinden biri de şudur: Bilginin
ve bilimin ilk ögelerini oluşturan sözceler deneyim ürünüdür. [1]
Bilimsel yapının temeli şu şekildeki sözcelerden oluşur: Şu anda veya şu durumlarda,
şu gözlemlenmiştir ya da sınanmıştır.[2]
Temel sözceler bir gözlemcinin doğrudan deneyimini ve algılamasını betimler.
Carnap bunlara “protokol sözceler” adını verir. Bütün karmaşık sözceler
protokol sözcelerine indirgenebilir.
Viyana empirizmine göre duyumlamalar protokol sözceler
biçimini almalıdır. Protokol sözceler bir kişinin şu anda ve şurada hissettiği
şeyi betimlemeye izin verir. Onlar kesinlikle doğrudur. Bilim, fizik realiteye
ilişkin tam bir teori elde etmek için bu sözceler arasındaki ilişkileri anlamalıdır.
Protokol, Grekçe πρωτοκολλον’un (protokollon)’un Batı dillerindeki karşılığıdır.
πρωτοκολλον Grekçe’de “ilk”
anlamına gelen πρῶτος (protos) ve yapıştırmak demek olan κολλα’dan (kolla) bileşiktir.
Protokol Antik Dünya’da bir parşömen ruloya yapıştırılan ilk
sayfa demekti. Orta Çağ’da kelime, onaylanmış edimlerin anlatıldığı küçük yazı
anlamına geliyordu. Günümüzde protokol, noter belgesi demektir. Görüldüğü gibi
Carnap “protokol”u modern anlamda kullanmaktadır.
O nedenle dünyadan söz etmek protokol sözceler ortaya koymaktır.
Şimdi bu konuyu açıklamaya çalışalım.
Carnap ve Neurath protokol sözceler ifadesini 1930’lu yıllarda
kullandı. Hangi tür sözceler protokol sözcelerdir? Carnap ve Neurath arasında
bu konuda bildiğimiz doktriner tartışma yapılmıştır. Bu tartışmaya ilişkin
çevirisini sunduğumuz makale oldukça önemli bilgiler vermektedir. Protokol
sözcelerin doğasına ilişkin bu tartışmada iki karşıt tez vardır. Birinci teze
göre protokol sözceler duyu verilerine dayanır. Carnap bu tezi savunur. Neurath’ın
savunduğu ikinci teze göre ise, protokol sözceler bir gözlemcinin duyu
verilerine ilişkin açıklamalarından ibarettir.
Temel sözceler çok tartışıldı ve bu tartışmalar hâlâ sürmektedir.
Bu sözcelerin en çok tartışılan yönleri şunlardır: Algısal deneyimin sübjektif
görünüşü gözleme mi aittir? Temel sözceler konuşanın özel deneyimlerinin mi yoksa
herkesin gözlemlediği olayların mı betimidir? Bu sözceler, kuşku duyulamayan,
reddedilemeyen ya da yanlışlanamayan sözceler midir? Özel bir sınıfın var oluşunu
temel sözceler gibi kabul etmek doğru mudur[3]?
Bu konudaki tartışmalar ne olursa olsun şunlar kesindir: Protokol
sözceler:
1. Wittgenstein'ın 1921’de Tractatus'ta yaptığı analizden türer. Burada Wittgenstein demektedir
ki, bileşik bir sözcenin anlamı ve doğruluğu onu oluşturan sözcelerin doğruluğuna
bağlıdır. Bileşik sözcenin ögeleri de bileşik olabilir. Wittgenstein'a göre
felsefî analizin amacı nihaî, temel sözcelere ulaşmaktır. Peki, bu nasıl olabilir?
Temel nesne durumlarının mantıksal tablolarını elde etmekle ve adları
düzenlemekle. Adları düzenlemek, basit şeylerin mümkün düzenlemesini yapmaktır.
Nihaî sözcelere ulaştığımızda analiz son bulur. Protokol sözceler bir ölçüde
mantıksal tablolar gibi görülebilir.
2. Protokol sözceler bilimin bir temelini bulma kaygısına
cevap verir; temel sözcelerin doğruluğuna ya da yanlışlığına ilişkin kesin
cevap arayışıdır. 1934’te Schlick “her bilginin sarsılmaz ve kuşku duyulmaz temelini
sağlayan bir sözceler sınıfının araştırılmasın”dan söz eder. Protokol sözceler
doğrulanabilirlik ilkesine cevap verir.
Protokol sözceler bir türdür ve onların cinsi “elemanter sözceler”
ya da “temel sözceler”dir. Schlick'in “deneyim saptamaları” dediği başka türde
temel sözceler de vardır. Bu “deneyim saptamaları”nın özelliği ben merkezli
(örneğin ben, şimdi, şurada) ifadeler
olmalarıdır. Oysa protokol sözceler (örneğin (X yerinde, t ânında şöyle bir şey) objektif
ifadelerdir.
Protokol sözceler etkin süjenin duyu deneyleri yardımıyla
ifade edilmelidir, çünkü duyu deneyleri bilginin kesin temelidir. “10 cm.
uzunluğundaki ipe asılmış 1 gr.lık bir kütle 3 cm. genişliğinde bir salınım
yapar.” şeklindeki bir klasik gözlem sözcesini alalım. Bu tür sözcelerin
duyusal veriler kadar kesin statüleri yoktur.[4]
Bunlar ancak duyuların doğrudan gözlemlerine dayanan cümleler aracılığıyla
ifade edilmelidir. Sonuç olarak bilimsel teorilerin tüm vokabülerini sadece
gözlem teorilerini kullanan sözceler yardımıyla ifade edebiliriz. Her bilimsel
“sözce şu ya da bu anda, şu ya da bu yerde, şu ya da bu durumda gözlemlendi,
gözlemleniyor veya gözlemlenecektir.” şeklindeki sınırlı sayıda protokol
sözcelerine indirgenebilmelidir. Yine de bilimsel teorilerde “elektron”,
“manyetik alan” gibi indirgemenin daha zor göründüğü terimler vardır. Carnap’ın
“teorik terimler” dediği bu tür terimler, teorinin tümüyle gözleme dayalı vokabülerine
çevrilebilir mi? Carnap 1928’de yayınladığı Dünyanın Mantıksal Kuruluşu adlı kitabında bu soruya Mach gibi
olumlu cevap verir. Carnap bu kitabında bilen süjenin duyulur deneyimlerini
sisteminin temel ögeleri gibi görür.[5]
Ona göre sözcelerin karmaşıklık düzeyleri arasında hiyerarşi vardır. Bu
hiyerarşide her üst düzey sözce, aşağı düzey sözceye indirgenebilir. Bu indirgeme
Carnap’a göre “konstrüktif tanımlar” dediği şeyle yapılır. Bu tanımlamalar
sözceleri değiştirmeye izin verir; üst düzey sözcelerin eşdeğerini verir. Sonuç
olarak Carnap’a göre her bilimsel sözceyi duyulur deneyimler gibi, en aşağıdaki
objelere dayanan bir sözceye indirgemek mümkündür. Bir bilimsel teorinin tüm
terimleri, protokol sözcelere çevrilebilir, teori sadece gözlemlenebilir
realitelere dayanan genel yasalar aracılığıyla ifade edilebilir.[6]
Carnap 1934 yılında yazdığı La syntaxe logique du
langage’da,
(Dilin Mantıksal Sentaksı) elemanter
yaşantıların yerine indirgenemez veriler olarak gözlem protokollerini koyar.
Gözlem protokolleri denetlenebilme bakımından psikolojik doğadaki elemanter
yaşantılara üstündür. “Bir kelime ancak bu kelimenin bulunduğu sözceler
protokol sözcelere yani duyusal deneyimlerimizi ifade eden elemanter sözcelere
indirgenebilirse anlamlıdır.”[7]
Bilimin sözceleri protokol sözcelerden türetilemez. Bilimin sözcelerinin
protokol sözcelerle ilişkisi, zayıf doğrulama sayesinde kurulabilir. Carnap Les
fondements logiques des probabilités’de (Olasılıkların Mantıksal Temelleri)
şunu ortaya koyar: “Her tümevarımsal akıl yürütme, olasılık terimleriyle bir
akıl yürütmedir. Tümevarımsal mantığın bütün ilkeleri ve teoremleri,
analitiktir.[8]
Carnap’a göre protokol sözceler deneysel verileri ifade eder
ve objektiftir, çünkü onlar, bireysel algılar arasındaki biçimsel ilişkileri
betimler ve algıların nicel, sübjektif içeriklerini soyutlar. Bilimsel betim,
objelerin özlerini değil; fakat sadece yapılarını içerebilir. İnsanları dilde
birleştiren şey, yapısal formüllerdir. Bu formüllerde ortak bilgilerin
içerikleri kendiliklerinden hazırdır.[9]
Kırmızılık ve haz gibi sübjektif nitelikler, bilginin değil; sadece deneyimin
nitelikleri gibidir. Optik, sadece bir kör tarafından ilke olarak akla uygun
görülen şeyi kabul eder.
Moritz Schlick de benzer bir görüşü savunur. O demektedir
ki, bilme kapasitemiz, ifade etme ve tasavvur etme kapasitemize bağlıdır. İfade
edilebilen her şey, bilinebilir.[10]
Fakat Neurath, protokol sözcelere ilişkin bu görüşlere
katılmaz, çünkü o, doğrulama ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalır. Ona göre
protokol sözceler de doğrulanmalıdır. Protokol sözceler, reddedilebilme imkanı
olan sözcelerdir. Bir sözceyi belirleyen şartlardan biri, doğrulanabilmesidir.[11]
Fiziğin tüm yasaları ve sözceleri değişebilir. Aynı şey protokol sözceler için
de geçerlidir. Neurath, şöyle düşünmektedir: Saf protokol sözceleri belirlemek
için araç yoktur. Dilin temel sözceleri, protokol sözceler değildir; fakat belirsiz
ve analiz edilmemiş terimler stokundan ibaret gündelik dilimizin sözceleridir.
Neurath, gündelik dilden hareket etmeyi ve fizikçinin bilimsel diline ulaşana
kadar gündelik dili metafizikten arındırmayı önerir.
Carnap’ın ve Neurath’ın görüşlerini tümüyle paylaşmayan
Schlick, protokol sözcelerin doğrulanma zorunluluğunu kabul eder. Fakat o, şuna
da dikkat çeker: Neurath, dilin göreceliliğinden çıkmak için bilimsel dilin iç
tutarlılığını dikkate almanın zorunlu olduğunu söyler. Fakat açıktır ki, dilin
iç tutarlılığı kavramı tatmin edici değildir. İç tutarlılığı hakikatin ölçütü
diye alırsak, perilere ilişkin uydurma hikayeleri, doğru diye kabul etmemiz
gerekir.[12]
Kuşkusuz Schlick şunu kabul ediyordu. Tutarlık, hakikatin zorunlu bir şartıdır;
ama bu, yeterli değildir. Gerçekte bilimsel dili daha tutarlı hale getirmek
için, bilimsel dilden elenmesi gereken sözceleri seçmek için bir ölçüt zorunludur.
Bu ölçüt de olgulara uygun olmadır. Perilere ilişkin hikâyeleri bilim dilinden
dışlamanın tek yolu budur. Schlick bu ölçütün de temel sözceler dediği şey olduğunu söyler; temel sözceler’in protokol sözcelerle
hiç de aynı şey olmadıklarını belirtir. bu temel sözceler gerçekte deneysel
gözlemleri birbirine bağlamazlar; fakat bilimsel dilin ve empirik realitenin
temas noktalarını oluştururlar. Realite ve bilgi arasındaki bu temas noktaları,
Schlick tarafından hipotezler olmayan tek sentetik sözceler gibi görülür.
Sadece bu sözceler bilimsel hipotezlerin tutarlı bir sisteminin olgular
ortasında bir yol bulmalarına izin verir.[13]
[2]
Ayer, Langage…, p. 108.
[4] Loc.
cit.
[5] Ibid.,
p. 26.
[6] Loc.
cit.
[7]
Carnap, R., “Dépassement de la métaphysique par l’analyse logique du langage”,
dans Manifeste de Cercle de Vienne, sous la direction d’Antonia
Soulez, PUF, Paris, p. 158.
[8] Godin,
p. 807.
[9] Malherbe,
p. 57.
[10] Schlick, M., “Le tournant de la
philosophie”, in
Expériences, théories
et méthodes, sous la direction de Sandra Laugier et Pierre Wagner,
Vrin, Paris, 2004, p. 83.
[11] Malherbe,
p. 58.
[12]
Schlick, “Le tournant de la philosophie”, p. 86.
[13] Loc.
cit.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder