24 Ağustos 2019 Cumartesi

WITTGENSTEIN’IN HERMENÖTİK ELEŞTİRİSİ



Wittgenstein’a göre hermenötik anlama, grameri olmayan anlamadır bu nedenle reddedilmelidir. Çağdaş felsefede sözüm ona kaçınılmaz hermenötik dönemecin hiçbir gerçekliği yoktur.

Hermenötik bir bavul kavramdır. Bu bavulun içinde farklı hermenötikler vardır.

Başlıca hermenötik türleri şunlardır:

1. Anlamaya dayalı hermenötik: Bu, sadece bir “anlama teknolojisi”dir.

2. Derin hermenötik: İdeolojilerin eleştirisidir.

3. Spekülatif hermenötik: Dilin anlamadaki rolüne sıkı sıkıya bağlı değildir.

4. Felsefî hermenötik: Anlamın dilsel ifade biçimlerini dikkate alarak ortaya çıkarılabileceğini kabul eder.

5. Kapalı hermenötik: Anlamın sanki Tanrı’nın düşüncelerini yeniden keşfeder gibi, düşünülmüş düşünceyi deşifre etmeye çalışır.

6. Açık hermenötik: Anlamın sosyal ve tarihsel olarak belirlenmiş hayat biçimlerindeki şartlara bağlı olduğunu söyler.

Biz sadece Gadamerci ve Heideggerci felsefî hermenötiği söz konusu edeceğiz.

Öncelikle belirtelim ki, analitik gelenekle hermenötik geleneğin karşılaşması, hermenötik gelenekte merkezi sorun olan şeyi an­lamaya ilişkin döngüselliği ortaya çıkarır. Gadamer, Wittgenstein’la karşılaşması sırasında bu problemi fark eder. Hermenötiğin evrenselliği iddiası problematiktir; çünkü hermenötikte süje dile aktif bir tarzda katılır; o zaman dil çarpıtılmıştır; kendini belirleyen ve dile empoze ettiği bir dizi zorlamaların etkisine girmiştir.

Wittgenstein açısından Gadamer’in anlaması dolaylıdır yani anlam bir mesafe, tarihsel mesafe aracılığıyla verilir. Oysa Witt­genstein’a göre göre anlama doğrudandır ve kuralları izleyerek gerçekleştirilen bir eylemdir. Öte yandan Gadamerci anlama tarihsel anlamaya öncelik verirse de bunun nasıl ol­duğunu açıklayamaz. Bu durum anlamanın evrenselliği tezine aykırıdır; çünkü anlamanın tarihsel mesafede nasıl gerçekleştirilebileceğini gösteremez. Tarihsel mesafede anlama, bir yorumda gerçekleşemez; çünkü yorum, kural değildir. Yorum anlamanın bir kuralı olsaydı, çelişkili olurdu; çünkü kural, yorum olamaz. Yorumun olduğu yerde de kural yoktur. Bir kurala bağlı olması gereken anlama, kuralsız yorumun sonucu olamaz. Kuralları uygulamamızın temelinde kuralın yorum olmayan anlaşılması vardır. Eylemin kurala uygunluğunu belirlerken hemen, doğrudan ve yorumsuz karar veririz. Bu uygunluğun tespitinde üçüncü bir ögeye ihtiyaç yoktur.

Gadamer gibi anlama yorumda gerçekleşir demek, yorum kavramının kötü ve metafizik bir kullanımının sonucudur. Yorumun betimsel bir akla uygunluğu ve açıklayıcı bir değeri yoktur. Açıklayıcı ve betimleyici olduğu iddia edilen yorum, anlam kavramıyla karıştırılmıştır.

Wittgenstein açısından baktığımızda geleneğin otoritesinin olabilmesi şu koşulla mümkündür: Bu otoritenin, sadece belli bir anda kabul edilmesi gereken bir şey oluşturması. Tarihin otoritesi, etkisinin görüldüğü dil oyunundan daha fazla bir şey değildir. Dünya görüşüme onun doğruluğuna inandığım veya inandırıldığım için sahip değilim. Dünya görüşüm doğruyu ve yanlışı ayırt etmemi sağlayan, miras aldığım bir arka plandır. Gadamerci ön anlama anlamında önyargı, benim nasıl yargıya varacağımı belirleyemez. Ben şu veya bu şekilde yargıya varmak için bazı otoriteleri kabul etmeliyim.

Gadamer’e göre otorite hakikatin doğrudan bir kaynağıdır. Oysa Wittgenstein’a göre otoritenin kabulü doğru ve yanlış ay­rımını yapabilme şartıyla mümkündür; diğer deyişle insanlar sadece doğru ve yanlış düzeninde olmayan bir şey üzerinde anlaşmaları şartıyla doğru ve yanlış gibi gördükleri şey üzerinde anlaşırlar veya anlaşamazlar.

Wittgenstein açısından dil oyunlarının tarihselliğinden söz edilemez. “Yabancı bir dil oyununu ve yabancı bir hayat biçimini bildiğimiz bir dil oyunundan hareketle nasıl biliriz?” sorusunun anlamı yoktur.

Anladığımızı söylemek yine de fazla yorum yapmadığımız anlamına gelmez; sadece yorum yapmadığımızı belirtir.

Bir şeyi anladığımda olup biten şey, sembolün artık yorumlanamaması değildir; sadece yorumlamayı bıraktığımı gösterir. Yorumlayamıyorum; çünkü şimdiki imgede kendimi evimde gibi hissediyorum. Yorumladığımda düşünce yolunda gide gide ilerliyorum.

Yorum varsa, o, göstergelerde verilmiştir. Göstergeyi dışarıdan düşündüğümde farklı yorumların imkânı bana görünür ve beni meşgul eder. Her anlama göstergelerde formüle edilebilmelidir. Bir yorum gene de göstergelerde verilen bir şeydir. Bu yorum başka türlü ifade edilen diğer bir yoruma karşıttır. “Her cümlenin bir yoruma ih­tiyacı vardır.” demek isteseydik bu açıkça şu anlama gelirdi: Hiçbir cümle bir ekleme olmadan anlaşılamaz.

İyi bir yorumun ölçütü aslında bizi tatmin etmesidir yani bizi daha çok yorum yapmaktan caydırmasıdır. Wittgenstein’ın dil oyunları konuşanın aktüel olarak oynadığı oyunlardır; bu nedenle Wittgenstein dil oyunları için bir tarihsel arka plan kabul etmez; hermenötikçilerin tarihsel geleneğine ihtiyaç duymaz.

Hermenötik anlama “ufukların kaynaşması”nı gerekli gören bir önyargının tutsağıdır; dil oyunlarının gerçekleştikleri bağlamların özgünlüğünü dikkate almaz Wittgenstein tekil uygulamaların betimini tercih eder; böylece bizi arka-planın emrine girmekten kurtarır. Kullanımların pek çok bağlama dayalı betimini yapabilmemiz için evrensel hermenötiğe başvurmaktan özgürleştirir.

Wittgenstein hermenötiğe özellikle de Gadamer hermenötiğine iki noktada karşıttır. O,

1. Geçmişin ufkunun a priori ’liğine

2. Her anlamın zorunlu olarak yorumlayıcı bir özellik taşıdığı tezine kesinlikle itiraz eder.

Wittgenstein’a göre her anlamın virtüel olarak bir yorumla­mayı içermesi her anlamanın bir yorum olduğu anlamına gelmez; fakat bir anlamda anlamanın ve yorumlamanın birbirini dışladıklarını ifade eder.

Anlamak, zorunlu olarak bir sorunu temellendirmek için bütün basamakları izlemek değildir.

Anlamak, tam tersi­ne, yorumlamayı durdurmak gerektiğini kabul etmektir. Bu ne­denle anlama gelenek ufkunda bir yorumlama değildir.

Hermenötikçiler herhangi bir hakikat üzerinde değil; geleneğin hakikat olduğu üzerinde uzlaşırlar; daha doğrusu geleneğin ve otoritenin, hakikatin zamanda korunmuş ögelerini oluşturduklarına inanırlar. Bu durumda Gadamer’in yaptığı gibi, ge­leneği, ortak dili anlamayı mümkün kılan bir şart gibi görmemelidir; anlamanın ve yargılarda birlikteliğin olmazsa olmazı gibi düşünmemelidir; özel bir hakikati ortaya çıkarmak için kaynak diye görmemelidir.

Wittgenstein dil oyunlarının tümünün ideal ve evrensel bir özellik taşıdığını inanmaz; ancak bazı dil oyunlarını herkesin anlayabileceğini düşünür. Dil oyunlarında asıl özellik, bütününün her zaman ve herkesçe anlaşılmasının imkânsızlığıdır; çün­kü dil oyunlarının doğal bir temeli yoktur; onlar sadece kabul edilmiştir.

Dil oyunları geçmişin ve geleneğin ürünü olmak şöyle dursun, bu geçmiş ve bu gelenek hakkında anlamlı biçimde söyleyebildiğimiz her şeyin temelini oluşturur. Hermenötikçi aktivitesini özel bir dil oyununa göre gerçekleştirmez; uylaşımsal anlamı ve gramer kurallarını dikkate almaz; sadece doğrudan deneyimleyenemeyen belirsiz bir tarihsel süreci, konstrüksiyon olan tarihsel bir süreci izlediğini düşünür; yorumlayanın ve yorumladığı şeyin diyalogunu yöneten hiçbir dil oyunu yoktur; bu nedenle hermenötikçinin anlaması ufukların kaynaş­ması sırasında kurguladığı bir şeydir. Dil oyunlarının temeli olamamasından zorunlu bir sonuç doğar: Dil oyunlarının tarihi yoktur; hem dil oyunları hem de onların kuralları zaman dışıdır.

Wittgenstein farklı kültürlerdeki insanların dil oyunlarının bizimkinden farklı olduğunu kabul eder. Farklı dil oyunları bi­zim rasyonelitemize benzemeyen bir rasyonaliteye dayanır.

Bütün bu hermenötiklerde ortak hermenötik problem şudur: Göstergeleri anlamlı şeyler olarak yorumlamak ve betimlemek. Heidegger’e göre her açıklama, anlamada ortaya çıkar. Açıklamada dile getirilen şey ve anlamada önceden belirlenmiş şey, anlamdır.

Sabit bir uygulama, sabit bir âdet olduğu ölçüde bir gösterge panosuna göre davranırım.

Kuralı anlamak, bir yorum değildir.

 

II. Wittgenstein’a Göre Yorum


Wittgenstein yorumu Hoek’ten ve hermenötikçilerden farklı anlar. Hoek’e göre yorum,

“anlamın anlamını” belirleme ve yorumcunun kendi ideolojik düzenini metne yerleştirme aracıdır.”

Wittgenstein’a göre yoruma ilişkin bu düşünceler doğru değildir

“Anlama yorumcuyu gerektirir.” demek “At biniciye muhtaçtır.” demeye benzer.

Hermenötik yorum, anlamanın koşulu sayılamaz. Yorumun duracağı nihai ve kesin anlam yoktur; yorumun son bulacağı bir sınırdan söz edilemez. Yorumlamanın sınırı olmadığı gibi te­meli de yoktur. Temelsiz yorumu başka yorumlara dayandırmak zorunda kalırız.

Yorumun döngüsellik dışında bir başka riski de şudur: Her yorumlama kendinin örtük biçimde kurala uygun olduğunu söyler. Oysa bütün yorumlarda tıpkı bir gramer kuralı gibi bulunan uylaşımsal bir kural yoktur. Bu nedenle kuralı olan bir yorum olamaz, sonuçta yorumlamada kurala uygunluktan söz edemeyiz.

Yorumun kuralı olmadığı gibi kuralın yorumu da yoktur. Wittgenstein’a göre yorum, kuralın anlamını bildiremez; kuralı uygulamanın ardından da ortaya çıkmaz. Kuralın anlamını yorumla belirleseydik kurallarımız olmazdı; çünkü kural çok farklı şekillerde yorumlanabilirdi.

Yorumlamaya, dil oyunlarından esinlenerek göstergeleri veya cümleleri yorumlama oyunları denebilir. Yorumlama oyunlarında kişi, anlamı sürekli sorgular; sorgularken kendi varsayımlarından hareket eder; kesin olmayan riskli bir yaklaşımı otantik derinleştirme diye görür. Bağlama rağmen yorum ya­par.

Bir yorum göstergelerde verilir. Bir yorum farklı bir yoruma karşıttır. “Her cümle yorumu gerektirir.” demek, yorum olmadan hiçbir cümle anlaşılmaz, demektir.

Hermenötik oyunda yorumla belirlenen anlam,

Kumarda bir zar atışının değerinin ne olacağına bir başka zar atışı ile karar vermeye benzer.

Anlam bir içerik, bağlam da bir çerçeve gibidir. Anlam yorumlanamadığı gibi bağlam da yorumlanamaz; yorumla belirlenemez; yer, zaman ve şahıs zamirleri gibi bir takım gerçekleştiricilerle verilir; belirsiz, ama yorumla belirlenebilecek hiçbir bağlam olamaz.

Dilin doğru kullanımı yoruma izin vermez; daha doğrusu yorumlama ihtiyacı ortaya çıkarmaz. Dili doğru biçimde öğrenip kullananlar anlamı objektif biçimde ifade etme ve dinleyenler de objektif biçimde anlama kapasitesi kazanmış ki­şilerdir.

Doğru kullanılan göstergenin yer aldığı sözce, bir imge verir. Bu imgeyi tereddütsüzce kullanırız; yoruma hiç ihtiyaç duy­mayız.

Yorumların yorum olmak bakımından birbirinden farkları yoktur; eksik yorumdan, yanlış yorumdan izlenim ile karışan yorumdan, alternatif yorumdan söz edemeyiz.

İnsanlar şöyle söylemeyi yeğler: Her gösterge yorumlanabilir; ama anlam yorumlanabilir olmamalıdır; bu, son yorumdur.

Oysa yorumlanacak bir gösterge şöyle imkânsız bir tezi ileri sürer: Kimi göstergeler kısmen kapalıdır ve onu yorumlamak gerekir. Oysa Wittgenstein’a göre kısmen ya da tamamen kapalı bir gösterge olamaz. Bir kelime göstergeyse kapalı; kapalıysa gösterge değildir. Ancak doğru öğrenilmemiş ya da doğru kulla­nılmamış gösterge vardır. Göstergenin özü açık olmaktır.

Yorumlamak, göstergeleri değiş tokuş etmek değildir. Bir göstergenin yerine başka bir göstergeyi koyduğumuzda yorumlamış olmayız; bir kelimenin yerine başka bir kelimeyi yazarız, diğer deyişle bir çeviri yaparız.

Açıkça görülüyor ki, Wittgenstein’da yorumlama, göstergeleri anlamak için bir tür imgeye çevirmektir.

Kodlanmış ya da kapalı göstergeler, gündelik dile çevrilebilmek için hermenötik bir yorum değil; çeviri gereklidir. Çeviri yaptığınızda size sadece gramer kılavuzluk eder.

Yorum bireysel bir keşif gibi değildir.

Her keşif bir yöntemle yapılır ya da bir sorunun olduğu yerde bir araştırma yöntemi de vardır.

Oysa kişinin yorumla ortaya çıkardığını düşündüğü anlam göstergelerin ne içindedir ne de dışındadır. Yorum anlamı, standart anlamı belirleyemez; çünkü yo­rum her zaman bir projeksiyondur. Bir anlamı sadece benim keşfettiğimi söylemem, bizi hiçbir yere götürmez yani anlamın belirlenmesinde hiçbir rolü yoktur. Bu yorumla keşfin bir ölçütü yoktur. Bu nedenle anlamı keşfettiğini söyleyen kişi, yorumla anlamı keşfetmeden önce göstergelere el çabukluğuyla yükler sonra onu orada bulur. Göstergelerde olanın keşfedildiğini söylemek çelişkilidir. Bir anlam yorumla keşfedilmişse göstergelerde yoktur; Anlam göstergelerde ise keşfedilecek bir şeyden söz edilemez. Bu nedenle keşfedilen anlam, göstergelerin ne içindedir ne dışındadır.

Yorum, tıpkı dili kullanmayı öğrendiğimiz gibi öğrendiğimiz bir teknik değildir; bir birikime de dayanmaz yani yorum yapma yeterliliği ve yetkinliği de olamaz.

Pek çok felsefî problem yorumun bir yöntem olarak uygulanmasından kaynaklanır. Yorum ürünü bu problemler basit kullanım hataları değildir. Onlar dilimize yerleşmiş derin hatalardır. keli­melerimizin kullanımını yanlış tasavvur etmektir.