PROTOKOL SÖZCELER
Viyana
Çevresi’nin temel tezlerinden biri de şudur: Bilginin ve bilimin ilk ögelerini
oluşturan sözceler deneyim ürünüdür.
Bilimsel yapının temeli şu şekildeki sözcelerden oluşur: Şu anda veya şu durumlarda,
şu gözlemlenmiştir ya da sınanmıştır.
Temel sözceler bir gözlemcinin doğrudan deneyimini ve algılamasını betimler.
Carnap bunlara “protokol sözceler” adını verir. Bütün karmaşık sözceler
protokol sözcelerine indirgenebilir.
Viyana empirizmine
göre duyumlamalar protokol sözceler biçimini almalıdır. Protokol sözceler bir
kişinin şu anda ve şurada hissettiği şeyi betimlemeye izin verir. Onlar
kesinlikle doğrudur. Bilim, fizik realiteye ilişkin tam bir teori elde etmek
için bu sözceler arasındaki ilişkileri anlamalıdır.
Protokol, Grekçe
πρωτοκολλον’un (protokollon)’un Batı dillerindeki karşılığıdır.
πρωτοκολλον Grekçe’de “ilk”
anlamına gelen πρῶτος (protos) ve yapıştırmak demek olan κολλα’dan (kolla) bileşiktir.
Protokol Antik
Dünya’da bir parşömen ruloya yapıştırılan ilk sayfa demekti. Orta Çağ’da
kelime, onaylanmış edimlerin anlatıldığı küçük yazı anlamına geliyordu. Günümüzde
protokol, noter belgesi demektir. Görüldüğü gibi Carnap “protokol”u modern
anlamda kullanmaktadır.
O nedenle
dünyadan söz etmek protokol sözceler ortaya koymaktır. Şimdi bu konuyu
açıklamaya çalışalım.
Carnap ve
Neurath protokol sözceler ifadesini 1930’lu yıllarda kullandı. Hangi tür
sözceler protokol sözcelerdir? Carnap ve Neurath arasında bu konuda bildiğimiz
doktriner tartışma yapılmıştır. Bu tartışmaya ilişkin çevirisini sunduğumuz
makale oldukça önemli bilgiler vermektedir. Protokol sözcelerin doğasına
ilişkin bu tartışmada iki karşıt tez vardır. Birinci teze göre protokol sözceler
duyu verilerine dayanır. Carnap bu tezi savunur. Neurath’ın savunduğu ikinci
teze göre ise, protokol sözceler bir gözlemcinin duyu verilerine ilişkin açıklamalarından
ibarettir.
Temel sözceler
çok tartışıldı ve bu tartışmalar hâlâ sürmektedir. Bu sözcelerin en çok
tartışılan yönleri şunlardır: Algısal deneyimin sübjektif görünüşü gözleme mi
aittir? Temel sözceler konuşanın özel deneyimlerinin mi yoksa herkesin gözlemlediği
olayların mı betimidir? Bu sözceler, kuşku duyulamayan, reddedilemeyen ya da
yanlışlanamayan sözceler midir? Özel bir sınıfın var oluşunu temel sözceler
gibi kabul etmek doğru mudur?
Bu konudaki
tartışmalar ne olursa olsun şunlar kesindir: Protokol sözceler:
1.
Wittgenstein'ın 1921’de Tractatus'ta yaptığı
analizden türer. Burada Wittgenstein demektedir ki, bileşik bir sözcenin anlamı
ve doğruluğu onu oluşturan sözcelerin doğruluğuna bağlıdır. Bileşik sözcenin ögeleri
de bileşik olabilir. Wittgenstein'a göre felsefî analizin amacı nihaî, temel
sözcelere ulaşmaktır. Peki, bu nasıl olabilir? Temel nesne durumlarının
mantıksal tablolarını elde etmekle ve adları düzenlemekle. Adları düzenlemek,
basit şeylerin mümkün düzenlemesini yapmaktır. Nihaî sözcelere ulaştığımızda
analiz son bulur. Protokol sözceler bir ölçüde mantıksal tablolar gibi görülebilir.
2. Protokol
sözceler bilimin bir temelini bulma kaygısına cevap verir; temel sözcelerin
doğruluğuna ya da yanlışlığına ilişkin kesin cevap arayışıdır. 1934’te Schlick
“her bilginin sarsılmaz ve kuşku duyulmaz temelini sağlayan bir sözceler
sınıfının araştırılmasın”dan söz eder. Protokol sözceler doğrulanabilirlik
ilkesine cevap verir.
Protokol
sözceler bir türdür ve onların cinsi “elemanter sözceler” ya da “temel sözceler”dir.
Schlick'in “deneyim saptamaları” dediği başka türde temel sözceler de vardır.
Bu “deneyim saptamaları”nın özelliği ben merkezli (örneğin ben, şimdi, şurada) ifadeler olmalarıdır. Oysa protokol sözceler
(örneğin (X yerinde, t ânında
şöyle bir şey) objektif ifadelerdir.
Protokol
sözceler etkin süjenin duyu deneyleri yardımıyla ifade edilmelidir, çünkü duyu
deneyleri bilginin kesin temelidir. “10 cm. uzunluğundaki ipe asılmış 1 gr.lık
bir kütle 3 cm. genişliğinde bir salınım yapar.” şeklindeki bir klasik gözlem
sözcesini alalım. Bu tür sözcelerin duyusal veriler kadar kesin statüleri
yoktur.
Bunlar ancak duyuların doğrudan gözlemlerine dayanan cümleler aracılığıyla
ifade edilmelidir. Sonuç olarak bilimsel teorilerin tüm vokabülerini sadece
gözlem teorilerini kullanan sözceler yardımıyla ifade edebiliriz. Her bilimsel
“sözce şu ya da bu anda, şu ya da bu yerde, şu ya da bu durumda gözlemlendi,
gözlemleniyor veya gözlemlenecektir.” şeklindeki sınırlı sayıda protokol sözcelerine
indirgenebilmelidir. Yine de bilimsel teorilerde “elektron”, “manyetik alan”
gibi indirgemenin daha zor göründüğü terimler vardır. Carnap’ın “teorik
terimler” dediği bu tür terimler, teorinin tümüyle gözleme dayalı vokabülerine
çevrilebilir mi? Carnap 1928’de yayınladığı Dünyanın Mantıksal Kuruluşu adlı kitabında bu soruya Mach gibi
olumlu cevap verir. Carnap bu kitabında bilen süjenin duyulur deneyimlerini
sisteminin temel ögeleri gibi görür.
Ona göre sözcelerin karmaşıklık düzeyleri arasında hiyerarşi vardır. Bu
hiyerarşide her üst düzey sözce, aşağı düzey sözceye indirgenebilir. Bu indirgeme
Carnap’a göre “konstrüktif tanımlar” dediği şeyle yapılır. Bu tanımlamalar
sözceleri değiştirmeye izin verir; üst düzey sözcelerin eşdeğerini verir. Sonuç
olarak Carnap’a göre her bilimsel sözceyi duyulur deneyimler gibi, en aşağıdaki
objelere dayanan bir sözceye indirgemek mümkündür. Bir bilimsel teorinin tüm
terimleri, protokol sözcelere çevrilebilir, teori sadece gözlemlenebilir
realitelere dayanan genel yasalar aracılığıyla ifade edilebilir.
Carnap 1934
yılında yazdığı La syntaxe logique du
langage’da, (Dilin Mantıksal Sentaksı) elemanter yaşantıların yerine indirgenemez veriler olarak
gözlem protokollerini koyar. Gözlem protokolleri denetlenebilme bakımından
psikolojik doğadaki elemanter yaşantılara üstündür. “Bir kelime ancak bu
kelimenin bulunduğu sözceler protokol sözcelere yani duyusal deneyimlerimizi
ifade eden elemanter sözcelere indirgenebilirse anlamlıdır.”
Bilimin sözceleri protokol sözcelerden türetilemez. Bilimin sözcelerinin
protokol sözcelerle ilişkisi, zayıf doğrulama sayesinde kurulabilir. Carnap Les fondements logiques des probabilités’de
(Olasılıkların Mantıksal Temelleri) şunu ortaya koyar: “Her tümevarımsal akıl
yürütme, olasılık terimleriyle bir akıl yürütmedir. Tümevarımsal mantığın bütün
ilkeleri ve teoremleri, analitiktir.
Carnap’a göre
protokol sözceler deneysel verileri ifade eder ve objektiftir, çünkü onlar,
bireysel algılar arasındaki biçimsel ilişkileri betimler ve algıların nicel,
sübjektif içeriklerini soyutlar. Bilimsel betim, objelerin özlerini değil;
fakat sadece yapılarını içerebilir. İnsanları dilde birleştiren şey, yapısal
formüllerdir. Bu formüllerde ortak bilgilerin içerikleri kendiliklerinden hazırdır.
Kırmızılık ve haz gibi sübjektif nitelikler, bilginin değil; sadece deneyimin
nitelikleri gibidir. Optik, sadece bir kör tarafından ilke olarak akla uygun
görülen şeyi kabul eder.
Moritz Schlick
de benzer bir görüşü savunur. O demektedir ki, bilme kapasitemiz, ifade etme ve
tasavvur etme kapasitemize bağlıdır. İfade edilebilen her şey, bilinebilir.
Fakat Neurath,
protokol sözcelere ilişkin bu görüşlere katılmaz, çünkü o, doğrulama ilkesine
sıkı sıkıya bağlı kalır. Ona göre protokol sözceler de doğrulanmalıdır. Protokol
sözceler, reddedilebilme imkanı olan sözcelerdir. Bir sözceyi belirleyen
şartlardan biri, doğrulanabilmesidir.
Fiziğin tüm yasaları ve sözceleri değişebilir. Aynı şey protokol sözceler için
de geçerlidir. Neurath, şöyle düşünmektedir: Saf protokol sözceleri belirlemek
için araç yoktur. Dilin temel sözceleri, protokol sözceler değildir; fakat belirsiz
ve analiz edilmemiş terimler stokundan ibaret gündelik dilimizin sözceleridir.
Neurath, gündelik dilden hareket etmeyi ve fizikçinin bilimsel diline ulaşana kadar
gündelik dili metafizikten arındırmayı önerir.
Carnap’ın ve
Neurath’ın görüşlerini tümüyle paylaşmayan Schlick, protokol sözcelerin
doğrulanma zorunluluğunu kabul eder. Fakat o, şuna da dikkat çeker: Neurath,
dilin göreceliliğinden çıkmak için bilimsel dilin iç tutarlılığını dikkate
almanın zorunlu olduğunu söyler. Fakat açıktır ki, dilin iç tutarlılığı kavramı
tatmin edici değildir. İç tutarlılığı hakikatin ölçütü diye alırsak, perilere
ilişkin uydurma hikayeleri, doğru diye kabul etmemiz gerekir.
Kuşkusuz Schlick şunu kabul ediyordu. Tutarlık, hakikatin zorunlu bir şartıdır;
ama bu, yeterli değildir. Gerçekte bilimsel dili daha tutarlı hale getirmek
için, bilimsel dilden elenmesi gereken sözceleri seçmek için bir ölçüt zorunludur.
Bu ölçüt de olgulara uygun olmadır. Perilere ilişkin hikâyeleri bilim dilinden
dışlamanın tek yolu budur. Schlick bu ölçütün de temel sözceler dediği şey olduğunu söyler; temel sözceler’in protokol sözcelerle
hiç de aynı şey olmadıklarını belirtir. bu temel sözceler gerçekte deneysel
gözlemleri birbirine bağlamazlar; fakat bilimsel dilin ve empirik realitenin
temas noktalarını oluştururlar. Realite ve bilgi arasındaki bu temas noktaları,
Schlick tarafından hipotezler olmayan tek sentetik sözceler gibi görülür.
Sadece bu sözceler bilimsel hipotezlerin tutarlı bir sisteminin olgular
ortasında bir yol bulmalarına izin verir.
Hervé, Les limites de la connaissance, Odile
Jacob, Paris, 2000, p. 26.
Armengaud, Françoise, “ Protocolaires énoncés” Encyclopædia universalis.
Schlick, M., “Le tournant de la
philosophie”, in
Expériences, théories
et méthodes, sous la direction de Sandra Laugier et Pierre Wagner,
Vrin, Paris, 2004, p. 83.