REFERANS
Referans dil felsefesinin en önemli
konularındandır. Hatta denebilir ki dil felsefesi anlam referans ilişkisinden
doğmuştur. Anlamdan söz edildiği zaman referanstan da edilir. Deyim yerindeyse
bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Daha doğrusu genellikle birini diğeri sayesinde
anlarız; anlamı referans, referansı da anlam sayesinde anlarız. Anlamlı bir kelimenin ve cümlenin referansı vardır.
Referans kelimenin kullanılma ve cümlenin söylenme nedenidir.
Referansın dışındaki her şey,
psikolojidir. Referansı olmayan her şey, sübjektif tasavvurdan ibarettir ve dil
felsefesinden elenmelidir. İdeler, bizim ve nesneler arasına giremez; gösterge
ve belirttiği nesne arasında kurulan doğrudan ilişki dışında hiçbir anlam
yoktur.
Referans çok farklı türde kelime ve
kelime gruplarıdır. Kelimelerle referansta bulunarak pek çok şeyi ya da durumu
belirtiriz. Referans açısından baktığımızda kelimelerin anlamı yoktur; sadece
referansları vardır. Referansları olan kelimeler cümlede bir araya gelerek
cümlenin anlamını oluşturur. Kelime “Dikkat!”, “heyelan!”, “Yavaş!” gibi örtük
bir cümle değilse ne bir şey bildirir ne de bir şey yaptırır. “Yeşil”,
“Yürümek”, “usul usul”, “masa”, “kitap” bunların anlamı yoktur. Bunlara yüklediğimiz
anlam bildiğimiz benzer nesnelerin ortak
özelliklerinden hareketle varsaydığımız soyut bir şeydir; hiçbir şeyin betimi
değildir; hiçbir şey yaptırmaz. Bu
nedenle kelimenin anlamı nedir? yerine bunun referansı nedir? diye sormalıdır. Kısaca söylersek, kelimeler
sabit ve dayanıklı nesneleri oluşturan hareketli atomlar gibidir; sadece
referanstır; ama cümlenin temel taşıdır.
Kelimenin referansı,
dünyadaki veya kültürdeki objedir;
durumdur, niteliktir, eylemdir yani özneller arası realitenin, ifade tarafından
belirtilen bir parçasıdır. Referansı olan kelimeler bir ide değildir; fakat göstergedir; dil dışı
bir realitedir. Kelimelerin yani göstergeler
hepsinin bir anlamı olmasının
nedeni kendilerinden başka bir şeyi gösteren semboller olmalarıdır. Kelimeler
reele ilişkin ögeyle saf bir deiktik ilişkiyi empoze eder. Aynı şekilde fizik
bir nesne, soyut bir nitelik ya da bir fiktif varlık referans olabilir.
Referansı olan kelimeler bir ide
değildir; fakat göstergedir; dil dışı bir realitedir. Kelimelerin yani
göstergelerşn hepsinin bir anlamı olmasının nedeni kendilerinden başka bir şeyi
gösteren semboller olmalarıdır. Kelimeler reele ilişkin ögeyle saf bir deiktik
ilişkiyi empoze eder. Aynı şekilde fizik bir nesne, soyut bir nitelik ya da bir
fiktif varlık referans olabilir.
Referans göstergenin yani kelimenin ve cümlenin dil dışında bir nesneye, olguya,
niteliğe, duruma, eyleme göndermesidir. Referansta bulunma; dilin asıl
niteliğidir. Dil referansta bulunmak için icat edilmiştir. Referans gerçek bir
nesne değildir; nesneyle ilişki kurma eylemidir. Referans:
1
Doğal
nesne olabilir: Ay dünyanın uydusudur.
1.
Bir
olgu olabilir: “Heyelan nedeniyle yol kapalıdır.”
2 Kültürel değer olabilir: “Kurban bayramı
her yıl 11 gün erken kutlanır.”
3 İmgesel bir nesne olabilir:
“Ekvatorun uzunluğu kırk bin kilometredir.”
Öbür yandan referans
a)
Ad
olabilir:
A1)
Ad tek bir kelime olabilir: Bu kitap oldukça pahalıdır.
A2)
Ad Bileşik olabilir: Mor boyalı ahşap kapının kilidi bozuldu
b)
Özel
ad olabilir: Sokrates Platon’un hocasıdır.
c)
Olay
olabilir: Hastalığı uzun sürdü.
d Soyut
bir düşünce olabilir. “Matematik hocası bugün Pythagoras teoremini anlattı.”
e) Nitelemeye yarayan ifadeler
olabilir: Örneğin Uşak ilindeki kanyonu nitelemek için “Dünyanın ikinci en uzun
kanyonu.”
(f) Zarf olabilir: “Dışarıda kar yağıyor.”
(g) Sıfat
olabilir: “Bu resimde mavi hakimdir.”
(h) Fiil
olabilir: “Onun gidişine üzüldüm.”
Sıfat olan referans yüklem
özelliğini; fiil olan referans ilişki özelliğini yitirmez.
(g) ifadesini
“Bu resimde renklerin çoğu mavidir.” Şeklinde yazarsak rengin yüklem;
(h)
ifadesini “Üzüldüm; çünkü o buradan gitti.” şeklinde yazarsak ilişki özelliğini
görebiliriz.
Bir referansın soyut olması, onun
tasavvur olduğu anlamına gelmez; anlamını sübjektifleştirmez. Bütün
soyutluklarına rağmen soyut düşünceler de objektiftir ve değişmez. Örneğin pi
sayısı bir referanstır. Bu sayı tıpkı doğal nesneler gibi, bizim onu
bilememizden ya da bilmeyişimizden bağımsız olarak vardır. Bu sayının
Arkhimedes tarafından keşfi tıpkı Amerika Kıtasının bulunuşu gibi bir keşiftir.
Referans uylaşımsaldır yani herkes
tarafından açık ve kesin olarak neden söz ettiği bilinir. Çünkü dili öğrenmenin
ve iletişimde kullanmanın en temel koşulu referansı tanımakla olur. Dili
öğrenmek referansı öğrenmektir. Her tür bildirim ve yaptırım sözcesi referansı
içerir. Referansı anlayan, konuşanın maksadını da anlar. Referans değiştiğinde
cümlenin anlamı da değişir.
Doğru bir referans dilin kullanım
kurallarına hakim olmayı ve referansta bulunduğumuz şey hakkında doğru
bilgilere sahip olmayı gerektirir.
a)
Su
yüz derecede yeşerir.
Bu
sözcede “yeşermek” fiilinin kullanımı yanlıştır.
b)
Nöronların
ateşi çok olunca daha fazla ileti taşır.
Bu sonuncuda nöron ateşlenmelerine
dair yanlış bilgi vardır.
Anlamı olan her ifadenin bir
referansı vardır. Referansı olan kelimeler bir ide değildir; idelere referansta
bulunamayız. “Mutlak düşünmenin en yüce ereğidir.” Buradaki “mutlak” idedir;
ide doğrudan deneyimine sahip olmadığımız bir kavramdır. Referansta
bulunduğumuz şey doğada ve kültürde var olan bir gerçekliktir; dil dışı bir
realitedir.
Asıl anlamda özel adlar
referanstır. Özel ad bir şeye verilir ve
doğrudan, derhal hazır olan bir realiteye başvurur. Örneğin “Özal”, “Turgut
Özal” bireyini belirtir; doğrudan bir kişiye ya da nesneye başvurur. Fakat
genel adlar da referans olabilir. Ona göre genel bir adın referansı, kavramdır.
Özel adların referanslı kullanımının
üç özelliği vardır:
1. Objenin varlığı: Özel adın
referansta bulunabilmesi için öncelikle referansta bulunduğu obje var olmalıdır
ve bu objenin betimsel özellikle hakkında söylenenler doğru olmalıdır.
2. Betimsel sözcelerin bazılarının doğruluğu: Özel adı kullanmanın zorunlu koşulu en
azından bu özelliklerden bazılarının doğru olmasıdır.
3. Objenin bazı ayırt edici
özellikleri olmalıdır: Bir özel adın
referans olarak kullanılması şunu varsayar. Referansla belirtilen objenin bazı
ayırt edici özellikleri vardır.
Referans sadece tam cümleyi oluşturan
ifadelerde fonksiyoneldir. Tam cümlede yer almıyorsa hiçbir ifade referans
değildir. Örneğin “Bir insandır.” “Sokrates bir insandır.”da referanstır; tek başına “bir insandır” referans değildir.
Referansın yokluğu cümleyi anlamsız
yapar. Örneğin “Baldıran içtikten sonra arkadaşlarıyla vedalaştı.” Sözcesi
referansı olmadığından, anlamsızdır. Bu cümle “Sokrates baldıran içtikten sonra
arkadaşlarıyla vedalaştı.” şeklinde
yazılırsa anlamlı hale gelir.
Referansın en basit ve ilk hali
göstermedir. “Bu…dır.” Gösterme yoluyla referansta üç aşama vardır:
1 Muhatabın işaret edilen şeye
yönelmesi
1
Onunla
duyu organları yardımıyla ilişki kurması
2
Onun
hakkında bir imge edinmesi.
Bu süreç
tamamlandığında referans gerçekleşmiştir.
Referans bir ortak payda değildir;
matematik bir dille ifade edersek sayı
eşitliği gibi görülemez. Örneğin “Platon’un hocası”, “baldıran zehri
içirilerek öldürülen Yunanlı”, “Kendini bil!”i ilke yapan filozof” ifadelerinin
ortak referansı Sokrates’tir.” denemez.
Çünkü bir kişi Sokrates adını bilmeyebilir ve bunların her birinin ayrı
ayrı şahıs olduğunu düşünebilir. Bu durumda söz konusu ifadelerin ortak
referanslarının Sokrates olduğu söylenemez.
Ortak referansın Sokrates olduğunun
bilinmesi durumunda
ifadelerin her biri üç farklı şekilde
kullanılır:
A “Sokrates, Platon’un hocası..”
şeklinde ada ekleme;
B
“Platon’un hocası olan Sokrates”
ifadesinde sıfat fiil;
C “Sokrates, Platon’un hocasıdır.”
Cümlesinde yüklem olarak
kullanılır.
İlk iki kullanımdaki Sokrates,
Platon’un hocası..” ve “Platon’un hocası olan” ifadelerinin bildirim
açısından bir değeri yoktur; sadece referansın anlaşılmama olasılığı düşüncesiyle
yapılan açıklamadır. Üçüncü kullanımda ise Sokrates gerçek bir bildirim
sözcesidir.
Açıklamalarımızın bu aşamasında şu
hayati soruyu soralım: Tıpkı kelimeler gibi cümlelerin de referansı var mıdır? Bize
göre cümlelerin referansının olması mümkün değildir. Çünkü cümleler kelimeler
ve özel adlar gibi gösterge değildir; referansları olan göstergelerin bir
kombinezonudur. Göstergelerden yani kelimelerden oluşan bir entitenin kendisinin de bir
gösterge olması çelişkilidir.
Öte yandan göstergelerin fonksiyonu
ve cümlenin fonksiyonu arasında da fark vardır. Göstergelerin fonksiyonu
doğrudan işaret etmek, cümlenin fonksiyonu ise bildirmek ve yaptırmaktır.
Cümleyle bir şey bildiririz veya yaptırırız. Cümlenin bu fonksiyonu yerine
getirebilmesi için anlamlı olması gerekir. Referansta işaret ne ise cümlede de
anlam odur. Kısaca söylersek, cümleler referansta bulunmaz. Göstergelerin referansı, cümlenin anlamı
vardır. Ancak şunu da ekleyelim: Referans gibi anlam da uylaşımsaldır.
Anlamı referansları uylaşımsal
göstergelerin fonksiyonu diye nitelemiştik. Bu açıdan baktığımızda analitik
denen cümlelerin gerçekte cümle olup olmadıkları problemi ortaya çıkar. Bizim
bakış açımızdan şu ortaya çıkar: “Kar
beyazdır.” “Balina memelidir.” gibi sözceler gerçekte cümle ya da yargı
değildir; çünkü kendilerini oluşturan göstergelerin fonksiyonu olamaz. Bu
nedenle bu sözceler Kar birikti.” “Balina gemiye çarptı.” Gibi anlamlı
sözcelerin analitik cümleler izole
göstergeler gibidir. “Bir cümle türü gibi görülmeleri doğru değildir.
Burada şöyle sorabiliriz: Referansın
aktüel olması zorunlu mudur? Örneğin Günümüz Fransa’sının kralı keldir.” Gibi
bir cümlenin referansından söz edebilir miyiz? Cevap şudur: Bu soruya koşullu
olarak evet diyebiliriz. Koşul da konuşanın yaşadığı dönemde fiilen bir kralın
olması gerekir. Eğer cümle 1700’lü yıllarda kurulmuşsa, kesinlikle doğru veya
yanlış olan bir referansı vardır. Oysa günümüzde bir kişi bunu söylemişse bu
cümle doğru da yanlış da değildir. O nedenle referansı yoktur. Geçmişten söz
eden her sözce referanssız değildir. Örneğin “İstanbul 1400 yılında henüz
fethedilmemişti.” Bu cümlenin referansı doğru olan bir olgudur yani İstanbul’un
söz konusu tarihteki doğru bir durumunu ifade eder. Sonuçta referansı vardır.
Öte yandan nesnel bir durumdan söz
ediyor gibi görünen bir takım ifadeler de referansızdır. Örneğin “Güneş
sisteminin on beşinci gezegeni” “En büyük kare”, “Excalibur’un keskin bir ağzı vardır.”
ifadeleri böyledir; çünkü onlar
hiçbir şeyle ilişkili değildir.
İnanç
objelerine, mitolojik olaylara ve fiktif varlıklara da referansta
bulunabiliriz. Çünkü dilin bunlara ilişkin kelimeleri kültürel olsalar da
uylaşımsaldır. Örneğin keloğlan az veya çok farklarla bir resim dersinde
öğrenciler tarafından hep aynı şekilde çizilir. Bu demektir ki, bir fiktif
varlığın referans olabilmesi için kolektif tasavvura sahip olması gerekir. Kısaca söylersek şu ya da bu özelliğe
bir şeyin bulunduğunda sosyal uylaşım varsa, bu şey vardır; ister atom, isterse
Tanrı olsun, bu terimin kullanımı meşrudur.
Anlamlı; fakat referansı olmayan hiçbir sözce yoktur.
Bir sözce anlamlı ise referansı olmalıdır; bilinebilir referansı yoksa sözce
değildir. Özel ad olsa bile tek sözce,
ister yalın isterse tamlama şeklinde olsun, anlamlı cümle dışında referans değildir. İstanbul, Uludağ, kapının mor rengi vs. gibi tekil objeler
referans değildir; onların sadece tasavvurları veya çağrışımları vardır; referans
tasavvur edilebilen değil, imgelenebilen nesnedir. Tasavvur ve çağrışım
kişiseldir, psikolojiktir; oysa imge kolektiftir. Kolektif imge en yalın
ifadesiyle resmi çizilebilen şeydir. Bir objenin imgelenebilmesi için olgu ve
iletişim durumunu bildiren bir sözcede kullanılmaları gerekir. Örneğin “uçan halı” imgelenebilir; ama
tasavvur edilemez. Sonuçta kolektif fiktif ifadeler referanstır.
Burada önemli
bir sorunu ortaya koyalım: Referans ifadelerinde doğruluk değeri mi yoksa
fonksiyon değer mi asıldır? Cevap şudur: Referansın temel özelliği doğru
olmaları değil, fonksiyonel olmalarıdır. Doğruluk konusunda Austin gibi
düşünüyoruz. Doğruluğun sözcelerin özellikleri değil; kişinin tutumunun ifadesi
olduğunu düşünüyoruz. Örneğin “Çocuk vazoyu kırdı.” sözcesini alalım. Burada
“doğru” ifadesi, sözceyi duyanın “Bunu onaylıyorum.” Anlamındadır. Eğer vazo
kırılmamışsa söylenen “yanlış”
onaylamıyorum demektir. Buradan hareketle diyebiliriz ki, cümle olan referans
ifadelerinin doğruluk değeri değil fonksiyonel değeri vardır. Bu fonksiyonda dinleyene
anlayabileceği bir şey anlatmaktır.
Referansın
özelliği doğrudan gönderme olmasıdır. Dolaylı bir referans olamaz. “Ahmet eşini
kaybetmesine üzülüyor.” “Yaşlı bayan koronaya yakalanmaktan korkuyor.”;
“Öğrenci sınavdaki başarısına seviniyor.” “Yazar kitabının iki ay sonra yayınlanmasını
umuyor.”; “Müşteri satıcının doğru
söylediğine inanıyor.” gibi katarım sözcelerini düşünelim ve şunu soralım: Bu
ifadeler dolaylı referans gibi kabul edilebilir mi? Buna hayır demek zorundayız. Bu ifadeler
önerme değil, önermesel tutumdur. İnanıyor ki, umuyor ki, üzülüyor ki, sanıyor
ki, gibi ifadeler önerme ekidir ve eşini
kaybetme, sınavda başarılı olma, kitabın yayınlanması vs. önerme içeriğidir.
Görüldüğü gibi önermesel tutumlar heterojendir. O nedenle önerme değildir.
Önerme olmadıklarından bir cümle referansı özelliği taşımazlar. Önermesel
tutumları bütün yönleriyle ileride ele
alacağız. O nedenle şimdilik önermesel tutumların referans olamayacaklarını söylemekle yetinelim.
Bir dilin terimleri neye referansta
bulunur? Veya doğru yüklemleri nelerdir? Bu, aktüel ya da potansiyel empirik
verilerden hareketle kolayca söylenemez; çünkü lengüistik davranışlar çok
farklıdır ve onların referansları “dışarı”dan belirlenemez.
Referansı olgu ifadelerinden ibaret
değildir. Referans kullanımdır. Örneğin şu cümleleri düşünelim.
(1)
Ali
Ahmet’le karşılaştı.
(2) Ali ekonomik güçlüklerle karşılaştı.
(3) Hasan
Ayşe’ye çiçek verdi.
(3) Hasan
Ayşe’yi dinlerken tüm dikkatini verdi.
(1) ve (3) nolu sözceler olgu
sözceleridir ve referans cümlesidir. Bunda kuşku yoktur.
Fakat (2) ve (4) nolu sözceler olağan
anlamda olgu sözceleri değildir. Bu
sonuncu sözceler olağan anlamda olgu sözceleri olmasalar da referans
sözceleridir. Çünkü “ekonomik güçlükle karşılaşmak” “dinlerken tüm dikkatini
vermek” belli bağlamlarda ve durumlarda kullanılan ifadelerdir. Eğer Bunların
sözünü ettikleri durumları açıkça bilebiliriz. O nedenle (2) ve (4) nolu sözceler de referans
sözceleridir.
Referansla ilgili bir hususa dikkat
çekmek istiyorum. Referans kullanımdır. Bu kullanımın empirik doğrulukla ilgisi
yoktur. Referans diye kullanılan her kelime uylaşımsal ise, referanstır. “Çelişme
yasası sarıdır.”, “İnsanın genleri gül gibi kokar.” Sözceleri uylaşısal
değildir. Bu nedenle referans olamaz.
Referansın göstergesinin Referansın
doğru olmasıyla özdeş değildir; bir referansın sonradan yanlış olduğu ortaya çıksa bile, yanlışlığı ortaya
çıkana kadar referans özelliğini kaybetmez. Örneğin Kopernikus’a göre
gezegenlerin yörüngeleri daireydi.
Fransız astronom Le Verrier: Güneşle
Merkür arasında, Merkür’ün hareketlerini etkileyen Vulkan (Kızıl Gezegen) adını verdiği bir gezegenin
varlığına inanıyordu.”
Oysa sonradan anlaşıldı k,
gezegenlerin yörüngesi daire değil; elipstir; Vulkan bir gezgen de yoktur. Bu
iki durum yine de Kopernikus’un ve Le Verrier’nin ifadelerinin referanssız
olduğu anlamına gelmez. Elips yörünge ve Kızıl Vulkan bir kullanımdır ve
referanstır.
Dilin bütün kelimeleri referansın
referansı yoktur. Ben, şimdi şurada, bu, şu gibi göstericiler de referanstır.
Ancak “veya” “ise”, “o halde”, “ancak”, “yalnız”, sadece, “fakat”
gibi sinkategorematikler referans
değildir.
Dil felsefesinde önemli keşiflerden
biri belirsiz betimlerdir. Belirsiz betimler örneğin bir insan, herhangi bir
insan, birkaç insan, her insan, tüm insanlar
gibi ifadelerdir. Burada şöyle sorabiliriz: Be lirsiz betimlerin
referans mıdır? Buna “kesinlikle “evet” diyoruz. Çünkü referanslar betim
değildir; gösterge ile işaret ettiği şey arasında kurulan doğrudan bir
ilişkidir.
Belirsiz betim sözcelerinin
referansının “Dünyanın Güneş etrafında dönmesi”nin referansından farkı yoktur.
“Salonda birkaç kişi vardı.” Sözcesi şu şu durumda şu cinsiyette şeklinde betim
olmasa da salonda olan kişilere gönderir.
Referans şu ya da bu sözcenin anlamının bileşeni; anlamın arkasında duran;
ulaşabildiğimiz ya da ulaşamadığımız bir şey değildir.
Referans, cümlenin kendisiyle ya da
bölümlerinden biriyle bir eylemi gerçekleştirdiğimiz; etkinlikte
bulunduğumuz bir şeydir. Eylem dilin belli bir kullanımında yaptığımız bir
şeydir. Bir sözcelemenin bir eylem olması zorunlu olarak bir referansı olmasını
gerektirir. Her referansın bir yönelimi vardır. Yani referansın referansta
bulunduğu şey bellidir. Hem referansı olan bir sözceleme olmak hem de referansı
başarısız ya da eksik olmak çelişkilidir.
Sözde süjeler
ya da gramatikal süjeler reel bir referansa sahip değildir. Cümlenin ya da
cümlenin bir bölümünün anlamlı olması, belirli bir dilde, kendilerini diğer
cümlelerden ya da cümlelerin diğer bölümlerinden ayırt eden tümüyle uzlaşımsal,
çok genel kullanım şartlarına sahip olmalarına bağlıdır. Cümlenin sözcelenmesi,
reel, tarihi ve bağlamı belli bir olaydır. Onun durumları vardır.
Referans, konuşan tarafından gerçekleştirilen
bir edimdir. Konuşan kişi bir entiteye referansta bulunduğunda entitenin var
olduğunu varsayar; ama var olduğunu iddia etmez.
Lengüistik bir edim olarak referansın
arkasında inanç vardır. Her referans bir inancı içerir:
Eğer bir kişi cümleyi ciddi olarak
sözceliyorsa, bu sözce belli bir anlamda bir olgunun varlığına inandığını
açıkça kanıtlar.
Referanstaki inanç sadece
“inanıyorum” şeklindeki bir lengüistik edim değildir; ayrıca zihinsel
bir edim olarak bir inanç’tır. Referansta bulunarak yaptığım şey,
zihnimde olup biten şeyden, inanç eyleminden ayrılamaz. Referansta bulunma
edimi hiç de bu inancı betimlemeden ibaret değildir; fakat bu edim bir inancı
belirtir.
Referans için kullanılan uylaşımsal ifadeler üç
gruptur:
1 Sözcelemelerin bağlamına bağlı olan ifadeler.
Örneğin Ben, onlar, “…in yazarı”, “Türkiye’nin …ci/cu-cü cumhurbaşkanı” .
2. Hangi tür nesnelere uygulanacağı konusunda
az veya çok uylaşım olan ifadeler. Bunları betim derecesi en yüksek olanları
özel adlardır. “O”nun, minimal bir betimsel bir anlamı vardır. “yuvarlak masa”
gibi ifadeler maksimum betimsel bir anlam taşır. Fakat “kirli” ve büyük harfle
yazılan “Yuvarlak Masa” gibi ifadeler orta derecede betimdir.
3.
a. Referans ve yüklemesi uylaşımsal kurallarca
yönetilen, doğru kullanılan referans ifadeleri: En az betimsel olanı zamirler
ve en çok betimsel olanı nesne adlarıdır.
b. Genel değil de özel uylaşımsal göndergesi
olan ifadeler. En çok bilinen özel adlar bu kategoriye girer.
Referansın Gücü
Referans
sayesinde anlamı belirleriz; herhangi bir söylemin gücünü biliriz. Referans gücü tam anlaşılıyorsa
başarılıdır; değilse başarısızdır.
Örneğin “Gökyüzü” gökyüzünü düşünmemizi sağlıyorsa başarılıdır; değilse
başarısızdır; “Geç kalmamak için acele
etmelisin.” dinleyen tarafından anlaşılmışsa başarıdır anlaşılmamışsa
başarısızdır.
Referans,
kelimenin ya da cümlenin objektif olarak belirttiği şeydir. Referansı dile getirebiliriz ve hep
aynı şekilde anlarız; diğer deyişle referans, kelimenin ya da bir ifadenin
objektif olarak belirttiği şeydir. Önermenin gücü, referansıdır. Bunun
anlamı şudur: Referansa sahip olan, ilkin bir şey yaptırma gücüdür. Önerme sadece türemiş bir anlamda referansa
sahiptir. Objeyle ilişkili olan özel ad değil; fakat özel adın anlamıdır.
Referansı belli olan bir ifade ya da
önerme belli bir etki gücüne sahiptir. Bu yüzden de performatiftir. Performatif
ifadeler, semantik-sembolik bir özellik taşır yani anlamlı ve gramere göre
düzenlenen kelimelerden dizisinden oluşur; potansiyel olarak bir şeyi yaptırma
gücüne sahiptir. Bu potansiyel güç performatif ifadeye önceden
yerleştirilmiştir; ifadede, daha telaffuz edilmeden önce bulunmaktadır ve
iletişimde ortaya çıkar
Austin’in performatif ifadeleri ya da
önermeleri keşfi, referans ve etki gücü arasındaki yapay ayrımı ortadan
kaldırmıştır. Austin sayesinde şunu anladık: Referansı belli olan bir ifade ya
da önerme belli bir etki gücüne sahiptir.
Performatif sözcenin kaynağı olan
kişiye iki yolla referansta bulunabiliriz: Sözlü ifadede ve yazılı ifadede.
Sözlü ifadede referans, sözcelemeyi yapanın, “o” zamiriyle işaret ettiği
şeydir; yazılı ifadede ise metnin sonunda imzası olan kişidir; çünkü yazılı
metinlerde söylemeyi kaynağına doğrudan bağlayan başka bir referans biçimi
yoktur.
Referans konuşanların yönelimli söz
edimidir; kişi kelimeleri ya da diğer ifadeleri sözceleyerek referansı
gerçekleştirir.
Konuşanlar böylece kavramlar
aracılığıyla nesnelere referansta bulunurlar ve yüklemleri ifade ederler.