19 Temmuz 2021 Pazartesi

ANLAM YORUMLA BELİRLENEMEZ

 

Anlam ve Yorum

 

Anlam konusunda söyleyeceklerimizi anlamın yorumlamayla ortaya çıkıp çıkmayacağı konusuna değinerek bitirmek istiyorum. Dil felsefesi açısından anlam yorumla anlaşılamaz. “Anlama yorumcuyu gerektirir.” demek “At biniciye muhtaçtır.” demeye benzer.   Yorum, anlamanın koşulu sayılamaz. Yorumun duracağı nihai ve kesin anlam yoktur; yorumun son bulacağı bir sınırdan söz edilemez. Yorumlamanın sınırı olmadığı gibi te­meli de yoktur. Temelsiz yorumu başka yorumlara dayandırmak zorunda kalırız. Yorumun başka bir yoruma dayanması geri gitmedir.

Yorumun döngüsellik dışında bir başka riski de şudur: Her yorumlama kendinin örtük biçimde kurala uygun olduğunu söyler. Oysa bütün yorumlarda tıpkı bir gramer kuralı gibi bulunan uylaşımsal bir kural yoktur. Bu nedenle kuralı olan bir yorum olamaz, sonuçta yorumlamada kurala uygunluktan söz edemeyiz.

Yorumun kuralı olmadığı gibi kuralın yorumu da yoktur. Yorum, kuralın anlamını bildiremez; kuralı uygulamanın ardından da ortaya çıkmaz. Kuralın anlamını yorumla belirleseydik kurallarımız olmazdı; çünkü kural çok farklı şekillerde yorumlanabilirdi. O takdirde uygulanacak bir kurala sahip olamazdık Kural, uygulamasında öğrenilir ve uygulanır. Kuralı doğru uygulamışsak, yorum gereksizdir. Kuralla­rı kullanmamızın temelinde kuralı anlama biçimimiz vardır; bu anlama biçimi de yorum değildir.

Yorumlayan kişi, yorum yaparken kendi varsayımlarından hareket eder; kesin olmayan riskli bir yaklaşımı otantik derinleştirme diye görür. Bağlama rağmen yorum ya­par.

Dilin doğru kullanımı ve bağlama uygunluk yorumu dışlar. Bir ödül töreninde vereceği plaketi yere düşüren bir sunucu için söylenen “O, utancından kıpkırmızı kesildi.” şeklindeki dil oyunu alalım. Bu dil oyunu doğru oynanmıştır. Doğru oynanmış dil oyunuyla hermenötik yorum anlamsız hale gelir.

Anlamı yorumla belirleme, kumarda bir zar atışının değerinin ne olacağına bir başka zar atışı ile karar vermeye benzer.

Biz dili kullanırken sözcelere kullanım kurallarına uyarak anlam veririz; bu anlam verme zorunlu olarak bir yoruma bağlı değildir. Doğru kullanılan sözcelerin anlamları objektif biçimde anlaşılabilir. Dilin doğru kullanımı yoruma izin vermez; daha doğrusu yorumlama ihtiyacı ortaya çıkarmaz. Dili doğru biçimde öğrenip kullananlar anlamı objektif biçimde ifade etme ve dinleyenler de objektif biçimde anlama kapasitesi kazanmış ki­şilerdir.

Doğru kullanılan göstergenin yer aldığı sözce, bir imge verir. Bu imgeyi tereddütsüzce kullanırız; yoruma hiç ihtiyaç duy­mayız.  Göstergeler bir dilin kurallarına itaat eder.  Kurallar göstergelerin kullanımlarını belirler. Göstergelerin dilin kurallarıyla ilişkileri belirlenmeden fonksiyonları da anlaşılamaz.

Göstergelerin uylaşımsal kuralları vardır. Bu kuralları öğrenip onlara riayet edersek, göstergeler bize kılavuzluk eder. Bu kılavuzluk sayesinde ifadeyi anlarız.  Kuralların mekanizmalık ettiği ve göstergelerin tüm kullanımlarını yönettiği anlamada, hipotetik hiçbir şey yoktur. Bir şeyi anladığımda bu, benim için tümüyle açıktır. Anlamın hi­potetik olmadığını kanıtlayan şey başka bir dili öğrenmemizdir. İnsanların, dilleri farklı olsa da pek çok ortak davranışı vardır. Bütün insanlarda ortak davranma, biçimi bilinmeyen bir dili anlamamızı sağlayan bir referans sistemi oluşturur.

Bu referans sistemi de bir teorinin yani yorumun sonucu değildir.

Anlamanın doğruluk koşulları vardır. Bir sözcenin hangi koşullarda doğru olduğunu biliriz. Bu koşulları yerine getiren sözceler anlamlıdır.

Mimikler ve jestler iletişim biçimleridir; anlamın ve anlamanın analizinde paradigma rolü oynar. Jestlerle ve mimiklerle anlatılan ve anlaşılan ifadeler sezgiye karşıttır. Bir jest veya mimik, çözdüğünden daha çok problem çıkaran uzun bir söylemden daha anlamlıdır. Bazen jestlerle ve mimiklerle ifade iyileştirilebilir; ama bunlar yorumlanamaz.

Bu, sadece sözceler için değil; jestler ve mimikler gibi bedensel durumlar için de geçerlidir. Bir tartışma ortamında yüzü öfke dolu bir insanın bıçağı karşısındakine sallamasının ya da bir timsahın ağzını kocaman açıp hızla nehir kenarındaki kişiye doğru ilerlemesinin anlamı bir tehdittir. Bunların tehdit oldukları yorumdan çıkarılmaz; içinde bulunulan durum yani doğruluk koşulları bunların tehdit olduklarını anlamaya yeter.

Öte yandan bir folklorcunun Hançer Barı oynarken hançerlerini karşıdaki kişiye çok tehlikeli biçimde sallamasını ne karşısındaki oyuncu ne de oyunu izleyenler bir saldırı diye nitelemez. Hançerlerin izleyicilerin yüreklerini ağızlarına getirecek tarzda tehlikeli biçimde kullanılması sadece gösterinin bir parçasıdır. Bıçak sallamanın anlamı açıktır ve buna ilişkin bir hipotez oluşturulamaz. Oyundaki hareketler anlamları çok iyi belirlenmiş ifadeler gibidir. Bağlam başka türlü anlamaya ve yoruma izin vermez.

Yorumlanan sözcenin doğruluk koşulları yoktur. Onu doğru ya­pan koşulları bilemeyiz. Bu nedenle yorum doğrulanabilir veya yanlışlanabilir hipotez değildir.

Yorumlama ne sözcelemeye eklenen bir eylemdir ne de bir çeviri edimidir. Anlama bir süreçte gerçekleşir. Aynı şekilde açıklamak ve bir açıklamayı anlamak bir süreçten ayrı düşünülemez. Oysa yorumlamada anlamayla sonuçlanan bir süreç yoktur; anlam bir kararla belirlenir. Kuşkusuz yorumcu anlamın bu olduğuna karar verirken bir zihinsel süreç yaşar; ama bu süreç tamamlanmaz; anlamın belirsizliğinin tespitiyle durur. Yorumcu bundan sonra anlamın koşullarını dikkate almadan bir karar verir ve bir sıçrama ha­reketiyle bu süreci tamamlar.

Yorumların yorum olmak bakımından birbirinden farkları yoktur; eksik yorumdan, yanlış yorumdan izlenim ile karışan yorumdan, alternatif yorumdan söz edemeyiz.

Yorum meşru olmasa da bana imgeleyebileceğim bir durumu belirtir. Onun bir referansı; sözünü ettiği bir olgu durumu vardır. Ancak bu, söz konusu durumun gerçek olduğu anlamına gelemez. Yorumla belirlenen olgu durumu sadece yorumlayanın imgelemesinden ibarettir. Fakat bir müzik parçasının veya resmin yorumunu kolay kolay imgeleyemem.

İnsanlar şöyle söylemeyi yeğler: Her gösterge yorumlanabilir; ama anlam yorumlanabilir olmamalıdır; bu, son yorumdur.

Doğru seçilmeyen göstergeyi yorumlayarak betim ya­pamayız; iletişimde bulunamayız ve bir şeyi imgelemeyiz. Bunları yapmak için uygun olmayan göstergenin yerine uygun olan bir başka gösterge koyarız. Bu da yorum değildir ve kullanım hatasının giderilmesidir. Uygun ya da uygunlaştırılmış göstergelerden oluşan sözceler ise, belirlenen amacı gerçekleştirir yani betim yapar, mesajı iletir ya da imgelemeyi sağlar. Bu nedenle yorumlanmaları gerekmez.

   Yorumlamak, göstergeleri değiş tokuş etmek değildir. Bir göstergenin yerine başka bir göstergeyi koyduğumuzda yorumlamış olmayız; bir kelimenin yerine başka bir kelimeyi yazarız, diğer deyişle bir çeviri yaparız.

Göstergenin anlamı göstergeyi duyduğumuzda ya da gördüğümüzde zihinlerimizde oluşturulmuş bir imgedir. Betimlediği­miz yöntem, göstergenin yerine başka bir göstergeyi koymak değildir. Bu yöntem gördüğümüz bir dış ob­jenin örneğin bir resmin ya da modelin yerine zihinsel bir imgeyi koymaktır. Yazılı gösterge veya imgelenen resim canlıdır. Çünkü bir göstergenin yerine bir zihinsel imgeyi koymayı düşündüğünüzde, imge gizli bir şey olmaktan çıkar; doğrusu cümleye verebileceği kadar hayat verir. Fakat bir göstergenin yerine başka bir göstergeyi koyduğumuzda artık yeni gösterge cümleye vermesi gereken hayatı veremez.

Değiş tokuş etmenin yorum olmadığını gösteren en iyi örnek mors alfabesidir. Mors alfabesiyle yazılmış bir telgrafı alalım. Bu telgrafı okuyan kişi mors alfabesiyle yazılmış kelimeleri yorumlamaz; onları kendi dilindeki kelimelere dönüştürür; anlamak için onlar hakkında bir imge oluşturur.

Yorumlama, göstergeleri anlamak için bir tür imgeye çevirmektir. Kodlanmış ya da kapalı göstergeler, gündelik dile çevrilebilmek için hermenötik bir yorum değil; çeviri gereklidir. Çeviri yaptığınızda size sadece gramer kılavuzluk eder.

Yorumda bazen göstergeler psikolojileştirilir. Farklı farklı göstergeler sürekli olarak bir ve aynı şekilde okunursa, bu bir alfabe icadıdır.

Yorum göstergelerin olası anlamlarından birini belirlemek de değildir. Çünkü diğer anlamlardan sadece birinin daha olası olduğunu belirlemeye izin veren ölçüt yoktur. Olası anlam bu nedenle gösterge dışı bir ölçütü işin içine katar. Göstergenin anlamı, uylaşımsaldır. Göstergeyi uylaşıma uygun kullanırız ve onun sadece uylaşımda verilen anlamını anlayabiliriz. Örneğin neye kırmızı deneceğine karar veren uylaşımdır. Uylaşımsallık ise, yorumu geçersiz kılar.

Yorum bireysel bir keşif gibi değildir. Her keşif bir yöntemle yapılır ya da bir sorunun olduğu yerde bir araştırma yöntemi de vardır. Oysa kişinin yorumla ortaya çıkardığını düşündüğü anlam keşif değildir; çünkü yöntemi yoktur;  göstergelerin ne içindedir ne de dışındadır.  Yorumla keşfedildiği düşünülen anlam, sadece yorumcunun imgelediği; ama başkalarının görmediği bir evin betimi gibidir.

Yorum anlamı, standart anlamı belirleyemez; çünkü yo­rum her zaman bir projeksiyondur. Bir anlamı sadece benim keşfettiğimi söylemem, bizi hiçbir yere götürmez yani anlamın belirlenmesinde hiçbir rolü yoktur. Bu yorumla keşfin bir ölçütü yoktur. Bu nedenle anlamı keşfettiğini söyleyen kişi, yorumla anlamı keşfetmeden önce göstergelere el çabukluğuyla yükler sonra onu orada bulur. Göstergelerde olanın keşfedildiğini söylemek çelişkilidir. Bir anlam yorumla keşfedilmişse göstergelerde yoktur; anlam göstergelerde ise keşfedilecek bir şeyden söz edilemez. Bu nedenle keşfedilen anlam, göstergelerin ne içindedir ne dışındadır.

Göstergelerdeki anlamı yorumla keşfettiğini söyleyen, tıpkı herkesin bildiği objeye bakıp yeni bir obje gördüğünü söyleyen kişiye benzer. Yorumla keşfedilen anlam, ancak gramerin, yoru­muyla belirlenir; ancak gramerin yorumu, gramer dışı yolla ya­pılan artık gramer olmayan bir gramerdir; havada olan bir gramerdir. Bu gramer tıpkı ressamların asla bilmedikleri bir re­sim yapma biçimine, yeni bir metre icadına benzer.

Bir göstergenin kullanımını söylemek yerine “göstergeleri yorumlamak”; bir renk kırmızı olmadığı halde “Kırmızıdır.” demek gibidir.

Hermenötikçilerin göstergeyi yorumlamak gerektiği iddiaları bir septisizm değildir; çünkü hermenötikçiler yorumlamaya ça­lıştıkları göstergenin gösterge olduğunu kabul ederler. Oysa septikler bir adım daha ileri giderler ve göstergeyi kabul etmeyi reddederler.

Yorumla anlamı keşfedemediğimiz gibi niyeti de ortaya çıkaramayız. Niyet açıkça ifade edilmişse veya eylemlerde görünüyorsa yoruma ihtiyaç yoktur. Bu durumların dışında ni­yet otomatik olarak belirlenemez.

Niyet yorumla anlaşılamaz; ancak konuşan kişinin açıklamasıyla ortaya çıkarılabilir. Açıklanan bir niyetin yorumu yapılamaz; çünkü niyet bize anlamı değil; amacı verir. Bir niyeti keşfettiğimizde bir ey­lemin niye yapıldığını anlarız. Anlaşılan bir niyetin daha ötesine geçilemez. Anlaşılan bir niyet mantıksal değil; psikolojik bir sondur. Niyet bir duygu bir ruh hali bir duyum ya da imge değildir. O, bir bilinç durumu da değildir. Onun gerçek sürekliliği yoktur.

Yorum, tıpkı dili kullanmayı öğrendiğimiz gibi öğrendiğimiz bir teknik değildir; bir birikime de dayanmaz yani yorum yapma yeterliliği ve yetkinliği de olamaz.

Pek çok felsefî problem yorumun bir yöntem olarak uygulanmasından kaynaklanır. Yorum ürünü bu problemler basit kullanım hataları değildir. Onlar dilimize yerleşmiş derin hatalardır. Dilimiz ne kadar önemliyse, o hatalar da o kadar önemlidir.

Yorum yanlış kullanımları meşrulaştıramaz ve onlara bir mantık kazandıramaz. Yanlış kullanımların sıklığı ve yaygınlığı yorumla normal kullanım şekline dönüştürülemez. İfadelerimizin mantığının yanlış yorumu her zaman yanlış yorumdur; yorum, keli­melerimizin kullanımını yanlış tasavvur etmektir.

Bir ifade kelimelere yapışık olmalıdır yani kelimelerden hareketle gerçekleştirilmelidir.

Hermenötik, anlamanın gerçekleştiği atmosferi betimleyemez; çünkü bir atmosferin betimi, dilin gündelik kullanımının dışında kullanılmasıdır. Atmosferi betimlemeye çalışmak, anlaşılanı yorumlamaktır; psişik bir eylemdir ve bu yüzden bir betim değildir.

Biz dili içgüdüsel olarak doğru kullanırız; hermenötikçiler gibi yaptığımızda dili yanlış kullanırız. Kural ve uygulaması arasına üçüncü bir ögenin yani yorumcunun girmesi doğru değildir. Anlamanın bir yorum sonunda ortaya çıktığını söylemek, yorum kavramını metafizik ve kötü biçimde yorumlamaktır. Yorum kavramında sadece bu kavram, anlam kavramı ile karışmadığı takdirde be­timsel bir akla uygunluk ve açıklayıcı bir değer vardır.