Anlam ve Yorum
Anlam konusunda söyleyeceklerimizi
anlamın yorumlamayla ortaya çıkıp çıkmayacağı konusuna değinerek bitirmek
istiyorum. Dil felsefesi açısından anlam yorumla anlaşılamaz. “Anlama yorumcuyu gerektirir.” demek
“At biniciye muhtaçtır.” demeye benzer. Yorum, anlamanın koşulu sayılamaz. Yorumun
duracağı nihai ve kesin anlam yoktur; yorumun son bulacağı bir sınırdan söz edilemez.
Yorumlamanın sınırı olmadığı gibi temeli de yoktur. Temelsiz yorumu başka
yorumlara dayandırmak zorunda kalırız. Yorumun başka bir yoruma dayanması geri
gitmedir.
Yorumun döngüsellik
dışında bir başka riski de şudur: Her yorumlama kendinin örtük biçimde kurala
uygun olduğunu söyler. Oysa bütün yorumlarda tıpkı bir gramer kuralı gibi
bulunan uylaşımsal bir kural yoktur. Bu nedenle kuralı olan bir yorum olamaz, sonuçta
yorumlamada kurala uygunluktan söz edemeyiz.
Yorumun kuralı olmadığı
gibi kuralın yorumu da yoktur. Yorum, kuralın anlamını bildiremez; kuralı
uygulamanın ardından da ortaya çıkmaz. Kuralın anlamını yorumla belirleseydik
kurallarımız olmazdı; çünkü kural çok farklı şekillerde yorumlanabilirdi. O
takdirde uygulanacak bir kurala sahip olamazdık Kural, uygulamasında öğrenilir
ve uygulanır. Kuralı doğru uygulamışsak, yorum gereksizdir. Kuralları
kullanmamızın temelinde kuralı anlama biçimimiz vardır; bu anlama biçimi de
yorum değildir.
Yorumlayan kişi, yorum
yaparken kendi varsayımlarından hareket eder; kesin olmayan riskli bir
yaklaşımı otantik derinleştirme diye görür. Bağlama rağmen yorum yapar.
Dilin doğru kullanımı ve
bağlama uygunluk yorumu dışlar. Bir ödül töreninde vereceği plaketi yere
düşüren bir sunucu için söylenen “O, utancından kıpkırmızı kesildi.” şeklindeki
dil oyunu alalım. Bu dil oyunu doğru oynanmıştır. Doğru oynanmış dil oyunuyla
hermenötik yorum anlamsız hale gelir.
Anlamı yorumla belirleme,
kumarda bir zar atışının değerinin ne olacağına bir başka zar atışı ile karar
vermeye benzer.
Biz dili kullanırken
sözcelere kullanım kurallarına uyarak anlam veririz; bu anlam verme zorunlu
olarak bir yoruma bağlı değildir. Doğru kullanılan sözcelerin anlamları
objektif biçimde anlaşılabilir. Dilin doğru kullanımı yoruma izin vermez; daha
doğrusu yorumlama ihtiyacı ortaya çıkarmaz. Dili doğru biçimde öğrenip
kullananlar anlamı objektif biçimde ifade etme ve dinleyenler de objektif
biçimde anlama kapasitesi kazanmış kişilerdir.
Doğru kullanılan
göstergenin yer aldığı sözce, bir imge verir. Bu imgeyi tereddütsüzce
kullanırız; yoruma hiç ihtiyaç duymayız. Göstergeler bir dilin kurallarına itaat eder. Kurallar göstergelerin kullanımlarını belirler.
Göstergelerin dilin kurallarıyla ilişkileri belirlenmeden fonksiyonları da
anlaşılamaz.
Göstergelerin uylaşımsal
kuralları vardır. Bu kuralları öğrenip onlara riayet edersek, göstergeler bize
kılavuzluk eder. Bu kılavuzluk sayesinde ifadeyi anlarız. Kuralların mekanizmalık ettiği ve
göstergelerin tüm kullanımlarını yönettiği anlamada, hipotetik hiçbir şey
yoktur. Bir şeyi anladığımda bu, benim için tümüyle açıktır. Anlamın hipotetik
olmadığını kanıtlayan şey başka bir dili öğrenmemizdir. İnsanların, dilleri
farklı olsa da pek çok ortak davranışı vardır. Bütün insanlarda ortak davranma,
biçimi bilinmeyen bir dili anlamamızı sağlayan bir referans sistemi oluşturur.
Bu referans sistemi de
bir teorinin yani yorumun sonucu değildir.
Anlamanın doğruluk
koşulları vardır. Bir sözcenin hangi koşullarda doğru olduğunu biliriz. Bu
koşulları yerine getiren sözceler anlamlıdır.
Mimikler ve jestler
iletişim biçimleridir; anlamın ve anlamanın analizinde paradigma rolü oynar.
Jestlerle ve mimiklerle anlatılan ve anlaşılan ifadeler sezgiye karşıttır. Bir
jest veya mimik, çözdüğünden daha çok problem çıkaran uzun bir söylemden daha
anlamlıdır. Bazen jestlerle ve mimiklerle ifade iyileştirilebilir; ama bunlar
yorumlanamaz.
Bu, sadece sözceler için
değil; jestler ve mimikler gibi bedensel durumlar için de geçerlidir. Bir
tartışma ortamında yüzü öfke dolu bir insanın bıçağı karşısındakine
sallamasının ya da bir timsahın ağzını kocaman açıp hızla nehir kenarındaki
kişiye doğru ilerlemesinin anlamı bir tehdittir. Bunların tehdit oldukları
yorumdan çıkarılmaz; içinde bulunulan durum yani doğruluk koşulları bunların
tehdit olduklarını anlamaya yeter.
Öte yandan bir
folklorcunun Hançer Barı oynarken hançerlerini karşıdaki kişiye çok tehlikeli
biçimde sallamasını ne karşısındaki oyuncu ne de oyunu izleyenler bir saldırı
diye nitelemez. Hançerlerin izleyicilerin yüreklerini ağızlarına getirecek
tarzda tehlikeli biçimde kullanılması sadece gösterinin bir parçasıdır. Bıçak
sallamanın anlamı açıktır ve buna ilişkin bir hipotez oluşturulamaz. Oyundaki
hareketler anlamları çok iyi belirlenmiş ifadeler gibidir. Bağlam başka türlü
anlamaya ve yoruma izin vermez.
Yorumlanan sözcenin
doğruluk koşulları yoktur. Onu doğru yapan koşulları bilemeyiz. Bu nedenle
yorum doğrulanabilir veya yanlışlanabilir hipotez değildir.
Yorumlama ne sözcelemeye eklenen bir eylemdir ne de bir çeviri edimidir. Anlama
bir süreçte gerçekleşir. Aynı şekilde açıklamak ve bir açıklamayı anlamak bir
süreçten ayrı düşünülemez. Oysa yorumlamada anlamayla sonuçlanan bir süreç
yoktur; anlam bir kararla belirlenir. Kuşkusuz yorumcu anlamın bu olduğuna
karar verirken bir zihinsel süreç yaşar; ama bu süreç tamamlanmaz; anlamın
belirsizliğinin tespitiyle durur. Yorumcu bundan sonra anlamın koşullarını
dikkate almadan bir karar verir ve bir sıçrama hareketiyle bu süreci tamamlar.
Yorumların yorum olmak
bakımından birbirinden farkları yoktur; eksik yorumdan, yanlış yorumdan izlenim
ile karışan yorumdan, alternatif yorumdan söz edemeyiz.
Yorum meşru olmasa da
bana imgeleyebileceğim bir durumu belirtir. Onun bir referansı; sözünü ettiği
bir olgu durumu vardır. Ancak bu, söz konusu durumun gerçek olduğu anlamına
gelemez. Yorumla belirlenen olgu durumu sadece yorumlayanın imgelemesinden
ibarettir. Fakat bir müzik parçasının veya resmin yorumunu kolay kolay
imgeleyemem.
İnsanlar şöyle söylemeyi yeğler: Her
gösterge yorumlanabilir; ama anlam yorumlanabilir olmamalıdır; bu, son yorumdur.
Doğru seçilmeyen
göstergeyi yorumlayarak betim yapamayız; iletişimde bulunamayız ve bir şeyi
imgelemeyiz. Bunları yapmak için uygun olmayan göstergenin yerine uygun olan
bir başka gösterge koyarız. Bu da yorum değildir ve kullanım hatasının
giderilmesidir. Uygun ya da uygunlaştırılmış göstergelerden oluşan sözceler ise,
belirlenen amacı gerçekleştirir yani betim yapar, mesajı iletir ya da
imgelemeyi sağlar. Bu nedenle yorumlanmaları gerekmez.
Yorumlamak, göstergeleri değiş tokuş etmek
değildir. Bir göstergenin yerine başka bir göstergeyi koyduğumuzda yorumlamış
olmayız; bir kelimenin yerine başka bir kelimeyi yazarız, diğer deyişle bir
çeviri yaparız.
Göstergenin anlamı göstergeyi
duyduğumuzda ya da gördüğümüzde zihinlerimizde oluşturulmuş bir imgedir. Betimlediğimiz
yöntem, göstergenin yerine başka bir göstergeyi koymak değildir. Bu yöntem
gördüğümüz bir dış objenin örneğin bir resmin ya da modelin yerine zihinsel
bir imgeyi koymaktır. Yazılı gösterge veya imgelenen resim canlıdır. Çünkü bir
göstergenin yerine bir zihinsel imgeyi koymayı düşündüğünüzde, imge gizli bir
şey olmaktan çıkar; doğrusu cümleye verebileceği kadar hayat verir. Fakat bir
göstergenin yerine başka bir göstergeyi koyduğumuzda artık yeni gösterge
cümleye vermesi gereken hayatı veremez.
Değiş tokuş etmenin yorum olmadığını
gösteren en iyi örnek mors alfabesidir. Mors alfabesiyle yazılmış bir telgrafı
alalım. Bu telgrafı okuyan kişi mors alfabesiyle yazılmış kelimeleri yorumlamaz;
onları kendi dilindeki kelimelere dönüştürür; anlamak için onlar hakkında bir
imge oluşturur.
Yorumlama, göstergeleri
anlamak için bir tür imgeye çevirmektir. Kodlanmış ya da kapalı göstergeler, gündelik
dile çevrilebilmek için hermenötik bir yorum değil; çeviri gereklidir. Çeviri
yaptığınızda size sadece gramer kılavuzluk eder.
Yorumda bazen göstergeler
psikolojileştirilir. Farklı farklı göstergeler sürekli olarak bir ve aynı
şekilde okunursa, bu bir alfabe icadıdır.
Yorum göstergelerin olası
anlamlarından birini belirlemek de değildir. Çünkü diğer anlamlardan sadece
birinin daha olası olduğunu belirlemeye izin veren ölçüt yoktur. Olası anlam bu
nedenle gösterge dışı bir ölçütü işin içine katar. Göstergenin anlamı, uylaşımsaldır.
Göstergeyi uylaşıma uygun kullanırız ve onun sadece uylaşımda verilen anlamını
anlayabiliriz. Örneğin neye kırmızı deneceğine karar veren uylaşımdır. Uylaşımsallık
ise, yorumu geçersiz kılar.
Yorum bireysel bir keşif
gibi değildir. Her keşif bir yöntemle yapılır ya da bir sorunun olduğu yerde
bir araştırma yöntemi de vardır. Oysa kişinin yorumla ortaya çıkardığını
düşündüğü anlam keşif değildir; çünkü yöntemi yoktur; göstergelerin ne içindedir ne de dışındadır. Yorumla keşfedildiği düşünülen anlam, sadece yorumcunun
imgelediği; ama başkalarının görmediği bir evin betimi gibidir.
Yorum anlamı, standart
anlamı belirleyemez; çünkü yorum her zaman bir projeksiyondur. Bir anlamı
sadece benim keşfettiğimi söylemem, bizi hiçbir yere götürmez yani anlamın
belirlenmesinde hiçbir rolü yoktur. Bu yorumla keşfin bir ölçütü yoktur. Bu
nedenle anlamı keşfettiğini söyleyen kişi, yorumla anlamı keşfetmeden önce
göstergelere el çabukluğuyla yükler sonra onu orada bulur. Göstergelerde
olanın keşfedildiğini söylemek çelişkilidir. Bir anlam yorumla keşfedilmişse
göstergelerde yoktur; anlam göstergelerde ise keşfedilecek bir şeyden söz
edilemez. Bu nedenle keşfedilen anlam, göstergelerin ne içindedir ne dışındadır.
Göstergelerdeki anlamı
yorumla keşfettiğini söyleyen, tıpkı herkesin bildiği objeye bakıp yeni bir
obje gördüğünü söyleyen kişiye benzer. Yorumla keşfedilen anlam, ancak gramerin,
yorumuyla belirlenir; ancak gramerin yorumu, gramer dışı yolla yapılan artık
gramer olmayan bir gramerdir; havada olan bir gramerdir. Bu gramer tıpkı
ressamların asla bilmedikleri bir resim yapma biçimine, yeni bir metre icadına
benzer.
Bir göstergenin kullanımını söylemek yerine
“göstergeleri yorumlamak”; bir renk kırmızı olmadığı halde “Kırmızıdır.” demek
gibidir.
Hermenötikçilerin
göstergeyi yorumlamak gerektiği iddiaları bir septisizm değildir; çünkü
hermenötikçiler yorumlamaya çalıştıkları göstergenin gösterge olduğunu kabul
ederler. Oysa septikler bir adım daha ileri giderler ve göstergeyi kabul etmeyi
reddederler.
Yorumla anlamı
keşfedemediğimiz gibi niyeti de ortaya çıkaramayız. Niyet açıkça ifade
edilmişse veya eylemlerde görünüyorsa yoruma ihtiyaç yoktur. Bu durumların
dışında niyet otomatik olarak belirlenemez.
Niyet yorumla anlaşılamaz;
ancak konuşan kişinin açıklamasıyla ortaya çıkarılabilir. Açıklanan bir niyetin
yorumu yapılamaz; çünkü niyet bize anlamı değil; amacı verir. Bir niyeti
keşfettiğimizde bir eylemin niye yapıldığını anlarız. Anlaşılan bir niyetin
daha ötesine geçilemez. Anlaşılan bir niyet mantıksal değil; psikolojik bir
sondur. Niyet bir duygu bir ruh hali bir duyum ya da imge değildir. O,
bir bilinç durumu da değildir. Onun gerçek sürekliliği yoktur.
Yorum, tıpkı dili
kullanmayı öğrendiğimiz gibi öğrendiğimiz bir teknik değildir; bir birikime de
dayanmaz yani yorum yapma yeterliliği ve yetkinliği de olamaz.
Pek çok felsefî problem
yorumun bir yöntem olarak uygulanmasından kaynaklanır. Yorum ürünü bu
problemler basit kullanım hataları değildir. Onlar dilimize yerleşmiş derin
hatalardır. Dilimiz ne kadar önemliyse, o hatalar da o kadar önemlidir.
Yorum yanlış kullanımları
meşrulaştıramaz ve onlara bir mantık kazandıramaz. Yanlış kullanımların sıklığı
ve yaygınlığı yorumla normal kullanım şekline dönüştürülemez. İfadelerimizin
mantığının yanlış yorumu her zaman yanlış yorumdur; yorum, kelimelerimizin
kullanımını yanlış tasavvur etmektir.
Bir ifade kelimelere
yapışık olmalıdır yani kelimelerden hareketle gerçekleştirilmelidir.
Hermenötik, anlamanın
gerçekleştiği atmosferi betimleyemez; çünkü bir atmosferin betimi, dilin
gündelik kullanımının dışında kullanılmasıdır. Atmosferi betimlemeye çalışmak, anlaşılanı
yorumlamaktır; psişik bir eylemdir ve bu yüzden bir betim değildir.
Biz dili içgüdüsel olarak
doğru kullanırız; hermenötikçiler gibi yaptığımızda dili yanlış kullanırız. Kural
ve uygulaması arasına üçüncü bir ögenin yani yorumcunun girmesi doğru değildir.
Anlamanın bir yorum sonunda ortaya çıktığını söylemek, yorum kavramını
metafizik ve kötü biçimde yorumlamaktır. Yorum kavramında sadece bu kavram, anlam
kavramı ile karışmadığı takdirde betimsel bir akla uygunluk ve açıklayıcı bir
değer vardır.