VII.3. Hipermodernite
.
Postmodernizmin
gözden düşmesi, günümüz Batı toplumlarını nitelemek için yeni bir kavram arayışına
götürdü. Bu konuda çeşitli kavramlar önerildi. Ancak önerilen kavramların hepsi
de moderniteyle ilişkilendirildi. Örneğin “üst-modernite”, “hipermodernite”, “ikinci
modernite”, “ileri modernite”, “düşünümsel modernite”, “geç modernite”
bunlardan bazılarıdır.[2]
Ama bunlardan en yaygın olanı hipermodernitedir.
Hiper Batı dillerine Grekçeden geçmiştir. Grekçede ύπερ (hyper) “üstünde” demektir[3] ve “aşağı” anlamına gelen ύπo‘ya
(hypo) karşıttır.[4] Günümüzde bu önek, fazlayı, aşırılığı,
yoğunluğu, sürekli aşmayı, normun ya da çerçevenin ötesini niteler; en yüksek
ve sınır durum gibi anlamlara gelir.[5] Ayrıca
hiper öneki ileri modernite fikrini çağrıştırır.[6] Önek
modernite ile birleştiğinde, moderniteye özgü eğilimlerin yoğunlaşması,
radikalleştirilmesi ve şiddetlenmesi anlamına gelir. [7]“Hiper modern”,
birey için kullanıldığında, bireysel aşırılık (tüm istekleri hemen karşılama,
peşinde koşulan yoğunluk, mutlak’ı elde etme çabası) ve kendini aşma, ticaret
mantığının egemenliği; bir normun ya da bir çerçevenin ötesi, bir evrim
demektir.
Hipermodern ilk defa 1979’da L’emprise de l’organisation (Düzenlemenin Gücü) adlı kitapta formüle
edilmiştir.[8]
Bu kitap Max Pages’ın yönetimindeki araştırmacılar grubu tarafından yayınlanmıştı.
Araştırmacılar şu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorlardı: Acaba teknolojik-ekonomik
değişiklikler politik yapıları ve kolektif bilinçaltını nasıl etkiler? Bu
cevapla, çok uluslu bir Amerikan şirketinde, yönetim tekniklerinin
iyileştirilmesi ve çalışanların daha verimli olması amaçlanıyordu.
1990’lı yıllarda sosyologlar şunu gördüler: Sosyal değişme gitgide
hızlanmıştır ve “yeni bir birey” ortaya çıkmıştır. Bu yeni birey, gittikçe daha
çok tüketen toplumda yaşamaktadır. O, her türlü bağdan kurtulmaya çalışır ve
sadece kendini geliştirme kaygısı taşımaktadır. “Hipermodern birey” tezini
ileri süren sosyologlardan biri de Nicole Aubert’dir. O, L’individu hypermoderne (Hipermodern
Birey) adlı kitapta, artan kütle tüketimini ifade etmek; yeni bireyin doğuşunu
nitelemek için Hipermodern birey terimini
kullandı. Nicole Aubert’e göre hipermodern
birey tıpkı Weber’in ideal tipleri gibidir.[9]
Şimdi hipermodernite kavramına daha yakından bakalım.
Hipermodernite toplumu değil de bireyi sonsuzca özgürleştirmeye çalışır;[10]
modernitenin temelleriyle ilgiyi kesmez; moderniteyi hem sürdürür hem de ondan
ayrılır. Hipermodernite günümüzdeki toplumsal durumu ve bu durumun anlamını
açıklamaya çalışır. Onun amacı, modernitenin gücünü, sınırlarını ve günümüzdeki
özgün biçimini ortaya koymaktır; onu her yanılsamadan kurtarmaktır. Bundan
dolayı hipermoderniteye yeni modernite
diyebiliriz.
Hipermodernite,
abartılı bir modernitedir, çünkü modernitenin radikalleşmesine ve aşırılığına
vurgu yapar. O, radikal modernite diye de nitelenebilir. Radikal modernite,
çağdaş toplumların durumunu daha iyi açıklıyor gibidir. Radikal modernitede
aklın kullanılması, geleceğe yönelme, uzlaşma ve anlaşma gibi ilkeler var olmayı
sürdürür; düşünce, etkin ve yoğun biçimde kullanılır. Yine de radikal
modernite, modernitenin basit bir devamı değildir. O, ikinci veya yeni bir
modernitedir; modernite değerlerinin yeniden düzenlenmesidir.[11]
Gerçekte hipermodernitenin ayırt edici özellikleri
şunlardır: Büyük ideolojilerin terk edilmesi, kültürel değerlerin zayıflaması,
temel yapıların dayanıklılıklarını yitirmesi; aile okul, parti, din gibi geleneksel
sosyal kurumların eskisi kadar etkin olmamaları.
Hipermodern toplum, çelişkili bir mantığın nitelediği,
liberal bir toplumdur. Bazı kişiler, örneğin Marc Augé buna yakın bir kavramı, üstmodernite kavramını kullanır. Ona
göre
üstmodernite, postmodernitenin bize arka
yüzünü gösterdiği bir metal paranın ön yüzüdür; negatifin pozitif yanıdır.[12]
Hipermoderniteyi ortaya çıkaran bir dizi gelişme vardır.
Bunlar, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi; ekonominin ve
kültürün küreselleşmesi; genelliklerin etkisini yitirmesi; daha çok üretme ve
iş hayatında daha fazla çaba harcama zorunluluğudur.
Hipermodernite kavramı, çağdaş bireylerin başkalarıyla ve
kendisiyle ilişkisini daha iyi anlamaya izin verir. Hipermoderniteyi düşünmek,
insanın sosyal statüsüyle ve kendi dönemiyle sürdürdüğü yeni ilişkiyi
anlamaktır yani bireyin gitgide tüketici olduğunun ayırdına varmaktır.[13] Hipermodern
bir gelecek hem en iyiyi elde etme umudunu verir hem de en kötünün ortaya çıkma
olasılığı içerir. O nedenle hipermodern gelecek son derece karmaşıktır.
Avier Molénat’ya göre otuz kırk yıldan beri yepyeni bir
sürece girdik. Bu süreç modernitenin bir tür radikalleştirilmesi sürecidir. Bu
süreçte insan, toplumun merkezidir. İnsanın temel amacı meslek ve iş hayatında
daha iyi olmak için, sürekli kendini aşmaktır. Kendini geliştirmek zorunda olan
insan, kapasitelerini sonuna kadar kullanmalıdır. Düşünümsellik, insanın bütün
seçimlerini belirler. Bu nedenle toplumları “risk” ve “düşünümsellik” açısından
analiz etmek gerekir.[14]
Hipermodernite, postmoderniteden sonraki episteme’dir, “yeni” çağdır. O, aynı
zamanda bir alandır. Hipermodern alanda bireyler ve topluluklar, hayatta kalmak
ve gelişmek için insanları ve insanların sosyal davranışlarını yeniden tanımlarlar.
Hipermodern toplumda temel kaygı, zamanın yaşanmasıdır. Bu
toplumun ayırt edici özelliği, “âcil”in egemenliğinde olmasıdır. “Hepsini,
hemen istiyorum”, hipermodern toplumun sloganıdır.
Akıp giden zaman metaforunun yerini
yoğunlaştırılmış, hızlandırılmış, sürekli bizden kaçan, yokluğu bizi sıkıntıya
sokan zaman almıştır. İletişimler çok kısa anlarda gerçekleşir; “reel zaman”
sanki bir diktatör gibidir; zaman kültürümüz kökten değişmiştir; “âcil”,
hayatımızı baştanbaşa istila etmiştir; “hemen şimdi harekete geçmek gerekir.[15]
“Hemen’in egemenliği karşısında geleceğin görüsü değer
kaybeder. Zaman ile kurulan bu yeni ilişki, tüketme tutkusu’nu da aydınlatır; “yeni tüketici, zaman
deneyimini, hep genç ve canlı kılmak ister. Bu amaçla kendini yeniler. Aşırı
tüketim, bir gençlik kürüdür; bu kür coşkuyla ve sürekli tavsiye edilir.”
Hipermodern insan, kaygısını tüketerek yatıştırır.
[16]
Lipotevsky demektedir ki, hipermodernite “araçsal
verimlilik”le; aynı anlama gelmez; “sorumluluğun çokluğu” gibi görülemez ve değerlerin
etkisizliğiyle aynı şey sayılamaz. Hipermodernitenin ayırt edici özelliği,
teknolojik ve ticarî bir sarmal olmasıdır. Bu sarmal, hümanist, demokratik değerlere
dayanır ve ortaklaşa olanın gücünü artırmaya çalışır. Sonuçta, hipermodernite
ekonomik ve sosyal, pratikler düzenine; değerler düzenine aittir, ama bilgi
düzeniyle ilgisizdir.[17]
Fransa’da hipermodernite bazı sosyologların önemli çalışma
konularından biri oldu. Buna örnek olarak François Ascher’yi verebiliriz. Bu
sosyologun La société hypermoderne[18] (Hipermodern Toplum), Le petit manuel hypermoderne (Hipermodern
Küçük Elkitabı), Le mangeur
hypermoderne[19] (Hipermodern Obur) adlarıyla yayınlamış
önemli kitapları vardır. Fransız sosyologa göre hipermodernitenin ayırt edici
özelliği, bireylerin her gün biraz daha çok bağımsızlık peşinde koşmalarıdır. Hipermodernite
Orta Çağ’dan beri sürüp gelen bir evrenin son aşamasıdır. Bu aşamada toplumlar
daha önceden görülmedik biçimde organize olurlar. Bireyler, karmaşık yapılarda
sosyalleşirler; geleneklerden uzaklaşan düşünce, bilime dayanarak gelişir;
pazar her tür sosyal pratiği ekonominin bir parçası yapar ve kolektif
düzenlemeler gitgide farklılaşır.
Burada bir hipermodernite teorisyeninin oldukça etkileyici
bir öyküsünü okuyucuyla paylaşmadan edemedim. Öykü 14 Ekim 2007 tarihli Le Monde gazetesinde Jean-Michel
Dumay tarafından “Lettres d’un hypermoderne” (Bir Hipermodernin Mektupları) başlığıyla
yayınlamıştır. Öykü şöyledir: Bir hipermodern sosyolog, hayatını hipermodernite
olgusunu aydınlatmaya adamıştır. Kızlarından biri kanserdir. Bu hasta kız
tümörü ve metastazı tedavi edebilecek doktorlar bulmak için çırpınıp durmaktadır.
Baba sosyolog, kızının tedavi için kurduğu ilişkileri; sosyal alanların
çeşitliliğini, onların bireysel ilişkilerle birbirine bağlanan sistem gibi
işlemelerini; kısaca söylersek, bir bireyin, dünyanın herhangi bir bölgesine
internet üzerinden tek bir “tık”la gidebildiği hiper-metin olarak bu toplumu
dikkatle analiz eder.
Sosyolog, doktorlardan kızının durumu hakkında bilgi
aldığında tedavi seçeneklerinin karmaşık olduğunu iyice anlar ve şöyle der: “Hipermodern
hastanın durumu yepyeni bir durumdur. Bu yeni durumda hasta, genel olarak
bedeninin, özel olarak hastalığın tedavisinin yönetiminde inisiyatif sahibidir.
O, hastalığının tedavisini bir veya pek çok doktora bırakır. Fakat her ne
olursa olsun, tedavi biçimini ve tedavi edecek kişi veya kişileri seçmek onun
elindedir. Riskleri yönetmek, onun yetkisindedir.”
Sosyolog, sözlerini desteklemek için, yakınlarına,
dostlarına ve çalışma arkadaşlarına on beş mektup yazar. Bu mektuplarda, kendi
çok boyutluluğunu utanmadan ve gizlemeden başkalarına açıklar. Bunlardan birinde
şöyle der: “Bir hizmetçi, iki farklı marka çamaşır deterjanından hangisini
kullanacağı konusunda tereddüt eder. O yine de iyi bilir ki, her ikisi de aynı
şekilde yıkar. Fakat o, mavi paket ya da yeşil paket arasında tereddüt eder.
Böylece o, hiper seçim oyunu oynar, çünkü böyle yapmakla alternatif, ne kadar
yapay olursa olsun, seçme imkânı verir; bir farklılığı kabul etme, bir şeye egemen
olma fırsatı sağlar.”
Fakat her şeye rağmen kızı ölür. Sosyolog, ne tek damla
gözyaşı döker ne de en küçük şikâyette bulunur. Ölüm, akademik görüşlerinde hiçbir
değişiklik yapmaz. Sosyologun yaşadığı, sadece kısa bir şaşkınlıktır. Her şeye
rağmen o, “çok hiperdir”, bir seçim yapmıştır ve entelektüel özgürlüğü seçmiştir.[20]
Sayın Zeki Özcan, pratik ve öğretici analiz için teşekkürler.
YanıtlaSilGüzel bir açıklama olmuş, emeğinize sağlık. Teşekkürler
YanıtlaSil