7 Ocak 2021 Perşembe

İFADE EDİLEBİLİRLİK İLKESİ

 

ifade edilebilirlik ilkesi

 

 

 

Searle felsefesinde temel problem anlam teorisidir;  söz edimleri teorisi de anlamın temelleri üzerine bir düşünmedir. Searle’de ifadelerin temel anlamı düz anlamdır. Düz anlam göreceğimiz gibi çok geniş bir arka plana bağlıdır. Düz anlam bir söz ediminde somutlaşır. Bu da zorunlu olarak şunu içerir: Konuşan kişi söylediği anlamdan daha çoğunu ifade etmeyi istemiş olabilir. Buna ifade edilebilirlik ilkesi denir. Searle’e göre ifade edilebilirlik ilkesi dile dair teorik araştırma dikkate alındığında hem önemlidir hem de çok değerlidir ve dil üzerine incelemelerini de destekler. Bu ilke, şudur: Söylemek istediğimiz her şeyi doğru ve kesin biçimde söyleyebiliriz.

Yarın geleceğini söyleyen biri, geleceğini söylemek istemiştir. Bundan daha başka bir şey anlaşılmaz. Kuşkusuz söylenmek istenen şeyin tam olarak söylenemediği yani söylediğimizden daha fazlasını söylemek istediğimiz durumlar da vardır.  

Bir kişi bana “Bu akşam sinemaya gelecek misin?” diye sorsa, ona “Evet” diye cevap verebilirim. Fakat bu “Evet”,  “Evet, hava güzeldir.”deki veya “Evet, önemli olan, güldür.”deki “Evet”le aynı değildir. Buradaki “Evet”, “Evet, sinemaya gideceğim.” demektir.  Öbür yandan “Yarın gelmeyi vaat ediyorum.” anlamında “Yarın geleceğim.” de diyebilirim.[1] Bu örneklerde “Evet”i ve “yarın geleceğim”i söylediğimde bunlarla daha fazla şey anlatmak isterim. “Evet” , “Sinemaya gideceğim.” anlamındadır; “Yarın geleceğim.” ise yarın gelmeyi vaat ediyorum” demektir. Eğer muhatabımın beni anlamadığını düşünürsem, söylediğimden daha fazlasını anlatmak istemem; sadece dediğim şeyin demek istediğimle aynı şey olmasına özen gösteririm.

Fakat istediğim halde bir şeyi anlatamadığım durumlara sık rastlanır. Bunun nedeni ya düşüncemi ifade ettiğim dile (örneğin İspanyolca’ya) hakim olamayışımdır ya da konuştuğum dilde ihtiyaç duyduğum kelimenin ya da kelimelerin bulunmamasıdır. Her şeye rağmen bu yetersizlikler ilke olarak aşılabilir. Her dil kendimizi ifade edebilmek için gerekli kelimelere ve söz dizimsel yapılara sahiptir. Bir dilde bazı düşüncelerin ifade edilememesi veya ifade edilebilirliğin sınırlı olması ifade edilebilirlik ilkesini ortadan kaldırmaz.

Bu ilke şöyle formüle edilebilir: İ, ifade; X, Anlam; K, konuşan ise, buna göre K konuşanı her ne zaman bir düşünceyi iletmek veya bildirmek isterse, o zaman İ ifadesinin var olması mümkündür. Bu İ, X’in doğru ifadesidir ya da doğru formülasyonu olacak şekilde söylenmelidir.[2]

Bunun sembolik dilde ifadesi şöyledir: (K) (X) K belirtmek ister ki, →(Xİ) İ, X’in doğru ifadesidir.

Ancak “ifade edilebilirlik ilkesi” şiir gibi edebi türlere, coşkulara ve inançlara uygulanamaz.[3]   Öte yandan şunu da belirtmeliyiz: “İfade edilebilirlik ilkesi”, doğru olarak söylenebilen her şeyin, başkalarınca tam olarak anlaşıldığını söylemez.

Bu ilke, iletişimde geçerli tek temel ilkedir. Söylemdeki belirsizlikleri, imaları ve başarısızlıkları dışlar. Bu ilkenin en önemli sonucu şudur:

Söz edimleri, onları gerçekleştirmeyi sağlayan kuralları ve bazı lengüistik sözcelerin söylenmesiyle ilgili kuralları eşdeğer kabul eder. Çünkü mümkün her söz edimi için mümkün bir lengüistik öge vardır. Mümkün lengüistik ögenin anlamı şunu ortaya koymak için yeterlidir: Bir ögenin sözcelenmesi,  bu söz edimini gerçekleştirir.[4]

Konuşanın niyetleri ve dinleyenin anladığı şey ile lengüistik ögelerin itaat ettiği kurallar arasında analitik bağlantılar vardır.

Bu ilkeye göre her zihinsel durum (düşünce, inanç, istek, niyet vs.) bir cümle aracılığıyla açıkça ve tam olarak ifade edilebilir. Açık bir çeviri konusu olmayan hiçbir zihinsel durum yoktur.[5]  Zihinsel durumların şeffaflığından şu sonuç çıkar: Zihinsel durumların bilinmesi, bu durumları ifade eden sözcenin anlaşılmasına indirgenebilir.

Bu ilkeden, insanları etkileyebilecek ifadeleri her zaman bulmak mümkündür, sonucu çıkmaz.  Öbür yandan bir kişi istediği şeyi anlatmayı başarsa bile, dinleyen herkesin onu anladığını da söyleyemeyiz.

Searle bu ilkenin çok önemli olduğunu düşündüğü sonuçlarına da işaret eder. Bu teori,

1. Frege’nin anlam ve referans teorisinin önemli yönlerini açıklamamıza izin verir.

2. Teorik olarak konuşanın demek istediğini anlatamadığı durumu düşünebiliriz; ifadenin kapalı ve bulanık olduğunu varsayabiliriz. Ancak kabul etmeliyiz ki, bütün bunlara rağmen iletişim mümkündür. Bu, ifade edilebilirlik  ilkesinin sonuçlarından biridir.

3. Bu ilkenin en önemli sonucu şudur: Bu ilkeye göre söz edimlerinin gerçekleşmesine ilişkin kurallar ve bazı lengüistik ögelerin sözcelenmesine ilişkin kurallar eşdeğerdir.[6]

Bu tezin  hem statüsü ayrıcalıklıdır hem  görünüşleri farklıdır.

A.      İfade edilebilirlik İlkesinin Kapsamı:

Bu ilkenin temelinde  dilde yanlış şey söylenebilme olasılığı vardır. Şöyle ki,  kişinin kullandığı kelimeler anlamlı olabilir; hatta onun cümlesinde insanlar bir şey anlayabilir. Yine de konuşan kişi herkesin anladığından başka şeyler demek istemiş olabilir. Searle dilde iki anlam düzeyini ayırır:

1.       Lengüistik ögelerin gerçek anlamı,

2.       Konuşanın kastettiği anlam.

Bir cümlenin anlamını,  konuşan, bir şey söylediğinde onun kastettiği anlamdan ayırmalıdır; çünkü konuşanın kastettiği anlam cümlenin gerçek anlamından çok farklı şekillerde uzaklaşabilir.[7]

Searle’e göre dili konuşanlar söylediklerinden az veya çok farklı bir şeyi demek isteyebilirler. Bu nedenle ifade edilebilirlik ilkesi şunu kabul eder: Konuşanların demek istediklerini ifade etmesi her zaman mümkündür.

Searle bu ilkeyi koyarken hem sözcenin bağlamını hem de gündelik dillerin yapısını dikkate almıştır; daha doğrusu bunlar bu ilkeyi koymayı empoze etmişlerdir. Şu bir gerçektir ki, kişi sözünü söyledikten sonra ne demek istediğine bir açıklama getirmek ihtiyacı ve isteği duyabilir; çünkü konuşma sırasında çeşitli nedenlerle meramını iyi anlatamamış olabilir; diğer yandan konuşan anlatmak istediği şeyi anlatırken kullandığı dile dair bilgisini geliştirebilir; dile daha çok hakim olabilir. Bu da “Söylenmiş olan daha iyi söylenebilir.” şeklinde formüle edilebilir.

“Daha iyi ifade edebilme” şunu içerir: Gündelik dilin standart sabit ve değişmez bir kullanım biçimi yoktur; çeşitli kullanım alternatiflerini  içerir; bu alternatifler sadece özdeşlik ifadeleri değildir; meramı daha iyi ifade eden ve özellikle geliştirilmiş ifadelerdir. Ancak bir ifade sonrakinden ne kadar uygun olursa olsun, bu, uylaşımsallığın  sınırları içinde gerçekleşir; yani önceki ifade gibi sonraki iyileştirilmiş ifade de uylaşımsal olmak zorundadır.

B.      İfade edilebilirlik ilkesinin teorik fonksiyonları: Konuşmak,

Konuşmak, kurallar tarafından yönetilen bir davranış biçimini kabul etmektir. Bu durumun Searle açısından önemli sonucu şudur:  Söz edimleri lengüistik iletişimin temel birlikleridir. Searle’ün yaptığı şekliyle söz edimleri analizin temelinde bu düşünce vardır. Fakat Searle’ün bu düşüncesi bazılarınca eleştirilmiştir. Eleştirenler demektedirler ki, Searle ifade edilebilirlik ilkesiyle  dili değil sadece bireyin sözünü dikkate alır. Oysa söz dille karşılaştırıldığında ilinekseldir ve ikincildir.

Searle bu itirazı cevaplandırır ve kendini savunur:

Söz edimlerinin incelenmesi aynı zamanda bir dilin incelenmesidir. İletişim söz edimlerinden daha fazla bir şeydir. Dile ilişkin analitik bir doğruluk hakkında şunu varsayabilirim: Anlamlı olduğu düşünülebilen her şey söylenebilir; fakat demek istediğimiz şeyi söylemek için bazı dillerde uygun bir sentaks ve zengin bir vokabüler olmayabilir. Kimi dillerde demek söylenebilen her şey belli bir bu dilde demek isteğim her şeyi söylemek için sentaksa ve vokabülere uygun olmayabilir; fakat fakir dili tamamlamak için ve söylemek istediğim şeyi daha zengin bir dilde söylemek için ilke olarak engel yoktur.[8]

Searle’ün anlam konusundaki genel tezinin varsaydığı şekliyle söz edimlerinin incelenmesi önemlidir; çünkü söz edimleri cümlelerin hem anlamıdır hem de fonksiyonudur. Oysa düz anlam (u . m.) metaforik (S. M.) anlamdan başka olabilir. Bu nedenle cümleyi sözceleyerek ürettiğimiz söz edimini metaforik anlamdan hareketle belirlemek mümkün olmayabilir. Yine ifade edilebilirlik ilkesi sayesinde konuşan kişi demek istediği her şeyi doğru olarak söyleyebilir; her mümkün söz edimi konuşanın metaforik anlamdan hareketle belirlediği düz anlamı dile getirdiği cümleyle uyumlu olabilir. Searle’ün teorik hareket noktası dikkate alındığında ifade edilebilirlik ilkesinin fonksiyonu söz edimlerine temel bir hipotez sağlamaktır. Bu hipotez dille ilgilidir. İfade edilebilirlik ilkesi Searle’ün anlam konusundaki görüşleriyle sıkı sıkıya ilişkilidir ve onun temel hipotezinin kapsamını aydınlatır.

B. İfade edilebilirlik ilkesi ve söz edimleri:

Searle temel hipotezinden hareketle söz edimleri teorisini geliştirdi. Onun bu amaçla yaptığı analizin iki rolü vardır:  

1. Söz edimlerinde performatif sözcelerin koşullarını belirlemek;

2. Bir söz edimini söz edimi yapan koşulları lengüistik ögelerin kullanımından çıkarmak.

Searle’e göre ifade edilebilirlik ilkesi söz edimlerinin incelemesine izin verir ve hatta bunu telkin eder. Bu, ifade edilebilirlik ilkesinin en önemli sonuçlarından biridir.

Bu en önemlidir… Çünkü söz edimlerini gerçekleştirme kurallarını bazı lengüistik ögelerin sözcelenmesinin kurallarına benzetmeye izin verir. Her mümkün söz edimi için mümkün lengüistik bir öge vardır; bu ögenin anlamı sözcenin bağlamını da verir ve düz anlamın bu söz ediminin açık bir performatif olduğunu belirlemeye için yeterlidir.[9]

İfade edilebilirlik ilkesi her düz anlamın bir metaforik anlam tarafından ifade edilmesine izin verir ve Searle’ün anlam konusundaki şu genel tezine bağlıdır: Anlam ifade edilebilirlik ilkesini performatif bir söz edimine bağlar; lengüistik ögelerin sözcelenmesinin hangi durumlarda eş değer olduklarını ve söz edimlerinin başarı koşullarını belirler. 

Bu nedenle ifade edilebilirlik ilkesinin fonksiyonu söz edimleri teorisinin ortaya konmasını sağlayan dilsel etkinliklerin analiz prosedürünü meşrulaştırmaktır. Bu teoriyi oluşturan ilkelerden biri söz edimlerini kategorilere ayırmaktır. Bu ayırma ilkesi sayesinde sözcelemenin edimsöz edimi boyutuna özel bir yapı kazandırırız.  Gerçekte sadece edimsöz edimi tam bir söz edimi oluşturur ve diğer söz edimlerini yani bildirimleri ve etkisöz edimlerini dil aracılığıyla belirler. Sonuç olarak sözcelerin incelenmesi anlamlarının ortaya çıkarılması ve edimsözel güçlerinin belirlenmesi için kaçınılmazdır. Gündelik dillerin sözdizimsel ve gramatikal yapısının karmaşıklığından dolayı bir sözcenin edimsözel gücünün muhatapları ve analizci tarafından hemen ve derhal anlaşılmadığı bir gerçektir. Yine de ifade edilebilirlik ilkesi sayesinde her zaman edimsözel gücünü belirlemek mümkündür. İfade edilebilirlik ilkesine göre ifade edilebilen her şey doğru olarak ifade edilebilir. Bir sözcenin anlamı edimsözel gücü tarafından ve gerektiğinde önermesel içeriği tarafından belirlenir. Her edimsözel edim, tam ve doğru olarak ifade edilebilir. Böylece başlangıçta az veya çok belirsiz biçimde ifade edilen bir sözce açık bir edimsöz edimi şeklinde söylenebilir. Söz edimlerinin analizinde durum böyle olduğundan, ifade edilebilirlik ilkesi her edimsöz ediminin gücünü doğru olarak belirleme imkanı verir. Bu ilke Searle’ün anlam konusundaki genel teziyle sıkı sıkıya iş birliği içinde olan teorik iki fonksiyona sahiptir.

 

C.      İfade Edilebilirlik İlkesi ve Searle’ün Anlam Konusundaki Genel Tezi

 

Searle’ün ifade edilebilirlik ilkesi sonuçta söz edimlerine ilişkin hipotezine ve teorisine bağlıdır. Kuşkusuz onun dil felsefesinin pek çok görünüşü vardır. İfade edilebilirlik ilkesi de bütün bu görünüşlerle doğrudan veya dolaylı olarak ilişkilidir ve bu ilişkiler de deyim yerindeyse bir ağ şeklindedir. Bu ağı anlamak ve açıklamak için ifade edilebilirlik ilkesi anlam teorisini dikkate almak zorundadır. Burada şunu sorabiliriz: İfade edilebilirlik ilkesi ve söz edimleri teorisi nasıl içi içe geçer? Bunu anlamak önemlidir. Öyle görünüyor ki, bu konuda ifade edilebilirlik ilkesi Searle’ün anlam teorisine dayalı teorik bir garanti oluşturur. Hatırlayalım ki, onun anlam teorisi şunu kabul eder: Bir söz edimi ve onu performatif yapan cümlenin anlamı  birbirinin fonksiyonlarıdır.

Bu ilkeye göre dil her zaman açık olabilir. Açık dili genellikle dilin modeli olarak almak meşrudur. Cümlelerin yorumu, kod çözümünden ibarettir. Dinleyenin hangi söz edimini gerçekleştirdiğini bilmesi için cümleyi anlaması yeterlidir. Çünkü edimsözel edim tümüyle cümlede yansır. Sonuç olarak Searle’e göre dil, “şeffaf”tır. Zihinsel durumları gözlemlemek onları ifade eden cümleleri gözlemlemek demektir, tersi de doğrudur.

 



[1] Searle, Actes de langage, p. 56.

[2] Searle, Actes de langage, p. 56.

[3] Searle, Actes de langage, p.57.

[4] Searle, Actes de langage, p.57.

[5] Searle, Actes de langage, p.57.

[6] Searle, Actes de langage, p. 57.

[7] Searle, Actes de langage, p. 55.

[8] Searle, Actes de langage, p. 56.

[9] Searle, Actes de langage, p. 57.