13 Haziran 2016 Pazartesi

Metafiziğin Elenmesi


3. METAFİZİK ANLAMSIZ KELİMELER

 

Şimdi ortaya çıkmıştır ki, metafiziğin pek çok kelimesi, anlamsızdır; çünkü onlar belirttiğimiz şartı yerine getirmez.

(Bilginin ilkesi veya aksiyom anlamında değil de “varlığın ilkesi” anlamında) “ilke” terimini örnek olarak alalım. “Dünyanın (ya da “nesnelerin”, “varlığın”, “var olan”ın) yüce ilkesi nedir? diye soralım. Bu soruya metafizikçiler örneğin Su, Sayı, Biçim, Hareket, Hayat, Tin, İde, Bilinçaltı, Eylem, İyilik vs. diye cevap verirler. Bu metafizik soruda İlke” kelimesine yüklenen anlamı bulmak için, metafizikçiye şöyle sormalıyız: “X, y’nin ilkesidir” sözcesi hangi şartlarda doğrudur, hangi şartlarda yanlıştır? Diğer deyişle “ilke” kelimesinin ayırt edici özellikleri ya da tanımı nedir?” Bu soruya cevap olarak metafizikçi aşağı yukarı şöyle diyebilir:  X, y’nin ilkesidir”in anlamı, “y, x’ten türemiştir”, “y’nin varlığı, x’in varlığına dayanır”, “y, x sayesinde sürüp gider.” Fakat bu sözcelerdeki x ve y kelimeleri kapalıdır ve belirsizdir; Oysa gündelik dilde bunların çoğunlukla, açık bir anlamı vardır. Örneğin “X gibi nesneleri ya da süreçleri  genellikle ya da her zaman y gibi nesnelerin ya da süreçlerin izlediğini  gözlemlediğimizde (bir yasaya itaat eden izleme anlamında nedensel ilişki), bir “y” nesnesi ya da süreci “x’ten türemiştir” deriz. Yine de metafizikçi, bize şöyle diyebilir: “Ben empirik olarak belirlenebilir bir ilişkiden söz etmiyorum.” Aksi halde onun metafizik sözceleri, fiziğin sözceleriyle aynı türden sözceler; deneyim ürünü basit sözceler olurdu. Metafizikteki “…den gelmek”, bildiğimiz anlamda bir zamansal art ardalık ilişkisi ve durum ilişkisi değildir. Bu nedenle, “…den gelme”ye yeni bir anlam yüklemek için ölçütümüz yoktur. İlke kelimesinin, az önce sözünü ettiğimiz empirik anlama karşıt olarak burada taşıması gereken sözümona “metafizik” anlamı, kesinlikle yoktur. “Principium” (ve Grekçe karşılığı olan άρχή=arché) kelimesinin anlamını düşünürsek, burada aynı evrim dikkatimizi çeker. Bu kelimenin ilk anlamı olan “başlangıç”, metafizikte kesinlikle terk edilmiştir, kelime artık, zaman bakımından ilk olan değil, başka bir açıdan özellikle metafizik açıdan ilk olan anlamına gelir. Fakat bize bu “metafizik bakış açısı”nın ölçütleri verilmez. Her iki durumda (hem Latince “Principium”da hem de Grekçe άρχή’de (arché) ç.n.) kelimeye yeni bir anlam verilmeden önceki anlam terk edilmiştir. Kelime artık sadece boş bir kabuk olmuştur. Kelimeden geriye, anlamlı olduğu önceki bir dönemden çeşitli tasavvurlar ve kalıntılar kalmıştır. Şimdiki kullanımıyla kelimede önceki tasavvurlar ve kalıntılar yeni tasavvurlara ve yeni duygulara eklemlenir. Fakat yine de kelimenin anlamı yoktur ve bize herhangi bir doğrulama prosedürü verilmedikçe kelime, anlamsızdır.

“Tanrı” kelimesi bir başka örnektir. Bu kelimenin kullanımına gelince; Tanrı, pek çok alanda ve çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Bu kullanım çeşitliliklerini bir kenara bırakalım. O zaman farklı; ama iç içe geçmiş üç tarihsel durumla ya da dönemle karşılaşırız. Mitolojik anlamda Tanrı kelimesinin açık bir anlamı vardır. Tanrı (Greklerdeki Tanrı veya diğer dillerdeki ona uygun kelimeler) bazen bedenli varlıklardır. Onlar Olympos’ta, Gökte ya da Hades’te otururlar; az veya çok güçlüdürler; şu veya bu oranda bilgedirler;  sınırlı veya sınırsız iyidirler; şu veya bu kadar mutludurlar; şu ya da bu ölçüde yetkindirler. Kelime bazen insanlar gibi bedenleri olmamakla birlikte yine de canlı-olan, manevî varlıkları belirtir. Bu canlı tanrılar, dünyanın nesnelerinde veya süreçlerinde şu veya bu biçimde görünürler ve böylece deneysel olarak tespit edilebilirler. Tersine  metafizik’te  “Tanrı”, “deney-üstü” (supra-empirique) herhangi bir şeyi belirtir. Ve yeni herhangi bir anlam verilmediği için, bu kelime anlamsız hale gelmiştir.  Kuşkusuz “Tanrı” kelimesine genellikle, metafizik düzende bir anlam verildiği izlenimini ediniriz. Fakat kelimeye yakından bakınca şunu görürüz: Filozofların Tanrı betimleri sahtedir, çünkü  bu betimler ya mantıksal açıdan kabul edilemez kelimeler kombinezonudur (bunu daha sonra ele alacağız) ya da (örneğin “İlk Temel”, “Mutlak”, “Şartsız”, “Bağımsız” “Kendi Kendine Dayanan” vs.) gibi metafizik kelimelerdir; fakat bu betimler hiç bir durumda temel sözcelerin doğruluk şartlarına göndermez. Bir kelime sentaksını yani yer aldığı temel sözcenin biçimini belirtmelidir. Bu, mantığın uyacağı ilk zorunluluktur. Fakat metafizikçinin Tanrı kelimesinin, mantığın kabul edebileceği sentaksı yoktur.  (Tanrı kelimesinin sentaksına uygun mantıksal ç.n.), temel sözce, “X, bir Tanrı’dır” biçiminde olmalıdır. Oysa metafizikçi, başka bir biçimi ortaya koymadan  tümüyle bu biçimi reddeder veya bu biçimi kabul etse bile ona “X” değişkenlerinin sözdizimsel kategorisini (örneğin bedenler, bedenlerin nitelikleri, bedenler arasındaki ilişkiler, sayılar vs. gibi kategorileri) yüklemez.

“Tanrı” kelimesinin mitolojik ve metafizik kullanımları arasında, teolojik kullanım’ı bulunur. Teolojik kullanımın burada hiç bir özel anlamı yoktur; teolojik anlam, bazen mitolojik ve bazen de metafizik anlama yaklaşır.*  Pek çok ilahiyatçının Tanrı kavramı açıkça deneyseldir (bu deneysel Tanrı, bizim terminolojimizle “mitolojik”tir.) Bu durumda sahte sözceler yoktur; fakat bu yorumun ilahiyatçı için şu mahzuru vardır: Teolojinin sözceleri, empirik olduklarından, empirik bilimin yargı alanına girer. Başka ilahiyatçılarda kullanım, açıkça metafiziktir. Bunların dışında kalan kalanların Tanrı’ya ilişkin ifadeleri mitolojik midir? metafizik midir? yoksa her ikisi arasında gidip gelen kavranması güç ifadeler midir? Bu, açık değildir.[1]

“İlke” ve “Tanrı” örneklerinin gösterdiği gibi, diğer metafizik terimlerin çoğu, anlamsız metafizik terimlerdir. Örneğin “İde”, “Mutlak”, “Şartsız”, “Sonsuz”, “Var olanın-Varlığı”, “Var olmayan”, “Kendinde Nesne”, “Mutlak Tin”, “Objektif Tin”, “Öz”, “Kendinde ve Kendisi İçin Varlık”, “Türüm”, “Görünüme Çıkma”, “Ayrılma”, “Ben”, “Ben-Olmayan” vs. gibi ifadeler, yukarıda verdiğimiz örnekteki “babu” kelimesi kadar anlamsızdır. Metafizikçi bize demektedir ki, “bu terimlerin empirik doğruluk şartları belirtilemez. Ben anılan kelimelerden biriyle yine de bir şey söylemek istiyorum.” O zaman biliriz ki, metafizikçi, bu kelimeyle bize sadece kendi tasavvurlarını ve bu kelimeyle bir arada olan duygularını telkin etmektedir; ama gerçekte kelimeye hiç bir anlam vermemektedir. Sonuç olarak, metafiziğin bu tür kelimeleri içeren sözümona sözceleri anlamsızdır ve hiç bir şey söylemez. Bunlar, saf sahte sözcelerdir. Bunların tarihte nasıl ortaya çıktıklarını daha sonra açıklayacağız.



* Bu mitolojik Tanrı, tüm dinlerdeki doğa üstü nitelikleri olan tanrıların prototipidir. Doğa üstü özellikleriyle dinin tanrıları, metafizik kavramlarla açıklanmaya çalışılan teolojinin tanrılarından başkadır. Teolojinin tanrısı dinlerin tanrısıyla az veya çok ortak özelliklere sahip olsa da kesinlikle dinlerin tanrısı değildir (ç.n.).
[1] Dinî sözceler gerçekte ne tür sözcelerdir? Onlar metafizik sözcelerle aynı statüde midir? Sonuç olarak doğrulanamadıkları ya da yanlışlanamadıkları için anlamsız sözceler midir? Bu konu mantıkçı pozitivizmin etkisiyle çok tartışıldı. Bütün problem, dinî sözceleri, ilahiyatçının ya da filozofun düşündüğü gibi yani reel üzerine bir söylem gibi anlamaktan kaynaklanmaktadır. Oysa dinî sözcelerin anti-realist karakterde oldukları göz ardı edilir. Anti-realist yaklaşım açısından dinî inançlarda önemli olan nereye dayandıkları, doğru ya da yanlış olup olmadıkları değildir; fakat inananların hayatında oynadıkları rolleridir. İnançlar sadece zihinsel hallerden ibaret değildir; belli durumlarda nasıl davranılacağına ilişkin kazanılan ruhsal eğilimlerdir.
Credo’da ifade edildikleri şekliyle dinî inançlar, betimsel bir söylem değildir. Onların betimsel olduklarını düşünmek, rollerini ve fonksiyonlarını yanlış anlamaktır. Dinî inançlarımız “bir dünya imgesi”ni, “inanan kişinin dünya imgesi”ni oluşturur. Tanrı’nın varlığı, her yerde bulunması; mutlak kudretli, iyi ve tapınmaya layık; yerin ve göğün, görünür ve görünmez evrenin yaratıcısı olması; ölümden sonra dirilme vs. doğrulanması gerekmeyen sözcelerdir. Sonuç olarak bunlar, göndergesel değildir. Bunların amacı, dünyaya ilişkin betim olmak değildir. Din dili, var oluşsal bir angajmanın ifadesidir ve din dilinin kullanımı, dini hayatın oluşturucusudur. Bazı durumlarda dini hayat, bazı sözleri söylemek, bazı tutumları kabul etmektir. Örneğin dua, inanan insanı dilsel, davranışsal ve kurumsal bir çerçeveye yerleştirir. Dini inançların değerini, sözcelerin doğruluk değerini kontrol ederek belirlemeye çalışmak yanlıştır.
Dinî sözceler satranç kuralları gibidir. Dinî hayatı yaşamak da satrancın kurallarını izlemeye benzer. Bu nedenle dinî sözceler kurallardan ayrı hiçbir şey betimlemezler. Din dili görünmez ve metafizik entitelerin, dinî olguların betimi değildir. Fakat jestler, ritler ve kültürler gibi başka şeylerle birlikte hayatın oluşturucusudur; “reel”, “rasyonel”, “hakiki”, “objektif” gibi terimlerin din dilinde kendilerine özgü sentaksları vardır. Her şey gibi dinî inançlar da gündelik dilden ve sosyal bağlamdan ayrı düşünülemez (ç.n.).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder