IX. PROTOKOL SÖZCELER
Otto Neurath*
Araştırmanın yararı, birleşik bilimi, birleşik dilde formüle
edilmiş sözcelerden yararlanarak artan bir kesinlikle zenginleştirmektir. Oysa
birleşik bilimin hiçbir terimi yoktur ki, belirsizlik bulaşmamış olsun, çünkü
birleşik bilimin bütün terimleri protokol
sözceler’in özsel terimlerine indirgenir. Bu protokol sözceler’deki kesinsizlik, herkes tarafından hemen kolayca
fark edilmez.
Saf atomik sözceler’den
hareketle oluşturulan bir ideal dil kurgusu (fiction), Laplace’ın Sonsuz nedenleri
bilen Zihni kadar metafiziktir. Böylece sembolik ve sistemik konstrüksiyonların,
böyle bir dilin kestirimi olarak her zaman daha büyük bir yer tuttuğu bilimsel
bir dili kabul etmek mümkün değildir. “Otto öfkeli bir adamı gözlemliyor” ve
“Otto termometrenin 24oC’yi gösterdiğini gözlemliyor” sözcelerini
alalım. Bunlardan birincisi, ikincisinden daha belirsizdir, çünkü “öfkeli
insan”ı, “termometrenin 24oC’lik durumu” kadar kesin biçimde
belirlemek mümkün değildir. Halbuki,
“Otto”nun kendisi pek çok açıdan kesin olmayan bir terimdir. Ve “Otto gözlemliyor”
sözcesinin yerine “özenle çekilmiş fotoğrafı 16. sıradaki kutuda bulunan adam,
gözlemliyor” sözcesi konabilir. Oysa “16. sıradaki kutuda bulunan fotoğraf”
ifadesinin yerini, matematik formüllerin, başka matematik formüller sistemiyle
iki taraflı uyuşan bir sistemi, örneğin Otto”, “öfkeli “Otto”, “sevgi dolu
Otto” vd. sistemi alamaz.
Her şeyden önce bize verilen şey, tarihiyle birlikte bu gündelik dilimizdir; belirsizliklerle,
analiz edilemeyen terimlerle dolu bir dilimizdir. Başlangıçta bu gündelik dili,
metafizik içeriklerinden arıtmalıyız; fizikalist
gündelik bir dil’e ulaşmalıyız. Yasaklanan kelimelerin bir listesi
ayrıca pratikte bize çok yararlı olabilir.
Üstelik metafizik hiçbir şey katmaksızın düzenleyebildiğimiz
iyi düzenlenmiş fizikalist bir
dil vardır. Tikel bilimlerde ve hatta bu bilimlerin bazı alanlarında sadece bu
dile sahibiz.
Zamanımızın birleşik bilimini kuşatmak isteyelim; o zaman
bilim dilinin terimleriyle gündelik dilin terimlerini birleştirmemiz gerekir,
çünkü pratikte bu dillerinin her birimlerinin terimleri birbiriyle kesişir.
Sadece gündelik dilde kullanılan terimler vardır ve sadece bilimsel dilde
kullanılan terimler vardır ve bunlardan başka sadece ikisinde ortaya çıkan
diğer terimler vardır. Bütünlüğü
içinde birleşik bilim alanı’nı ilgilendiren bilimsel bir hafızada sonuç
olarak sadece iki dilin terimlerini kuşatan “slang” (jargon) kullanabiliriz.
Fizikalist, gündelik dilin kelimelerinin yerine bilim
dilinin kelimelerini koymak, aynı şekilde bilim dilinin terimlerini gündelik
dilin terimleriyle formüle etmek uygundur. Sadece bu sonuncu prosedürü (bilim
dilini) formüle etmeyi pek bilmiyoruz. Bu prosedürü gerçekleştirmek
zordur. Bantu dilinin araçlarıyla, şu
veya bu biçimde, Heidegger’i değil; fakat Einstein’i iyi ifade edebiliriz. Yeter ki Bantu diline Almancadaki
kullanım tartışmalarını sokmayalım. Bir fizikçi ilke olarak, büyük bir kişinin,
bir gün ifade ettiği şu şartı yerine getirmelidir: “Bilimsel açıdan kesin bir
doktrinin özünü bir arabacıya anlatabilmeliyiz ve onun diline
aktarabilmeliyiz.”
Günümüzde özellikle sayısal hesaplama alanında bilim dili ve
gündelik dil uyuşmayı başardı. Fakat radikal fizikalizm sisteminde “2X2=4”
formülasyonu—bir totoloji—bile protokol sözcelere bağlanmıştır. Totolojiler,
sözceler yardımıyla belirlenirler: Sözcelerin görevi şudur: Totolojiler, etkili
olmaları için ek uyaranlar sıfatıyla bazı buyruklara hangi şartlarda
eklemlenmelidir? Şu örneğe bakalım: “Otto, Karl’a demektedir ki, bayrak
dalgalandığında ve “2X2=4” ettiğinde dışarı çık.” Bu örnekte totolojinin
(2X2=4) eklenmesi, buyruğun yerine getirilmesine hiçbir bakımdan katkıda
bulunmaz.
Bilimselliğin en kesin sınırlarında bile, birleşik bilimde
kullanılabilen, sadece bir “evrensel slang
(jargon)” vardır. Fakat bugün de evrensel slang konusunda hiçbir uzlaşma olmadığından, bu
problemlerle ilgilenen her bilim adamı, bu slanglardan birini kullanmak için çoğunlukla belli sayıda yeni
terimler oluşturmak zorundadır.
Açıklıklarından
kesinlikle emin olduğumuz protokol sözceleri, bilimlerin hareket noktası
yapmaya izin veren herhangi bir araç yoktur. Boş levha yoktur. Bir
dokta asla söküp takamadıkları ve en iyi parçalarla yepyeni şekilde inşa edemedikleri
gemilerini açık denizde yapmak zorunda kalan gemicilere benziyoruz. Sadece
metafizik, iz bırakmaksızın yok olabilir. Belirgin olmayan üst üste “yığılmış”
parçalar, belli bir biçimde, her zaman geminin bütünleyici parçasıdır. Burada
küçültülen kesinsizlik, şurada daha büyük olarak yeniden doğabilir.
Baştan beri çocuklara, tarihsel olarak verilmiş birleşik bilim dili olarak metafizikten arındırılmış evrensel bir slang’ı
öğretiriz. Her çocuk, yetişkinlerin evrensel slangına doğru tedrici olarak
gidecek şekilde eğitilebilir. Çocuğun dilini ayrı bir dil saymanın bizim
açımızdan herhangi bir anlamı yoktur, çünkü o zaman pek çok slangın varlığını kabul etmemiz gerekir. Çocuk,
ilk “evrensel” bir slangı, yetişkinlerin evrensel slangının temeli olacak
şekilde öğrenmez. O, giderek zenginleşen “daha fakir” evrensel bir slangını
öğrenir. “Metal bilye” terimi hem çocuğun hem de yetişkinin dilinde kullanılır;
yetişkinlerin dilinde terim, “çap” ve “pi” gibi terimleri içeren sözce
yardımıyla tanımlanır; oysa çocuğun tanımında “bilye oyunu”, “Rudi Amca’nın
hediyesi” vs. gibi kelimeler bulunur.
Oysa fizik bilye, “Rudi Amaca”nın” bir bilyeyi “algılayan”
“gözlemci” olarak yer aldığı protokol sözceleri yardımıyla tanımlandığında
“Rudi Amca” kesin bilimin dilinde bulunabilir.
Buna karşın, Carnap bir ilk protokol dilden söz eder (Carnap art. cité, en note 1, p.
437ve 453). Carnap’ın ilk protokol dil hakkında formüle ettiği açıklamalar,
“hiçbir tasdike ihtiyacı olmayan” protokol sözceler metafizik karşıtı büyük gelişmeler’iyle karşılaştırıldığında
marjinaldir ve rezervlerimiz, protokol sözcelerin içerdikleri temel düşünceye
zarar vermez. Carnap bir “ilk dil”den, “yaşanmışın dili” ya da “fenomenal dil”
de denen bir dilden söz eder. O, sözünün bir yerinde şunu belirtir: “Bu dilin
daha doğru biçimde nitelenmesi sorunu, araştırmanın şimdiki durumunda
çözülemez.”
Bu düşünceler gençleri benzer protokol bir dil araştırmaya
yöneltebilirdi. Bu durum, gençlerin yollarını metafizikte kolayca
kaybetmelerine yol açabilirdi. Metafiziği kanıtlamalar yardımıyla anlamlı
biçimde reddedemesek de bazılarının (metafizik düşünceyi savunmasını ç.n.)
ertelemek için fizikalizm’i en radikal biçimiyle savunmak
önemlidir.
Totolojilerden soyutlanmış birleşik bilim, reel üzerine sözcelerden
ibarettir. Bu sözceler,
a) Protokol sözceler;
b) Protokol olmayan sözceler
diye ikiye ayrılır.
Protokol sözceler, reel üzerine sözcelerdir ve reel üzerine
diğer sözcelerle aynı lengüistik biçime sahiptir. Yine de her zaman bir kişi
adı vardır ve bu ad pek çok defa anılır. Tam bir protokol sözce, örneğin şöyle
düzenlenir: “Saat 3.17’de Otto’nun protokolü: 3.16’da Otto’nun [sözel
düşüncesi] şu idi: (Saat 3.15’te odada Otto tarafından algılanan bir tablo
bulunuyordu.)” Reel üzerine bu sözce öyle oluşturulmuştur ki, reel sözceler,
parantezlerin kaldırılmasından sonra protokol sözceler olmasalar da diğer
sözcelerden türetilebilirler: “3.16’da Otto’nun sözel düşüncesi şuydu: (3.15’te
odada Otto tarafından algılanan bir tablo bulunuyordu)” sonra ardından “3.15’te
odada Otto tarafından algılanan bir tablo bulunuyordu.”
Bu sözcelerdeki terimlerin her birinin yerine belli ölçüde hemen bilim diline ait başka
terimler gurubu koyabiliriz. Otto’nun yerine fizikalist belirlenimlerin bir
sistemini koyabiliriz; ardından bu sistemi “Karl”, “Heinrich” vs. adlarından
oluşturduğumuz bir grupta “Otto” adı yardımıyla tanımlayabiliriz. Yukarıdaki
protokol sözcelerde kullanılan bütün kelimeler ya evrensel slangın kelimeleridir
ya da yerlerine kelimelerin evrensel slangının problem çıkarmadan hemen
kullanılabileceği kelimelerdir.
Kendinde bir kişi adının bulunması, tam bir protokol sözcesinin
ayırt edici özelliğidir.
“Şimdi sevinç” ya da “şimdi kırmızı daire” veya “masada kırmızı bir küp
bulunuyor” (Kşz. Carnap art. cit.
Not 4, p. 438) tam protokol
sözceler değildir. Onları en iç parantezlerde yer alabilen ifadeler gibi de
kabul edemeyiz; çünkü bizim (tam protokol sözce ç.n.) anlayışımıza göre, onların
en azından aşağı yukarı çocuğun diline uygun biçimde göre şöyle ifade edilmeleri
gerekiyordu: “Otto şimdi sevinçlidir” “Otto şimdi kırmızı küpü görüyor”. Bu ise
demektir ki, en içteki parantezlerde yer alan ifade, ister bir kişi adının
ortaya çıkmasına izin veren bir sözce olsun; isterse algı terimleri alanından elde edilen bir terim olsun; tam bir
protokol sözcedir. Gündelik terimlerin ya da bilim terimlerinin kullanılmasının
nereye kadar yayılabildiğini bilmenin pek önemi yoktur; çünkü evrensel slangın
içinde, dil alışkanlıkları konusunda önemli bir özgürlüğe sahibiz.
İlk köşeli parantezden sonra başlayan “sözel düşünce” ifadesi,
gördüğümüz gibi, sözcelerin farklı gruplarını; örneğin, reele ilişkin
terimlerle, halüsinasyon terimleriyle, düş terimleriyle oluşturduğumuz sözceleri
oluşturmaya çalıştığımız durumda; özellikle bu “sözel düşünce” ifadesi “gerçek
olmayan”ı ayrıca belirlemek istediğimiz durumda bulunur. Örneğin diyebiliriz
ki, “Otto’nun sözel düşüncesi gerçekte şuydu: Odada sadece Otto tarafından
algılanan bir kuş vardı; fakat o, eğlenmek için şöyle yazdı: Odada sadece Otto
tarafından algılanan bir tablo bulunuyordu.” Protokol sözceler “doğrulanmaya
ihtiyaçları olmayan” sözcelerdir, tezini savunan Carnap’ı reddetmeye ayrılan
sonraki bölümde yapılacak açıklamalar için bu nokta özellikle önemlidir.
Bilimlerin değişim süreci, belli bir dönemde kullanılan
sözcelerin, genellikle yerlerine başkalarının konulması için sonradan
dışlanmalarından ibarettir. Çoğunlukla tanım pek çok defa değiştiği halde,
tanımın ruhu korunur. Buna örnek şudur: Her
yasa ve birleşik bilimin ya da bilimlerden birinin reel üzerine fizikalist her
sözcesi aynı şekilde her sözce bu değişikliklerden etkilenebilir.
Birleşik bilimde, protokol sözcelerden ve protokol olmayan
sözcelerden (yasalar dâhil) ibaret, çelişkiden
yoksun bir sistem kurmaya çalışırız (Kşz. Carnap op. cit., p. 439). Şimdi bize yeni
bir sözce önerilirse, onu kullandığımız sistemle karşılaştırırız ve o zaman bu
yeni sözcenin sistemle çelişik olup olmadığını bilmek için bir kontrolden geçiririz.
Bu yeni sözcenin sistemle çelişik olması durumunda onu örneğin “Afrika’da
aslanlar sadece majör perdesine göre şarkı söyler” sözcesi gibi kullanılamayan
sözceyi (“yanlış”) olduğundan terk edebiliriz. Ya da yeni sözceyi kabul
edebiliriz ve sistem o zaman genişletilecek bu sözceden geriye çelişkisizlik kalacak şekilde değiştirilebilir.
O zaman onun “hakiki” olduğunu söyleriz.
Sonunda terk edilmek protokol bir sözcenin kaderidir. Carnap’ın
protokol sözceler için gerekli gördüğü kurala karşıt olarak hiçbir sözce noli me tangere’i*
tanımaz. Şu örnek özellikle dikkat çekicidir. Varsayalım ki hem sol hem de sağ
eliyle aynı anda yazabilen Kalon adında bir bilgin tanıyoruz. O, şimdi sol
eliyle şöyle yazsın. “Kalon’un 3.17’de protokolü [Kalon’un sözel düşüncesi 3’ü
16 dakika 30 saniye geçe şöyleydi: (3.16’da odada Kalon tarafından algılanan
sadece bir masa vardı.)]” Oysa sağ eliyle şöyle yazsın: “Kalon’un 3.17’deki
protokolü: [3’ü 16 30 saniye geçe protokol: Saat 3.16’da odada Kalon tarafından
algılanan sadece bir kuş vardı.)]” Bu iki protokol sözcenin gücü neye yeter?
Onlardan hangi sonucu çıkarabiliriz? Kuşkusuz şu tür iddiaları formüle
edebiliriz: “Kimi zaman şu kimi zaman da bu tarzda biçimlendirilmiş sözceler
kâğıt üzerinde bulunur.”
Kâğıttaki göstergeleri ilgilendiren şey konusunda Carnap’ın
kullandığı “doğrulama” (confirmation) kelimesinin uygulaması yoktur.
“Doğrulama” kelimesini sadece sözcelere başvurarak sonuçta bir reaksiyon testi
çerçevesinde kullanılabilir ve yerlerine sistematik biçimde başkaları
konulabilir göstergeler serisine başvurarak kullanabiliriz (Kşz. Neurath, Scientia, p. 302). “Eşdeğer
sözceler”, çok iyi belirlenmiş
reaksiyon testleri yardımıyla eşit reaksiyonlar türeten uyaranlar gibi
tanımlanmalıdır. Hem çok iyi
belirlenmeleri şartıyla, eşdeğer olarak kabul edilebilen “hava
titreşimleri”nin hem de “mürekkep yığını”nın şekillerini anlatan ifadelere
sözceler diyoruz.
Birleşik bilim sisteminde, birbiriyle çelişen iki sözce kullanılamaz.
Onlardan şunu mu ya da bunu mu yoksa her ikisini mi dışlamalıyız? Bunu
söyleyemesek de şu kesindir ki, her ikisi “doğrulama”ya yani sisteme
yerleştirmeye izin vermez.
Böyle bir durumda,
bir protokol sözceden vazgeçmemiz gerekirse, mantıktaki belli sayıda orta
terimler yardımıyla bir yandan protokol sözceler arasında ve diğer yandan protokol
sözcelerin ve protokol olmayan
sözcelerin (yasalar vs.) sistemleri arasındaki çelişkiler rastgele ortaya
çıktıklarında protokol sözceden haydi haydi vazgeçmeliyiz. Carnap’a göre protokol
olmayan sözceleri ve yasaları değiştirmek zorunda olmak yeterlidir. Fakat bize göre protokol sözceleri de terk
edebilmek de söz konusudur. Ayrıca bir
sözce doğrulamayı gerektirmesiyle ve terk edilebilmesiyle tanımlanır.
Carnap’ın protokol sözcelerin, “herhangi bir doğrulanmaya
ihtiyaçları yoktur” şeklindeki tezi, ona verdiğimiz anlam ne olursa olsun,
Skolâstik felsefedeki doğrudan yaşantılara olan inanca kolayca
yaklaştırılabilir. Skolâstik felsefeye göre, “dünya imgesi”ni oluşturmamızı
sağlayan bazı “nihaî çok açık ögeler” vardır. Bu, “nihai yaşantılar” kuşkusuz,
Skolâstik felsefe açısından her eleştirinin üstündedir. Onlar, hiçbir doğrulama
gerektirmezler.
Carnap bir tür “atomik protokolü” koymaya çalışır; bu bir
zorunluluktur. Bu zorunluluğa göre “bilimsel bir prosedür kesinlikle ayrı iki
işlemi içermelidir: Bir yandan protokolleri içermelidir; diğer yandan protokol
sözceleri incelenmelidir; “dolaylı olarak elde edilen hiçbir sözce protokolde
kabul edilmediğinden, protokol sözcelere ulaşmanın yolu gösterilmelidir (Kşz. Op. Cit. P. 437). Tam bir protokol
sözcenin yukarıda verdiğimiz formülasyonu gösteriyor ki, protokol bir sözcedeki
kişi adlarına ilişkin her durum için,
“işlemler” bu şekilde gerçekleştirilmelidir. Bilimsel protokollerde mümkün, en
basit formülasyonları en iç parantezlere yerleştirmek yararlı olabilir. Örneğin
“saat 3’te Otto, kırmızıyı görendi” ve bir başka protokol “saat 3’te Otto, do diyez’i dinleyendi vs.” Fakat
böyle bir protokol Carnapçı anlamda “asli” değildir; çünkü “Otto” ve
“algılamak” gibi ifadelerin üstesinden gelemeyiz. Evrensel slang (jargon) ,
“daha temel” diye belirtilebilen sözceler içermez. “Asli sözceler” reel üzerine
sözcelerdir ve sonuçta onların hepsi ilktir. Reele ilişkin tüm sözcelerde
“insanlar”, “algısal süreçler” gibi kelimeler bulunur ve en azından bu kelimelerin
türetildikleri önvarsayımlarda daha az asli bir türde başka kelimeler bulunur. Bu demektir ki, ne “asli protokol sözceler”
ne de “doğrulanmayı gerektirmeyen sözceler” vardır.
Yukarıda açıklanan anlamdaki evrensel slang (jargon) yetişkin için de çocuk için de aynıdır.
Evrensel slang bir insan topluluğu için de Robinson için de aynıdır.
Robinson, dün gözlemlediği şeyi, bugün gözlemlediği şeyle
birleştirmek isterse, bunun anlamı şudur: O, bir dilden yararlanmayı hep
istediğinde, “öznellerarası”
bir dilden yararlanmalıdır. Dünkü Robinson ve bugünkü Robinson tıpkı Cuma’nın* karşısındaki Robinson gibi
birbirinin karşısındadır. Varsayalım ki, hem hafızasını hem de görme yeteneğini
kaybeden bir insan, okumayı ve yazmayı yeniden öğrensin. Geçmişten kalan ve
özel bir araç yardımıyla deşifre edebildiği notlar ona göre, sanki bir
başkasının notları gibi olacaktır. O, sonradan hayatının devam ettiğini tespit
ete ve kendi biyografisini yazsa bile, durum aynı olacaktır.
Bu demektir ki, her
dil, dil olarak “öznellerarası”dır; tıpkı A’nın protokollerinin B’nin
protokollerine konulduğu gibi, belirli bir ânın protokolleri sonraki ânın
protokollerine konulmalıdır. Carnap’ın yaptığı gibi, monologlaştıran dillerden söz
etmenin hiçbir anlamı yoktur. Aynı şekilde sonradan birleştirilmiş,
farklı protokol dillerden de söz edemeyiz. Dünkü Robinson’ın ve bugünkü
Robinson’ın protokol dilleri, birbirine Robinson’ın ve Cuma’nın protokol
dilleri kadar hem yakındır hem de uzaktır. Dünkü Robinson’ın ve bugünkü Robinson’ın
protokol dili belirli şartlarda aynı
dili oluşturur denirse, o zaman aynı
şartlarda diyebiliriz ki, Robinson’ın
dili ve Cuma’nın dili aynı dildir.
İdealist felsefenin bize tanıttığı “Ben”in, Carnap’ta da vurgulandığını
görüyoruz. Evrensel slang, “şimi”den ya da “burada”dan anlamlı biçimde söz
ettiğim kadar “benim” protokolümden söz etmeye izin vermez. Fizkalist dilde
kişi adlarının yerine, kesinlikle, durumları ölçen koordinatlar ve büyüklükler
konur. Bir “protokol-Otto”, sadece bir “protokol-Karl”dan ayrılabilir. Fakat
evrensel bir slangda, “benim protokolüm”ü bir “başkasının protokolü”nden ayıramayız.
Evrensel slangda, “Otto-psişik”in ve “hetero-psişik”in her problemi ortadan kalkar.
“Yöntemsel solipsizm, “yöntemsel” pozitivizm (Kşz. Carnap,
art. Cité, p. 461.) bunlara “yöntemsel” sözcüğünü eklenmekle daha çok yararlı
olmazlar (Bkz. Otto Neurath, Erkenntnis,
p. 401).
Yukarıda demiştim ki, “Bugün 27 Temmuz, kendi protokollerimi
ve başkalarının protokollerini inceliyorum”; bu ifade “27 Temmuz 1932, sabah
saat 10’da Otto Neurath’ın protokolü: [Otto Neurath’ın sözel düşüncesi 9.55’te
şuydu: 9.40 ve 9.54 arasında Otto Neurath, her ikisi de …sözcelerini içeren
Neurath’ın bir protokolüyle ve Kalon’un bir protokolüyle ilgileniyordu)]. “Otto
Neurath, protokolün kullanımına dayanan protokolü yazsa bile, birleşik bilim
sistemine Kalon’un protokolünü nasıl koyarsa, kendi protokolünü de öyle doğru
olarak koyar. Neurath, Neurath’ın bir protokolü sözcesinden vazgeçebilir ve
Kalon’un bir protokolü sözcesini kabul edebilir. Genel olarak daha inatla, bir
başkalarının sözcelerinden çok, kendimizin protokol sözcelerine bağlanmamızın
nedeni tarihsel olumsallıktır. Carnap şunu ileri sürer: “Her süje temel sıfatıyla
sadece kendi protokolünü kabul edebilir.” Bu düşünce kabul edilemez; çünkü temelsizdir. “Doğrusu S1,
kendi sırasında S2 protokolünden yararlanabilir ve S1’in
S2’yi kullanması o zaman özellikle basitleştirilir; çünkü iki dil,
fizikalist dilde yer alır. Bu, dolaylı biçimde şöyle denebilir: S1,
şu ya da bu biçimdeki bir yazı parçasını karşısında gördüğü kendi protokolünde
betimlemelidir. Fakat Neurath,
Kalon’un protokolü hakkındaki betiminin aynısını Neurath’ın protokolü hakkında
da vermelidir! Neurath, protokol-Neurath’ı nasıl gördüğünü ve aynı
şekilde protokol-Kalon’u nasıl gördüğünü betimler.
Ve herkesin protokol sözceleri hakkında aynı şey geçerlidir.
Kalon’un Kalon protokollerini ya da Neurath’ın Neurath protokollerini
incelemesi, Neurath’ın Neurath’ın protokolleriyle ve Kalon’un protokolleriyle
ilgilenmesi temelde aynı şeydir. Durumu en somut hale getirmek için, protokol
sözceleri koyduğumuz, bilimsel arıtma makinesi düşünün. Makinenin çarklarının
düzenlenmesinin oluşturduğu “yasalar” ve “protokol sözceler” dahil, “reel
üzerine diğer sözceler”, makinedeki sözceler stokunu arıtır ve bir çelişki
ortaya çıktığında bir zil çalarlar; bir protokol sözcenin yerine bir başkasını
koymayı ya da bir makine yapmayı, bu duruma borçluyuz. Fakat makineyi kimin yapacağını
veya oraya giren protokol sözceleri kimin formüle ettiğini bilmek sorunu,
kesinlikle önemli değildir. Herkesin, bir “başkası”nın protokol sözceleri kadar
“kendi” protokol sözcelerini test etmesi gerekir.
* Bu yazı Manifeste du cercle de Vienne et autres écrits
sous la direction de Antonia Soulez PUF, Paris, 1985, adlı kitapta pp. 221-230.
sayfalar arasında yayınlanmıştır.
*Noli me tangere (“Bana dokunma”) yeniden
dirilen İsa’nın Paskalya Pazar’ında Marie-Madeleine’e söylediği sözler. Latince
deyim günümüzde pek çok alanda kullanılır. Örneğin botanikte en küçük dokunuşta
solan ya da çok dikenli veya tohumları dokunulduğunda hafifi acı veren bitkiler
için kullanılır.
* Robinson’un adadaki arkadaşı. Robinson Cuma günü bulduğu için arkadaşına
bu adı vermiştir (ç.n.).