DİL FELSEFESİ IV'ÜN ÖNSÖZÜ
Kitabımızın konusu dil felsefesinde eylem paradigması’dır.
Paradigmanın iki önemli filozofu vardır: Austin ve Searle. Bu kitapta Austin’i
ele aldık. Searle ise, beşinci kitabımızda incelenecektir. Austin dil
felsefesinde en çok söz edilen filozoflardandır; ama eserleri pek de bilinmez;
felsefeden bir meteor gibi gelip geçmiştir.
Söz edimleri, iki bin beş yüz yıllık felsefe tarihinde en
büyük keşiftir; gerçek bir devrimdir. Austin bu keşfiyle dile bakışımızı kökten
değiştirmiştir; günümüz felsefesini açıkça, haklı olarak ve derinden
etkilemiştir; etki Anglo-Sakson dünyanın sınırlarını aşmıştır; giderek
artmaktadır. Onun etkisi sadece felsefeyle sınırlı değildir. Dilbilimciler,
bilgi teorisyenleri, antropologlar, hukukçular, ahlâkçılar, iletişimciler,
görsel sanatlarla ilgilenenler, etnometodolojistler, hatta din filozofları onun
etkisinde kalmışlardır. Günümüzde onun dil felsefesi pek çok açıdan ve yoğun
biçimde araştırılmaktadır.
Austin’e göre iletişim aracı olan dil, sosyal ve kurumsal
bir araçtır; olguları betimlemez; dilde betim, bir “yanılsama”dır. Her konuşma
bir söz edimidir ve bir gücü vardır. Bu güç sayesinde söz edimi bir şey
yaptırır. Söz edimi doğru veya yanlış değildir; prosedüre uygunsa başarılıdır;
değilse, başarısızdır. Austin bu görüşüyle mantıkçı pozitivizmin yol açtığı
bütün tartışmalara son vermiştir.
Austin’in dile ilişkin saptamaları teorik değildir; dil
analizinden çıkardığı sonuçlardır. Bu sonuçlar sadece belirli dillere
uyarlanmaz; gelişmişlik derecesi ne olursa olsun hem yaşayan dillere hem de
tarihteki dillere uygundur. Kısaca söylersek Austin’in söylediklerine uymayan
hiçbir dil yoktur ve olamaz. Kuşkusuz dilde belki daha sonra başka keşifler
olabilir; ama bu keşifler Austin’in saptamalarını yanlışlamaz; dilin sadece
yeni bir özelliğini ortaya koymuş olur.
Austin, dil felsefesini bir yönteme göre yapar. Bu yönteme
de Lengüistik
fenomenoloji adını verir. Lengüistik fenomenoloji şudur: Bir olgu durumunu ya
da söylemi betimlemek için soyut kelimeler kullanmamak; bu duruma en uygun
uylaşımsal kelimeyi bulmak; bunun için önce anlamları birbirine yakın
kelimelerin bir sayımını-dökümünü yapmak; sonra da bu olgu durumunu en iyi
niteleyen kelimeyi belirlemek.
Austin ister dili, ister bilgiyi, ister eylemi, isterse
hukuki problemleri ele alsın; bütün açıklamaları felsefe tarihinde hiç
yapılmamış analizlerdir; özgündür; çünkü dildeki kelimelerin nüanslarına
dayanır.
Austin sadece dil filozofu değildir; kelimenin asıl
anlamında filozoftur. O, dil ve eylem problemlerini ele almakla yetinmemiştir,
ayrıca felsefe tarihinde çokça tartışılan epistemoloji konularıyla da
ilgilenmiştir; Les écrits philosophiques (Felsefî Yazılar) ve Le
langage de la perception (Algılamanın Dili Adlı) kitaplarında başta
“doğruluk”, “kesinlik”, “başkasının bilinmesi”, “realite”, “septisizm”,
“duyumlama”, algılama “algının anlamı”, “yanılma” gibi bazı önemli, problemleri
lengüistik fenomenoloji yöntemiyle ele almıştır; epistemik yargılara dair
ölçütler ortaya koymuştur; çok özgün sonuçlara ulaşmıştır.
Austin’i bu kitabı daha yazmadan tanımıştım ve çalışmalarını
Paris’ten 1990’lı yıllarda almıştım; fırsat buldukça okumuştum; görüşlerini
zaman zaman konferanslarda dinleyicilerle paylaşmıştım. Onun üzerine bir kitap
yazmayı düşünmüştüm. Çeşitli nedenlerle bu projemi ertelemek zorunda kaldım. Bu
fırsatı ancak dil felsefesi serisini yazmaya başladığımda bulabildim.
Bir sözün etkisinin sınırları önceden görülemez. Belli bir
amaçla söylenen bir söz kişilerde amaçlanmayan etkiler yaratabilir. Bu etki
farklı alanlarda yepyeni açılımlara yol açabilir. “Faust’un “Başlangıçta eylem
vardı.” cümlesi buna örnektir. Bu cümle Wittgenstein’da ve Austin’de felsefi;
ama farklı etkiler yapmıştır. Austin’in epistemolojik bağlamda söylediği bir
söz felsefe tarihine yeni bir gözle bakmamı ve çok önemli bir sonuç çıkarmamı
sağlamıştır. Austin demektedir ki “Bir şeyi bildiğini söyleyen, bunu nereden
öğrendiğini de açıklamalıdır; aksi halde söz, açıklama değildir.” Bu cümle
benim üzerimde Faust etkisi yapmıştır. Felsefe tarihine bu cümle ışığında
baktım ve şunu gördüm: Felsefe tarihi Platon’la başlar; çünkü Platon öncesine
dair söylenenler temellendirilmiş açıklamalar değildir; iddialardır. İddialar
ise belge değildir. Antik felsefe bu gözle ve yeniden okunmalıdır, diye
düşünüyorum.
Ülkemizde felsefe kamuoyu Austin hakkında çok sınırlı
bilgiye sahiptir. Kitabımız dilimizde Austin’in bütün felsefesinin
anlatıldığı ilk ve tek çalışmadır. Kitabı yazarken Austin’in dil felsefesi
dışında örneğin epistemolojiye, mantığa, eylem felsefesine dair düşüncelerini
de yazmaya çalıştım. Filozofun bu görüşleri de çok özgündür; araştırma
yönteminin zorunlu sonuçlarıdır. Bu sonuçlar ilgili oldukları alanlara önemli
katkıdır; problemlerin teorik olmayan çözümüdür. Beşinci bölümü sadece bu
konulara ayırdım. Bu bölümde yazdıklarımdan başka konuları da ele almak
isterdim. Ancak o zaman doğal olarak kitabımın sayfa sayısı daha da artacaktı;
bu da okuyucuda bıkkınlık duygusu uyandıracaktı. O nedenle sayfa sayısını
sınırlı tuttum. Bu bölümü yazarken açıklamalara belli bir perspektiften
bakmadım; yorumdan olabildiğince uzak durmaya; Austin’in söylediklerini olduğu
gibi aktarmaya özen gösterdim.
Yazım sırasında terminoloji konusunda tereddütler yaşadım;
örneğin acte kelimesine eylem ya da edim karşılığı verip
vermemekte kararsız kaldım. Tereddütlerimi görüşlerine değer verdiğim
okuyucularla ve felsefecilerle paylaştım; onların görüşlerini de aldım. Sonunda
ilgili yerlerde açıkladığım gibi tercihimi kullandım ve nedenlerini de gösterdim.
Şunu da memnuniyetle belirtmeliyim: Ülkemizde dil felsefesine
ilgi giderek artmaktadır; dil felsefesinin önemi gittikçe anlaşılmaktadır. Öte
yandan üniversitelerde seçmeli olsa da dil felsefesi dersleri verilmektedir;
ayrıca dil ve anlam konularında sempozyumlar vb. bilimsel toplantılar
yapılmaktadır. Çağdaş felsefeye dair kitaplarda ve ansiklopedilerde sınırlı
olsa da dil felsefesine yer almaktadır. Umarım dil felsefesi layık olduğu
değere er veya geç kavuşacaktır.
Bu kitap başlangıçta İkinci Wittgenstein’ın ve Searle’ün dil
felsefeleriyle birlikte tek bir kitap olarak düşünülmüştü. Değer verdiğim bir
okuyucunun beş yüz sayfalık bir kitabı okumanın zor olacağı itirazı üzerine üç
filozofu ayrı ayrı ve daha az sayfalı kitaplar şeklinde yazmayı düşündüm. Ancak
İkinci Wittgenstein’ı yazmaya başlayınca filozofun bir buz dağı olduğunu
gördüm. Bu nedenle Wittgenstein’ın dil felsefesi dışındaki çok önemli
görüşlerini ve onun etrafındaki tartışmaları da ele almak zorunda kaldım.
Sonuçta elinizdeki bu kitap hacminde bir kitap ortaya çıktı. Aynı şeyi Austin’i
yazarken de yaşadım. Kuşkusuz Austin’in bilinenin ötesinde ve dil
felsefesinin dışında çok önemli görüşleri vardır. Bu görüşler çağdaş felsefede
önemli açılımlardır ve teorik tartışmalara son veren açıklamalardır. Bu
nedenle Austin’i Wittgenstein kitabıyla aynı hacimde bir çalışmayla tamamladım.
Son olarak şunu belirtmeliyim: Metafizik bir doktrini ya da
metafizikçi bir filozofu izlemenin ve okumanın zorunlu bir nedeni yoktur. Bu,
kişinin kendi isteğine bağlıdır. Bu duruma paralojizm sözünden
esinlenerek psişi-lojizm diyorum ve bu kelimeyi nedensiz
tercihcilik diye anlıyorum. Dil felsefesine gelince; bu felsefe
nedensiz tercihciliğe yani psişi-lojizme karşıttır; dil felsefesini tercih
etmek yani okumak ve yazmak için zorunlu ölçtüler vardır. Bunu ilk dil
felsefesi kitabımdan itibaren nedenleriyle açıkladım. Okuyucunun bu önemli
noktayı dikkate alması gerektiğini düşünüyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder