5 Haziran 2016 Pazar

Post modernite Yoktur Hiper modernite vardır


VII.3. Hipermodernite


.

 Postmodernizmin gözden düşmesi, günümüz Batı toplumlarını nitelemek için yeni bir kavram arayışına götürdü. Bu konuda çeşitli kavramlar önerildi. Ancak önerilen kavramların hepsi de moderniteyle ilişkilendirildi. Örneğin “üst-modernite”, “hipermodernite”, “ikinci modernite”, “ileri modernite”, “düşünümsel modernite”, “geç modernite” bunlardan bazılarıdır.[2] Ama bunlardan en yaygın olanı hipermodernitedir.

Hiper Batı dillerine Grekçeden geçmiştir. Grekçede ύπερ (hyper) “üstünde” demektir[3] ve “aşağı” anlamına gelen ύπo‘ya (hypo) karşıttır.[4] Günümüzde bu önek, fazlayı, aşırılığı, yoğunluğu, sürekli aşmayı, normun ya da çerçevenin ötesini niteler; en yüksek ve sınır durum gibi anlamlara gelir.[5] Ayrıca hiper öneki ileri modernite fikrini çağrıştırır.[6] Önek modernite ile birleştiğinde, moderniteye özgü eğilimlerin yoğunlaşması, radikalleştirilmesi ve şiddetlenmesi anlamına gelir. [7]“Hiper modern”, birey için kullanıldığında, bireysel aşırılık (tüm istekleri hemen karşılama, peşinde koşulan yoğunluk, mutlak’ı elde etme çabası) ve kendini aşma, ticaret mantığının egemenliği; bir normun ya da bir çerçevenin ötesi, bir evrim demektir.

Hipermodern ilk defa 1979’da L’emprise de l’organisation (Düzenlemenin Gücü) adlı kitapta formüle edilmiştir.[8] Bu kitap Max Pages’ın yönetimindeki araştırmacılar grubu tarafından yayınlanmıştı. Araştırmacılar şu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorlardı: Acaba teknolojik-ekonomik değişiklikler politik yapıları ve kolektif bilinçaltını nasıl etkiler? Bu cevapla, çok uluslu bir Amerikan şirketinde, yönetim tekniklerinin iyileştirilmesi ve çalışanların daha verimli olması amaçlanıyordu.

1990’lı yıllarda sosyologlar şunu gördüler: Sosyal değişme gitgide hızlanmıştır ve “yeni bir birey” ortaya çıkmıştır. Bu yeni birey, gittikçe daha çok tüketen toplumda yaşamaktadır. O, her türlü bağdan kurtulmaya çalışır ve sadece kendini geliştirme kaygısı taşımaktadır. “Hipermodern birey” tezini ileri süren sosyologlardan biri de Nicole Aubert’dir. O, L’individu hypermoderne (Hipermodern Birey) adlı kitapta, artan kütle tüketimini ifade etmek; yeni bireyin doğuşunu nitelemek için Hipermodern birey terimini kullandı. Nicole Aubert’e göre hipermodern birey tıpkı Weber’in ideal tipleri gibidir.[9]

Şimdi hipermodernite kavramına daha yakından bakalım. Hipermodernite toplumu değil de bireyi sonsuzca özgürleştirmeye çalışır;[10] modernitenin temelleriyle ilgiyi kesmez; moderniteyi hem sürdürür hem de ondan ayrılır. Hipermodernite günümüzdeki toplumsal durumu ve bu durumun anlamını açıklamaya çalışır. Onun amacı, modernitenin gücünü, sınırlarını ve günümüzdeki özgün biçimini ortaya koymaktır; onu her yanılsamadan kurtarmaktır. Bundan dolayı hipermoderniteye yeni modernite diyebiliriz.

Hipermodernite, abartılı bir modernitedir, çünkü modernitenin radikalleşmesine ve aşırılığına vurgu yapar. O, radikal modernite diye de nitelenebilir. Radikal modernite, çağdaş toplumların durumunu daha iyi açıklıyor gibidir. Radikal modernitede aklın kullanılması, geleceğe yönelme, uzlaşma ve anlaşma gibi ilkeler var olmayı sürdürür; düşünce, etkin ve yoğun biçimde kullanılır. Yine de radikal modernite, modernitenin basit bir devamı değildir. O, ikinci veya yeni bir modernitedir; modernite değerlerinin yeniden düzenlenmesidir.[11]

Gerçekte hipermodernitenin ayırt edici özellikleri şunlardır: Büyük ideolojilerin terk edilmesi, kültürel değerlerin zayıflaması, temel yapıların dayanıklılıklarını yitirmesi; aile okul, parti, din gibi geleneksel sosyal kurumların eskisi kadar etkin olmamaları.

Hipermodern toplum, çelişkili bir mantığın nitelediği, liberal bir toplumdur. Bazı kişiler, örneğin Marc Augé buna yakın bir kavramı, üstmodernite kavramını kullanır. Ona göre

üstmodernite, postmodernitenin bize arka yüzünü gösterdiği bir metal paranın ön yüzüdür; negatifin pozitif yanıdır.[12]

Hipermoderniteyi ortaya çıkaran bir dizi gelişme vardır. Bunlar, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi; ekonominin ve kültürün küreselleşmesi; genelliklerin etkisini yitirmesi; daha çok üretme ve iş hayatında daha fazla çaba harcama zorunluluğudur.

Hipermodernite kavramı, çağdaş bireylerin başkalarıyla ve kendisiyle ilişkisini daha iyi anlamaya izin verir. Hipermoderniteyi düşünmek, insanın sosyal statüsüyle ve kendi dönemiyle sürdürdüğü yeni ilişkiyi anlamaktır yani bireyin gitgide tüketici olduğunun ayırdına varmaktır.[13] Hipermodern bir gelecek hem en iyiyi elde etme umudunu verir hem de en kötünün ortaya çıkma olasılığı içerir. O nedenle hipermodern gelecek son derece karmaşıktır.

Avier Molénat’ya göre otuz kırk yıldan beri yepyeni bir sürece girdik. Bu süreç modernitenin bir tür radikalleştirilmesi sürecidir. Bu süreçte insan, toplumun merkezidir. İnsanın temel amacı meslek ve iş hayatında daha iyi olmak için, sürekli kendini aşmaktır. Kendini geliştirmek zorunda olan insan, kapasitelerini sonuna kadar kullanmalıdır. Düşünümsellik, insanın bütün seçimlerini belirler. Bu nedenle toplumları “risk” ve “düşünümsellik” açısından analiz etmek gerekir.[14]

Hipermodernite, postmoderniteden sonraki episteme’dir, “yeni” çağdır. O, aynı zamanda bir alandır. Hipermodern alanda bireyler ve topluluklar, hayatta kalmak ve gelişmek için insanları ve insanların sosyal davranışlarını yeniden tanımlarlar.

Hipermodern toplumda temel kaygı, zamanın yaşanmasıdır. Bu toplumun ayırt edici özelliği, “âcil”in egemenliğinde olmasıdır. “Hepsini, hemen istiyorum”, hipermodern toplumun sloganıdır.

Akıp giden zaman metaforunun yerini yoğunlaştırılmış, hızlandırılmış, sürekli bizden kaçan, yokluğu bizi sıkıntıya sokan zaman almıştır. İletişimler çok kısa anlarda gerçekleşir; “reel zaman” sanki bir diktatör gibidir; zaman kültürümüz kökten değişmiştir; “âcil”, hayatımızı baştanbaşa istila etmiştir; “hemen şimdi harekete geçmek gerekir.[15]

“Hemen’in egemenliği karşısında geleceğin görüsü değer kaybeder. Zaman ile kurulan bu yeni ilişki, tüketme tutkusu’nu da aydınlatır; “yeni tüketici, zaman deneyimini, hep genç ve canlı kılmak ister. Bu amaçla kendini yeniler. Aşırı tüketim, bir gençlik kürüdür; bu kür coşkuyla ve sürekli tavsiye edilir.”

Hipermodern insan, kaygısını tüketerek yatıştırır. [16]

Lipotevsky demektedir ki, hipermodernite “araçsal verimlilik”le; aynı anlama gelmez; “sorumluluğun çokluğu” gibi görülemez ve değerlerin etkisizliğiyle aynı şey sayılamaz. Hipermodernitenin ayırt edici özelliği, teknolojik ve ticarî bir sarmal olmasıdır. Bu sarmal, hümanist, demokratik değerlere dayanır ve ortaklaşa olanın gücünü artırmaya çalışır. Sonuçta, hipermodernite ekonomik ve sosyal, pratikler düzenine; değerler düzenine aittir, ama bilgi düzeniyle ilgisizdir.[17]

Fransa’da hipermodernite bazı sosyologların önemli çalışma konularından biri oldu. Buna örnek olarak François Ascher’yi verebiliriz. Bu sosyologun La société hypermoderne[18] (Hipermodern Toplum), Le petit manuel hypermoderne (Hipermodern Küçük Elkitabı), Le mangeur hypermoderne[19] (Hipermodern Obur) adlarıyla yayınlamış önemli kitapları vardır. Fransız sosyologa göre hipermodernitenin ayırt edici özelliği, bireylerin her gün biraz daha çok bağımsızlık peşinde koşmalarıdır. Hipermodernite Orta Çağ’dan beri sürüp gelen bir evrenin son aşamasıdır. Bu aşamada toplumlar daha önceden görülmedik biçimde organize olurlar. Bireyler, karmaşık yapılarda sosyalleşirler; geleneklerden uzaklaşan düşünce, bilime dayanarak gelişir; pazar her tür sosyal pratiği ekonominin bir parçası yapar ve kolektif düzenlemeler gitgide farklılaşır.

Burada bir hipermodernite teorisyeninin oldukça etkileyici bir öyküsünü okuyucuyla paylaşmadan edemedim. Öykü 14 Ekim 2007 tarihli Le Monde gazetesinde Jean-Michel Dumay tarafından “Lettres d’un hypermoderne” (Bir Hipermodernin Mektupları) başlığıyla yayınlamıştır. Öykü şöyledir: Bir hipermodern sosyolog, hayatını hipermodernite olgusunu aydınlatmaya adamıştır. Kızlarından biri kanserdir. Bu hasta kız tümörü ve metastazı tedavi edebilecek doktorlar bulmak için çırpınıp durmaktadır. Baba sosyolog, kızının tedavi için kurduğu ilişkileri; sosyal alanların çeşitliliğini, onların bireysel ilişkilerle birbirine bağlanan sistem gibi işlemelerini; kısaca söylersek, bir bireyin, dünyanın herhangi bir bölgesine internet üzerinden tek bir “tık”la gidebildiği hiper-metin olarak bu toplumu dikkatle analiz eder.

Sosyolog, doktorlardan kızının durumu hakkında bilgi aldığında tedavi seçeneklerinin karmaşık olduğunu iyice anlar ve şöyle der: “Hipermodern hastanın durumu yepyeni bir durumdur. Bu yeni durumda hasta, genel olarak bedeninin, özel olarak hastalığın tedavisinin yönetiminde inisiyatif sahibidir. O, hastalığının tedavisini bir veya pek çok doktora bırakır. Fakat her ne olursa olsun, tedavi biçimini ve tedavi edecek kişi veya kişileri seçmek onun elindedir. Riskleri yönetmek, onun yetkisindedir.”

Sosyolog, sözlerini desteklemek için, yakınlarına, dostlarına ve çalışma arkadaşlarına on beş mektup yazar. Bu mektuplarda, kendi çok boyutluluğunu utanmadan ve gizlemeden başkalarına açıklar. Bunlardan birinde şöyle der: “Bir hizmetçi, iki farklı marka çamaşır deterjanından hangisini kullanacağı konusunda tereddüt eder. O yine de iyi bilir ki, her ikisi de aynı şekilde yıkar. Fakat o, mavi paket ya da yeşil paket arasında tereddüt eder. Böylece o, hiper seçim oyunu oynar, çünkü böyle yapmakla alternatif, ne kadar yapay olursa olsun, seçme imkânı verir; bir farklılığı kabul etme, bir şeye egemen olma fırsatı sağlar.”

Fakat her şeye rağmen kızı ölür. Sosyolog, ne tek damla gözyaşı döker ne de en küçük şikâyette bulunur. Ölüm, akademik görüşlerinde hiçbir değişiklik yapmaz. Sosyologun yaşadığı, sadece kısa bir şaşkınlıktır. Her şeye rağmen o, “çok hiperdir”, bir seçim yapmıştır ve entelektüel özgürlüğü seçmiştir.[20]




2 yorum:

  1. Sayın Zeki Özcan, pratik ve öğretici analiz için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir açıklama olmuş, emeğinize sağlık. Teşekkürler

    YanıtlaSil