Bu dil felsefesindeki “dil”,
yukarıda dediğimiz gibi, mantıkçıların biçimsel dili değildir; kullanılan
kelimelerin dilidir. Gündelik dil felsefesi ideal bir dil aramaz; mantıksal
analiz peşinde değildir; mantıksal analizlerin önceliğine karşıdır. Bu anlamda
mantıkçı gelenekten uzaktır.
Gündelik dil felsefesinin iki temel amacı vardır: Dille
iletilen mesajı, realiteyle ilişkimizin ifadesini analiz etmek; dünyayı ve
kelimeler arasındaki ilişkiyi betimlemek.[1] Bu nedenle o, dili biçimselleştirmeye
karşıdır. Gündelik dil felsefesine göre lengüistik fenomenler karmaşıktır; dili
soyut biçimselcilikten hareketle ele almamıza engeldir. Dili yeniden
oluşturamayız ve tek biçimli olmaya zorlayamayız; sadece onun gündelik
hayattaki kullanımlarını analiz edebiliriz.[2]
Söylemin içeriğini değil; kendisini analiz etmelidir. Bu
analizde şu belirlenmelidir: Söylem ne zaman ve hangi şartlarda ifade edilmiştir?
Dili doğru ve anlamlı kullanmak için hangi şartlar gerekir?
Mantıkçı filozoflara göre sözceler nesne durumlarını temsil
eder. Sözceler, nesne durumları gerçekse doğrudur; gerçek değilse yanlıştır.
Dil felsefesi sadece önerme biçimlerini, özellikle kognitif önermeleri analiz
etmelidir; sözü, dili kullanmayı, konuşanların içinde bulundukları bağlamları
yani dil dışı ögeleri dikkate almamalıdır.
Gündelik dil filozofları buna itiraz ettiler. Onlar dediler
ki, sözceler, entiteler olarak nesne durumlarından söz etmez; nesne durumlarını
belli bir bağlamda ifade ederler. İki şeyi birbirinden ayırmalıdır: Gramatikal
entite olarak cümle ve bu cümlenin sözcelenmesi. Nesnenin bir durumunu temsil
eden ve doğru veya yanlış olan, cümle değildir; belli bir bağlamda ifade
edilmiş sözcedir. Bağlam, dil dışı ögelerden oluşur. Bu dil dışı ögeler
şunlardan ibarettir: İletişimin fizik durumu, konuşanların ve dinleyenlerin öncelikli
bilgileri (arka plan), diyalojik rolleri, takındıkları tutumlar. Bu ögeler
dilin pragmatiğini oluşturur. Bağlamın bütün ögeleri, empirik ve sezgisel
analizlerin konusudur. Bu analizin biçimsel ve teorik bir temeli yoktur.[4]
Göstericiler (yer ve zaman zarfları şahıs zamirleri), nesne
durumlarını belirlemede önemlidir; bunlar sözcelemenin bağlamıyla ilgilidir.
Cümle sadece bağlamda anlamlıdır. Göstericiler gündelik dili biçimsel dillerden
ayırır ve cümleyi de cümlenin diskürsif kullanımı olan iddiadan farklılaştırır.
Gündelik dilcilere göre mantıkçı paradigma dili
soyutlaştırmıştır; bu yüzden, dilin kendine referansta bulunma özelliği bilinemez.[5] Bu durumda aktörün niyeti
eyleminden çıkarılamaz, en iyimser durumda belki dolaylı olarak çıkarılabilir.
Oysa gerçekte konuşanın niyeti konuşmasından anlaşılabilir. Çünkü sözcelemeler
sadece kendilerine referansta bulunur ve bir içeriğin ifade edildiği bir anlamı
taşır.
Austin’e göre mantıksal analizciler dilin olguyla ilişkisini
göz ardı etmeye çalışırlar. Oysa bu, gerçekte imkânsız bir çabadır.
Gündelik dil filozofları şöyle demektedirler: Bizim
yöntemimiz ne metafizikçilerin ne de pozitivist, Russellcı ve varoluşçu filozofların
yöntemlerine benzer. Russell gibi mantıkçı filozoflar, isteseler de
metafizikten kaçamazlar. Çünkü onlar, biçimsel mantığın bir metafizik olduğunu
görmezler. [6]*
Ayrıca biçimsel mantık, matematiğin başka herhangi bir alanına
da ait değildir. Bu nedenle bilimde de kullanılamaz. Bilim adamları bunu
kullanmamaya özen gösterirler; ama bilimci filozoflar bu mantıkçıların
etkisiyle “biçimsel kanıtlamalara başvururlar ve önermeler türetirler. Fakat
onların bu girişimleri felsefi açıdan yetersizdir.[7]
Oxford filozofları demektedirler ki, bir an için şunu
varsayalım: Mantık, sözcelerimizdeki sözdizimsel kusurları gidermeye yardım
eder. Fakat bu, mantık, dilimizin tüm işleyişini açıklar, anlamına gelmez.
Mantık ne betimsel yüklemlerin sayısını söyler ne de doğasını açıklar; hepsi bu
kadar değildir; mantık, mantıksal olmayan vokabülerimizi iyileştirmemize de
yardım edemez.[8]
Kuşkusuz vokabülerimizde pek çok belirsizlik ve
elverişsizlik vardır; kimse bunu inkar edemez; dilimizdeki olumsuzlukları iyileştirme
ihtiyacı da açıktır. Fakat “Kesinlikle ve kesinlikle kusursuz bir vokabülere
sahip olabiliriz” denirse, bu, ideal olmaktan öte hayaldir. Örneğin renklere
ilişkin vokabülerimizi alalım; renk adlarına ilişkin vokabülerimiz son ve kesin
şeklini almış değildir; onu yeni renk adlarıyla sürekli geliştirip
zenginleştiririz.
1950’li yılların başında Strawson şöyle diyordu:
Günümüzde yeni bir felsefi mantık vardır; pek çok mantık ve
metafizik problemini onunla çözebiliriz.”[9]
Oxford Okulu mantığı bir hesaplama gibi görmez; düşüncenin
felsefi incelemesi sayar. Mantıkçıların örneklerini çok az kullanır. Bu akımın
esin kaynağı, Oxford Üniversitesi mantık profesörlerinden John Cook Wilson’dır.
Wilson 1926’da yazdığı “Statement and Inference” adlı makalesinde şuna dikkat
çekiyordu: “Mantıkçının görevi, lengüistik bir terimin ya da bir ifadenin
kullanımını tespit etmektir. Her şey buna bağlıdır.[10]
Oxford filozofları kuşkusuz tüm mantıkçı filozoflara
karşıdır; ama onların asıl eleştirdikleri, Russell’dır; daha doğrusu Russell’ın
mantıksal atomculuğudur. Onlara göre Russell, sadece
biçimsel mantığı gündelik dile üstün tutmakla kalmaz; mantığın basit yapısını, oldukça
karmaşık yapıya sahip dile empoze eder. Bu
eleştiriye Russell şu cevabı verdi: Mantık gündelik dilin yüzey gramerini
betimlemez, sadece akıl yürütmenin değişmez yapılarını ortaya çıkarır. Oxford
filozofları buna, “Derin yapılar yoktur” karşılığını verdiler.
Russell bu cevap karşısında sessiz kalmadı; tepkisini
daha ileri götürdü ve Oxfordluları gözyaşsız felsefe yapmakla, çok ucuz ve taş
devrine özgü felsefe yapmakla suçladı; gündelik dil felsefesi
yapmayı çay saatinde hoşça vakit geçirme diye niteledi.” Russell şunu da
ekliyordu:
Oxfordlu filozof olmak için İngilizce kullanım kılavuzunu okumak
yeterlidir. Oxfordlular dünya ile ve dünyayla aramızdaki ilişkiyle
ilgilenmezler, sadece aylakların aylaklıklar hakkında
söyledikleriyle ilgilenirler.[11]
Ayrıca Russell Ved Mehta’ya şunları demekteydi:
Oxford filozoflarını sevmiyorum. Onlar çok
önemli bir şeyi tartışmalı hale getirdiler. Onların havarileri Ryle’a da değer
vermiyorum. O, sadece bir laf ebesidir. Ryle, şuna inanıyor gibidir: Bir
filozof, atalarımızın çok önceden beri bildikleri şeyin ötesinde bilimsel
herhangi bir şeyi kabul etmek zorunda değildir. [12]
Austin 1956’da felsefesine taş devri felsefesi diyen
Russell’a şöyle cevap verdi:
Gündelik dilden hareket etmek yani söylemek
istediğimizde demek istediğimizden yola çıkmak, en azından felsefi bir
yöntemdir. Bizim kelime stokumuz insanların yapmayı yararlı buldukları
ayırımları; kuşaklar boyunca kurmayı yararlı buldukları ilişkileri
somutlaştırır; daha duyarlı ve daha uyumlu yaşamamızı sağlar. Çünkü bu
ilişkiler hayatta kalmak için, her zamanki ve pratik bütün konularda daha
uyumlu daha hassas deneyimleri destekler. Onlar sizin veya benim bir öğleden
sonra koltuğumuzda tespit ettiğimiz ilişkilerden daha çok ve daha geçerlidir.[13]
[1] Bracops, p. 97.
[2] Loc. cit.
[3] Ambroise, Bruno; Laugier, Sandra,
“Introduction générale”, Philosophie
du langage, Sens, usage et contexte,
Vrin, Paris, 2011, p 22.
[4] Bracops, p. 97.
[5] Habermas, Jürgen, La Pensée post-métaphysique,
Arman Colin, Paris, 1993, p. 55.
[6] Rée, p. 43.
* Vurgu bize aittir (Z.Ö).
[7] Loc. cit.
[8] Bouveresse, Jacques, “Langage ordinaire
et philosophie”, dans Langages
6e année, no 21, 1971, p. 59.
[9] Strawson, “De l’acte de référence”, p. 25.
[10] Loc. cit.
[11] Russell, Histoire de mes idées
philosophique, traduction Georges Auclaire, Paris, Gallimard, 1961,
230-231.
[12] Vienne’den naklen, p. 38.
[13] Austin, J. L., Écrits philosophiques, p.
144.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder