aristoteles’te noûs kavramı
Bu makalede Aristoteles
metafiziğinin önemli kavramlarından noûsu (νο̃υς) ele alacağız.
Kavramı genellikle yapıldığı gibi akıl ya da zekâ diye çevirmeyeceğiz. Çünkü ister
akıl isterse zekâ diye çevrilsin; böyle bir tercih örtük de olsa Aristoteles’in
aklı ve zekâyı ayırdığı anlamına gelir. Oysa bu ayırım, modern felsefenin
ürünüdür; özellikle Kant ve Bergson tarafından yapılmıştır.[1]
Aristoteles’te noûsun eylemi hem çıkarımsal hem de sezgisel düşünmedir. Diğer
deyişle noûs hem akıldır hem de zekâdır. Bu nedenle Aristoteles’te akıl ve zekâ
diye iki kavramdan söz etmek bir anakronizmdir; Aristoteles düşüncesine
yabancıdır.
Öte yandan Aristoteles’te noûs,
tıpkı εἶδος (eidos=biçim)
gibi çok anlamlıdır. Kavram, şu anlamlara gelir: İlk Hareket Ettirici’nin (πρώτου κινοῦντος=protou
kinetos) her zaman aktüel
düşünme etkinliği; insanın, νοητα’yı (noēta=düşünülürler) düşünmesini sağlayan
yeti, bu düşünmenin kendisi; kanıtlayıcı olmayan (ἀναπόδεικτος)
bilginin; düşünülmemiş öncülün kavramı (ὑπόληψις =(h)upolēphis=yargı);[2]
düşüncenin en yüksek biçimi; ilkelerin ilkesi.[3]
Bu yüzden bu kavramı akıl veya zekâ diye çevirmeyeceğiz; Aristoteles’in
terminolojisine bağlı kalarak noûsu kullanacağız.
Kuşkusuz noûsu (νο̃υς) Aristoteles’ten önce, Ἀναξαγόρας (Anaxagóras) kullanmıştır;
hatta Diogenes Laërtius’un
Timon’dan aktardığına göre noûs (νο̃υς), aynı zamanda Anaxagoras’ın lakabıdır.[4]
Bilindiği gibi Anaxagoras’ta noûs (νο̃υς) evrenin ilkesidir; hareketin ve
oluşun kaynağıdır. Noûs evreni düzenler; organize eder; maddeyi ve varlığı
birbirinden ayırır.[5]
Phaidon’un
bir yerinde Sokrates, Ἀναξαγόρας’ın (Anaxagóras) noûsunda (νο̃υς) kendi anlayışına uygun açıklama biçimini keşfetmeyi düşünür.[6]
Aristoteles’in noûsu Anaxagoras’ın noûsunu
hem içerir hem de aşar; onu içerir; çünkü Anaxagoras’ta olduğu gibi noûs evrenin
daha doğrusu evrendeki oluşun ilkesidir. Onu aşar; çünkü aynı zamanda ruhun bir
yetisidir; bazen δύναμις’tir
(dunamis=gücül ) bazen de ἐνεργείᾳ’dır
(energeia=bilfiil). O nedenle aşağıda göreceğimiz gibi noûs, ontolojik
olarak ancak δύναμις ve ἐνεργείᾳ
düalizmi temelinde betimlenebilecek bir kavramdır.
Grek felsefesinde ψυχή (psukhē=Ruh),
bir evrim sürecinden sonra Aristoteles’te son şeklini almıştır. Bu süreç de bir
kültürleşmeyle; Greklerin Şaman kültüründen etkilenmeleriyle başlamıştır. Şimdi
bu etkilenmeyi kısaca görelim.
Homeros döneminde ruhun iki
fonksiyonu vardı: Bilinç fonksiyonu ve zihin fonksiyonu. Ruhun bilinç
fonksiyonuna θυμός (thumos=tutku istem, zihin)
deniyordu; zihin fonksiyonu ise ψυχή
(psukhē=hayat) diye
niteleniyordu. Ruh kavramının anlamı Askhilleos ve Anaximenes’le birlikte değişmeye
başladı. Asıl anlam değişikliği İ. Ö. VI. yüzyılın başında Şamanizm’in Grek
kültürünü etkilemesiyle olmuştur. Grekler bu dönemde Şamanizm’le ilişki
kurdular. Bu ilişkiler sırasında Şamanizm’in ruh kavramını ve tinsel geleneğini
tanıdılar ve bunları Grek kültürüne taşıdılar. Pythagoras ve Empedokles gibi
filozoflar Şamanizm’in etkisiyle şu yeni ruh anlayışını kabul ettiler: İnsanda Tanrısal
kaynaklı, bedenden önce var olan ve sonra da yaşayacak bir “ruh” veya “ben”
vardır. Ruhun etkinlikleri bedenin etkinliklerinden ayrıdır; daha doğrusu
bunlar birbirine karşıttır. Grekler ilk defa Şamanizm’in etkisiyle beden-ruh
düalizmini kabul ettiler. Kısaca söylersek, V. yüzyılın sonunda Antikitede
canlılığın ilkesi, Tanrısal kaynaklı ve ölümsüz Şamani ruh inancı, halk
inançlarının bir parçası oldu. Felsefe böyle bir ruh anlayışını miras aldı.[7]
Bu giriş bilgilerinden sonra şimdi,
Aristoteles’te noûs (νο̃υς) kavramını açıklamaya geçelim.
Sözlerimizin
başında, bu kavramın aydınlatılması için çok önemli bir noktayı belirtelim. Aristoteles
noûsu çoğul kullanmaz; o nedenle noûsun türleri yoktur. Tek bir noûs vardır. Bu
tek bir noûs hayat gibi hem İlk Hareket Ettirici’de (πρώτου κινοῦντος=protou kinetos) hem
de insanda bulunur. Fakat noûsun İlk Hareket Ettirici’deki bulunuşu insandaki
bulunuşuna hem benzer hem de benzemez. Onların ortak noktaları şunlardır: Noûs
onların her ikisinde de bir etkinliktir; bir düşünme etkinliğidir; düşünen,
düşünülen ve düşünme özdeşliğidir. Farkları ise şunlardır: İlk Hareket
Ettirici’deki noûs Tanrısaldır;* her zaman ἐνεργείᾳ’dır (energeia). Oysa insandaki
noûs bazen ἐνεργείᾳ’dır (energeia), bazen de δύναμις’tir (dunamis=gücül ). İlk Hareket
Ettirici’deki (πρώτου
κινοῦντος=protou kinountos) Tanrısal noûs sadece kendini düşünür; kendini sezgiyle
kavrar; çıkarımsal düşünceye sahip değildir. Oysa insandaki noûs düşünmek için
duyumlamaya ve imgelemeye muhtaçtır; hem sezgiye hem de çıkarımsal düşünceye
sahiptir; kavramlarını kendisi soyutlamayla üretir; onları birleştirir ve
ayırır; objesi yani düşünülür tarafından aktüelleştirilir. Düşünmeden önce noûs
energeia değildir.[8]
İlk Hareket Ettirici’deki noûs dışarıdan gelmez. İnsandaki noûs ise insana
dışarıdan gelir. Bu yüzden noûsun İlk Hareket Ettirici’deki ve insandaki görünüşünü
aynı terimlerle betimlemek sınırlı bir betimdir. Betimin tam olabilmesi için İlk
Hareket Ettirici’deki noûs (ya da Tanrısal noûs) ve insandaki noûs şeklinde iki
başlık altında yapılması daha uygundur. Şimdi Aristoteles’teki Tanrısal noûsu
görelim.
Tanrısal noûsu açıklamaya başlarken
önce şu soruları sormalıyız: Aristoteles, Tanrısal noûsun doğasının
niteliklerine nasıl ulaşmıştır? Noûsun özü düşünme yetisi mi ya da düşünme
eylemi mi olmaktır? İlk Hareket Ettirici bir objeyi, düşünmek zorunda olduğu
için mi düşünür ya da objenin doğası düşünmeyi gerektirdiği için mi düşünür? Bunlar
tutarlı ve yeterli açıklamaları gerektiren güçlüklerdir. Oysa Aristoteles Tanrısal
noûsu ele aldığı Metafizik Λ 9’daki güçlüklere değinmez. Açıklamalarına bu noûsun
mutlak üstünlüğünün şartlarını belirlemekle başlar.
Biz, Aristoteles’teki Tanrısal noûs
kavramının ortaya çıkma nedeninin θεωρία (theōria) doktrini olduğunu
düşünüyoruz. Bilindiği gibi Aristoteles’te bir διαγωγῆ (diagōgē) ya da σχολή=skholē)
olan θεωρία (theōria) yani
temaşa
hayatı filozofun ereğidir, idealidir. θεωρία (theōria), διανοια’ya (dianoia=çıkarımsal
düşünce) karşıt olarak en yüce eylemdir; düşünümün maddesiz objeleri olan νοητά’nın
(noēta=düşünülürler)
sezgisel olarak kavranmasıdır; yetkin ve yüce Mutluluktur.[9]
θεωρία (theōria) idealini gerçekleştiren filozof mutludur. Öte yandan İlk Hareket
Ettirici de sonsuz derecede mutludur.[10]
Filozofta olduğu gibi, en büyük mutluluk teorianın ürünü ise, İlk Hareket Ettirici’nin
sonsuz mutluluğu için de teoria, teoria için de bir noûs olmalıdır; bir νόησις
νόησεως (noēsis noēseos) yani kendinin
bilgisinin ve kendinin bilincinin bütüncül düşünümselliği olan bir noûs bulunmalıdır.
Aristoteles Tanrısal noûsu Metafizik’te
Λ, 9, 1074 b 15-
1075a
4’te, ele alır. Metafizik’in
Tanrısal noûs hakkındaki açıklamaları περὶ ψυχῆς’teki (peri psukhēs=Ruh Üzerine) açıklamaları onaylar ve mantıksal sonuçlarına
kadar götürür.
Aristoteles, Metafizik λ, 7 1072 b 25-30’da
şöyle der:
Εἰ οὖν οὕτως εὖ ἔχει, [25] ὡς ἡμεῖς ποτέ, ὁ θεὸς ἀεί, θαυμαστόν· εἰ δὲ μᾶλλον, ἔτι θαυμασιώτερον. Ἔχει δὲ ὧδε. Καὶ ζωὴ δέ γε ὑπάρχει· ἡ γὰρ νοῦ ἐνέργεια ζωή, ἐκεῖνος δὲ ἡ ἐνέργεια· ἐνέργεια δὲ ἡ καθ' αὑτὴν ἐκείνου ζωὴ ἀρίστη καὶ ἀίδιος. Φαμὲν δὴ τὸν θεὸν εἶναι ζῷον ἀίδιον ἄριστον, ὥστε ζωὴ καὶ αἰὼν συνεχὴς [30] καὶ ἀίδιος ὑπάρχει τῷ θεῷ· τοῦτο γὰρ ὁ θεός.
Bu ifadenin çevirisi şöyle
yapılabilir:
Eğer Tanrı* bizim sadece zaman zaman bildiğimiz bu
mutluluğu ezeli olarak duyarsa, hayranlığımıza layıktır; eğer onun mutluluğu
daha büyükse, hayranlığımıza daha layıktır. Oysa onun mutluluğu gerçekte daha
büyüktür. Hayat ondadır; Çünkü noûsun eylemi bir hayattır ve Tanrı noûsun bu aktüelliğidir; kendi başına düşünüldüğünde bu aktüellik
O’nun yetkin ve ezeli hayatıdır. Bu nedenle O’na ezeli ve yetkin bir canlı diyelim. O halde, hayat ve devam eden ve ezeli süre Tanrı’ya aittir;
çünkü bu, Tanrı’dır.[11]
Aristoteles Metafizik λ 9’da ise Tanrısal noûs için şöyle der: τῶν φαινομένων θειότατον (tōn phainomenōn
theiotaton)”[12]
Buna, “Tanrısal gibi görünen şeylerin en Tanrısalı”[13] ya da bildiğimiz “fenomenlerin en Tanrısalı”[14]
anlamları verilmiştir. Çevirideki nüansların pek de önemi yoktur. Sonuçta noûs Tanrısal
fenomenlerden bir fenomendir. Bu cümlenin açılımını şöyle yapabiliriz: Tanrı’ya
(İlk Hareket Ettirici’ye) özgü fenomenler veya nitelikler vardır. Bu fenomenler
veya nitelikler bir hiyerarşi oluşturur. Hiyerarşinin en yukarısında noûs bulunur.
Ama noûs asla Tanrı’yla özdeş değildir.* Burada şöyle sorabiliriz: Tanrı (İlk Hareket
Ettirici) basit olduğuna yani bölümleri bulunmadığına göre Tanrısal başka şeyler
nasıl var olabilir?[15]
Bu soruyla ilgili olarak
diyebiliriz ki, bu noûsun dışındaki diğer Tanrısal şeyler, Ezeliliktir, Hayattır,
Canlılıktır ve Mutluluktur. Bunlar Tanrı’nın özellikleridir ve
Aristoteles “Tanrısal şeylerden ya da fenomenlerden” söz ettiğinde olasılıkla
bunları düşünmektedir.
Aristoteles’in Tanrısal noûsla ilgi problemi onun Tanrı olup olmadığı
değildir. Fakat şu konulardır: Onun varoluş modu; düşünen bir şey olup
olmadığı; düşünmeyen bir noûsun Tanrısal olup olmayacağı; düşündüğü takdirde
düşünmesinin başka bir ilkeye bağlı olup olmayacağı; bağlı olduğu takdirde Yüce
Töz olmaktan çıkıp çıkmayacağı.
Tanrısal noûsun belirlenimlerini ortaya koyarken Aristoteles temel bir
farklılıktan, onun insandaki noûstan farklı oluşundan hareket eder. Ona göre Tanrısal
noûs, insandaki noûstan kesinlikle farklı olmalıdır. Bunun iki nedeni vardır:
1. δύναμις’in (dunamis=gücül
) ve ἐνεργείᾳ’nın (energeia=bilfiil) mutlak düalizmi: Bu düalizme
göre insan noûsu her zaman gücü içerir;
sadece basit bir düşünme yetisidir. Δύναμις (dunamis) sadece bir objeyi düşündüğünde veya
algıladığında güçten eyleme geçebilir; düşünme, objesiyle ilişkisi olmadığında
ancak varlığın gücüdür.
Oysa Tanrısal noûs tanımı gereği her zaman ἐνεργείᾳ’dır (energeia=bilfiil); bir düşünme yetisi değildir; gücül düşünme
olamaz; güçten eyleme geçmez. Eğer bu noûs tıpkı insandaki noûs gibi
olursa yani bazen düşünürse bazen de düşünmezse, düşünmediği durumlarda “uyuyan
bir insan gibi olacaktır”;[16]
ama ἐνεργείᾳ (energeia) olmayacaktır ve
“sonuçta saygın görülmeyecektir.”[17]
2. İnsandaki noûsun
düşünülüre bağlı olması; ama Tanrısal noûsun bağlı olmaması. İnsandaki noûs, objesine bağlı olduğu için objesinden
yani düşünülürden aşağıdır; çünkü objesine, tıpkı üstün bir ilkeye bağlı olur
gibi bağlıdır ve bu düşünülür obje, noûstan daha soyludur.
Tanrısal noûs kendi dışındaki, kendinden üstün ve farklı bir ilkeye bağlı
değildir. Çünkü onun özü, düşünmedir. Noûs sadece düşünebilir. Aristoteles’in,
“O’nun değeri düşünmesinden ibarettir.” derken[18] kastettiği şey budur. Noûsun kendisi gibi düşünmesi
de başka bir ilkeye bağlı değildir. Eğer onun düşünmesi başka bir ilkeye
bağlı olursa, özü düşünme olamaz; yalnız basit bir düşünme gücü olur; ama en
iyi öz olmaz; çünkü bu Tanrısal noûs, düşünme eyleminden dolayı
değerli olur. Bu yüzden Tanrısal noûstan üstün
bir İlke kabul etmek noûsun düşünemediğini söylemektir. Oysa Tanrısal noûs, saf
fiildir. Burada saf fiilden neyi anlamalıyız: Yetkin eylemi. Eğer bu noûs
düşünme eylemi değil de basit güç olursa, sürekli düşünemez;[19]
çünkü o zaman noûstan daha soylu bir şey yani düşüncenin objesi bulunur. Sonuçta Tanrısal noûs zorunlu olarak bilfiildir.
“Noûsun eylemi bir başka ilkeye bağlı olmalıdır” şeklindeki hipotez, saf fiile
gücü koyar ve Tanrısal noûsun üstünlüğünü, saygınlığını ve değerini ciddi
biçimde tehlikeye atar.
Tanrısal noûs yetkindir. Onun yetkinliğinin
anlamı şudur: O, tümüyle gerçekleşmiştir ve diğer tözler gibi gerçekleşmesinin
şartlarını bir dış maddede arama ihtiyacı duymaz.
Tanrısal noûs kendi özünden dolayı
vardır ve kendinden dolayı en iyi olan şeyin düşüncesidir. Tanrısal noûs
kendini, düşünülürü düşünerek kavrar; çünkü objesiyle ilişkiye girerek ve onu
düşünerek düşünülür olur. Öyle ki, sonunda Tanrısal noûs ve düşünülür özdeş
hale gelir.[20]
Düşünülür yani biçimsel töz Tanrısal noûstadır ve Tanrısal noûs düşünülüre
sahip olduğunda bilfiildir yani güç değil, energeia’dır.
Tanrısal noûs kendini bilerek tikeli bilir;[21]
tikeli tikel olarak bilmez. Tanrı’da νο̃υς (noûs),
νοησις (noēsis=düşünme) ve νοητον (noēton= düşünmenin konusu) bir ve aynı şeydir. Tanrısal noûsun bu özellikleri olduğu gibi Plotinus
tarafından da mutadis mutandis (gerekli değişikliklerle) kabul edilmiştir; [22]
Aristoteles Tanrısal noûstan bazen
Yüce noûs diye söz eder ve bu Yüce noûsun kendi kendini düşündüğünü; onun
düşüncesinin, düşüncenin düşüncesi olduğunu söyler.[23]
Çünkü ona göre düşünen şey ve düşünülen şey sadece gücül olarak ikidir; edimsel
olarak birdir. Bu nedenle noûsun kendini düşündüğünü söyleyebiliriz.[24]
Noûs, düşünülen şeyden başka bir şey değildir. Metafizik’in “νόησις
νόησεως” (noēsis noēseōs=düşüncenin düşüncesi)
formülünü böyle anlamak gerekir.[25]* Çünkü
gerçekte diğer düşünceleri alıp kullanan veya üreten ve düşüncenin temeli olan
bir düşünce söz konusu değildir; bir edimin edimi yoktur. Sonuç olarak Tanrısal
noûs düşünülürleri kavrayarak kendini düşünür.[26]
O, düşünülürleri kavrama yetisidir. Onun aktüelleşmesi, düşünülüre sahip olmadır.
Düşünce noûsta düşüncenin düşüncesidir. Maddesi olmayan varlıklarda düşünülür
ve noûs, özdeştir. Düşünce ve düşünülen şey birbirinden ayrılamaz.
Tanrısal noûs konusunda bir makale
çerçevesinde ancak bunları söyleyebiliriz. Şimdi insandaki noûsu ortaya
koyalım. İnsandaki noûsu, önce dunatos (gücül) ve energeia (bilfiil) ayırımı
yapmaksızın sadece noûs diye ele alacağız. Ardından noûsun etkin ve edilgin
diye türlerinin olup olmadığına değineceğiz. İzleyen satırlarda noûs’un iki
ayrı görünümünü dunatos (gücül) ve energeia (bilfiil) görünümü betimleyeceğiz.
Aristoteles’te insandaki noûsun
incelenmesi hem metafiziğin hem de psikolojinin konusudur. Metafiziğin
konusudur; çünkü noûsun özsel yüklemlerinden biri χωριστος (khōristos) yani bedenden bağımsız
olmasıdır. Aristoteles noûsun χωριστος olduğunu söylediğinde, ontolojik ve mekansal
bir mesafeden söz etmez; bu, mantıksal bir ayrılıktır. Ayrı oluşundan dolayı noûs,
etkin olmak için ve içkin bir eylem yapmak için kendine yeterlidir. Χωριστος’un
modalitesini ve özünü, yani noûsun mantıksal açıdan ayrı olmasını ve eyleminin
içkinliğini ancak metafizikte ele alabiliriz. İnsandaki noûs aynı zamanda
psikolojinin konusudur; çünkü ruhun bir yetisidir; varoluş planında ve
soyutlama eyleminde bedenle ve ruhun diğer bölümleriyle vital bir ilişki
içindedir.[27]
Görülüyor ki Aristoteles, insandaki
noûsa bir yandan diğer yetilerden üstün bir statü verir; diğer yandan bu noûsun
psişik sistemle işbirliğini kabul eder.
Aristoteles noûs üzerine
görüşlerini büyük ölçüde, Ruh Üzerine III, 4-7’de açıklar.
Aristoteles sisteminde bu kavram önemlidir; ama onu açıklamak kolay değildir.
Bunun iki nedeni vardır:
1. Aristoteles’in bu konudaki
düşünceleri farklı şekillerde yorumlanmaya müsaittir.
2. Aristoteles’in noûsu açıkladığı Ruh Üzerine
III, 4-7’de normal sırayı izlememesidir. Normal sırayı izlemiş olsaydı,
onun önce düşünmenin objesini, sonra düşünme eylemini ve en sonra da düşünme
gücünü ele alması gerekirdi. Oysa Aristoteles, açıklamalarına en sondan yani
düşünme gücü olan noûsla başlamaktadır.
Peki, Aristoteles niçin böyle
davranmıştır? Çünkü o, ilk önce Platon’un noûs ve ideler doktriniyle
karşıtlığını belirtmek ister. Aristoteles bu karşıtlığı vurguladığı satırlarda
demektedir ki,
her şey olduğu için madde gibi olan bir noûs
vardır ve her şeyi gerçekleştirdiği için ışıkla aynı derecede, bir alışkanlık
(ώς ἓξις τις=os (h)eksis tis) gibi olan bir başka noûs vardır.[28]
Aristoteles’in bu
ifadesi pek de açıklayıcı görünmemektedir. Buradaki ἓξις’in
teknik anlamda bir alışkanlık olmadığı açıktır. Fakat Aristoteles bu terimi
genellikle biçim’in (εἶδος=eidos)
hatta yoksunluğa (στέρησις=stresis)
karşıt biçimin eşanlamlısı olarak kullanır.
Aristoteles biçim anlamına gelen εἶδος’u
(eidos) onlarca defa kullanır. Peki, Aristoteles biçimden neyi anlar? Aristoteles’in terminolojisinde εἶδος’u
(eidos), tür anlamına gelir. Tür de iki kategoriye ayrılır: Duyulur tür ve
düşünülür tür. Duyulur tür, nesnelerin dış görünüşüne uyar. Bu dış görünüş
duyumlanabilir; çünkü biçimde hakkında bir imge elde eden duyular tarafından
kavranabilir. Düşünülür tür ise,
nesnelerin iç yapısına uygundur; düşünülür tür, bir kavramdır; noûs tarafından
nesnelerden soyutlamayla elde edilir, noûs bu biçimleri organize eder. Nesneler
biçimlerinden dolayı bilinir. Biçimler noûsu bilgilendirir ve bu
bilgilendirmeyle bilgi tamamlanır.
Öncelikle şunu belirtelim:
Aristoteles’in noûs kavramının temelinde Platon’un Phaidros’ta (245 c-246
a)
kabul ettiği, kendi hareketinin ve bütün hareketlerin ilkesi olan ruh anlayışı
vardır. Aristoteles’e göre “ruh”, doğası yaşamak olan bedenin biçimidir ve
eylemidir.[29]
Aristoteles hulemorfizm doktrini sayesinde bedenin ruhla karşıt olduğunu
savunan düalizmi aştı ve ruhu, maddeyle birleşmiş bir biçim gibi gördü; bedenin
bir biçimi gibi diye düşündü; bileşik insan teorisi ortaya koydu. Her bilgiyi
yetkin durumdan türetti; bilgi derecelerini hiyerarşik biçimde ele aldı ve noûsu
dışarıdan gelen Tanrısal bir ilke olarak kabul etti. Bunu Aristoteles Génération
des Animaux’da (Hayvanların Türemesi) şu cümleyle ifade eder: Sadece noûs
dışarıdan gelir;[30]
çünkü maddeden bağımsızdır[31]
ve sadece o Tanrısaldır. Çünkü bedenin etkinliğine katılmaz; bedenden ayrıdır (χωριστος=khoristos).
Aristoteles bu ayrılığı şöyle açıklar:
Dikkatimizi duyu organlarına ve duyuya yönelttiğimiz
anda, açıkça
görürüz ki, duyumlama yetisinin etkilenmezliği ve düşünme
yetisinin etkilenmezliği farklıdır. Gerçekte duyu, çok güçlü bir duyusal
bir uyarmadan sonra artık algılayamaz: Örneğin, şiddetli seslerin ardından,
sesi algılayamayız; aynı şekilde, güçlü renkler ve kokulardan sonra göremeyiz
veya duyumlayamayız. İnsandaki noûs, güçlü biçimde düşünülür bir nesneyi
düşündüğünde, düşünme gücünden bir şey yitirmez, tam tersine daha zayıfça
düşünülür olan nesneleri düşünemez. Gerçekte duyumlama yetisi bedenden bağımsız
biçimde var olamaz; oysa noûs bedenden ayrıdır.[32]
Burada şöyle sorabiliriz: Noûs
bedenle önceden birleşikti de sonradan mı ayrıldı? Bu soru hiç de gereksiz
değildir; tersine çok önemlidir. Bazı yorumcular buna “evet” demektedir. Oysa Verbeke,
χωρισθεὶς (khōristheis=ayrı) kelimesinin pek çok güçlük
içerdiğine dikkat çeker. Çünkü ona göre eğer noûs önceden bedene bitişik idiyse
ve ayrılık sonradan olmuşsa, o zaman ölüm anında ortaya çıkan ve noûs
energeiyayı bedenle birleşik olduğu zamanlardaki ilineksel değişikliklerden
kurtaran gerçek bir ayrılık söz konusu olurdu ve ölüm noûsu saf özüne
kavuştururdu. Bedenin ölümünden sonra noûsta değişiklik olması yani saf özüne
kavuşması pek olası görünmüyor. Bu noûs gerçek özüne sonradan kavuşmaz. Çünkü
onun özü ezeli olmaktır. Bu ayrılık, daha çok başka bir güçten farklılık
şeklinde anlaşılmalıdır. χωρισθεὶς’in (khōristheis) zamansal değil; nedensel bir anlamı
vardır. Noûs ayrı olduğu için ne ise odur, αἴτιον καὶ ποιητικόν.[33]
Aristoteles, insandaki noûsu Ruh
Üzerine’nin ilk kitabında bir töz gibi sunmaktadır. Burada demektedir
ki, “Noûs sanki bizde tözsel bir varoluşa sahiptir ve bozulmaz.”[34]
Ama bu, insandaki noûsun bedenden ayrı olması ayrı bir töz olması anlamına
gelmez. İnsandaki noûs ister dunatos (gücül) isterse energeia (bilfiil) olsun
yorumcuların iddia ettikleri gibi, insan ruhundan ayrı töz değildir; onun gücüdür
ya da bölümüdür; daha doğrusu ruhun, bilmeyi ve düşünmeyi sağlayan bölümüdür.[35]
İnsandaki noûs her zaman ruhun özel bir türü olarak (ψυχῆς γένος ἔτερον=psukhēs genos eteron) kalacaktır;[36]
çünkü onun bitkisel ya da duyusal ruh gibi bir tür hareket üretme fonksiyonu yoktur.[37]
Düşünme duyulur bilgiden tümüyle
bağımsız değildir. Ruh, duyulur imge olmadan ἄνευ φαντάσματος[38]
asla düşünemez. Duyu organı için duyumlama ne ise, noûs için de imgeleme odur.
Aristoteles Platon’un doğuştancılığını reddeder ve duyulur bilgi olmaksızın
düşünmenin imkânsız olduğunu söyler. Noûs duyulur imgeyi biçimlendirerek
özlerin tümel ve zorunlu gerçeğini kavrar. Tüm biçimleri gerçekte sadece noûs
kavrayabilir.
Biçimler gerçekte bölünmez
özlerdir. Noûsun biçimleri kavramasında hakikate ya da hataya ilişkin gerçek
bir karşıtlık yoktur. Bu yüzden noûsun objesini yani neğili kavraması hakikati
ve hatayı içermez. “Biçimlerin düşünülmesi her alanda her zaman yanılma riskini
dışlar.”[39]
Aristoteles bunu şöyle açıklar:
Fakat kendi
duyulurunun görerek algılanması her zaman doğrudur (oysa beyazın bir insana ait
olup olmadığı sorununda algılama her zaman doğru değildir); aynı şekilde
maddesiz nesnelerin de algısı her zaman doğrudur.[40]
Tümel kavramı Aristoteles’te
idelerin ontolojik sezgisinden doğmaz; onun kaynağı duyulur nesnelerdir;
düşünülürü duyulur nesnelerde keşfederiz. Ἐν τοῖς εἴδεσι τοῖς αἰσθητοῖς τὰ νοητά
ἐστιν.[41]
Böylece Parmenides’e ve Platon’a karşıt olarak Aristoteles’e göre duyulur,
düşünülüre engel değildir; onun zorunlu hareket noktasıdır. Bizi çevreleyen
realiteyle duyumlama ve deneyim aracılığıyla ilişkiye gireriz. Tümel kavramlar
bizde onlar aracılığıyla doğar.
Bu nedenle noûs duyulurlardan tümüyle ayrı bir kognitif yeti
gibi görülemez. Noûsun bilgisi, duyulur bilginin bir uzantısıdır. Onun duyulur
bilgiyle kurduğu ilişki, kırık bir çizginin başka bir kırık çizgiyle kurduğu
ilişkiye benzer bir ilişki içindedir.
Bilginin bu iki modu arasında, duyulur bilgi ve kognitif
bilgi arasında bir kopukluk olamaz; çünkü noûsun bilgisi sürekli olarak
duyuların katkılarıyla beslenmelidir. Noûsun bilgisinin konusu maddilik
içermeyen tümeldir yani εἶδος’tur
(eidos).
Noûs, sadece gücül düşünülür
biçimlerin bulundukları yerdir.[42]
Bu yer bir imgedir ve şu anlama gelir: Noûs, düşünmeden önce, aktüel değildir;
saf güçtür.[43]
Fakat bu imge yine de noûsu anlatamaz. Noûs, düşünülürlerin etkisinde kalabilirse
de, o, eyleme geçmeden önce sadece bir imkândır. Noûs διανοια’ya
(dianoia=diskürsif akıl) karşıttır ve düşünülür tarafından hareket ettirilir;[44]
bedenin ve ruhun fonksiyonlarından ayrılabilir; düşünmeden önce aktüel
değildir; saf bir güçtür.[45]
Noûs herhangi bir belirlenime sahip olsaydı, Anaxagoras’ın haklı olarak kabul
ettiği mutlak saflığa sahip olmazdı ve algıladığı biçimler tarafından
bozulurdu.[46]
[1] Boyer, C., Cursus philosophiae, II, Desclée de Brouwer et Soc. Paris,
1952, p. 122.
[2] Aristote, Secondes analytiques, Jules Tricot, Vrin, Paris, 2000, I, 33,
88 b.
[3] Ibid., 100 b 7-17.
[4] Laërce, Diogène, Vie des
philosophes illustres, II, 6, Flammarion, Paris, 1965, p. 104.
[5] “Anaxagore, Doxographie – fragments”
dans, Pour l’histoire de la science
hellène, Paris, 1930, p. 284.
Bu konuda Laertius’un orijinal ifadesi
ve çevirisi şöyledir:
Παρὸ καὶ Νοῦς ἐπεκλήθη, καί φησι περὶ
αὐτοῦ Τίμων ἐν τοῖς Σίλλοις οὕτω
Καί που Ἀναξαγόρην φάσ' ἔμμεναι, ἄλκιμον
ἥρω
Νοῦν, ὅτι δὴ νόος αὐτῷ, ὃς ἐξαπίνης ἐπεγείρας
πάντα συνεσφήκωσεν ὁμοῦ τεταραγμένα πρόσθεν.
Νοῦν, ὅτι δὴ νόος αὐτῷ, ὃς ἐξαπίνης ἐπεγείρας
πάντα συνεσφήκωσεν ὁμοῦ τεταραγμένα πρόσθεν.
Bu nedenle denildi ona “Noûs” ve Timon söz
etti bundan Silles’inde,
Ve denildi ki, Anaxagoras buradadır;
büyük kahraman, Noûs denen,
Çünkü ona aittir Noûs, aniden uyandıran
ve yeniden sıkıca bağlayan önceden düzensiz her şeyi.
[6] Platon, Phédon, Traduction, Monique
Dixsaut, Flammarion, Paris, 1999. 97 d 7.
[7] Encyclopeadia universalis, édition digitale.
* Aristoteles çeşitli
eserlerinde zaman zaman Tanrı ve Tanrısal kavramlarını kullanmaktaysa da bu
kavramların bildiğimiz anlamda hiçbir teolojik çağrışımı yoktur. Bunlar sadece
metafizik kavramların sistem içindeki yerini, statüsünü, fonksiyonunu anlatmak
için kullanılan analojik ifadelerdir. Tanrı kelimesinin salva veritate’si aslında Yüce, Önemli, Değerli, Saygın,
Bilfiil, Değişmez, İlke vs. demektir. Bütün Grek Filozofları gibi
Aristoteles’in kendi sisteminde Tanrı’ya, analojiye yaraması dışında ihtiyacı
yoktur.
[8] Ruh Üzerine, III, 4, 429 a 24.
[9] Ibid., 1072 b 23.
[10] Métaph., Λ, 7, 1072 b 14.
* Burada ve tüm diğer
yerlerde Tanrı’nın İlk Hareket Ettirici diye anlaşılması gerektiğini
düşünüyorum.
[11] Bu satırları, Alexis Pierron,
Charles Zevort, Barthélemy Saint-Hilaire’in yaptıkları
Fransızca Metafizik çevirisinden Türkçeye aktardık.
[12] Aristoteles,
Métaphysique, traduction, Vrin, Paris, 1991, Λ, 9, 1074 b 15.
[13] Tricot, p. 699.
[14] Barthelemy,
traduction de Métaphysique en
ligne.
* Burada θειότατον’un (Tanrısal) sıfat olduğuna dikkat etmelidir. Aristoteles bu kelimeyi Metafizik’te ve tek bir defa
belirttiğimiz yerde kullanır. Bazılarına
göre Noûs energeia, “ilk düşünülür” (proton
noeton, Métaph., L, 7, 1072 a 26-32)
olarak Tanrı’dır. Tanrı bütün başka düşünülürlerdeki düşünülürlüğün kaynağıdır ve
edilgin zekâyı aktüelleştirirken, bilkuvve düşünülürü bilfiil bir düşünülüre
dönüştürür. Fakat böyle bir yorum kabul edilemez ve Saint Thomas tarafından
olduğu kadar günümüz yorumcuları tarafından da eleştirilmiştir (Bu yorum,
gerçekte, Metafizik’in L 7, kitabının
sonuçlarına karşıttır. Aristoteles burada Tanrısal
bir özellik taşıyan noûsu kendini düşünen olarak sunar. Tanrısal noûs gerçekte,
aşağı varlıklardan göksel Kürelere kadar
yükselen ontolojik hiyerarşinin en üstündeki gerçekliktir. Noûsun Tanrı olduğu
şeklindeki düşünce Aristoteles Metafizik’in L
Kitabıyla
açıkça çelişiktir (Tricot, Ruh Üzerine’ye
notu, çevirimiz, s. 157).Aristoteles noûsun Tanrısal bir şey olduğunu söyler; ama “Noûs Tanrı’dır” demez.
Bağlamlarının sınırlarında kalınarak ve kavramlarının özgün
anlamları korunarak ele alınan Arisoteles doktrini dahil hiçbir Grek felsefi sisteminden ne teizm, ne deizm, ne ateizm ne de
başka bir izm çıkarılamaz. Eğer çıkarılıyorsa, bu, bir illüzyonizmdir; çıkaranlar
da illüzyonistlerdir; çıkarılan kavramlar da sfenksler gibidir.
[15] Aristoteles,
Métaphysique, Λ, 1073 b.
[17] Loc. cit.
[18] Ibid., 1074 b 15.
[19] Ibid., 27.
[20] Ibid., 1072 b 20-24.
[21] Ibid., 1072 a 30.
[22] Bu konuda bkz. Dokuzluklar
V, çev. Zeki Özcan, Birleşik Kitabevi, Cantekin Matbaası, Ankara, 2
011, ss. 159 vd. Aristoteles’in pek çok önemli doktrini gibi, νο̃υς (Noûs), νοησις (noēsis) ve νοητον (noēton) özdeşliği İslam
filozoflarına da geçmiştir. Örneğin Farabi’ye göre Tanrı âkıl’dir (düşünen), ma’kûl’dür (düşünülen) ve akletme’dir
(düşünme eylemi).
[23] Ibid., P. 33.
[24] Métaphysique 1074 b 9-10.
[25] Ibid., 1074 b 34.
* Aristoteles “Düşüncenin
düşüncesi”ni İlk Hareket Ettirici (πρώτου κινοῦντος=protou
kinetos) diye niteler. Düşüncenin düşüncesi
olarak İlk Hareket Ettirici, kendi özünden dolayı en iyi olan demektir. En Yüce
veya Tanrısal noûs olarak İlk Hareket Ettirici, yetkindir ve bu nedenle
düşünmenin konusudur. Sonuç olarak Aristoteles’in İlk Hareket Ettiricisi
yani “νόησις νόησεως” (noēsis
noēseōs=düşüncenin düşüncesi) hareketli
her şeyin nihai ilkesi ve temelidir; ama Tanrı değildir.
[26] Ibid., b 35.
[27] Ruh Üzerine, çev. Zeki Özcan, Birleşik Kitabevi, Ankara 2011, III, 4, 418 b 18-19.
[28] Ruh Üzerine, 430 a 15.
[29] Ibid., 412 a 20-28.
[30] De la génération des
animaux, II, 3, 736 b 28.
[31] Ibid., b 15-19.
[32] Ruh Üzerine, III,
4, 429 a 29-b 5.
[33] Verbeke,
Gérard “Comment Aristote concoit-il l’immatériel?”
dans Revue philosophique de Louvain, 1946, vol. 44, no: 2, p.
227-228.
[34] Ruh Üzerine, I, 408 b 19.
[35] Ibid., III, 4,
429 a 10-11.
[36] Ibid., II, 2, 413
b 26.
[37] Partie des animaux,
Belles Lettres, Paris, 2003, I, 1, 641.
[38] Ruh
Üzerine, III, 5 431 a 16.
[39] Ibid., 26-27.
[40] Ibid.,, III, 6, 430 b 29-30.
[41] Ibid.,
III, 8, 432 a 4.
[42] Ibid., 429 a 14-18.
[43] Ibid., III, 4,
429 b 30-31.
[44] Métaph., Λ, 1072 a 30.
[45] Ruh Üzerine, III,
4, 429 b 30.
[46] Ibid., b 18.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder