Çalışmamız, paradigmalarla dil felsefesi serimizin
3. kitabıdır; Wittgenstein’ın sadece ikinci dönemine ayrılmıştır. Filozofun birinci
dönemini daha önce incelemiştik. * Birinci Wittgenstein’da dil, mantığın
dilidir. Felsefe yapma tarzı ise önermelerin sembolik dilde mantıksal
analizinden ibaretti. Oysa İkinci Wittgenstein’da mantığın yerini gramer alır. Önermelerin
gramere uygunluğu, anlamın temel koşuludur. O nedenle kitabımızın alt başlığını
gramer
paradigması diye koyduk.
Wittgenstein’ı sadece bu kitabı yazarken
araştırmadım. Onunla 1990'lı yıllardan itibaren ilgilendim. Paris'e gittiğimde
bütün kitaplarını temin ettim; fırsat bulduğunda okudum; bu okumalarım
sırasında bir şeyi fark ettim: İkinci Wittgenstein metafizik çağın sonunda
ve dil felsefesi çağının tam ortasında yer almaktadır. O, bir geçiş
filozofudur; mantıkçılıktan söz edimlerine giden süreçte bir kavşaktır. İkinci Wittgenstein
hem felsefede hem de dil felsefesinde büyük bir yeniliktir; bu yenilik, gündelik
dili felsefenin analiz aracı yapmasıdır; felsefenin amacını bu dilin
iyileştirilmesi diye görmesidir.
Birinci
Wittgenstein üzerine çalışmalarla ilgili bir hususa dikkat çekmeliyim. Birinci
Wittgenstein, İkinci Wittgenstein’dan bağımsız olarak araştırılabilir. Bu, araştırmacının
kendi kararıdır. Onun kararına saygı duyulmalıdır. Ancak şu da bir gerçektir
hatta çok önemli bir gerçektir: Birinci Wittgenstein İkinci Wittgenstein’a
açılan bir kapıdır. Kuşkusuz kapı yani Birinci Wittgenstein olmadan ikincisine
geçilemez; fakat kapıyı duvar gibi sunmak yani asıl Wittgenstein’ın İkinci Wittgenstein
olduğunu göz ardı etmek doğru değildir. Bu yüzden İkinci Wittgenstein’la ilgili
ister makale isterse kitap yazılsın; çalışmanın sonunda şuna benzer cümleler
yer almalıdır: “Wittgenstein, Tractatus’taki bu görüşlerini
1929’dan sonra terk etmiştir; onlar nihai düşünceleri değildir; yine de
sonraki felsefesini anlayabilmek için buradaki görüşlerini bilmek önemlidir.”
Felsefede çeşitli sınıflamalar vardır. Bunlardan biri
de Atina Okulu ressamı Rafaello’un tablosundan esinlenir. Bu sınıflamaya göre
iki tür felsefe vardır: Dünyadan başka yöne dönen felsefeler ve dünyaya doğru
dönen felsefeler. Wittgenstein felsefesi bunların dışındadır; üçüncü tarz bir
felsefedir; “hayata doğru dönen” ve “hayat içinde” yapılan felsefedir. Onun
“hayat biçimleri” bunu çok iyi özetler. O, ideaların, kavramların muhteşem
saraylarında değil; gündelik dilin mütevazı meskeninde yaşar; dilimizin
işleyişini analiz ederek anlam üzerindeki sis perdelerini aralamayı öğretir; teorilerin
illüzyonlarından korunmamızı sağlar.
Wittgenstein'ın felsefe yapma tarzı oldukça
farklıdır. O, diğer filozoflar gibi okuyucuya yüksekten, entelektüel kürsüden
hitap etmez; okuyucuyla aynı düzlemdedir; felsefesini okuyucuyla birlikte
oluşturmaya çalışır; onu pasif olmaktan çıkarır; gözlemlerin, akıl yürütmelerin
bir parçası yapar; “düşün!”, “bak’”, “gör!”, “imgele!” gibi emirlerle
okuyucunun aktif katılımını sağlar. Öbür yandan bir sonucu ya da bir yargıyı
soru cümlesiyle ifade eder, okuyucuya hazır fikirler sunmak yerine kendine
güven duymasını sağlar.
Wittgenstein çağdaş felsefe tarihinin en önemli bir
filozofudur. Kuşkusuz felsefeyle ilgilenenler, Wittgensteincı olmak zorunda
değildir. Bu, kişilerin kendi tercihleridir. Kimse buna itiraz edemez. Ama şu
da daha az doğru değildir: Wittgenstein’ı okumayan biri, günümüz felsefesini
yeterince bilmiyor demektir. Felsefe okuyucusunun, Wittgenstein hakkında
yeterli ve doğru bilgisi olmalıdır.
Wittgenstein olağan anlamda bir dil filozofu
değildir; diğer dil filozofları gibi sadece dille ve anlamla ilgilenmemiştir. O,
dille anlatabildiğimiz pek çok konuyu ele almıştır; dilden estetiğe, psikolojiden
dine, ahlaktan bilim felsefesine, matematikten mantığa kadar oldukça geniş bir
yelpazede görüşler ortaya koymuştur. Bu nedenle Grice’ın deyimiyle İkinci
Wittgenstein felsefesi bir botanik bahçesi gibidir. Biz de
bahçeyi betimlerken olabildiğince bu çeşitliliği göstermeye çalıştık. Hiçbir
Wittgenstein araştırmasında birlikte ele alınmayan konulara kitabımızda
değindik. Kitabımızın içindekiler bölümüne bakan, bunu görebilir. Örneğin
Wittgenstein açısından hermenötik ve yorum problemi; Wittgenstein'ın
antropolojiye bakışı; beynin grameri, zihnin grameri, özcülük, Wittgenstein’ın
fenomenolojiye eleştirisi gibi çok önemli konulara değindik; bunu yaparken
gerektiğinde ayrıntıya girdik. Böyle çok farklı konuları niye
ele aldığımız sorulabilir? Bunun üç nedeni vardır:
1. Wittgenstein’ın kamuoyuna sınırlı olarak tanıtıldığını; bilinenden
daha fazla ve farklı bir filozof olduğunu tespit ettim. Özellikle özcülükle
ilgili görüşlerinin bazı paradigmalarımızı değiştirecek kadar önemli
olduklarını fark ettim. Zihin felsefesinde olduğu gibi bazı problemlerin yanlış
tartışıldıkları sonucuna ulaştım; onun deyimiyle problem olmayan yerde problem
varmış gibi davranıldığını anladım. Bu nedenle araştırmalarımın sınırlarını
geniş tuttum.
2 . Felsefede beynin ve zihnin gramerleri gibi bazı önemli konuları
Wittgenstein’ı dikkate almadan açıklamanın doğru olmadığını düşündüm ve çağdaş
felsefe mozaiğine bir parça eklemek istedim.
3. “A priori bilgi
olmadığı gibi a priori tarih de yoktur.” düşüncesinden hareket
ettim; felsefenin başlangıç dönemine, yeni veya göz ardı edilen kaynaklar
ışığında bakma gereği duydum; bu kaynakların Wittgenstein’ın metafiziğe ilişkin görüşlerini dolaylı
olarak onaylayıp onaylamadıklarını görmek istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder