Lengüistik Fenomenoloji
Yukarıda demiştik ki, dil felsefesi
ister mantıkçı tarzda isterse gündelik dil analizi şeklinde yapılsın, yöntem
olmaktan çok bir paradigmadır. Oysa Austin kendi felsefe yapma tarzını yöntem
diye niteledi. Austin dil felsefesini bir yöntemle ilişkilendiren tek filozoftur.[1]
Onun nihai amacı bir dilbilim kurulmasına katkıda bulunmaktı. Bu ise felsefi
araştırmaların bir yönteme göre yapılmasını gerektiriyordu. Austin’de “yöntem”
bilime basit bir öykünme değildir; onun belirleyici bir rolü vardır. “Yöntem”,
uylaşımı garanti eder; hem araştırma tarzları hem de araştırma sonuçları
üzerinde uylaşmamız, yöntem üzerinde uylaşmamıza bağlıdır.
Austin, dili sorgulama biçimine
teknik ya da teknikler demeyi tercih eder.[2]
Bu teknikler, doğru uygulandıklarında bir sanata dönüşür; onların yardımıyla
geleneksel felsefî problemleri çözebiliriz; şimdiye kadar ihmal edilmiş; bu
yüzden keşfedilmemiş yeni alanları keşfedebiliriz.[3]
Peki, felsefede inceleme yöntemi ya
da tekniği ne olmalıdır? Bu, kesinlikle fizik gibi bir bilimin yöntemi
olmamalıdır. Fizikçi doğal problemlerle ilgilenir ve problemlerin nasıl
çözüleceğine ilişkin yöntem belirlendiğinde, fizik vardır. Oysa dil için durum
fiziktekinden farklıdır; pek çok araştırmacı dili kendi özel disiplinleri
açısından ele alır. Bu kişilerin açıklama biçimlerinin gündelik dile
uygulanabilen bir yöntem olabilmesi ve söylediklerinin bir telkin olmaması
için, şu veya bu şekilde sınanmaları gerekir. Austin’in metodoloji konusunda
söyledikleri Oxford Okulu'nun amaçlarına uygundur. O, bu görüşlerini Royaumont
Kolokyumunda Apostel’in düşüncelerini eleştirirken ortaya koyar.
Apostel’in hatası Austin’e göre semantik alanı sınırlamaya çalışmaktır.
Apostel’e göre gündelik dil felsefesinde uygulanacak yöntemi belirlemek için bu
sınırlama kaçınılmazdır; çünkü sözcelerimiz o kadar çok çeşitlidir ki, onlara
ilişkin metodolojik bir açıklama yapabilmek için örneklerden hareket etmeliyiz.
Bu yüzden örneklerin seçimi kaçınılmazdır. Peki, bu örnekler nasıl
seçilecektir? Semantik alanı belirlemekle. Semantik alanın belirlenebilmesi
için bu alanın sınırlanması gerekir. Austin’e göre semantik alanı a
priori sınırlayamayız; tüm farklı durumlara uygulanabilen ve genel bir
açıklama yoktur. Genel açıklama olmadığından, dil felsefesi yaparken sınırlı
örneklere dayanmak da doğru değildir. Analiz yöntemleri, semantik alanı
aydınlatmak için belirli örnekler yerine çok farklı örnekleri dikkate
almalıdır. Semantik alanın sınırlanamaz oluşu ortaya konan yöntemin bilimsel
olmadığı anlamına gelmez. Austin bunu kimya örneğinden hareketle şöyle açıklar:
Bir kimyacıya “Araştırmaya başlarken
önce deney alanınızı nasıl sınırlarsınız?” diye sorduğunuzda, kuşkusuz benim
verdiğim gibi size şöyle cevap verebilecektir: “Yapılabilecek tek şey,
olayların nasıl cereyan ettiklerini görmek için beklemektir. Alanı sınırlayıp
ortaya çıkan sonucun kesin olduğuna inanmak değildir.”[4]
Austin’e göre dil felsefesinde
uygulanacak yöntem, başlangıçta semantik alanı sınırlamak yerine lengüistik,
uygun ve yeterli verileri belirlemektir. Bu amaçla sözlükten yararlanmak,
kelimelerin bir listesini yapmak, bu kelimelerle ilgili olan diğer kelimeleri
belirlemek, analojileri, uygunlukları ve eş anlamlıları dikkate almak gerekir.
Bütün bu işlemlerin hepsi lengüistik fenomenoloji yapmaktır. Kısaca söylersek
dil felsefesinin uygulayacağı yöntem, lengüistik fenomenoloji olmalıdır. Bu
nedenle Austin, kendi felsefesi için “gündelik dil” nitelemesini uygun bulmadı;
Austin bunu şöyle açıklar:
Dil felsefesinde “gündelik dil”
sloganı; “lengüistik”, “analitik felsefe” veya “dil analizi” gibi ifadeler
hâkimdir. Bunlar çeşitli yanlış anlamalara yol açmaktadır. Yanlış anlamalardan
kaçınmak için özellikle bir şey üzerinde ısrar etmeliyiz. Söylediğimiz şeyi
incelediğimizde, hangi kelimeyi hangi durumlarda söylediğimize dikkat
etmeliyiz. O zaman hem kelimeleri hem de kelimelerle konuştuğumuz realiteleri
düşünürüz; kelimelere dair bilincimizden yararlanarak, fenomenlerin nihai
yargıcı olmayan algımızı hassas hale getiririz. Bu nedenle şöyle düşünürüz: Bu
felsefe yapma amacını nitelemek için yukarıda belirtilenlerden daha az aldatıcı
bir adı, örneğin “lengüistik fenomenoloji”yi kullanmak daha doğrudur.[5]
“Lengüistik fenomenoloji” sayesinde
Austin gündelik dil felsefesine hem layık olduğu saygınlığı hem de orijinal bir
yöntemi, kazandırmıştır.
“Lengüistik fenomenoloji” ifadesi
Austin’i diğer dil filozoflarından açıkça ayırır. Peki, Austin niçin felsefeyi
“lengüistik fenomenoloji” diye niteledi? Cevap şudur: O, şöyle düşünüyordu:
Dili, yetersiz olduğu noktalarda bilimsel gelişmelerden yararlanarak
tamamlamalıdır. Bilimsel bilgileri kullanarak dilde yeni keşifler ve yeni
ayrımlar yapmalıdır; fakat bu yeni kullanımlar doğrulanabilmelidir ve test
edilebilmelidir. Bütün bunların yapılabilmesi için de bir yöntem olmalıdır. Söz
konusu da yöntem de “lengüistik fenomenoloji”dir.
Burada şunu sorabiliriz: Austin’in
yeni bir dilbilim kurmak için gerekli bu yöntemi “fenomenoloji” diye nitelemesi
uygun mudur? Şimdi buna kısaca değinelim. Bilindiği gibi fenomenoloji
Husserl’in XX. yüzyılın ilk yarısında ortaya koyduğu bir yöntemdi. Onun amacı
felsefeyi doğalcılığın ve psikolojizmin etkisinden kurtarmaktı ve kesin bir
bilim statüsüne ulaştırmaktı. Husserl’in önerdiği “fenomenoloji” çizdiği
sınırların ötesine taştı; onun fenomenolojisine az veya çok benzese de farklı
fenomenolojiler orta çıktı; bunlardan kimileri felsefi doktrinlerin yöntemleri
kimileri de psikolojide, sosyolojide, antropolojide uygulanan yöntemler oldu.
Kısaca söylersek, iki tür fenomenoloji vardı: Husserl’in “özgün fenomenoloji”si
ve ondan esinlenen farklı, “öykünmüş fenomenolojiler.” Fenomenolojinin bu kadar
yaygınlaşması bir rastlantı mıdır? Değildir. Bunun nedeni onun teorik ve
kavramsal olmayan, doğrudan gözlemlere dayanmayı önermesidir. Her ne kadar bu
fenomenolojiler sonunda saf zihinsel bir görüye, özün sezgisine dönüşse de hem
filozoflar hem de insan ve toplum bilimcileri fenomenolojinin saf betim olma
idealini güttüğünü düşündüler; felsefelerine veya bilim alanlarına
fenomenolojiyi uygulamaya çalıştılar.
Austin’in fenomenolojisine gelince;
bütün fenomenolojilerde ortak olan doğrudan kavramayı ve teoriden uzak durmayı
kabul eder. Ama onun fenomenolojisi diğer fenomenolojilerden iki temel noktada
ayrılır:
1. Fenomenolojinin konusu
bakımından: Husserl’in fenomenolojisi “genetik” fenomenolojidir. Bilindiği gibi
Husserl’in fenomenolojisi fenomenleri yani bir süjenin doğrudan deneyimini analiz
eder, süjenin yaşanmış zihnin durumunun anlamını fenomenolojik sezgiyle
belirlemeye çalışır; daha doğrusu bu deneyimi açıklayan süjenin gözünden
deneyimin anlamını ortaya çıkarır. Husserlci fenomenoloji konstrüktivist bir
paradigmadır; realitenin çokluk olarak göründüğü bir dünya görüşünü içerir.
Husserl’den esinlenen bütün fenomenolojiler de onun fenomenolojisi gibi
genetiktir; doğal ve insani olguların anlamını ortaya çıkarmaya çalışırlar.
Austin’de fenomenolojinin konusu
dilsel ifadelerdir. O, sadece dilsel ifadelerdeki anlamı belirlemeye çalışır.
Austinci fenomenoloji, söyleyerek yapılan şeyi titiz biçimde analiz etme
yöntemidir. Lengüistik fenomenoloji yapmak, kelimelerin kullanılma biçimlerini
incelemektir. İncelemenin amacı, şunu anlamaktır: Konuşan herkes, bir başkasının
durumuyla aynı olmayan bir duruma gönderir. Her duruma özgü sadece bu durumda
anlam kazanan özel sözceler vardır. Austin’e göre sadece sahip olduğumuz
kelimelerimiz vardır; sadece yaptığımız şeyleri söyleriz.
2. Fenomenolojinin uygulanması
bakımından: Diğer fenomenologlar, nesnelerin ya da olguların anlamlarını
doğrudan sezgiyle elde etmek isterler. Oysa lengüistik fenomenoloji sezgiye
başvurmaz; dilsel ifadelerin analizini yapmaya; dünyaya ilişkin deneyimimizi
sadece dilsel ifadelerin sınırları içinde anlamaya çalışır; söylemde
fenomenolojik bir özün varlığını kabul etmez. Anlam problemlerini gündelik
dilin hangi kelimeleriyle ve hangi yapılarıyla çözebileceğimizi belirlemek
ister. Bu kelimelerden ve yapılardan her birinin hangi durumlarda ve hangi
amaçlarla kullanıldıklarını ortaya koymaya çalışır.
“Lengüistik fenomenoloji” ve
Wittgenstein’ın fenomenolojik dili arasında önemli bir fark vardır.
Wittgenstein’ın “fenomenolojik dil”inde fenomenoloji, dilin işleyişiyle ilgili
teorik olmayan bir betimi ifade eder.[6]
Oysa “lengüistik fenomenoloji”de fenomenoloji, ontolojik değil; epistemolojik
bir değer taşır; dilsel ifadelerin içeriklerinin performatif özelliklerinin
ortaya çıkarılması demektir.
Lengüistik fenomenoloji Russell’ın
mantıksal atomculuğuna ve Birinci Wittgenstein’ın tablo-dil anlayışına kökten
karşıttır. Austin sözceleri ideal dilin aksiyomlarıyla değil; lengüistik
fenomenolojiyle analiz eder. Bu yöntemle dilin gerçek içeriğini ortaya çıkarmak
ister.
Russell ve Gellner lengüistik
fenomenolojiye çok kuşkuyla bakarlar. Oysa fenomenoloji, filozofu sanıldığı ya
da korkulduğu gibi sokaktaki insanın zorbalıklarına boyun eğdirmez. Bu
fenomenolojinin amacı sadece şunu hatırlatmaktır: Her birimiz dilimizi
bildiğimizden; birtakım doğru sonuçlara ulaşabiliriz; dünyaya ilişkin soruları
cevaplayabiliriz; bazı yanılsamaların farkına varabiliriz.
Burada bir soru akla gelebilir?
“Lengüistik fenomenoloji” dilsel ifadelerin analiz yöntemi olduğuna göre bu,
bir lengüistik analiz olabilir mi? Kuşkusuz hayır; çünkü bir lengüistik analiz,
anlamı sözlük bilimin imkânlarını kullanarak ve kelimeler düzeyinde analiz
eder. Oysa Austin analizini sözceler düzeyinde ve söz edimleri çerçevesinde
yapar. Ona göre lengüistik fenomenoloji dilsel analiz için akla uygun
lengüistik bir araçtır yani bir yöntemdir. Bu yöntem sözcelerimizi incelemek
için uygundur ve gereklidir. Lengüistik yöntem, araştırmayı yönetir; sonuçları
tutarlı ve uyumlu yapar.
Austin bu çok özgün yöntemi sonuna
kadar uyguladı. Onu ilkin çok mükemmel bir makalesi olan “Pour les éxcuses” de
ortaya koydu.[7]
Bu yöntem, sözcelerin analizinden deneyimin analizine geçer. Bu nedenle Austin
yöntemini “lengüistik
fenomenoloji diye nitelemekle biraz risk almıştır.[8]
Lengüistik fenomenoloji öncelikle
Austin’e yeni bir hareket noktası verir. Bu yöntem objektiftir; hangi durumda,
ne zaman hangi kelimeleri kullandığımızı incelemekten ibarettir.[9]
Gündelik hayatın pratik
sorunlarını ele almak için kelimelerimiz arasındaki ayrımlar gerçekten yararlıysa
onlarda gerçekten değerli olan bir şey vardır.[10]
Austin lengüistik fenomenoloji
konusunda “Plaidoyer pour les exuses” adlı makalesinde şunları söylemektedir:
Bu yöntemi kabul edersek, şunları
açıkça görürüz: Bu yöntem zaman gibi soyut bir alanda değil; dilin zengin ve
çok ince ayrımlar içeren pratik alanında örneğin özürler alanında
uygulanabilir. Fenomenolojik yöntem sayesinde, geleneksel felsefenin
bataklıklarına saplanmayız; patikalarda yolumuzu kaybetmeyiz; çünkü gündelik
dil bizi kaybolmuş teorilerdeki jargonların bulaştıkları ifadeleri kullanmaktan
kurtarır; ön yargılarımız teorik bakış açılarının kabul edilmesinden doğar ve
konuşmalarımıza kolayca, biz farkına varmadan girer.[11]
Lengüistik fenomenoloji tarihte pek
çok filozofun dikkate almadıkları, ihmal ettikleri önemli niteliklerin hiç de
öyle olmadıklarını kabul eder. Örneğin onlar eylemde başarısızlık,
beceriksizlik, dikkatsizlik, doğallık, düşünüp taşınma ve kendine hâkim olma
gibi nitelikleri dikkate almazlar. Oysa Austin’e göre bu nitelikler eylemin
fenomenolojik betiminde kesinlikle önemlidir. Onun görüşlerini eylemi
açıkladığımız ilerideki sayfalarda ayrıntısıyla vereceğiz.
Austin’e göre, insanların ne
söyledikleri felsefe açısından önemlidir. İnsanlar belli bir durumu nasıl
oluştururlar? Onun farklı yönlerini nasıl görürler? Konuşma ortamında çok az da
olsa bir değişiklik, konuşanların kelimelerini nasıl değiştirir? Bütün bunları
insanların konuşma biçimlerinin analizinden, diğer deyişle lengüistik
fenomenolojiden hareketle cevaplayabiliriz; çünkü insanların konuşma
biçimlerinden, insanların dili kullanma tarzlarını da anlarız.[12]
Bu yöntem sayesinde şunu
belirleyebiliriz: Kelimelerimiz ne zaman anlamlıdır? Onlar sözcelendikleri
bağlamda neyi doğru ve kesin olarak ifade eder? Kısaca söylersek kelimelerin
kullanılma biçimleri dünyanın ve dünyada yaşama biçimimizin pek çok özelliğini
ortaya çıkarır. Gerçekte Austin’in yöntemi bu anlamda kavramlarımızın
sınırlarını gösterir.
Lengüistik fenomenolojiyi
uygulamak, üç şeyi içerir:
1.
Fenomenleri ya da gerçeğe ilişkin deneyimimizi
anlamak;
2.
Durumlarımız farklı değilse, her birimizi belli
bir duruma gönderen şeyi temellendirmek;
3.
Her duruma özgü sözceler olması gerektiğini
açıklamak.
Bu üç etkinliği gündelik dilden
yararlanarak; onun imkânlarını kullanarak gerçekleştirebiliriz. Ancak şuna da
dikkat etmeliyiz. Gündelik dil tuzaklarla doludur. Bu tuzaklara düşmemek için
yeni, işitilmedik ve farklı durumları dikkate almalıdır; çok tuhaf ya da çok
sıradan durumlardan; çeşitlilikten korkmamalıdır. Asıl olan, bu durumlarda
kendimize ne dediğimizi sormaktır. Austin şuna inanıyordu: Böyle bir tutumun
yol açtığı deneyimler konusunda başkalarıyla anlaşabiliriz.
Austin’e göre lengüistik
fenomenoloji yapmak, tıpkı bir mikroskobu kullanmaya benzer; çünkü dil, nesneleri
ve olayları daha iyi görme araçları verir; çünkü metafiziğin pratik kullanımla
ilgisi yoktur.
Felsefe için en değerli ve en
mantıklı alternatifi araştırıyorsak, uygulayacağımız yöntem, dil analizidir.[13]
Austin açısından lengüistik
fenomenoloji, alternatif yöntemlere oranla hem alçakgönüllüdür hem de kesindir;
dili ve gerçeğe dair söylediklerini ciddiye almalıdır; çünkü dilimiz gerçek
hakkında, kesin amaçlarımıza cevap verecek şekilde yıllar boyunca hazırlanmıştır;
kelimelerimiz zamanla değişir ve işimize yaramadıklarında terk edilir.
Felsefi bir araştırmanın aşamaları
şunlardır:
1.
Problemle ilgili dilde kullanılan kelimeleri ve
lengüistik yapıları toplamak; akla uygun lengüistik aracın mümkün ve olabildiğince
tam bir sayım dökümünü yapmak.
2.
Sayımını-dökümünü yaptığımız ifadeleri hangi
durumlarda ve hangi amaçlarla kullandığımızı kesin biçimde belirlemek; bir şey
söylediğimizde “dalgınlıkla”, “istemeden”, “içgüdüsel olarak”, “bilinçsizce,”
“kazara”, “hataen” gibi kullanım farklılıklarını dikkate almak.[14]
Stroll Austin’in 1958'de Berkeley’de
verdiği derslere dinleyici olarak katılmıştır. O, bu derslerde lengüistik
fenomenolojinin nasıl uygulandığını anlatır. Stroll demektedir ki, “Benim
katıldığım derslerin konusu “neden”, “etki”, “sonuç” kavramları arasındaki
farkları ortaya çıkarmaktı. Öğrencilerden biri tahtaya “Patlamanın etkilerini
kilometrelerce öteden hissetmek mümkündü.” gibi bir cümle yazdı. Sonra
cümledeki “etki” kelimesinin yerine “neden” ve “sonuç” kelimesi yazıldı ve
bunların ne ölçüde uygun birer kelime değişikliği olduğu soruldu. Bunun üzerine
herkes ne düşündüğünü söyledi. Cümleye göre bazen uygun bazen de aykırı bir
değişiklik olduğu saptandı. Uygun olmadığı saptandığında nedenleri uzun uzun tartışıldı.
Tahtaya yeni cümleler yazıldı. Bu cümlelere birtakım sıfatlar bir takım zarflar
eklendi. Sözgelişi “etki” kelimesinin önüne “talihsiz” ya da “önceden
hesaplanmış” gibi sözler eklendi; sonra da bütün bu müdahalelerin bir anlam
değişikliği; tartışılan konu açısından önemli bir fark yaratıp yaratmadığına
bakıldı. Bu tür dilsel güdümlemelerle geçen haftalardan sonra birtakım
kelimelerin bu terimlerin belli biriyle hep yan yana oldukları diğerleriyle ise
hiç yan yana olmadıkları keşfedildi. En sonunda böyle kelime dizileri
oluşturmak suretiyle baştan beri üzerinde durulan terimlerin içerdiği anlamlar
ortaya çıkarıldı.[15]
Austin’in fenomenolojik yönteminin
sınırları var mıdır? Fenomenolojiye dair sözlerimizi buna cevap vererek
bitirelim. Yukarıdaki satırlardan anlıyoruz ki, Austin, yönteminin
uygunluğundan çok emindir; bu konuda hiçbir kuşkusu yoktur. Eğer o, yöntemim
gündelik dil felsefesi yapmak için uygun değildir, diye düşünseydi, onu sonuna
kadar uygulamakta ısrar etmezdi. Yine de Mates ve Gellner lengüistik
fenomenolojin sınırlı bir yöntem olduğunu ileri sürer. Onlara göre bu yöntem
sadece bir grubun ya da bir sosyal topluluğun sözcelerini analize izin
verebilir, dolayısıyla bu fenomenolojinin sınırlarını sosyal koşullar belirler.
Bir şey söylediğimizde, sözcelerimizin anlamlı olmasını belirleyen koşullar
sadece Oxford filozofları için geçerlidir; Oxford filozofları her konuda her
zaman anlaşmış da değillerdir. Bu eleştiri tümüyle yanlıştır, denemez. Doğrusu,
lengüistik fenomenolojinin sonuçları sadece onları üreten grup için geçerlidir.
Üstelik bu yöntemi uygulayanlar, Oxford filozoflarıdır ve bu, hiç de önemsiz
değildir. Burada şöyle sorabiliriz: Mates’in ve Gellner’in eleştirileri daha
ileri götürülebilir mi? Bize göre bu, imkânsızdır. Bunu anlamak için şu üç şeyi
birbirinden ayırmalıdır:
1.
Sosyal-tarihsel koşulların betimi: Bu betim, şu
ya da bu bireyin şu ya da bu kolektif yönelimliliği gerçekleştirmesinin
koşullarını bildirir.
2.
Bu yönelimliliğin nasıl gerçekleştiğinin
gösterilmesi.
3.
Bir topluluğun sözceleriyle ilgili koşulların
başka toplulukların sözcelerine de yaygınlaştırılması.
Söylediğimiz gibi, gündelik dil
felsefesinin başarısı II. Dünya Savaşı sonrasındaki sosyal-tarihsel koşulların
ürünüdür. Ama gündelik dil felsefesinin başka dillerin sözcelerine
uygulanmasının önünde bir engel yoktur. Bu nedenle lengüistik fenomenoloji
sadece belli bir grubun sözcelerinin analizine uygundur, denemez. Giriş’te
belirttiğimiz gibi söz edimleri ister ilkel olsun, isterse gelişmiş, her
toplumun diline uygulanabilir. Eğer Mates ve Gellner ciddi olmak isteselerdi,
şunu göstermeleri gerekirdi: Lengüistik fenomenolojinin analiz ettiği bütün
ifade biçimleri, sadece Oxford filozoflarının belli bir toplum için ölçütler
koyduklarını kanıtlar. Oysa ne Mates ne de Gellner bunu yapmadılar. Austin
gerçekte gündelik dilin sınırlarının olduğunu biliyordu. Dürüst olmak
gerekirse, bunu kendi kendine keşfetmedi, diğer Oxford filozoflarıyla birlikte
keşfetti. Sonuç olarak
Kimse bir felsefeyi kendi felsefi
ilgilerini geliştirmediği ve kendi problemlerini ele almadığı için eleştirmeyi
düşünemez.[16]
Lengüistik fenomenoloji konusunda
son olarak bu yöntemin uygulanma aşamalarına değinelim. Urmson Austin’in
lengüistik fenomenoloji yöntemini dört aşamada uyguladığını söyler. Bunlar:
1.
Söylem alanını seçmekten ibarettir. Bu alan da
genellikle metafizikçilerin çok ele aldıkları konuların dışındaki bir
problemdir.
2.
Bu alanda kullanılan bütün kelimelerin ve
terimlerin mümkün olduğunca tam bir envanterini çıkarmak.
3.
Birtakım olası olayları imgelemek ve bu
olaylarda hangi kelimelerin kullanılmasının uygun olduğunu belirlemek. Bu
kelimelerin kullanılabilecekleri uygun durumları imgelemek. Bu aşama, bir şey
söylediğimizde söylediğimiz şey üzerinde anlaşmamızı sağlar.
Birinci ve üçüncü aşamalarda önceden bir teori kabul
edilmemelidir; çünkü teori bizi lengüistik olgulara karşı kör yapabilir.
4.
Sonuçların formüle edilmesi: Bu aşama
kullanımlardan hangisinin başarılı ve hangilerinin başarısız; hangilerinin
uygun hangilerinin yanlış; hangilerinin kullanımın mümkün hangilerinin imkânsız
olduğunu söylemekten ibarettir.
[1]
Ibid., p. 143.
[2]
Austin, “Performatif-Constatif”, p. 348.
[3]
Ibid., p. 332.
[4]
Austin, Cahier royamumont p. 233.
[5]
Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p.
144.
[6]
Ludwig
Wittgenstein, Remarques philosophiques, § 1, p. 52.
[7]
Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p.
143.
[8]
Ricœur, Paul, “Phénoménologie du vouloir
et approche par le langage ordinaire”, dans Pfänder-Studien,
Springer, 1982, p. 88.
[9]
Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p.
143.
[10]
Ibid., p. 147.
[11]
Ibid., p. 144.
[12]
Ambroise, Bruno, Les pouvoirs du langage:
la contribution de J.L. Austin, à une théorie contextualiste des actes de
parole, thèse de doctorat en ligne, p. 19.
[13]
Austin, “Plaidoyer pour les excuses”, p.
144.
[14]
Ibid., p. 144.
[15]
Austin, Söylemek ve Yapmak, s. 15.
[16]
Al-saleh, p. 98.