Wittgenstein’a
göre hermenötik anlama, grameri olmayan anlamadır bu nedenle reddedilmelidir. Çağdaş
felsefede sözüm ona kaçınılmaz hermenötik dönemecin hiçbir gerçekliği yoktur.
Hermenötik
bir bavul kavramdır. Bu bavulun içinde farklı hermenötikler vardır.
Başlıca
hermenötik türleri şunlardır:
1. Anlamaya
dayalı hermenötik: Bu, sadece bir “anlama teknolojisi”dir.
2. Derin
hermenötik: İdeolojilerin eleştirisidir.
3. Spekülatif
hermenötik: Dilin anlamadaki rolüne sıkı sıkıya bağlı değildir.
4.
Felsefî hermenötik: Anlamın dilsel ifade biçimlerini dikkate alarak ortaya
çıkarılabileceğini kabul eder.
5. Kapalı
hermenötik: Anlamın sanki Tanrı’nın düşüncelerini yeniden keşfeder gibi, düşünülmüş
düşünceyi deşifre etmeye çalışır.
6. Açık
hermenötik: Anlamın sosyal ve tarihsel olarak belirlenmiş hayat biçimlerindeki
şartlara bağlı olduğunu söyler.
Biz
sadece Gadamerci ve Heideggerci felsefî hermenötiği söz konusu edeceğiz.
Öncelikle
belirtelim ki, analitik gelenekle hermenötik geleneğin karşılaşması, hermenötik
gelenekte merkezi sorun olan şeyi anlamaya ilişkin döngüselliği ortaya çıkarır.
Gadamer, Wittgenstein’la karşılaşması sırasında bu problemi fark eder. Hermenötiğin
evrenselliği iddiası problematiktir; çünkü hermenötikte süje dile aktif bir
tarzda katılır; o zaman dil çarpıtılmıştır; kendini belirleyen ve dile empoze
ettiği bir dizi zorlamaların etkisine girmiştir.
Wittgenstein
açısından Gadamer’in anlaması dolaylıdır yani anlam bir mesafe, tarihsel mesafe
aracılığıyla verilir. Oysa Wittgenstein’a göre göre anlama doğrudandır ve
kuralları izleyerek gerçekleştirilen bir eylemdir. Öte yandan Gadamerci anlama
tarihsel anlamaya öncelik verirse de bunun nasıl olduğunu açıklayamaz. Bu
durum anlamanın evrenselliği tezine aykırıdır; çünkü anlamanın tarihsel
mesafede nasıl gerçekleştirilebileceğini gösteremez. Tarihsel mesafede
anlama, bir yorumda gerçekleşemez; çünkü yorum, kural değildir. Yorum anlamanın bir
kuralı olsaydı, çelişkili olurdu; çünkü kural, yorum olamaz. Yorumun olduğu
yerde de kural yoktur. Bir kurala bağlı olması gereken anlama, kuralsız yorumun
sonucu olamaz. Kuralları uygulamamızın temelinde kuralın yorum olmayan
anlaşılması vardır. Eylemin kurala uygunluğunu belirlerken hemen,
doğrudan ve yorumsuz karar veririz. Bu uygunluğun tespitinde üçüncü bir ögeye
ihtiyaç yoktur.
Gadamer
gibi anlama yorumda gerçekleşir demek, yorum kavramının kötü ve metafizik bir
kullanımının sonucudur. Yorumun betimsel bir akla uygunluğu ve açıklayıcı bir
değeri yoktur. Açıklayıcı ve betimleyici olduğu iddia edilen yorum, anlam
kavramıyla karıştırılmıştır.
Wittgenstein
açısından baktığımızda geleneğin otoritesinin olabilmesi şu koşulla mümkündür:
Bu otoritenin, sadece belli bir anda kabul edilmesi gereken bir şey oluşturması.
Tarihin otoritesi, etkisinin görüldüğü dil oyunundan daha fazla bir şey
değildir. Dünya görüşüme onun doğruluğuna inandığım veya inandırıldığım için
sahip değilim. Dünya görüşüm doğruyu ve yanlışı ayırt etmemi sağlayan, miras
aldığım bir arka plandır. Gadamerci ön anlama anlamında önyargı, benim
nasıl yargıya varacağımı belirleyemez. Ben şu veya bu şekilde yargıya varmak
için bazı otoriteleri kabul etmeliyim.
Gadamer’e
göre otorite hakikatin doğrudan bir kaynağıdır. Oysa Wittgenstein’a göre
otoritenin kabulü doğru ve yanlış ayrımını yapabilme şartıyla mümkündür; diğer
deyişle insanlar sadece doğru ve yanlış düzeninde olmayan bir şey üzerinde
anlaşmaları şartıyla doğru ve yanlış gibi gördükleri şey üzerinde anlaşırlar
veya anlaşamazlar.
Wittgenstein
açısından dil oyunlarının tarihselliğinden söz edilemez. “Yabancı bir dil
oyununu ve yabancı bir hayat biçimini bildiğimiz bir dil oyunundan hareketle
nasıl biliriz?” sorusunun anlamı yoktur.
Anladığımızı
söylemek yine de fazla yorum yapmadığımız anlamına gelmez; sadece yorum
yapmadığımızı belirtir.
Bir şeyi
anladığımda olup biten şey, sembolün artık yorumlanamaması değildir; sadece
yorumlamayı bıraktığımı gösterir. Yorumlayamıyorum; çünkü şimdiki imgede
kendimi evimde gibi hissediyorum. Yorumladığımda düşünce yolunda gide gide
ilerliyorum.
Yorum
varsa, o, göstergelerde verilmiştir. Göstergeyi dışarıdan düşündüğümde farklı
yorumların imkânı bana görünür ve beni meşgul eder. Her anlama göstergelerde
formüle edilebilmelidir. Bir yorum gene de göstergelerde verilen
bir şeydir. Bu yorum başka türlü ifade edilen diğer bir yoruma karşıttır. “Her
cümlenin bir yoruma ihtiyacı vardır.” demek isteseydik bu açıkça şu anlama
gelirdi: Hiçbir cümle bir ekleme olmadan anlaşılamaz.
İyi bir
yorumun ölçütü aslında bizi tatmin etmesidir yani bizi daha çok yorum yapmaktan
caydırmasıdır. Wittgenstein’ın
dil oyunları konuşanın aktüel olarak oynadığı oyunlardır; bu nedenle
Wittgenstein dil oyunları için bir tarihsel arka plan kabul etmez; hermenötikçilerin
tarihsel geleneğine ihtiyaç duymaz.
Hermenötik
anlama “ufukların kaynaşması”nı gerekli gören bir önyargının tutsağıdır; dil
oyunlarının gerçekleştikleri bağlamların özgünlüğünü dikkate almaz Wittgenstein tekil uygulamaların betimini tercih
eder; böylece bizi arka-planın emrine girmekten kurtarır. Kullanımların pek çok
bağlama dayalı betimini yapabilmemiz için evrensel hermenötiğe başvurmaktan
özgürleştirir.
Wittgenstein
hermenötiğe özellikle de Gadamer hermenötiğine iki noktada karşıttır. O,
1. Geçmişin
ufkunun a priori ’liğine
2. Her
anlamın zorunlu olarak yorumlayıcı bir özellik taşıdığı tezine kesinlikle
itiraz eder.
Wittgenstein’a
göre her anlamın virtüel olarak bir yorumlamayı içermesi her anlamanın bir
yorum olduğu anlamına gelmez; fakat bir anlamda anlamanın ve yorumlamanın
birbirini dışladıklarını ifade eder.
Anlamak,
zorunlu olarak bir sorunu temellendirmek için bütün basamakları izlemek
değildir.
Anlamak,
tam tersine, yorumlamayı durdurmak gerektiğini kabul etmektir. Bu nedenle
anlama gelenek ufkunda bir yorumlama değildir.
Hermenötikçiler
herhangi bir hakikat üzerinde değil; geleneğin hakikat olduğu üzerinde
uzlaşırlar; daha doğrusu geleneğin ve otoritenin, hakikatin zamanda korunmuş
ögelerini oluşturduklarına inanırlar. Bu durumda Gadamer’in yaptığı gibi, geleneği,
ortak dili anlamayı mümkün kılan bir şart gibi görmemelidir; anlamanın ve
yargılarda birlikteliğin olmazsa olmazı gibi düşünmemelidir; özel bir hakikati
ortaya çıkarmak için kaynak diye görmemelidir.
Wittgenstein
dil oyunlarının tümünün ideal ve evrensel bir özellik taşıdığını inanmaz; ancak
bazı dil oyunlarını herkesin anlayabileceğini düşünür. Dil oyunlarında asıl
özellik, bütününün her zaman ve herkesçe anlaşılmasının imkânsızlığıdır; çünkü
dil oyunlarının doğal bir temeli yoktur; onlar sadece kabul edilmiştir.
Dil
oyunları geçmişin ve geleneğin ürünü olmak şöyle dursun, bu geçmiş ve bu
gelenek hakkında anlamlı biçimde söyleyebildiğimiz her şeyin temelini oluşturur.
Hermenötikçi aktivitesini özel bir dil oyununa göre gerçekleştirmez; uylaşımsal
anlamı ve gramer kurallarını dikkate almaz; sadece doğrudan deneyimleyenemeyen
belirsiz bir tarihsel süreci, konstrüksiyon olan tarihsel bir süreci izlediğini
düşünür; yorumlayanın ve yorumladığı şeyin diyalogunu yöneten hiçbir dil oyunu
yoktur; bu nedenle hermenötikçinin anlaması ufukların kaynaşması sırasında
kurguladığı bir şeydir. Dil oyunlarının temeli olamamasından zorunlu
bir sonuç doğar: Dil oyunlarının tarihi yoktur; hem dil oyunları hem de onların
kuralları zaman dışıdır.
Wittgenstein
farklı kültürlerdeki insanların dil oyunlarının bizimkinden farklı olduğunu
kabul eder. Farklı dil oyunları bizim rasyonelitemize benzemeyen bir
rasyonaliteye dayanır.
Bütün bu
hermenötiklerde ortak hermenötik problem şudur: Göstergeleri anlamlı şeyler
olarak yorumlamak ve betimlemek. Heidegger’e göre her açıklama, anlamada ortaya
çıkar. Açıklamada dile getirilen şey ve anlamada önceden belirlenmiş şey, anlamdır.
Sabit
bir uygulama, sabit bir âdet olduğu ölçüde bir gösterge panosuna göre
davranırım.
Kuralı
anlamak, bir yorum değildir.
II. Wittgenstein’a Göre Yorum
Wittgenstein
yorumu Hoek’ten ve hermenötikçilerden farklı anlar. Hoek’e göre yorum,
“anlamın
anlamını” belirleme ve yorumcunun kendi ideolojik düzenini metne yerleştirme
aracıdır.”
Wittgenstein’a
göre yoruma ilişkin bu düşünceler doğru değildir
“Anlama
yorumcuyu gerektirir.” demek “At biniciye muhtaçtır.” demeye benzer.
Hermenötik
yorum, anlamanın koşulu sayılamaz. Yorumun duracağı nihai ve kesin anlam yoktur;
yorumun son bulacağı bir sınırdan söz edilemez. Yorumlamanın sınırı olmadığı
gibi temeli de yoktur. Temelsiz yorumu başka yorumlara dayandırmak zorunda
kalırız.
Yorumun
döngüsellik dışında bir başka riski de şudur: Her yorumlama kendinin örtük
biçimde kurala uygun olduğunu söyler. Oysa bütün yorumlarda tıpkı bir gramer
kuralı gibi bulunan uylaşımsal bir kural yoktur. Bu nedenle kuralı olan bir
yorum olamaz, sonuçta yorumlamada kurala uygunluktan söz edemeyiz.
Yorumun
kuralı olmadığı gibi kuralın yorumu da yoktur. Wittgenstein’a göre yorum, kuralın
anlamını bildiremez; kuralı uygulamanın ardından da ortaya çıkmaz. Kuralın
anlamını yorumla belirleseydik kurallarımız olmazdı; çünkü kural çok farklı
şekillerde yorumlanabilirdi.
Yorumlamaya,
dil oyunlarından esinlenerek göstergeleri veya cümleleri yorumlama oyunları
denebilir. Yorumlama oyunlarında kişi, anlamı sürekli sorgular; sorgularken
kendi varsayımlarından hareket eder; kesin olmayan riskli bir yaklaşımı otantik
derinleştirme diye görür. Bağlama rağmen yorum yapar.
Bir
yorum göstergelerde verilir. Bir yorum farklı bir yoruma karşıttır. “Her cümle
yorumu gerektirir.” demek, yorum olmadan hiçbir cümle anlaşılmaz, demektir.
Hermenötik
oyunda yorumla belirlenen anlam,
Kumarda
bir zar atışının değerinin ne olacağına bir başka zar atışı ile karar vermeye
benzer.
Anlam
bir içerik, bağlam da bir çerçeve gibidir. Anlam yorumlanamadığı gibi bağlam da
yorumlanamaz; yorumla belirlenemez; yer, zaman ve şahıs zamirleri gibi bir
takım gerçekleştiricilerle verilir; belirsiz, ama yorumla belirlenebilecek
hiçbir bağlam olamaz.
Dilin
doğru kullanımı yoruma izin vermez; daha doğrusu yorumlama ihtiyacı ortaya
çıkarmaz. Dili doğru biçimde öğrenip kullananlar anlamı objektif biçimde ifade
etme ve dinleyenler de objektif biçimde anlama kapasitesi kazanmış kişilerdir.
Doğru
kullanılan göstergenin yer aldığı sözce, bir imge verir. Bu imgeyi
tereddütsüzce kullanırız; yoruma hiç ihtiyaç duymayız.
Yorumların
yorum olmak bakımından birbirinden farkları yoktur; eksik yorumdan, yanlış
yorumdan izlenim ile karışan yorumdan, alternatif yorumdan söz edemeyiz.
İnsanlar
şöyle söylemeyi yeğler: Her gösterge yorumlanabilir; ama anlam yorumlanabilir
olmamalıdır; bu, son yorumdur.
Oysa
yorumlanacak bir gösterge şöyle imkânsız bir tezi ileri sürer: Kimi göstergeler
kısmen kapalıdır ve onu yorumlamak gerekir. Oysa Wittgenstein’a göre kısmen ya
da tamamen kapalı bir gösterge olamaz. Bir kelime göstergeyse kapalı; kapalıysa
gösterge değildir. Ancak doğru öğrenilmemiş ya da doğru kullanılmamış gösterge
vardır. Göstergenin özü açık olmaktır.
Yorumlamak,
göstergeleri değiş tokuş etmek değildir. Bir göstergenin yerine başka bir
göstergeyi koyduğumuzda yorumlamış olmayız; bir kelimenin yerine başka bir
kelimeyi yazarız, diğer deyişle bir çeviri yaparız.
Açıkça
görülüyor ki, Wittgenstein’da yorumlama, göstergeleri anlamak için bir tür
imgeye çevirmektir.
Kodlanmış
ya da kapalı göstergeler, gündelik dile çevrilebilmek için hermenötik bir yorum
değil; çeviri gereklidir. Çeviri yaptığınızda size sadece gramer kılavuzluk eder.
Yorum
bireysel bir keşif gibi değildir.
Her
keşif bir yöntemle yapılır ya da bir sorunun olduğu yerde bir araştırma yöntemi
de vardır.
Oysa
kişinin yorumla ortaya çıkardığını düşündüğü anlam göstergelerin ne içindedir
ne de dışındadır. Yorum anlamı, standart anlamı belirleyemez; çünkü yorum her
zaman bir projeksiyondur. Bir anlamı sadece benim keşfettiğimi söylemem, bizi
hiçbir yere götürmez yani anlamın belirlenmesinde hiçbir rolü yoktur. Bu
yorumla keşfin bir ölçütü yoktur. Bu nedenle anlamı keşfettiğini söyleyen kişi,
yorumla anlamı keşfetmeden önce göstergelere el çabukluğuyla yükler
sonra onu orada bulur. Göstergelerde olanın keşfedildiğini söylemek
çelişkilidir. Bir anlam yorumla keşfedilmişse göstergelerde yoktur; Anlam
göstergelerde ise keşfedilecek bir şeyden söz edilemez. Bu nedenle keşfedilen
anlam, göstergelerin ne içindedir ne dışındadır.
Yorum, tıpkı
dili kullanmayı öğrendiğimiz gibi öğrendiğimiz bir teknik değildir; bir
birikime de dayanmaz yani yorum yapma yeterliliği ve yetkinliği de olamaz.
Pek çok felsefî
problem yorumun bir yöntem olarak uygulanmasından kaynaklanır. Yorum ürünü bu
problemler basit kullanım hataları değildir. Onlar dilimize yerleşmiş derin
hatalardır. kelimelerimizin kullanımını yanlış tasavvur etmektir.