3 Haziran 2016 Cuma

Gündelik Dil ve Mantık


 Bu dil felsefesindeki “dil”, yukarıda dediğimiz gibi, mantıkçıların biçimsel dili değildir; kullanılan kelimelerin dilidir. Gündelik dil felsefesi ideal bir dil aramaz; mantıksal analiz peşinde değildir; mantıksal analizlerin önceliğine karşıdır. Bu anlamda mantıkçı gelenekten uzaktır.

Gündelik dil felsefesinin iki temel amacı vardır: Dille iletilen mesajı, realiteyle ilişkimizin ifadesini analiz etmek; dünyayı ve kelimeler arasındaki ilişkiyi betimlemek.[1] Bu nedenle o, dili biçimselleştirmeye karşıdır. Gündelik dil felsefesine göre lengüistik fenomenler karmaşıktır; dili soyut biçimselcilikten hareketle ele almamıza engeldir. Dili yeniden oluşturamayız ve tek biçimli olmaya zorlayamayız; sadece onun gündelik hayattaki kullanımlarını analiz edebiliriz.[2]

“Mantığın nesnelerini nesnelerin mantığı saymak, “Skolastik bir yanılgıdır.”[3]

Söylemin içeriğini değil; kendisini analiz etmelidir. Bu analizde şu belirlenmelidir: Söylem ne zaman ve hangi şartlarda ifade edilmiştir? Dili doğru ve anlamlı kullanmak için hangi şartlar gerekir?

Mantıkçı filozoflara göre sözceler nesne durumlarını temsil eder. Sözceler, nesne durumları gerçekse doğrudur; gerçek değilse yanlıştır. Dil felsefesi sadece önerme biçimlerini, özellikle kognitif önermeleri analiz etmelidir; sözü, dili kullanmayı, konuşanların içinde bulundukları bağlamları yani dil dışı ögeleri dikkate almamalıdır.

Gündelik dil filozofları buna itiraz ettiler. Onlar dediler ki, sözceler, entiteler olarak nesne durumlarından söz etmez; nesne durumlarını belli bir bağlamda ifade ederler. İki şeyi birbirinden ayırmalıdır: Gramatikal entite olarak cümle ve bu cümlenin sözcelenmesi. Nesnenin bir durumunu temsil eden ve doğru veya yanlış olan, cümle değildir; belli bir bağlamda ifade edilmiş sözcedir. Bağlam, dil dışı ögelerden oluşur. Bu dil dışı ögeler şunlardan ibarettir: İletişimin fizik durumu, konuşanların ve dinleyenlerin öncelikli bilgileri (arka plan), diyalojik rolleri, takındıkları tutumlar. Bu ögeler dilin pragmatiğini oluşturur. Bağlamın bütün ögeleri, empirik ve sezgisel analizlerin konusudur. Bu analizin biçimsel ve teorik bir temeli yoktur.[4]

Göstericiler (yer ve zaman zarfları şahıs zamirleri), nesne durumlarını belirlemede önemlidir; bunlar sözcelemenin bağlamıyla ilgilidir. Cümle sadece bağlamda anlamlıdır. Göstericiler gündelik dili biçimsel dillerden ayırır ve cümleyi de cümlenin diskürsif kullanımı olan iddiadan farklılaştırır.

Gündelik dilcilere göre mantıkçı paradigma dili soyutlaştırmıştır; bu yüzden, dilin kendine referansta bulunma özelliği bilinemez.[5] Bu durumda aktörün niyeti eyleminden çıkarılamaz, en iyimser durumda belki dolaylı olarak çıkarılabilir. Oysa gerçekte konuşanın niyeti konuşmasından anlaşılabilir. Çünkü sözcelemeler sadece kendilerine referansta bulunur ve bir içeriğin ifade edildiği bir anlamı taşır.

Austin’e göre mantıksal analizciler dilin olguyla ilişkisini göz ardı etmeye çalışırlar. Oysa bu, gerçekte imkânsız bir çabadır.

Gündelik dil filozofları şöyle demektedirler: Bizim yöntemimiz ne metafizikçilerin ne de pozitivist, Russellcı ve varoluşçu filozofların yöntemlerine benzer. Russell gibi mantıkçı filozoflar, isteseler de metafizikten kaçamazlar. Çünkü onlar, biçimsel mantığın bir metafizik olduğunu görmezler. [6]*

Ayrıca biçimsel mantık, matematiğin başka herhangi bir alanına da ait değildir. Bu nedenle bilimde de kullanılamaz. Bilim adamları bunu kullanmamaya özen gösterirler; ama bilimci filozoflar bu mantıkçıların etkisiyle “biçimsel kanıtlamalara başvururlar ve önermeler türetirler. Fakat onların bu girişimleri felsefi açıdan yetersizdir.[7]

Oxford filozofları demektedirler ki, bir an için şunu varsayalım: Mantık, sözcelerimizdeki sözdizimsel kusurları gidermeye yardım eder. Fakat bu, mantık, dilimizin tüm işleyişini açıklar, anlamına gelmez. Mantık ne betimsel yüklemlerin sayısını söyler ne de doğasını açıklar; hepsi bu kadar değildir; mantık, mantıksal olmayan vokabülerimizi iyileştirmemize de yardım edemez.[8]

Kuşkusuz vokabülerimizde pek çok belirsizlik ve elverişsizlik vardır; kimse bunu inkar edemez; dilimizdeki olumsuzlukları iyileştirme ihtiyacı da açıktır. Fakat “Kesinlikle ve kesinlikle kusursuz bir vokabülere sahip olabiliriz” denirse, bu, ideal olmaktan öte hayaldir. Örneğin renklere ilişkin vokabülerimizi alalım; renk adlarına ilişkin vokabülerimiz son ve kesin şeklini almış değildir; onu yeni renk adlarıyla sürekli geliştirip zenginleştiririz.

1950’li yılların başında Strawson şöyle diyordu:

Günümüzde yeni bir felsefi mantık vardır; pek çok mantık ve metafizik problemini onunla çözebiliriz.”[9]

Oxford Okulu mantığı bir hesaplama gibi görmez; düşüncenin felsefi incelemesi sayar. Mantıkçıların örneklerini çok az kullanır. Bu akımın esin kaynağı, Oxford Üniversitesi mantık profesörlerinden John Cook Wilson’dır. Wilson 1926’da yazdığı “Statement and Inference” adlı makalesinde şuna dikkat çekiyordu: “Mantıkçının görevi, lengüistik bir terimin ya da bir ifadenin kullanımını tespit etmektir. Her şey buna bağlıdır.[10]

Oxford filozofları kuşkusuz tüm mantıkçı filozoflara karşıdır; ama onların asıl eleştirdikleri, Russell’dır; daha doğrusu Russell’ın mantıksal atomculuğudur. Onlara göre Russell, sadece biçimsel mantığı gündelik dile üstün tutmakla kalmaz; mantığın basit yapısını,  oldukça karmaşık yapıya sahip dile empoze eder. Bu eleştiriye Russell şu cevabı verdi: Mantık gündelik dilin yüzey gramerini betimlemez, sadece akıl yürütmenin değişmez yapılarını ortaya çıkarır. Oxford filozofları buna, “Derin yapılar yoktur” karşılığını verdiler.

Russell bu cevap karşısında sessiz kalmadı; tepkisini daha ileri götürdü ve Oxfordluları gözyaşsız felsefe yapmakla, çok ucuz ve taş devrine özgü felsefe yapmakla suçladı; gündelik dil felsefesi yapmayı çay saatinde hoşça vakit geçirme diye niteledi.” Russell şunu da ekliyordu:

Oxfordlu filozof olmak için İngilizce kullanım kılavuzunu okumak yeterlidir. Oxfordlular dünya ile ve dünyayla aramızdaki ilişkiyle ilgilenmezler, sadece aylakların aylaklıklar hakkında söyledikleriyle ilgilenirler.[11]

Ayrıca Russell Ved Mehta’ya şunları demekteydi:

Oxford filozoflarını sevmiyorum. Onlar çok önemli bir şeyi tartışmalı hale getirdiler. Onların havarileri Ryle’a da değer vermiyorum. O, sadece bir laf ebesidir. Ryle, şuna inanıyor gibidir: Bir filozof, atalarımızın çok önceden beri bildikleri şeyin ötesinde bilimsel herhangi bir şeyi kabul etmek zorunda değildir. [12]

Austin 1956’da felsefesine taş devri felsefesi diyen Russell’a şöyle cevap verdi:

Gündelik dilden hareket etmek yani söylemek istediğimizde demek istediğimizden yola çıkmak, en azından felsefi bir yöntemdir. Bizim kelime stokumuz insanların yapmayı yararlı buldukları ayırımları; kuşaklar boyunca kurmayı yararlı buldukları ilişkileri somutlaştırır; daha duyarlı ve daha uyumlu yaşamamızı sağlar. Çünkü bu ilişkiler hayatta kalmak için, her zamanki ve pratik bütün konularda daha uyumlu daha hassas deneyimleri destekler. Onlar sizin veya benim bir öğleden sonra koltuğumuzda tespit ettiğimiz ilişkilerden daha çok ve daha geçerlidir.[13]



[1] Bracops, p. 97.
[2] Loc. cit.
[3] Ambroise, Bruno; Laugier, Sandra, “Introduction générale”,  Philosophie du langage, Sens,  usage et contexte, Vrin, Paris, 2011, p 22.
[4] Bracops, p. 97.
[5] Habermas, Jürgen, La Pensée post-métaphysique, Arman Colin, Paris, 1993, p. 55.
[6] Rée, p. 43.
* Vurgu bize aittir (Z.Ö).
[7] Loc. cit.
[8] Bouveresse, Jacques, “Langage ordinaire et philosophie”,  dans Langages 6e année, no 21, 1971, p. 59.
[9] Strawson, “De l’acte de référence”,  p. 25.
[10] Loc. cit.
[11] Russell, Histoire de mes idées philosophique, traduction Georges Auclaire, Paris, Gallimard, 1961, 230-231.
[12] Vienne’den naklen, p. 38.
[13] Austin, J. L., Écrits philosophiques, p. 144.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder