3 Haziran 2016 Cuma

Wittgenstein kitabımızın önsöz'ünden


                     

ÖNSÖZ

 
 
 
Çalışmamız, paradigmalarla dil felsefesi serimizin 3. kitabıdır; Wittgenstein’ın sadece ikinci dönemine ayrılmıştır. Filozofun birinci dönemini daha önce incelemiştik. * Birinci Wittgenstein’da dil, mantığın dilidir. Felsefe yapma tarzı ise önermelerin sembolik dilde mantıksal analizinden ibaretti. Oysa İkinci Wittgenstein’da mantığın yerini gramer alır. Önermelerin gramere uygunluğu, anlamın temel koşuludur. O nedenle kitabımızın alt başlığını gramer paradigması diye koyduk.
          Wittgenstein’ı sadece bu kitabı yazarken araştırmadım. Onunla 1990'lı yıllardan itibaren ilgilendim. Paris'e gittiğimde bütün kitaplarını temin ettim; fırsat bulduğunda okudum; bu okumalarım sırasında bir şeyi fark ettim: İkinci Wittgenstein metafizik çağın sonunda ve dil felsefesi çağının tam ortasında yer almaktadır. O, bir geçiş filozofudur; mantıkçılıktan söz edimlerine giden süreçte bir kavşaktır. İkinci Wittgenstein hem felsefede hem de dil felsefesinde büyük bir yeniliktir; bu yenilik, gündelik dili felsefenin analiz aracı yapmasıdır; felsefenin amacını bu dilin iyileştirilmesi diye görmesidir.
Birinci Wittgenstein üzerine çalışmalarla ilgili bir hususa dikkat çekmeliyim. Birinci Wittgenstein, İkinci Wittgenstein’­dan bağımsız olarak araştırılabilir. Bu, araştırmacının kendi ka­rarıdır. Onun kararına saygı duyulmalıdır. Ancak şu da bir gerçektir hatta çok önemli bir gerçektir: Birinci Wittgenstein İkinci Wittgenstein’a açılan bir kapıdır. Kuşkusuz kapı yani Birinci Wittgenstein olmadan ikincisine geçilemez; fakat kapıyı duvar gibi sunmak yani asıl Wittgenstein’ın İkinci Wittgenstein olduğunu göz ardı etmek doğru değildir. Bu yüzden İkinci Wittgenstein’la ilgili ister makale isterse kitap yazılsın; çalışmanın sonunda şuna benzer cümleler yer almalıdır: “Wittgenstein, Tractatus’taki bu görüşlerini 1929’dan sonra terk etmiştir; onlar ni­hai düşünceleri değildir; yine de sonraki felsefesini anlayabilmek için buradaki görüşlerini bilmek önemlidir.”
        Felsefede çeşitli sınıflamalar vardır. Bunlardan biri de Atina Okulu ressamı Rafaello’un tablosundan esinlenir. Bu sınıflamaya göre iki tür felsefe vardır: Dünyadan başka yöne dönen felsefeler ve dünyaya doğru dönen felsefeler. Wittgenstein felsefesi bunların dışındadır; üçüncü tarz bir felsefedir; “hayata doğru dönen” ve “hayat içinde” yapılan felsefedir. Onun “hayat biçimleri” bunu çok iyi özetler. O, ideaların, kavramların muhteşem saraylarında değil; gündelik dilin mütevazı meskeninde yaşar; dilimizin işleyişini analiz ederek anlam üzerindeki sis perdelerini aralamayı öğretir; teorilerin illüzyonlarından korunmamızı sağlar.
Wittgenstein'ın felsefe yapma tarzı oldukça farklıdır. O, diğer filozoflar gibi okuyucuya yüksekten, entelektüel kürsüden hitap etmez; okuyucuyla aynı düzlemdedir; felsefesini okuyucuyla birlikte oluşturmaya çalışır; onu pasif olmaktan çıkarır; gözlemlerin, akıl yürütmelerin bir parçası yapar; “düşün!”, “bak’”, “gör!”, “imgele!” gibi emirlerle okuyucunun aktif katılımını sağlar. Öbür yandan bir sonucu ya da bir yargıyı soru cümlesiyle ifade eder, okuyucuya hazır fikirler sunmak yerine kendine güven duymasını sağlar.
         Wittgenstein çağdaş felsefe tarihinin en önemli bir filozofudur. Kuşkusuz felsefeyle ilgilenenler, Wittgensteincı olmak zorunda değildir. Bu, kişilerin kendi tercihleridir. Kimse buna itiraz edemez. Ama şu da daha az doğru değildir: Wittgenstein’ı okumayan biri, günümüz felsefesini yeterince bilmiyor demektir. Felsefe okuyucusunun, Wittgenstein hakkında yeterli ve doğru bilgisi olmalıdır.
Wittgenstein olağan anlamda bir dil filozofu değildir; diğer dil filozofları gibi sadece dille ve anlamla ilgilenmemiştir. O, dille anlatabildiğimiz pek çok konuyu ele almıştır; dilden estetiğe, psikolojiden dine, ahlaktan bilim felsefesine, matematikten mantığa ka­dar oldukça geniş bir yelpazede görüşler ortaya koymuştur. Bu nedenle Grice’ın deyimiyle İkinci Wittgenstein felsefesi bir botanik bahçesi gibidir. Biz de bahçeyi betimlerken olabildiğince bu çeşitliliği göstermeye çalıştık. Hiçbir Wittgenstein araştırmasında birlikte ele alınmayan konulara kitabımızda değindik. Kitabımızın içindekiler bölümüne bakan, bunu görebilir. Örneğin Wittgenstein açısından hermenötik ve yorum problemi; Wittgenstein'ın antropolojiye bakışı; beynin grameri, zihnin grameri, özcülük, Wittgenstein’ın fenomenolojiye eleştirisi gibi çok önemli konulara değindik; bunu yaparken gerektiğinde ayrıntıya girdik. Böyle çok farklı konuları niye ele aldığımız sorulabilir? Bunun üç nedeni vardır:
           1. Wittgenstein’ın kamuoyuna sınırlı olarak tanıtıldığını; bilinenden daha fazla ve farklı bir filozof olduğunu tespit ettim. Özellikle özcülükle ilgili görüşlerinin bazı paradigmalarımızı değiştirecek kadar önemli olduklarını fark ettim. Zihin felsefesinde olduğu gibi bazı problemlerin yanlış tartışıldıkları sonucuna ulaştım; onun deyimiyle problem olmayan yerde problem varmış gibi davranıldığını anladım. Bu nedenle araştırmalarımın sınırlarını geniş tuttum.
        2 . Felsefede beynin ve zihnin gramerleri gibi bazı önemli konuları Wittgenstein’ı dikkate almadan açıklamanın doğru olmadığını düşündüm ve çağdaş felsefe mozaiğine bir parça eklemek istedim.
         3. “A priori bilgi olmadığı gibi a priori tarih de yoktur.” düşüncesinden hareket ettim; felsefenin başlangıç dönemine, yeni veya göz ardı edilen kaynaklar ışığında bakma gereği duydum; bu kaynakların Wittgenstein’ın metafiziğe ilişkin görüşlerini dolaylı olarak onaylayıp onaylamadıklarını görmek istedim.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder