3 Mayıs 2020 Pazar

DİL FELSEFESİ IV'ÜN ÖNSÖZÜ


              DİL FELSEFESİ IV'ÜN ÖNSÖZÜ



Kitabımızın konusu dil felsefesinde eylem paradigması’dır. Paradigmanın iki önemli filozofu vardır: Austin ve Searle. Bu kitapta Austin’i ele aldık. Searle ise, beşinci kitabımızda incelenecektir. Austin dil felsefesinde en çok söz edilen filozoflardandır; ama eserleri pek de bilinmez; felsefeden bir meteor gibi gelip geçmiştir.
Söz edimleri, iki bin beş yüz yıllık felsefe tarihinde en büyük keşiftir; gerçek bir devrimdir. Austin bu keşfiyle dile bakışımızı kökten değiştirmiştir; günümüz felsefesini açıkça, haklı olarak ve derinden etkilemiştir; etki Anglo-Sakson dünyanın sınırlarını aşmıştır; giderek artmaktadır. Onun etkisi sadece felsefeyle sınırlı değildir. Dilbilimciler, bilgi teorisyenleri, antropologlar, hukukçular, ahlâkçılar, iletişimciler, görsel sanatlarla ilgilenenler, etnometodolojistler, hatta din filozofları onun etkisinde kalmışlardır. Günümüzde onun dil felsefesi pek çok açıdan ve yoğun biçimde araştırılmaktadır.
Austin’e göre iletişim aracı olan dil, sosyal ve kurumsal bir araçtır; olguları betimlemez; dilde betim, bir “yanılsama”dır. Her konuşma bir söz edimidir ve bir gücü vardır. Bu güç sayesinde söz edimi bir şey yaptırır. Söz edimi doğru veya yanlış değildir; prosedüre uygunsa başarılıdır; değilse, başarısızdır. Austin bu görüşüyle mantıkçı pozitivizmin yol açtığı bütün tartışmalara son vermiştir.
Austin’in dile ilişkin saptamaları teorik değildir; dil analizinden çıkardığı sonuçlardır. Bu sonuçlar sadece belirli dillere uyarlanmaz; gelişmişlik derecesi ne olursa olsun hem yaşayan dillere hem de tarihteki dillere uygundur. Kısaca söylersek Austin’in söylediklerine uymayan hiçbir dil yoktur ve olamaz. Kuşkusuz dilde belki daha sonra başka keşifler olabilir; ama bu keşifler Austin’in saptamalarını yanlışlamaz; dilin sadece yeni bir özelliğini ortaya koymuş olur.
Austin, dil felsefesini bir yönteme göre yapar. Bu yönteme de Lengüistik fenomenoloji adını verir. Lengüistik fenomenoloji şudur: Bir olgu durumunu ya da söylemi betimlemek için soyut kelimeler kullanmamak; bu duruma en uygun uylaşımsal kelimeyi bulmak; bunun için önce anlamları birbirine yakın kelimelerin bir sayımını-dökümünü yapmak; sonra da bu olgu durumunu en iyi niteleyen kelimeyi belirlemek.
Austin ister dili, ister bilgiyi, ister eylemi, isterse hukuki problemleri ele alsın; bütün açıklamaları felsefe tarihinde hiç yapılmamış analizlerdir; özgündür; çünkü dildeki kelimelerin nüanslarına dayanır.
Austin sadece dil filozofu değildir; kelimenin asıl anlamında filozoftur. O, dil ve eylem problemlerini ele almakla yetinmemiştir, ayrıca felsefe tarihinde çokça tartışılan epistemoloji konularıyla da ilgilenmiştir; Les écrits philosophiques (Felsefî Yazılar) ve Le langage de la perception (Algılamanın Dili Adlı) kitaplarında başta “doğruluk”, “kesinlik”, “başkasının bilinmesi”, “realite”, “septisizm”, “duyumlama”, algılama “algının anlamı”, “yanılma” gibi bazı önemli, problemleri lengüistik fenomenoloji yöntemiyle ele almıştır; epistemik yargılara dair ölçütler ortaya koymuştur; çok özgün sonuçlara ulaşmıştır.
Austin’i bu kitabı daha yazmadan tanımıştım ve çalışmalarını Paris’ten 1990’lı yıllarda almıştım; fırsat buldukça okumuştum; görüşlerini zaman zaman konferanslarda dinleyicilerle paylaşmıştım. Onun üzerine bir kitap yazmayı düşünmüştüm. Çeşitli nedenlerle bu projemi ertelemek zorunda kaldım. Bu fırsatı ancak dil felsefesi serisini yazmaya başladığımda bulabildim.
Bir sözün etkisinin sınırları önceden görülemez. Belli bir amaçla söylenen bir söz kişilerde amaçlanmayan etkiler yaratabilir. Bu etki farklı alanlarda yepyeni açılımlara yol açabilir. “Faust’un “Başlangıçta eylem vardı.” cümlesi buna örnektir. Bu cümle Wittgenstein’da ve Austin’de felsefi; ama farklı etkiler yapmıştır. Austin’in epistemolojik bağlamda söylediği bir söz felsefe tarihine yeni bir gözle bakmamı ve çok önemli bir sonuç çıkarmamı sağlamıştır. Austin demektedir ki “Bir şeyi bildiğini söyleyen, bunu nereden öğrendiğini de açıklamalıdır; aksi halde söz, açıklama değildir.” Bu cümle benim üzerimde Faust etkisi yapmıştır. Felsefe tarihine bu cümle ışığında baktım ve şunu gördüm: Felsefe tarihi Platon’la başlar; çünkü Platon öncesine dair söylenenler temellendirilmiş açıklamalar değildir; iddialardır. İddialar ise belge değildir. Antik felsefe bu gözle ve yeniden okunmalıdır, diye düşünüyorum.
Ülkemizde felsefe kamuoyu Austin hakkında çok sınırlı bilgiye sahiptir. Kitabımız dilimizde Austin’in bütün felsefesinin anlatıldığı ilk ve tek çalışmadır. Kitabı yazarken Austin’in dil felsefesi dışında örneğin epistemolojiye, mantığa, eylem felsefesine dair düşüncelerini de yazmaya çalıştım. Filozofun bu görüşleri de çok özgündür; araştırma yönteminin zorunlu sonuçlarıdır. Bu sonuçlar ilgili oldukları alanlara önemli katkıdır; problemlerin teorik olmayan çözümüdür. Beşinci bölümü sadece bu konulara ayırdım. Bu bölümde yazdıklarımdan başka konuları da ele almak isterdim. Ancak o zaman doğal olarak kitabımın sayfa sayısı daha da artacaktı; bu da okuyucuda bıkkınlık duygusu uyandıracaktı. O nedenle sayfa sayısını sınırlı tuttum. Bu bölümü yazarken açıklamalara belli bir perspektiften bakmadım; yorumdan olabildiğince uzak durmaya; Austin’in söylediklerini olduğu gibi aktarmaya özen gösterdim.
Yazım sırasında terminoloji konusunda tereddütler yaşadım; örneğin acte kelimesine eylem ya da edim karşılığı verip vermemekte kararsız kaldım. Tereddütlerimi görüşlerine değer verdiğim okuyucularla ve felsefecilerle paylaştım; onların görüşlerini de aldım. Sonunda ilgili yerlerde açıkladığım gibi tercihimi kullandım ve nedenlerini de gösterdim.
Şunu da memnuniyetle belirtmeliyim: Ülkemizde dil felsefesine ilgi giderek artmaktadır; dil felsefesinin önemi gittikçe anlaşılmaktadır. Öte yandan üniversitelerde seçmeli olsa da dil felsefesi dersleri verilmektedir; ayrıca dil ve anlam konularında sempozyumlar vb. bilimsel toplantılar yapılmaktadır. Çağdaş felsefeye dair kitaplarda ve ansiklopedilerde sınırlı olsa da dil felsefesine yer almaktadır. Umarım dil felsefesi layık olduğu değere er veya geç kavuşacaktır.
Bu kitap başlangıçta İkinci Wittgenstein’ın ve Searle’ün dil felsefeleriyle birlikte tek bir kitap olarak düşünülmüştü. Değer verdiğim bir okuyucunun beş yüz sayfalık bir kitabı okumanın zor olacağı itirazı üzerine üç filozofu ayrı ayrı ve daha az sayfalı kitaplar şeklinde yazmayı düşündüm. Ancak İkinci Wittgenstein’ı yazmaya başlayınca filozofun bir buz dağı olduğunu gördüm. Bu nedenle Wittgenstein’ın dil felsefesi dışındaki çok önemli görüşlerini ve onun etrafındaki tartışmaları da ele almak zorunda kaldım. Sonuçta elinizdeki bu kitap hacminde bir kitap ortaya çıktı. Aynı şeyi Austin’i yazarken de yaşadım. Kuşkusuz Austin’in bilinenin ötesinde ve dil felsefesinin dışında çok önemli görüşleri vardır. Bu görüşler çağdaş felsefede önemli açılımlardır ve teorik tartışmalara son veren açıklamalardır. Bu nedenle Austin’i Wittgenstein kitabıyla aynı hacimde bir çalışmayla tamamladım.
Son olarak şunu belirtmeliyim: Metafizik bir doktrini ya da metafizikçi bir filozofu izlemenin ve okumanın zorunlu bir nedeni yoktur. Bu, kişinin kendi isteğine bağlıdır. Bu duruma paralojizm sözünden esinlenerek psişi-lojizm diyorum ve bu kelimeyi nedensiz tercihcilik diye anlıyorum. Dil felsefesine gelince; bu felsefe nedensiz tercihciliğe yani psişi-lojizme karşıttır; dil felsefesini tercih etmek yani okumak ve yazmak için zorunlu ölçtüler vardır. Bunu ilk dil felsefesi kitabımdan itibaren nedenleriyle açıkladım. Okuyucunun bu önemli noktayı dikkate alması gerektiğini düşünüyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder