HİNTİKKA’NIN
STRATEJİK ANLAM TEORİSİ
Dil felsefesinin öncelikli problemlerinden
biri de anlamdır. Anlam iletişim, bildirim ve yaptırım sözcelerinin içeriğidir.
Her sözcenin söylenme ve ifade amacıdır. Bu konuda filozoflar arasında
farklılık yoktur. Farklı olan, görüş ileri süren filozofların anlam konusunda
dikkat çektikleri özel durumlar yani nüanslardır. Bu farklılıkların ötesinde
dil filozoflarının hepsinin uylaştıkları noktalar da vardır. Bu uylaşımsal
hususları dikkate aldığımızda diyebiliriz ki, bir anlam, sözcelerin ifade
ettikleri şeydir; sözceler ise olguları dünyaya, adları nesnelere yüklemleri
niteliklere bağlar; dilin ve sözdizimin kurallarına uygundur.
Sözlerimize başlarken şunu önemle belirtelim Searle’ün
anlam teorisi için Austin’in performatif anlam teorisi ne ise Hintikka’ın yineleyici
yani tanımlarla sınırlı olmayan
stratejik anlam teorisi için de Wittgenstein'ın dil oyunları teorisi odur.
Dil Oyunları
Hintikka, aşağıda göreceğimiz gibi
Wittgenstein'ın aşkın anlamda yorumladığı dil oyunları teorisinden esinlenerek
bir anlam teorisi oluşturur; bu teorisine de “oyunlar semantiği” adını verir. Filozof dil oyunları kavramı sayesinde, anlam
teorisini "matematiksel oyun teorisi" ile karşılaştırır. Hintikka bunu
yaparken Wittgenstein’ın teorisini
sadece yeniden ele almaz, Wittgenstein’ı yeniden okur. Onu aşmak için yeniden
yorumlar. Hintikka Wittgenstein’ı öyle yorumlar ki, Danimarkalı filozof, sanki Wittgenstein’ı Wittgenstein’dan da iyi
anlamış gibi bir izlenim uyandırır.
Hintikka’ya göre dil oyunları, özellikle
niceleyicilerin ve özellikle doğruluk
kavramının yorumunu destekler. Filozof dil oyunlarının doğasını biçimsel dille
ortaya koyar.
Hintikka’nın görüşlerini anlayabilmek için
dil oyunlarının temel özelliklerini görelim.
A . Dil oyunları pek çoktur. Tamamlanmış
anlamı olan tek bir dil oyunu yoktur. Onları belirleyen faktörler vardır.
Örneğin “Musa var olmadı.” (Felsefi Soruşturmalar §79) dil
oyununu alalım. Bunun tüm zamanlar ve herkes için değişmez bir anlamı olamaz.
Bu cümlenin pek çok anlamı olabilir. Cümle örneğin “Musa Mısır'da yaşamadı.”,
“Yahudiler Kızıldeniz'den geçerken başlarında Musa diye biri yoktu.”
anlamlarına gelebilir. Anlam bağlamlara göre değişir.
B. Dil teorik değil pratik araçtır. İnsan
etkinliği dilden ayrılamaz. Dil oyunları öğrenilir. Dili öğrenmek hem dilin
fonksiyonunu hem de hayat biçimini öğrenmektir.
C. Dili öğrenmek öğreten kişinin
etkinliklerini öğrenmek ve bu etkinlikleri doğru olarak gerçekleştirmektir. Anlamı
öğrenmek zihinsel bir etkinliği öğrenmek değildir.
D. Kelimelerin pek çok kullanımları vardır;
fakat bir bağlamda anlamlardan biri sadece geçerlidir.
Burada şunu sorabiliriz: Hintikka’nın oyun
kavramıyla Wittgenstein’ın oyun kavramı arasında ne gibi ilişki vardır?
Hintikka entelektüel otobiyografisinde Wittgenstein’ın dil oyunları
düşüncesinin kendisine bir noktaya kadar ilham kaynağı olduğunu kabul eder.
Hintikka’ya göre göre dil oyunlarının kesin sınırları çizilemez ve açık bir
tanımı yapılamaz.
Kuşkusuz her olgu durumuna aynı derecede
dikkat edilmez. Kimi olgu durumları gerekli dikkati çekmeyebilir. O zaman dikkat edilmeyen durumlar uygun ve doğru
sözcelerle ifade edilmeyebilir. Dil felsefesi açsısından bu tür olgularla
ilgili problem şudur: Kimi olgu
durumlarına ilişkin sözceler pek iyi ifade edilmemiştir. Anlamla ilgili temel
sorunlardan biri de şudur: Dikkat edilmemiş olgu durumlarına ilişkin sözceleri
önce belirlemek, ardından örneğin belirli betimler, katı belirticiler, söz
edimleri, dil oyunları gibi sınıflara ayırmaktır ya da kategorize etmektir ve son olarak da bu sözceleri analiz etmektir.
Bu kategoriler dilde keşif içinde
keşiflerdir. Kısaca söylersek dil filozofunu özgün ve önemli yapan şey, anlama
ilişkin özel keşifleridir. Hintikka da dil felsefesini domine eden
filozoflardan biridir; onun da anlam konusunda özgün görüşleri vardır. Peki
Hintikka’nın anlama ilişkin düşünceleri nelerdir? Şimdi bu satırlarda soruyu
cevaplamaya çalışalım.
Hintikka'nın anlam teorisine göre, çeşitli
anlam bağlamları uyuşturulabilir. Bu da bağlamı rasyonelleştirmedir. Bunun için
anlamı mümkün dünyalarda (olgu durumlarında) düşünmelidir. Bağlamı rasyonelleştirme Searle'ün
yaklaşımından oldukça farklıdır. Searle,
Austin’in tanımladığı şekliyle edimsöz edimlerinden hareketle bir anlam teorisi
oluşturmaya çalıştı; Searle’ün anlam teorisi "performatif sözcelerin
biçimsel mantık" görünümünde, kümeler teorisiydi. Searle ifade
edilebilirlik ilkesini kabul eder yani söylemin amacını ifadesiyle sınırlandırır.
Ona göre anlam ifadelerde ne eksik ne fazla dile getirilmiştir; söylenende,
bildirilen dışında bir anlam yoktur. Ayrıca Searle söz edimlerini birkaç
spesifik türe indirgeyerek anlamın bağlamsal özelliklerini basitleştirir. Oysa Hintikka
bağlamsal özellikleri tamamen korur. Ancak bunları bu şekilde analiz etmek
yerine, genel bir anlam teorisi oluşturmaya hizmet edecek aşkın ve çapraz dil
kavramlarına dahil eder. Bu kavramlar oyunlar semantiğinin ögeleridir.
Hintikka’ya göre her semantik Wittgenstein’ın
Tractatus’taki terimlerle betimlediği dilin özelliğini
açıklayabilmelidir. Wittgenstein bu kitabında şöyle diyordu: “Bir önerme yeni
bir ifadenin anlamını eski ifadelerle ilişkilendirmelidir.” Pek çok semantikçi
bu koşulu yerine getirmek için bileşimsellik ilkesini kabul etti. Bu ilke
şuydu: Bütünün anlamı bölümlerin anlamına bütünü oluşturacak şekilde bağlıdır. Bu
ilkeye göre oluşturulmuş bir semantikte bütünün anlamı bölümlerin anlamından
hareketle oluşturulmuştur. Böyle bir semantiğin hareketi içeriden dışarıya
doğrudur. Bu yöntemi önce Tarski biçimsel dillere; sonra Montague gündelik
dilin bölümlerine uyguladı. Hintikka’nın oyunlar semantiği bileşimsellik
ilkesiyle taban tabana zıttır. Hintikka oyuna dayalı kendi semantiğiyle Tarski
semantiğini karşılaştırarak bu konuda ısrar eder. Oyunlar semantiğinde bileşik
cümleden hareket ederiz. Bileşik cümlenin yerine daha basit bir cümle koyarız.
Diğer deyişle oyunlar semantiği dışarıdan içeriye doğru hareket eder. Hintikka’yı
bileşimsel semantiğin yerine oyunlar semantiğini koymaya yönelten nedenlerden
biri cümleler sınıfının varlığıdır. Şöyle bir cümle düşünelim: “Trende
rastladığı adam bana şapkasını sattı.” Burada iyelik zamiri kuşkusuz trende
rastladığım adama gönderir. Bileşimsel semantik bunu kolayca açıklar. Fakat
bundan önce söylediğim şöyle bir cümleyi düşünelim: “Elvis Presley’in hatıra
eşyalarının koleksiyonunu yapıyorum.” Ve bu cümle o zaman şöyle olsun: “Elvis
Presley’in anı eşyalarının koleksiyonun yapıyorum. Trende rastladığım adam bana
şapkasını sattı.” Burada açıktır ki, iyelik zamiri artık trende rastladığım
adama değil; fakat Elvis Presley’e gönderir. İyi bir yorum yapmak için cümleyi
tek bir cümle değil; bileşik cümle gibi görmek, dışarıdan içeriye doğru hareket
etmek gerekir. Bu tür durumlar Hintikka’ya şunu esinledi: Bir bileşik cümlede
bir mülkiyet zamirinin kiminle ilintili olduğunu söylemek stratejik bir
tercihle belirlenir. Hintikka dilde yaratıcılığın kaynağını araştırmaz; fakat
dili belli bir amaca yönelmiş bir etkinlik gibi kabul eder. Bu durum ona, basit
birleştirici bir etkiden daha çok güçlü hassas bir yaratıcılığı kabul etme imkânı
verir.
Hintikka’ya göre dilin
kullanımı erekli süreçlerdir. Bu süreçleri de rasyonalitenin genel ilkeleri
yönetir. Stratejik kurallar oyuna
benzeyen bir süreci yönetir, bu kurallar sayesinde dil stratejik paradigmaya göre incelenebilir. Kuşkusuz rasyonaliteye ilişkin genel bir
teori sadece bir ütopyadır. Hintikka’ya göre yine de oyunlar teorisi
altında bilinen, kısmi teori amaçlarına ulaşmak için yeterlidir. Oyunlar
teorisinin yararı sadece erekli kurallar belirlemekle sınırlanamaz. Bu teori
stratejileri incelemede çok önemlidir. Erekli paradigmadan hareketle oluşturulan
bir dil teorisi stratejilere dayanmalıdır. Bu durum Hintikka’nın dil anlayışının Oxford
filozoflarından ne kadar farklı olduğunu gösterecektir.
Ona göre Oxford
filozofları dilde iletişim süreçlerine dikkat çekerler; dili temel lengüistik
anlam fenomenlerini taşıyan araç gibi görürler. Hintikka sonra şunu ekler: Grice’a göre dil, diğer Oxfordlulardan farklı olarak sadece bir
iletişim değil, erekli bir iletişim sürecidir. İngiliz filozof hayran
olunacak bir açıklıkla ifade etmiştir.
Hintikka'ya göre
iletişim teorisi genel rasyonalite teorisinin içinde yer alır; temeli de referans
kavramıdır. Gündelik dil filozoflarında önermeler stratejik olamayan bir
özellik taşır. Bu yüzden güçlü bir dil teorisi ortaya koymaya izin vermez, gündelik
dil filozoflarının dil teorisi kurallar paradigmasıdır.
Hintikka pek çok alanda verimli
olduğu anlaşılan hem kurallarla
hem de anlamla ilgili iki ana ve bunlara ait iki alt paradigma kabul eder.
Bunlar:
I. Kurallar
paradigması:
A. Tanım kuralları
paradigması
B. Stratejik kurallar
paradigmasıdır.
II. Anlam paradigması:
Bunlar
A Yinelemeci paradigma
B. Stratejik Oyunlar
paradigmasıdır.
Şimdi bunları
sırasıyla görelim.
A. Tanım Kuralları
Paradigması
A. Tanım kuralları Paradigması:
Tanım kuralları yineleyici kurallardır; bir
sözceyi iyi biçimlendirmek için meşru iç bağlantıları belirtir; anlam
araştırmalarını frenler; tümdengelimsel bir kanıtı nasıl kullanacağımıza dair
hiçbir şey söylemez.
Hintikka’da yineleyici tanım kuralları Searle’de oluşturucu kurallardır.
Tanım kurallarına niçin bu ad verilir?
Hintikka demektedir ki,
Tanım
kuralları oyunu oluşturdukları için böyle nitelenmişlerdir. Onlar bu özel
oyunda meşru hamlelerin neler olduklarını size söyler.
B. Stratejik kurallar paradigması
Stratejik kurallara gelince; bunlar tanım kurallarının bilgisine
karşıttır; anlamın yaratıcı ögeleridir. Tanım
kuralları stratejik krallara hiçbir etki yapmaz. Bu oyun en iyi nasıl oynanır?
Örneğin kazanmak için en iyi stratejiler nelerdir? Bunları stratejik kurallar
söyler. Aşağıda
göreceğimiz gibi, tanım kuralları ve stratejik kurallar karşıtlığı gerçekte
yineleyici paradigmayı stratejik paradigmadan ayıran kişiye bağlıdır. Kural
terimi belirsiz değilse kişi, yineleyici paradigmayı değil; kuralların
yönettikleri paradigmayı kullanır.
Stratejik kurallar sözcenin biçimsel yapısına değil; fakat kullanımın
iç ve akla uygun imkanlarına dayanır. Satranç
oynarken tanım kuralları ihlal edilirse, satranç oynanamaz. Tanım kuralları
oyunu belirler. Fakat iyi bir oyuncu olmak için daha fazla bir şey gerekir. Satrançta
iyi veya kötü hamle nedir? Oyuncu bunu
bilmelidir. Bunu bilmek bir stratejiye sahip olmaktır. Strateji kavramı
gündelik zamirlerin kullanımına ilişkin semantiği aydınlatabilir.
Bu kurallar Hintikka’nın stratejik oyun kurallarının karşılığı ise
Searle’de normatif kurallardır. Stratejik kurallar lengüistik ifadelerin ya da
söz edimlerinin çeşitli kullanım tarzlarıdır.
Bu paradigma lengüistik
teoride gerçek birlikleri oluşturur. Wittgenstein'a göre kuralların ötesine
geçemeyiz; çünkü öte yoktur. Dilde prototip fenomenler diye görebileceğimiz bir
temeli araştırmak boşunadır. Dil oyunları örneğin emir vermek, rapor yazmak,
satranç, oynamak gibi uygulamalardan ve kullanımlardan ibarettir. Hintikka'ya
göre Wittgenstein'ın kuralların hegemonyası altındadır, bu da kapsamlı bir
teorisi ortaya koymasını engellemiştir.
Kurallar
paradigmalarına ilişkin bu açıklamalarımız yeterlidir. Şimdi anlam
paradigmalarını görelim. İlk önce yineleyici paradigmayı açıklayalım.
Anlam Paradigmaları
Yineleyici paradigma
Hintikka’ya göre bu, dile dair güncel yaklaşımlara hakimdir;
mantıktaki farklı oyun anlayışlarında belirleyicidir. Bunun nedeni Kuhncu anlamda bir paradigma olmasıdır. Yineleyici
paradigmaya göre dil, kurallarla yönetilen bir süreçtir; dilin işleyişine dair
tümdengelimli mantıksal akıl yürütmedir. Bu paradigma matematiksel olarak biçimlendirilebilir
kuralları belirler.
Yineleyici paradigma anlamı belirlemede
kullanılamaz; çünkü yineleyici paradigmaya göre anlam, söylemi biçimsel olarak
nasıl oluşturabileceğimizi yani sözcelerin biçimsel kurallarını bilmeyi
gerektirir. Bu ise Hintikka’ya göre mantıksal akıl yürütme oyununu bilmemektir.
Yineleyici paradigma
hem oluşturulan teorilerin biçimini yönetir hem de teorik bir açıklama
olabilmek için önemli oldukları varsayılan fenomenler arasından seçim yapar.
Hintikka Fondements d' une theorie du langage
adlı kitabında bunları ifade ettikten sonra Chomsky'nin yineleyici paradigmaya
dair tezini değerlendirir. Hintikka'ya
göre Chomsky'nin türetici grameri bir yineleyici paradigmadır. Chomsky'ye göre dilde
yaratıcılığın kaynağı ayrık birliklerdir;
yineleyici kurallar bu ayrık biçimleri
yönetir. Fakat Chomsky’de kural kavramı yeterince açık değildir; bu
belirsizliğin sonuçları önemlidir. Belirsizlik kural kavramına yüklenen anlamın
kapalı olmasından kaynaklanır ve stratejik paradigma sayesinde giderilebilir.
Bir başka yetersizlik örneği de Frege'nin, bileşimsellik ilkesidir.
Hintikka'ya göre Frege’nin
bu ilkesi de stratejik paradigmayla
karşılaştırıldığında yetersizdir. Çünkü bu paradigmaya karşıt pek çok örnek
vardır. Bu karşıt örnekler mantıksal açıdan çelişkilidir. Örneğin
"Herkes milyoner olabilir " herkes milyoner olabilirse doğrudur.
cümlesi gibi. Oysa bu Sözce açıkça yanlıştır.
Yineleyici tanıma göre mantıksal çıkarımın biçimsel
kurallarının hepsi formüle edilebilir. Tüm mantıksal doğruların bir sayım
dökümü yapılabilir. Çünkü tüm kurallar yineleyici türdedir.
Türetici gramer yineleyici paradigmanın etkin olma biçiminin
en somut örneğidir. Türetici gramerde sözdizimsel teori yineleyici kuralların
bir bütünüdür; bu kuralların bir dilin kabul edilebilir ve iyi biçimlendirilmiş
cümlelerini türetebildiği kabul edilir.
Yineleyici paradigmaya ilişkin bu açıklamaların yeterli
olduğunu düşünüyoruz. Şimdi Hintikka’nın özgün görüşleriyle açıkladığı bir
başka ve önemli paradigmayı stratejik
paradigmayı görelim.
Stratejik paradigma
Hintikka Stratejik
paradigmayı yineleyici paradigmanın yetersizliklerini aşmak için kabul
etmiştir. Lengüistik
ifadeler nedir ve nasıl oluşturulmuştur? Bunu bilmek için yineleyici paradigma
yeterlidir. Ancak bunları bilmek anlam analizi için yeterli değildir. Ayrıca ve
özellikle kullanıldıkları durumları da bilmelidir. Oysa yineleyici paradigma
bunu söyleyemez. Anlam ancak yineleyici paradigmaya karşıt stratejik
paradigmayla analiz edilebilir.
Hintikka’nın
“stratejik” paradigması ve “yineleyici” paradigmanın ayrımın temeli onları
belirleyen ve dayandıkları kuralların farklı doğada olmalarıdır. “Yineleyici”
paradigmada anlam analizi gerçekte tanım kurallarına dayanırken, “stratejik”
paradigmada stratejik kurallara dayanmaktadır.
Stratejik paradigma, dil
teorisi ve mantığın temelleri konusunda son yıllarda yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Hintikka’ya göre bu, kaçınılmazdır.
Yineleyici paradigmadan
uzaklaşmalıdır; çünkü anlamı söylemin biçimsel yapısına ilişkin tek bilgiyle
yani söylemin ifadelerini oluşturan biçimsel kurallarla sınırlar. Üstelik bu
durum, mantıksal akıl yürütme oyununu yanlış anlamaya yol açar. Bu yanlış
anlama da şunu gözden kaçırır: Tanım kurallarını temel yaptığımızda
“tümdengelimli” akıl yürütmemizi ve düşünmemiz konusunda açık bir bilgimiz
olamaz. Tanım kurallarının kendileri anlam analizinde temel olamadıkları gibi
bu kurallara temel aramak da çılgıncadır. Tümdengelimli akıl yürütmeyi sadece
stratejik kurallar yönetebilir. Öte
yandan biçimsel mantık “tüm mantıksal
doğruları” yineleyici tarzda ifade etmek
için biçimsel mantığın çıkarım
kurallarının tam bir dizisini formüle etme olasılığına duyulan inançtan
ibarettir.
Böyle bir inanış, tüm kuralların yineleyici tipte olduğunu
öne sürer, ancak durum böyle değildir; tüm kurallar yineleyici olamaz. İfadelerin
semantiğini yöneten kurallar stratejik tiptedir.
Anlamın
doğruluğu benim için oyunlar teorisindeki anlamda kazanan bir stratejinin
varlığıdır; yanlışlığı ise oyunda kaybetmektir.
Hintikka’nın stratejik anlam teorisi Von Neumann tarafından
hazırlanan oyunlara ilişkin matematik teoriye dayanır. Hintikka bunu şu
ifadelerle ortaya koyar:
Oyunlar
semantiği anlamın lengüistik, felsefi ve mantıksal analizine bir yaklaşımdır
(…) Bu yaklaşımı ilham eden, Wittgenstein’ın dil oyunlarıdır (…) Ben
Wittgenstein’ı izlemekle yetinmedim; onun tezlerinin mümkün sonuçlarını dikkate
aldım ve Wittgenstein’ın anlamın oluşturucu ögeleri diye nitelemekle yetindiği
dil oyunlarını oyunlar matematik teorisinin yaptım. Oyunlar teorisini
lengüistik ve mantıksal ifadelerin anlaşılmasına uyguladım.
Stratejik
kurallar gerçekte bir oyunda iki muhayyel kişinin, konuşanın ve dinleyenin
tutumlarını belirler.
Stratejik paradigma
tanım kurallarını yineleme değildir, stratejik kuralları uygulanmadır. Bu
kuralları uygulamadan sadece genel dil bağlamında söz edebiliriz.
Oyunu oluşturan tanım kuralları ile “bu oyunun
nasıl iyi oynanacağını söyleyen” stratejik kurallar arasındaki karışıklık ancak
dil oyunları sayesinde giderilebilir.
Şu ya da bu tür kuralı seçmenin temelinde şu
sorular vardır: Söz edimlerinde anlamın yaratıcı ögesini belirleyen nedir? Yaratıcı
öge iç sürece mi yoksa dış sürece mi bağlıdır? Diğer deyişle bu öge
kullanımlarında içkin biçimsel kurallara mı ya da tersine kullanımlarında içkin
pratik modaliteleri belirleyen pragmatik kurallara mı dayanır?
Bunlara cevap olarak Hintikka şunu ileri
sürer: Tanım kurallarını bildiğimizde
değil; onlara hakim olduğumuzda anlamın gerçekten yaratıcı ögesi ortaya çıkar.
Diğer deyişle, ifadelerin (veya söz edimlerinin) anlamı, uylaşımsal
anlamlarından çok, çeşitli durumlarda kullanılma biçimlerine bağlıdır.
Oyunlar semantiğinin bu oldukça
basitleştirilmiş ifadesi daha çok kuralların stratejik doğasına dayanır; dilin
yorumlanmış sembollerinden hareket ettiği ölçüde dil dışı bir sürece bağlıdır. Kurallar,
sözceleri a posteriori belirler, çünkü kurallar, dil dışındaki
bir becerinin göstergesidir; bu beceriyle oyuncu, sözcelerde kendini ifade eder;
muhayyel muhatabı bu sözceleri yalanlayamaz. Yalanlanamaz sözceler sayesinde,
sözcelerin doğruluğuna ilişkin bir algıya sahip olabiliriz; sahip olduğumuz bu
algı yineleyici paradigmadaki algıdan tümüyle farklıdır. Bir sözce sadece var
olan bir olguya ve özellikle ve oyunda her mümkün yanlışlamaya direnen olguya
referansla doğrudur. Bu demektir ki, bir sözce oyunda kazanan bir stratejiyi
mümkün kıldığı ölçüde doğrudur. Hintikka bunu şöyle açıklar:
Strateji derken, oyuncuya oyun sırasında
oluşabilecek her durumda hangi hamleyi yapacağını söyleyen bir kuralı veya
fonksiyonu kastediyorum. Her oyuncunun stratejisi bir defa belirlendikten sonra
oyunun tüm gidişatı ve dolayısıyla sonucu, kesin olarak belirlenmektedir.
Belirli bir oyuncu için kazanma stratejisi, rakiplerinin izlediği
stratejilerden bağımsız olarak onu kazanmaya yönlendiren stratejidir. Diyebiliriz
ki, bir D dilinin C cümlesi sadece ve sadece oyunda benim için kazandıran bir
strateji varsa doğrudur ve oyunda sadece doğa için kazanan bir strateji varsa
yanlıştır.
Bu şekilde bir sözce, oyunda hem bir hamleye
işaret ettiği hem de yanlışlanamadığı için doğrudur.
Bundan,
sözcelerin, literal ya da soyut anlamdan farklı ve “stratejik anlam”ı doğar. Kuşkusuz
oyunlar semantiğinde S sözcesinin literal anlamı vardır. Literal anlam oyunlar semantiğinde O(S)'de kazanma stratejimi
belirlemek için gereklidir. Sözcenin doğruluğunu bilmek için literal anlamın
varlığı gerekli şarttır, ama yeterli şart değildir. .Çünkü literal anlam S
sözcesinin soyut anlamıdır. Bu yüzden sözcenin doğru olduğunu bilmek için
yeterli değildir. S sözcesinin doğru
olduğunu bilmek, kelimenin tam anlamıyla ne eksik ne fazla bir stratejinin var
olduğunu bilmektir. Olumlu bir S sözcesi söylediğimde, sözcemin genellikle
somut bir içeriği vardır. İçerik de soyut olmayan ve oyunda kazanmamı sağlayan
stratejiden oluşur. Bu içeriğe dayanarak oyunda kazanmamın ne olduğunu az veya
çok bilirim ve konuşmamı doğrularım ve bu doğrulamanın da bilincine varırım.
Bu alıntı şu iki nedenle, stratejik
paradigmanın yineleyici paradigmaya üstünlüğünü aydınlatır:
1. Stratejik paradigma yineleyici paradigmaya
göre daha tamdır çünkü yineleyici paradigmaya dayanan anlam teorileri sadece
tanım kurallarına dayanır. Sonuç olarak, bu teoriler sadece sözcelerin literal
anlamını içerirler. Oysa stratejik paradigmada hem literal anlam hem de literal
anlamın ötesine giden bir stratejik anlamı da dikkate alınır.
2. Öte yandan stratejik anlam, sözcelerimizin
en önemli özelliğidir, Hintikka'nın işaret ettiği gibi, anlamı dünyaya daha çok
bağlı şekilde inceler:
Bir S
cümlesinin soyut anlamını açıklamamanın en doğru yolu, onun mümkün dünyaların
hangilerinde doğru, hangilerinde yanlış olduğunu bildiren bir tanım yapmaktır.
Soyut anlam bir anlamda birçok farklı mümkün dünya içerir. Öte yandan, bir
strateji pratikte sadece çoğu zaman gerçek dünya olan bir dünyaya referansla
ancak bir stratejinin kazanır.
Başka bir deyişle soyut anlam, anlamın
yalnızca bir imkanını temsil eder. Bu nedenle yalnızca biçimsel değer taşır.
Tersine, stratejik anlam ifadelerin hem
biçimsel (veya mümkün) değerlerini açıklar hem de bunların mümkün gerçek
kullanımlarını ve dolayısıyla bunların kullanımlarının gerçek bağlamlarına
bağlı değerleriyle de ilgilidir. Dolayısıyla semantik oyunlar daha tam ve genel
bir anlam teorisi olacaktır.
Hintikka oyunlar kavramını matematiğe,
semantiğe ve mantığa uygular. Oyunlar mantığı teorisinin temellerinin
ikinci görünüşü dilin özel bir kavramına bağlıdır. Bu kavram Wittgenstein
felsefesinin kurallar kavramı aracılığıyla evrimleşmesinin sonucudur.
Hintikka'nın stratejik anlam teorisi iki a
priori'ye dayanmaktadır.
1. Wittgenstein'ın "dil oyunu"
kavramının aşkın bir yorumu;
2. Matematiksel oyun teorisinin kurallarının
dile uygulanması.
Bu ikisi anlamın yeni pozitivist bir
yorumunun hareket noktasıdır.
Oyunlar semantiği teorisinin
kaynağı Wittgenstein’dır, demek şunu kabul etmektir: “Dil oyunları, dilin
betimsel anlamını oluşturur, dilin uygulamaları da bu betime dayanır. Dil
oyunları temelde dil ve realite arasında bir aracı olan semantik oyunlardır.
Hintikka oyunlar semantiğinde Wittgenstein’ın düşüncelerini sistematik biçimde
geliştirdiğini söyler. Hintikka’nın “Wittgenstein’da dil ve realite arasındaki
ilişki semantik oyunlarıdır.” görüşü dil oyunlarının aşkın yorumudur. Burada
şunu sorabiliriz: Hintikka neye dayanarak böyle bir yorum yapmaktadır? Bunu
şöyle açıklayabiliriz: Hintikka’ya göre Wittgenstein'ın Tractatus'tan
Felsefi Soruşturmalar'a kadar düşüncelerinin temelinde aynı
arayış vardır. Bu arayış şu soruyla ifade edilir: “Dil ile realite arasındaki
temel semantik ilişkilerin varoluş tarzı nedir?”
Hintikka şöyle düşünmektedir: Wittgenstein’ın
olgunluk dönemi yazılarındaki "dil oyunu" kavramı, Tractatus’taki (aph) 3.12.) dil
ve dünya arasındaki önermesel
göstergenin belirttiği "yansıtmalı ilişkinin" doğasını yalnızca
daha iyi aydınlatır. Son Wittgenstein ilkinin semantik teorisini yani Tractatus’aki
teoriyi farklı şekilde sürdürür.
Şöyle ki, Tractatus'ta “dünyanın soyut tasavvuru”
yani "mantıksal biçim"i olarak algılanan şey Soruşturmalar'da,
yerini "dil oyunları”na bırakır. Hintikka
“dil oyunları”nı Wittgenstein’ın son dönem semantiği diye anlar ve mantıksal
biçimin farklı bir ifadesi diye yorumlar.
Hintikka’ya göre son
Wittgenstein’ın semantik teorisi dilin realiteye mantıksal önermelerle doğrudan bağlandığını
kanıtlamaktan vazgeçer;
Oysa bu görüşe katılmak mümkün değildir;
Wittgenstein gerçekte dil-realite ilişkisini kurmaktan hiç de vazgeçmemiştir.
Bu nedenle “dil oyunu” kavramının bu aşkın yorumunu kabul edilemez. Sadece şu denebilir: Wittgenstein ikinci döneminde
realite kavramını genişletmiştir,
empirik realitenin yanında hayat biçimleri şeklinde görünen realiteyi de kabul
etmiştir. Bu nedenle
Wittgenstein’ın dil ve realite
arasındaki bir ilişkiyi kurmaktan vazgeçtiği doğru değildir. Fakat dil oyunları
teorisinde dil realite ilişkisine merkezi bir yer verdiğini söylemek de aşırı bir tezdir. Şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz: Wittgenstein Felsefi Soruşturmalar’da Tractatus’taki ideal dil
arayışından vazgeçmiştir. Bu feragat,
her şeyden önce ideal bir semantik
teoriyi yani dünyanın tüm mümkün
tasavvurlarını içeren bir teoriyi
biçimsel olarak ortaya koymanın imkansız olduğu anlamına gelir. Dahası, bu
imkânsızlık, Wittgenstein'ın sadece
basitleştirmediği, aksine karmaşıklaştırdığı bir dünya algısını
gösterir. Dünyanın bu karmaşıklığının algıladığımızda, bu karmaşıklığı
anlamamızı sağlayan pek çok dil oyununun indirgenemezliğini açıkça görürüz.
Hintikka’ya göre doğal dillere
özgü semantik bir fenomen vardır. Bu fenomen marjinal olmaktan çok süjeden
bağımsızdır ve objektifliğin kaynağıdır.
Bu bağımsızlığa bilgisel bağımsızlık (B.B) denir. Hintikka bu konuda şunları söyler:
Fakat burada
asıl ilgi çeken sorun, birinci basamak mantığın kusuru değildir, doğal dilin, semantiği
birinci basamak mantığı ulaşamayacağı yere yerleştiren güce ulaşma biçimidir.
Bu sorunun akla uygunluğunun nedeni, doğal dillerin, örneğin özellikler veya
ilişkiler, ilişkilerin özellikleri ve özellik ilişkileri gibi üst basamakta entiteler
üzerinden nicelendirilen bir üst basamak mantığın donanımına benzeyen hiçbir
şey kullanmamasıdır. Bilginin
bağımsızlığının (B.B.) özü, birinci basamak mantığın gücünü açma biçimlerinden
birini temsil etmesidir.
Hintikka bilginin bağımsızlığı (B.B) böyle
betimler. Bu betim göstermektedir ki, doğal dillerde oyunlar teorisi ortaya
koymaya izin veren hem aşkın hem de çapraz ögeler vardır. Dahası, dilin
ögelerinin aşkın doğası, bu ögelerin ancak üst basamak bir dil aracılığıyla
yorumlanabileceğini gösterir. Bu nedenle yineleyici paradigmada geliştirilen
anlam teorileri onları temsil etmede yetersizdir.
Hintikka’nın oyunlar teorisi ortaya koyma
sürecini düşündüğümüzde şu dikkatimizi çekmektedir: Bu teori, anlam teorisi
konusunda Tractatus’taki başlangıçta var olan amacı
gözetmektedir. Oyunlar teorisi Tractatus’taki amaçtan sadece
anlam araştırmasını Wittgenstein’in yaptığı gibi dilin biçimsel boyutuyla
sınırlamadığı için ayrılır. Yine de lengüistik anlam problemine Tractatus’taki
kadar teknik bir çözüm bulmaya çalışır. Fakat yine de Hintikka’nın teorisinde
bir yapaylık var gibidir; çünkü stratejik anlamı, her mümkün bağlamından bir
soyutlama olarak öne çıkarır. Stratejik anlam teorisi söylemin her yorumunu ya
da sözcelerin mümkün anlamını a priori önceden görmeyi mümkün
kılar. Söylem gündelik dilin programlı ama zorunlu olarak reel olmayan
kullanımıyla ilgilenmelidir. Hintikka’nın teorisi, söylemi ortaya koymanın bu
amaçlarını gerçekleştirir ve tekniklerini belirler.
Burada şunu açıkça ortaya koyabiliriz:
Wittgenstein'ın dil oyunları teorisi, tam tersine, Tractatus’unkine
benzer programı izlemeyi terk eder; hem biricikliği hem de bütünlüğü içeren bir
anlam teorisi değildir. Kısaca söylersek Wittgenstein’ın anlam teorisi hem
Hintikka’nın teorisinden oldukça farklıdır.
Hintikka’ya göre dil oyunları dilin
lengüistik olmayan amaçlar için kullanımdan ibaret değildir. Onlar dilin
uygulamalarının dayandıkları betimsel anlamı oluşturur. Özellikle temel dil
oyunları doğruluğu da oluşturur. Onlar mantıkçıların önermeleri değildir.
Görüldüğü gibi Hintikka’nın bu dil oyunu
yorumu, semantiktir. Hintikka mantıksal çıkarım kuralları sayesinde semantik
diye nitelediği dil oyunlarında doğruluğu belirleme çabalarını sayar. Oysa
gerçekte “dil oyunu” kavramı “dilin reelle ilişkisi” sorununu göz ardı etmez.
Kontrol
Hintikka’ya göre Wittgenstein’ın asıl kaygısı
dil oyunlarının realiteyle ilişkisini kurmaktır. Tractatus dil
aracılığıyla söylenebilir ve gösterilebilir alanı ayırdı. Wittgenstein otuzlu
yıllardan sonra yeni bir yola girdi. Hintikka’ya göre yine de Wittgenstein’da gösterilebilir
ve söylenebilir ayrımı farklı bir şekilde varlığını korudu. Dil oyunları dünya
dil ilişkisinde aracı rolünü oynadı.
Tarski’nin semantiğinde ortaya konduğu
şekliyle belirli bir ifadenin doğruluk değerinin belirlenmesi düşüncesi bu
paradigmada somut biçimde ortaya çıkar. Bu belirleme, Frege’nin bileşimsellik
ilkesine göre yapılır. Yukarıda söylediğimiz gibi bileşimsellik ilkesine göre
bileşik bir ifadenin doğruluk değeri veya anlamı kendini oluşturan atomik
ifadelerin doğruluk değerlerinin ya da anlamlarının fonksiyonudur. Bu ise şunu
kabul etmeye yol açar: Mantıksal doğruları belirlemeye izin veren mantıksal
tümden gelime ilişkin biçimsel kuralların bütününü belirlemek mümkündür. Fakat
Hintikka’nın belirttiği gibi
Pratikte bir
tür semantik bağlılığı içeren bir iç—dış ilke olmalıdır. Bileşik bir ifadenin
anlamı sadece bölümlerinin anlamına bağlıysa, asla daha tam bir ifade olarak
geliştirilebilen bağlamına asla bağlı olamaz. Böylece bileşimsellik ilkesinin
etkin gücünün en büyük bölümü semantik bağlama bağlılığı elemekten gelir.
Hintikka’ya göre tıpkı Chomsky’de olduğu gibi Frege’nin bileşimsellik ilkesinde de kural kavramı belirsizdir; buna bağlı olarak
Fregeci ilke yetersizlikler içerir. Bu belirsizlik oyunu oluşturan tanımın
kurallarının ve bu oyunu iyi oynamak için nasıl davranılması gerektiğini
bildiren stratejik kuralların birbirine karışmasıdır.
Kural kavramının neden olduğu yetersizlikleri aşmak için
yineleyici paradigmayı terk edip stratejik paradigmayı tercih etmelidir. İkinci
Wittgenstein'da kural anlayışında meydana gelen değişikliğin önerdiği şey tam
olarak budur. Wittgenstein aslında, gördüğümüz gibi, kuralları dil oyunlarını
yöneten en yüksek otorite yapan bir anlayıştan, dil oyunlarının kurallar
karşısında önceliğini kabul eden bir anlayışa geçmiştir: Bir cümleyi anlamak bir dili anlamaktır; bir
dili anlamak ise bir kurala uymaktır; kurala uymak ise artık ona itaat
etmek değil, oldukça basit bir şekilde “bir tekniğe hakim olmaktır.”
O zaman dil amaçlı
bir süreç gibi görülmelidir.
Böylece oyunlara ilişkin semantik teori ya da stratejik dil teorisinde kurallar
dışarıdan içeriye doğru etkilidir.
Böylece bileşimselliğin yetersizliğinden doğan bütün problemler çözülür.
Fakat Hintikka’ya göre bu kendi teorisi
Wittgenstein’nı dil oyunlarıyla yapmak istediği şeyi iyi anlamayı sağlar.
Wittgenstein’nın dil oyunları her şeyden önce dil ve dünya arasındaki temek
ilişkileri kurmaktır. Bunu Felsefî Soruşturmalar’ın 37. Aforizmasından
hareketle söyleyebiliriz. Burada Avusturyalı filozof demektedir ki “Ad ile
adlandırılan şey arasındaki ilişki nedir?” diye sorar. Hintikka’ya göre
Wittgenstein’nı bu soruyla amacı iletişim oyunlarına karşıt olarak dil oyunları
ortaya koymaktır.
Hintikka daha sonra
Wittgenstein’ın dil oyunları düşüncesine yeni bir biçim ve içerik vermek
istedi. Bilindiği gibi İkinci Wittgenstein’a göre dil, dil oyunlarının bir
koleksiyonudur ve dil oyunları arasında sadece aile benzerliği vardır. Dil
oyunlarının en basit örneği bir inşaatta duvar ustasının çıraktan döşeme taşı!
Tuğla! Şakül! gibi tek kelimelik cümlelerle isteğini ifade eden kelimelerdir.
Hintikka bu oyunları mantıksal açıdan açık bir biçime kavuşturmak istedi. Bu
mantıksal biçim bir diyalog ortamında görebiliriz. Örneğin “Bütün kedilerin
bıyıkları vardır.” diyen birine “Bıyıksız bir kedi olamaz mı?” diye sorarak
iddiayı test etmeye çalışırız. Ben bunu söyleyemezsem yanıldığım ortaya çıkar.
Fakat “Gri kediler vardır.” dersem sizin haklı çıkma benim de yanılma
olasılığım yoktur; çünkü gri kedilerin var olduklarını kanıtlayabilirim.
Hintikka, modalite durumlarında olduğu gibi, basit fikirlerden hareketle dil
felsefesinin pek çok problemini incelemek için bir kavramlar bütünü oluşturmayı
düşündü. Örneğin yüklemler mantığı da denen normal mantıkta “Sigara içen
Yunanlıların sayısı Bira içen Almanların sayısı kadardır:” gibi niceleyiciler
yoktur. Bu niceleme tarzı ancak diyalog tarzında anlaşılabilir. Çünkü farklı
süjelere farklı eylemler yüklenmektedir. Üstelik oyunlara yoğunlaşırsak ve
niceleme formüllerini biraz unutursak, kuralları çeşitlendirebiliriz bu
çeşitlendirme; örneğin bazı oyuncuların değiştirilmiş kurallara göre vuruşunun
diğer oyuncular vuruş olduğunu bilmeyebilirler. Dallara ayrılmış niceleyicileri
bu şekilde açıklayabiliriz. Mantığın formülünün doğrusal biçimde okunamayacağı
durumlar vardır; çünkü birbirine bağlı iki değişkenden bir diğerinden sonra
gelir; ilki zorunlu olarak ikincisine bağlı değildir. Örneğin “Ülkenin tüm
güney bölgesi bir temsilci gönderdi ve ülkenin tüm kuzey bölgesi temsilcinin
karşılaşacağı bir ajan gönderdi.” dersem, kuzeyin ajanı güneyin seçtiği ajana
bağlı değildir.
Stratejik
paradigmaya göre “dil, sonuçlanmış bir süreç olarak düşünülmelidir.”. Bu
paradigmayı en iyi anlatan ifade “hedefe yönelmiş süreç”tir. Çünkü Hintikka’ya göre,
bu, adım adım kurallara değil, kişinin tüm süreç boyunca izleyebileceği
stratejilere odaklanan kavramsallaştırmalara ve açıklamalara kapıyı açar.
Hintikka, Fondements d’un téorie du langage, PUF,
Paris, 1994, p. 43.
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit
de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de
France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 136.
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit
de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de
France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 7
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine
Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection «
L’interrogation philosophique », 1994, p. 8-9.
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit
de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de
France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 139
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit
de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de
France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 176
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit
de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de
France, Collection “L’interrogation philosophique”», 1994, p. 177
Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, p. 14.
Hintikka, Fondements d’une théorie du langage,
trad. N. Lavand, Paris, PUF, 1994, p. 291.