Hipermodernite konusunda farklı
anlayışlara rağmen yine de ortak tespitler vardır. Bunlara hipermodernitenin
ayırt edici özellikleri diyebiliriz ve maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz:
1. Risk kaynağının değişmesi: Önceden risk kasırga, fırtına,
deprem gibi felaketlerle, doğadan yani dışarıdan geliyordu. Fakat şimdi riskin
kaynağı toplumdur. Tchernobyl faciası, genleriyle oynanmış organizma, deli dana
hastalığı, domuz gribi, vs. insan eyleminin ürünü olan tehlikelerdir.
Bilim ne kadar çok ilerlerse, karmaşık tehlikeler de o kadar
artar. Örneğin genleriyle oynanmış organizmaları ele alalım. Genlerle oynamanın
gerçek ya da varsayımsal tehlikeleri üzerinde bilim adamları uzlaşmış
değillerdir. Herkesin kendi görüşüyle katıldığı tartışmalarda medya ve kamuoyu,
her şeyi daha karmaşık hâle getirmiştir.
2. Hipermodern toplumla birlikte zenginliklerin
paylaşılmasından risklerin paylaşılmasına geçilmiştir. Gerçekte işsizliğin
artması, evliliklerin azalması, boşanma oranının yükselmesi, hayatı önce
olduğundan daha çok riskli hâle getirmiştir. Bütün bunlar, hayatın bireyselleştirilmesine
yol açar.[1]
3. Gelenekten arındırma (détraditionalisation): Meslek
seçiminden eş seçimine kadar her şey, bireyin kararına bağlıdır.
Toplumda artan bireyleşme, çelişkili biçimde, kendini
gerçekleştirmeyi zorunlu kılar. Önceden kişi hayatın şanslarını, tehlikelerini
ve belirsizliklerini görebilmek için, aileye, topluma, iş birliği kurallarına
ya da sosyal sınıflara güvenebilirdi. Şimdi birey, alınacak karar konusunda
etkili olan sosyal etkileşimlerin aşırı karmaşıklığıyla baş başadır.[2]
4. Düşünümsellik (réflexivité): Düşünümsellik, sosyal
davranışların yeni bilgiler ışığında sürekli olarak gözden geçirilmesidir.
Küreselleşme, iletişim sistemlerinin ya da insan ve toplum bilimlerinin
gelişmesi sayesinde insanlar kendilerini her gün daha iyi anlar. Bu da kendi’nin
bilincini güçlendirir; söz konusu bilinç ise davranışları değiştirmeye yardım
eder. Düşünümsellikle yine de daha çok rasyonaliteye ulaşılmış değildir.
Gerçekte bilgilerin çokluğu onları değerlendirmeyi imkânsız kılmaktadır.[3]
5. Kitle kültürünün egemenliği: Bu kültürün egemen olmasında
medyanın (yazılı basın, sinema, televizyon ve reklam), tüketim endüstrisinin
gelişmesinin, kültürel araçların yaygınlığının (zorunlu eğitim, sosyal güvenlik
vs.) etkisi büyüktür. Kütle kültürüyle birlikte hayat biçimleri de homojen hâle
getirmiştir; artık öncü kişilere ihtiyaç kalmamıştır. Oysa öncü kişiler,
modernitede toplumun sürekli yenilenmesinde önemli bir rol oynamıştır.[4]
6. İlerleme fikrinin terk edilmesi: Hipermodernite,
modernitenin alternatifidir. Modernite ilerleme fikrini benimser. Oysa hipermodernite
ilerleme fikrini reddeder. O, “değişme için değişme” ilkesini kabul eder. Ona
göre her şey geçicidir, oynaktır, hareketlidir, çelişkilidir ve biçimseldir.
Modern ve geleneksel olan, yerini aktüel olana bırakmıştır. Hipermodernite
kütlenin oluşturulması ve yönlendirilmesi çağına giriştir.
7. Ekonominin ve niceliğin egemenliği: 1980–2003 yılları
arasında, mantığa, ekonomik zorunluluklara başvuru egemendi. Bütün alanlarda
nicel değerlendirmeler ön plana çıktı; her şey rakamla ifade edildi, niteliksel
olan ikinci plana atıldı.
Toplumla ve insanla ilgili her şey, ilerlemeyle birlikte bulunan
“pazar”a endekslendi. Pazar ve teknolojik yenilenmenin baskısı, tüketici
tarafından kolayca kabul edildi. “Teknoloji” resmi bir ideoloji oldu; medya,
reklâmcılık sektörü, tanıtım fuarları, promosyonlar bu ideolojinin
propagandasını yaptı. İnsanlar en son teknolojiyi tüketmek zorunda olduklarına
inandırıldı, işte ve iş dışında sürekli etki altında bırakıldı.
8. Psikolojik problemlerin artışı: Hipermoderniteyle
birlikte korku, can sıkıntısı, her tür güvensizlik ve yalnızlık duyguları daha
çok yaşandı.
9. Her şeyin satılabileceği, satın alınabileceği, çıkara
dönüştürülebileceği düşüncesi topluma egemen oldu.
10. Toplumun “ben” tarafından istilası: Hipermodern dönemde
bireyler, her şeyi kişiselleştirir. Kişiselleştirme, genel sosyolojik bir
mutasyona karşılık gelir.
11. Yeni bir ahlâk arayışı: Hipermodernite Batı’nın başta
Kilise olmak üzere, diğer kurumlarına bir alternatif arayışıdır.
Yahudi-Hristiyan değerlere göre oluşturulmuş Batı Uygarlığı, özel bir ahlâka sahiptir.
Bu ahlâk, suçluluk üzerine dayanır. Hipermodernite, suçluluk psikoloji
içermeyen bir ahlâk arar. Sendikalar, partiler, dernekler gibi kurumlarla ve
topluluklarla suçluluk ahlâkının alternatifini arar.[5]
Caillé gibi sosyologlar, hipermodernitenin yeni iddialarla
ortaya çıkmasının olası sonuçlarına işaret ederler. Bu sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
A. Postmodernizm konusundaki tartışmanın geçici de olsa son
bulması.
B. Yeni pazarların küreselleştirilmesi.
C. Ekonominin daha çok rasyonelleşmesi.
D. Yeni sosyal bölünmelerin gündeme gelmesi.
E. İnisiyatif sahibi politik aktörlere daha çok ihtiyaç duyulması.
F. İnsan eylemini son derece indirgeyen yeni bir kavramın ve
yeni bir sosyal teorinin doğması.[6]
G. Bireyselci yaklaşımların güç kazanması. Bireyselci
yaklaşımların en önemlilerinden biri yöntemsel bireyselciliktir. Bu yöntem,
neo-klasik ekonomideki rasyonel seçimler ve sosyolojideki sosyal değişmeler
teorilerinin temelidir. Postmodernizm belki yöntemsel bireyselciliğin doğuşuna
neden olmadı, ama kesinlikle güçlenmesini sağladı.
H. Çoğulcu yaklaşımları
etkilemesi: Hipermodernite sistemik ve fonksiyonalist teorileri de etkiledi. Bu
etkiyle fonksiyonalizm, yeni fonksiyonalizm denecek biçimde varlığını sürdürür.
Yeni fonksiyonalizm, daha eski hipotezleri tartışmaz, kendi kendini düzenleme
teorisi olmayı ister
Analizler çok güzel Zeki Hocam, elbette ortada belirgin olarak görünen kimi nitelikler aslında kapitalizmin işleyişine içkin (her şeyin hesaplanması, ölçülmesi, çıkar ilişkileri vb). Bu kavramın sosyolojik analizlerde yer bulmaması bir eksiklik.
YanıtlaSil