18 Nisan 2024 Perşembe

 

                    HİNTİKKA MANTIĞINA GİRİŞ

Girişte söylediğimiz gibi Hinttika teoretik bir filozoftur; felsefenin pratik ve pragmatik olmayan bütün alanlarıyla ilgilenmiştir. Teoretik felsefe konularından biri de mantıktır; bu nedenle mantık onun başlıca ilgi alanlarından biridir.

Hintikka’ya göre felsefede mantıkla doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi olmayan alanlar çok azdır;  mantıksal kavramlarımızdan bağımsız olarak analiz edilebilen kavramlar enderdir. Onda mantık problemlerini çözmek; mantığı semantik açısından geliştirmek ve teorik model teorileriyle yeniden biçimlendirmek bir tutkudur.  Hinttikka modeller  teorisine dayanarak, modal (olasılık, zorunluluk) sorunları ve önermesel tutumların (inanç, bilgi) ortaya çıkardıkları problemleri çözer;  bilgi kavramına ilişkin mantıksal ve semantik araçlar kullanarak felsefe sorunlarını yeniden ele alır.

 Hintikka’nın ilk çalışmaları Carnap sonrası semantik dönemin etkisindedir. Bunlarda dil, doğruluk terimleri kullanarak dünyayı betimleme aracıdır. Filozof mantıkta iki amaç kabul eder:

1. Dilin betimsel fonksiyonlarının analizini gerçekleştirmek,

2. Modal kavramları analiz etmek.

Hintikka ilk amacına ulaşmak için Carnap’ın nesne durumlarına benzer “Hintikka bütünleri” de denen modal-set kavramından yararlanır.

Filozof 1955’ten itibaren temel mantığı için bir kanıt prosedürü olan model-set tekniğini uygular. Bu model set tekniğini hem mantıksal doğruları göstermek için hem de nesnelere ilişkin doğrudan temellendirmek işin kullanır. O şunu açıkça ifade eder: Nicelenmiş bir formül bir model-setle birleşmişse tatmin edilebilir; eğer model setin öğeleri doğruysa model setten hareketle realitenin mantıksal bir ilgisi olan bir iş modeli oluşturmak mümkündür. Hintikka Tractatus’un resim teorisinin bir genişletilmesi olan nicelemeye ilişkin teorinin mantıksal bir yorumunu yapar.

Hintikka 1962’den sonra epistemik mantıkla ilgili çalışmalarıyla önermesel tutumların analizine yönelmiştir. Epistemik mantığın temeli şudur: “A  biliyor (inanıyor) ki P.” şu anlama gelir: “P bütün mümkün dünyalarda A’nın bildiği  (inandığı) şeyle uyumludur.   

Şimdi bu bölümde Hintikka’nın mantığa dair olabildiğince ayrıntılı biçimde görmeye çalışalım.

Hintikka mantığı biçimseldir, biçimsel mantığa büyük katkılar yapmıştır; biçimselci tavrını sonuna kadar korur; biçimselelştirilebilecek her konuyu biçimselleştirir. Bilindiği gibi biçimsel mantık dil felsefesinin ve modern mantığın yöntemidir ve biçimsel dili kullanır. Biçimselliği bilindiği gibi ilk defa Frege kullanmıştır. Biçimsel mantıksal bir araç olarak analitik felsefede felsefi problemleri çözmek amacıyla kullanır. Hintikka da biçimsel dilin analiz aracı olması konusunda Fregeci geleneği izler; problemleri ortaya koyabilmenin en doğru yolunun biçimsel dile dökebilmek olduğunu düşünür. Bu dille ortaya konan problemler de ancak bu dili yani biçimselleştirmeyi kullanarak çözülebilir. Bu söylediklerimizden anlaşılmaktadır ki, Hintikka mantıkçı bir filozoftur.

O, bir yandan mantığın nispeten teknik konularıyla ilgilenmiştir Örneğin (normal dağıtıcı biçimler ( formes normales distributives) (önermedeki “ve” “veya” gibi ifadeler),  referansın belirsizliği, mantığın sınırlanamazlığı, oyunlar semantiği (la sémantique des jeux) sorular cevaplar semantiği, (sémantique des questions-réponses). Onun diğer yandan epistemolojiye büyük katkısı olmuştur; bilgi ve inanç kavramlarını “mümkün dünyalar” semantiğine dayanarak analiz etmiştir.

Mantık, iyi düşünme sanatının incelenmesidir; matematik için olduğu kadar felsefe için de temeldir ve Aristoteles'e kadar uzanan çok uzun bir geçmişi vardır. Aristoteles yorumcuları, onun cümleler teorisinin metafizik temellerini ortaya koyduğu Kategoriler de dahil olmak üzere, onun birçok eserini "Organon" ("araç") başlığı altında gruplandırmışlardır.

Aristoteles mantığının felsefe tarihinde ve genellikle bilimsel düşüncede hatırı sayılır bir etkisi vardı. İki bin yıldan fazla bir süre sonra Kant hâlâ Aristoteles'in mantık hakkında bilinmesi gereken her şeyi keşfettiğine inanıyordu (Kant 2001: B VIII) ve on dokuzuncu yüzyıl mantık tarihçisi Karl von Prant, şöyle diyordu: Aristoteles’ten sonra mantıkta yeni bir şey keşfettiğini söyleyenler ya ne dediklerini bilmeyenlerdir ya aptallardır ya da sapkınlardır.[1]

Bu durum, büyük ölçüde Alman matematikçi ve filozof Gottlob Frege  tarafından keşfedilen ve daha sonra Bertrand Russell, Alfred Whitehead, Ludwig Wittgenstein tarafından geliştirilen modern mantığın ortaya çıkışıyla temelden değişti ve sonuçta Pierce, Peano, Morgan, Russell, Whitehead gibi filozofların etkisiyle mantık felsefenin ve matematiğin, aynı zamanda lengüistiğin ve enformatiğin temeli oldu.

Hintikka İskandinav mantık geleneğine bağlı bir filozoftur. İskandinav mantık geleneği Orta Çağ'a kadar uzanır. Matematik mantık yirminci yüzyılda İsveç’te, Norveç’te ve Finlandiya'da gelişti. Hintikka, İsveçli Stig Kanger ve Dag Prawitz, Norveçli Toraf Skolem ve Dagfinn Follesdal gibi yazarlarla birlikte yirminci yüzyılın en büyük temsilcilerinden biridir. Hintikka'ya göre mantık, kendisinin zekice ve yaratıcı bir şekilde katkıda bulunduğu yalnızca matematiğin bir dalı değildir. Aynı zamanda, Leibniz'de olduğu gibi, felsefe için bulgusal bir araç, bir araştırma aracı ya da birçok alanda araştırma yapmasına ve felsefenin alanını keşfetmesine imkan sağlayan bir alandır.[2]

Hintikka'nın kendini adadığı en etkileyici alanlardan biri modaliteler mantığı, yani olasılık, zorunluluk veya olumsallık kavramlarıdır. Filozoflar uzun süredir "mümkün" ” veya “zorunlu” terimlerinin farklı anlamlarıyla ilgileniyorlardı. Onlara göre matematiksel zorunluluk, fiziksel veya metafizik zorunlulukla aynı şeydir. Öbür yandan onları meşgul eden iki problem daha vardı: Mümkün zorunlu terimlerinin özgür irade ve determinizm gibi problemlere etkileri. Çağdaş modal mantıkçılar şunu kabul etti: Mümkün ve zorunlu kavramlarını kullanarak pek çok farklı sistemi kesin olarak formüle edebiliriz; onları kullandığımızda içerimlerini açıkça gösterebiliriz. Hintikka, diğer mantıkçılarla birlikte modaliteleri yorumlama ilkelerinin formüle edilmesine yardımcı oldu. Hintikka’ya göre her önerme mümkün dünyaların bütününe göre değerlendirilir. Daha ilginci şudur: Hintikka önerme analizlerini “epistemik” denen modalitelere de yayar. “Epistemik” modalite, bilen bir süjenin nüfuz edebildiği dünyaları betimleyen bilme ve inanma gibi modalitelerdir.

 

Hintikka, çalışmasını bu mantıksal temele dayanarak çeşitli yönlerde geliştirdi. Birincisi semantik ve lengüistiktir. Hintikka mantıksal araçları gündelik dillerin analizine çok ikna edici bir şekilde uyguladı. Geleneksel olarak mantıkçılar, belirsizlikleri ve karışıkları ortadan kaldırmak için gündelik dili yeniden düzenlemeye çalışırlar. Fakat Hintikka mantığı, anlamın mekanizmalarını anlamak için kullanır.

En ilginç düşüncelerden biri, mantıksal kavramların anlamını ve referansını anlamak için filozofun oyun teorisinden ödünç alınan kavramları (örneğin strateji) kullanmasıdır. Bir örnek verirsek şöyle diyebiliriz:

Bütün insanlar ölümlüdür.

dediğimde doğa tarafından sınanırım. Cümlem doğruysa kazanırım, anlama nüfuz ederim; aksi halde aldanırım, doğa kazanır. Böylece dille oluşturduğumuz bütün ifade türlerini değerlendirme stratejilerinin karmaşıklığına bağlı olarak anlayabiliriz. Hintikka'nın aydınlattığı bir diğer alan da soruların doğasıdır: Soru sormak nedir ve soruların ön varsayımları nelerdir? Soru sormak ne anlamda düşünce sorgulamadır? Bunlar eski zamanlardan beri sorulan sorular olsa da Hintikka’ya göre mantıkçının bize cevaplar empoze etmesi için sorulmaz; onlar satranç tahtası gibi olan mantıksal alanda hangi hamlelerin mümkün olduğunu bilmeyi sağlar

Deyim yerindeyse eski bir soru, mantıkçının bize cevaplarını empoze etmesi için değil; satranç tahtasında hangi hamlelerin mümkün olduğunu söylemek için dildedir. Bu Hintikka'nın derinlemesine Aristotelesçi yönlerinden biridir: O söylemle akıl yürütmenin diyalektiğini kullanan bir düşünürdür; sofistler gibi her ne pahasına olursa olsun ikna etmeye çalışmaz sahip olduğumuz anlamı ve bulabileceğimiz anlamı belirlemeye çalışır. Kısaca Hintikka kanıtlanabilen ile olası arasındaki farkın duygusuna sahiptir.

Bir mantıkçının katkıları ne kadar derin olursa olsun, bunlar gerçek felsefi statülerini ancak felsefe tarihiyle karşı karşıya kaldıklarında kazanırlar. Kuşkusuz Hintikka bu açıdan kendi kuşağına mensup birçok analitik filozoftan farklıdır. O, kavramlarını asla tarihsel bir değerlendirmeden ayırmadı. Onun yöntemi çoğunlukla bütün bir düşünce geleneğinin altında yatan genel bir prensibi ortaya çıkarmaktan ibaretti. Bu alandaki katkılarından en az ikisi dikkate değerdir. Modaliteler üzerine yaptığı çalışmayla yakından bağlantılı olarak, Antik Çağ'dan gelen, Aristoteles ve Stoacılar tarafından bilinen ünlü "baskın kanıt”la ilgilendi. Baskın kanıt şudur: Mümkün olan her şey budur veya olacaktır ve dolayısıyla kadercilikle sonuçlanacaktır. Kanıt, mümkün olan her şeyin bir gün gerçekleşeceğini ve büyük varlık zincirinde süreklilik olduğunu söyleyen "doluluk" ilkesine dayanır. Bu ilke, birçok filozofun zaman, determinizm ve özgürlükle ilgili çok geniş bir kavram dizisini anlamamızı sağlar.

 Mantık genellikle Davut’un Golyat’ı öldürmede kullandığı basit bir sapan gibidir.* Basit bir sapanla bir deve zarar verebilirsiniz. Büyük hata olmayacak şekilde bile olsa mantığı askıya alırsanız, bu durum genellikle zararsız görünebilir; ancak önemli sonuçları vardır. Bunu Descartes’ın “Düşünüyorum, o halde varım.” ifadesinde görebiliriz. Descartes Cogito ergo sum'un ünlü ifadesini bir çıkarım olarak sunar, ancak bu şekilde ele alırsak her türlü sorunla karşı karşıya kalırız: Descartes neyi kanıtlamak istedi ve bunu yaptı mı? Kanıtladı mı? Bu soruları yukarıda açıkladığımız gibi ele alan Hintikka, şunu savundu: “Cogito daha çok, "Özür dilerim" veya "Bu tekneye Özgürlük adını veriyorum" gibi ifade edilmesi gerçeği ortaya koyan, performatif bir ifadeydi. Bu nokta bize yalnızca Descartes'ın düşüncesini yeniden gözden geçirmemizi değil, aynı zamanda belirli bilgi iddialarının bilgiyi temellendirmeden nasıl kendi kendini doğrulayabileceğini anlamamızı da sağlar.

Bu tür bir analiz, bizi filozofların yapılarına karşıt olarak gerçek dilbilgisine ve kavramlarımızın kullanımına dikkat etmeye teşvik eden Wittgenstein'ın analizlerini hatırlatacaktır. Ve bu bir rastlantı değildir. Hintikka'nın yolları, hocası olan Von Wright aracılığıyla Wittgenstein'ınkilerle birçok kez kesişti. 1987'de Hintikka, genç denecek yaşta ölen Amerikalı filozof Merill Provence Hintikka ile birlikte, Wittgenstein’ın öğretilerinin çoğuna ışık tutan Wittgenstein Üzerine Araştırmalar'ı yayınladı Bu kitapta Hintikka ve özellikle Wittgenstein’ın temel öğretilerinden biri olan mantık, hesaplama olmaktan çok bir dildir, düşüncesinin altını çizer.

 Hintikka’ya göre mantığı bir hesaplama olarak ele almak, onu işaretler ve dünya arasındaki ilişkileri açıklayan bir kombinatorik** haline getirmektir. Oysa mantığı bir dil olarak ele almak şunu kabul etmektir: Wittgenstein'ın formülüne göre kelimeler ve şeyler arasındaki ilişkilerin nasıl kurulabilir? Bu, söylenemez; yalnızca gösterilebileceğini ima etmektir.

Hintikka bu fikri mantığın evrenselliği fikri olarak adlandırır ve bunun Husserl'den günümüze (ve hatta Heidegger ve Derrida'ya) uzanan bütün bir gelenekte var olduğunu söyler. Bu gelenek hakikati tarif edilemez bir kavram olarak ele almaya yol açtığını gösterir. Hintikka buna karşıt olarak şunu ileri sürer: Hakikatin ne olduğunu söyleyebiliriz; bu anlamda hesaplama olarak mantık düşüncesi doğrudur.

Bu anlayış aynı zamanda onu matematiğin temelleri sorununun ortaya çıkma biçimini derinlemesine gözden geçirmeye yöneltti. The Princes of Mathematics Revisited (1996) adlı kitabında bize, matematiksel ifadeleri temel bir üstdile yerleştirmeden matematiği temellendirebileceğimiz söyler. Wittgenstein'ın fikirleri burada yine kendini hissettiriyor.

Mantık araştırmalarının iki amacı vardır: Dilin betimsel fonksiyonlarının analizini geliştirmek ve bu fonksiyonları gerçek nesne durumlarına uygulamaya izin veren model kavramları incelemek.

Mantık bu betimsel fonksiyonlarını analiz ederken temel  mantıktan yararlanır. Peki temel  mantık nedir? Şimdi bunu kısaca açıklayalım



[1] Philipp Keller Introduction à la logique La logique classique des propositions et des prédicats Département de Philosophie, Université de Genève 2007

[2] Engel, Pascal, “Un Leibniz du nord” In Le nouvel Observateur Hors série 25 grands penseurs du monde entier, N°57, dec- 2004 janv 2005

 

* Engel’in sözünü ettiği Davut’un sapanı öyküsü Tevrat’ta şöyledir:

Hz. Davut (M.Ö. 1010-940), İsrail halkına meydan okuyan iri cüsseli Golyat adındaki savaşçıya karşı çıkmıştır. Golyat’ın saldırısını ustaca savuşturan genç Davut, elindeki sapanla alnının ortasından vurarak Golyat’ı önce yere sermiş ardından da onun üzerine çıkarak kılıçla başını kesmiştir. Meydan okuma vasıtasıyla gerçekleşen bu olay Davut’un askeri ve siyasi kariyerini de başlatmıştır. (Z.Ö.)

* Kombinatorik, genellikle sonlu soyut nesneleri konu alan pür matematik dalıdır. Dalla ilgilenen matematikçilere kombinatoryalist veya kombinatorist denir. Matematiğincebirolasılık kuramıergodik teori ve geometri gibi farklı dallarıyla da ilgili olan kombinatorik ayrıca bilgisayar bilimi ve istatistiksel fizik gibi dallarda uygulanmıştır. Kombinatorik dahilindeki konulardan bazıları; belirli kriterleri karşılayan nesnelerin "sayılması", kriterlerin ne zaman karşılanmış olacağına karar vermek, kriterleri karşılayan nesnelerin inşa edilmesi ve analiz edilmesi, "en büyük", "en küçük" veya "optimal" nesneleri bulmak ve bu nesnelerin sahip olabileceği cebirsel yapıları bulmaktır.

  Kombinatorik ile ilgili çeşitli kuramlar ve problemler Orta Çağ'da ve hatta antik çağlarda Hindistan ve Çin gibi medeniyetlerde mevcuttur. Her ne kadar özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru birçok güçlü teori ortaya konmuşsa da, kombinatorik problem çözmekle ne kadar ilgiliyse teori oluşturmakla da o kadar ilgilidir. Kombinatoriğin en eski ve erişilebilir konularından birisi de graf teorisidir ki bu teorinin diğer birçok alanla da (doğal olarak) ilişkisi mevcuttur.

 Basit bir kombinatoryal soruyu örnek vermek gerekirse şu soru zikredilebilir: "52 farklı iskambil kağıdından oluşan bir iskambil destesinin kaç tane olası dizilimi vardır?" Cevap 52! yani 52 faktöriyeldir ki bu da yaklaşık 8.0658 × 1067'dir.

 

 

 

HINTIKKA'NIN STRATEJİK ANLAM TEORİSİ

 

HİNTİKKA’NIN STRATEJİK ANLAM TEORİSİ

Dil felsefesinin öncelikli problemlerinden biri de anlamdır. Anlam iletişim, bildirim ve yaptırım sözcelerinin içeriğidir. Her sözcenin söylenme ve ifade amacıdır. Bu konuda filozoflar arasında farklılık yoktur. Farklı olan, görüş ileri süren filozofların anlam konusunda dikkat çektikleri özel durumlar yani nüanslardır. Bu farklılıkların ötesinde dil filozoflarının hepsinin uylaştıkları noktalar da vardır. Bu uylaşımsal hususları dikkate aldığımızda diyebiliriz ki, bir anlam, sözcelerin ifade ettikleri şeydir; sözceler ise olguları dünyaya, adları nesnelere yüklemleri niteliklere bağlar; dilin ve sözdizimin kurallarına uygundur.

Sözlerimize başlarken şunu önemle belirtelim Searle’ün anlam teorisi için Austin’in performatif anlam teorisi ne ise Hintikka’ın yineleyici yani tanımlarla sınırlı  olmayan stratejik anlam teorisi için de Wittgenstein'ın dil oyunları teorisi odur.

Dil Oyunları

Hintikka, aşağıda göreceğimiz gibi Wittgenstein'ın aşkın anlamda yorumladığı dil oyunları teorisinden esinlenerek bir anlam teorisi oluşturur; bu teorisine de “oyunlar semantiği” adını verir.  Filozof dil oyunları kavramı sayesinde, anlam teorisini "matematiksel oyun teorisi" ile karşılaştırır. Hintikka bunu yaparken  Wittgenstein’ın teorisini sadece yeniden ele almaz, Wittgenstein’ı yeniden okur. Onu aşmak için yeniden yorumlar. Hintikka Wittgenstein’ı öyle yorumlar ki, Danimarkalı filozof,  sanki Wittgenstein’ı Wittgenstein’dan da iyi anlamış gibi   bir izlenim uyandırır.

Hintikka’ya göre dil oyunları, özellikle niceleyicilerin ve özellikle  doğruluk kavramının yorumunu destekler. Filozof dil oyunlarının doğasını biçimsel dille ortaya koyar.

Hintikka’nın görüşlerini anlayabilmek için dil oyunlarının temel özelliklerini görelim.

A . Dil oyunları pek çoktur. Tamamlanmış anlamı olan tek bir dil oyunu yoktur. Onları belirleyen faktörler vardır. Örneğin “Musa var olmadı.” (Felsefi Soruşturmalar §79) dil oyununu alalım. Bunun tüm zamanlar ve herkes için değişmez bir anlamı olamaz. Bu cümlenin pek çok anlamı olabilir. Cümle örneğin “Musa Mısır'da yaşamadı.”, “Yahudiler Kızıldeniz'den geçerken başlarında Musa diye biri yoktu.” anlamlarına gelebilir. Anlam bağlamlara göre değişir.

B. Dil teorik değil pratik araçtır. İnsan etkinliği dilden ayrılamaz. Dil oyunları öğrenilir. Dili öğrenmek hem dilin fonksiyonunu hem de hayat biçimini öğrenmektir.

C. Dili öğrenmek öğreten kişinin etkinliklerini öğrenmek ve bu etkinlikleri doğru olarak gerçekleştirmektir. Anlamı öğrenmek zihinsel bir etkinliği öğrenmek değildir.

D. Kelimelerin pek çok kullanımları vardır; fakat bir bağlamda anlamlardan biri sadece geçerlidir.

Burada şunu sorabiliriz: Hintikka’nın oyun kavramıyla Wittgenstein’ın oyun kavramı arasında ne gibi ilişki vardır? Hintikka entelektüel otobiyografisinde Wittgenstein’ın dil oyunları düşüncesinin kendisine bir noktaya kadar ilham kaynağı olduğunu kabul eder. Hintikka’ya göre göre dil oyunlarının kesin sınırları çizilemez ve açık bir tanımı yapılamaz.

Kuşkusuz her olgu durumuna aynı derecede dikkat edilmez. Kimi olgu durumları gerekli dikkati çekmeyebilir. O zaman  dikkat edilmeyen durumlar uygun ve doğru sözcelerle ifade edilmeyebilir. Dil felsefesi açsısından bu tür olgularla ilgili problem şudur:  Kimi olgu durumlarına ilişkin sözceler pek iyi ifade edilmemiştir. Anlamla ilgili temel sorunlardan biri de şudur: Dikkat edilmemiş olgu durumlarına ilişkin sözceleri önce belirlemek, ardından örneğin belirli betimler, katı belirticiler, söz edimleri, dil oyunları gibi sınıflara ayırmaktır ya da kategorize etmektir  ve son olarak da bu sözceleri analiz etmektir.  Bu kategoriler dilde keşif içinde keşiflerdir. Kısaca söylersek dil filozofunu özgün ve önemli yapan şey, anlama ilişkin özel keşifleridir. Hintikka da dil felsefesini domine eden filozoflardan biridir; onun da anlam konusunda özgün görüşleri vardır. Peki Hintikka’nın anlama ilişkin düşünceleri nelerdir? Şimdi bu satırlarda soruyu cevaplamaya çalışalım.

Hintikka'nın anlam teorisine göre, çeşitli anlam bağlamları uyuşturulabilir. Bu da bağlamı rasyonelleştirmedir. Bunun için anlamı mümkün dünyalarda (olgu durumlarında)  düşünmelidir. Bağlamı rasyonelleştirme Searle'ün yaklaşımından oldukça farklıdır.  Searle, Austin’in tanımladığı şekliyle edimsöz edimlerinden hareketle bir anlam teorisi oluşturmaya çalıştı; Searle’ün anlam teorisi "performatif sözcelerin biçimsel mantık" görünümünde, kümeler teorisiydi. Searle ifade edilebilirlik ilkesini kabul eder yani söylemin amacını ifadesiyle sınırlandırır. Ona göre anlam ifadelerde ne eksik ne fazla dile getirilmiştir; söylenende, bildirilen dışında bir anlam yoktur. Ayrıca Searle söz edimlerini birkaç spesifik türe indirgeyerek anlamın bağlamsal özelliklerini basitleştirir. Oysa Hintikka bağlamsal özellikleri tamamen korur. Ancak bunları bu şekilde analiz etmek yerine, genel bir anlam teorisi oluşturmaya hizmet edecek aşkın ve çapraz dil kavramlarına dahil eder. Bu kavramlar oyunlar semantiğinin ögeleridir.

Hintikka’ya göre her semantik Wittgenstein’ın Tractatus’taki terimlerle betimlediği dilin özelliğini açıklayabilmelidir. Wittgenstein bu kitabında şöyle diyordu: “Bir önerme yeni bir ifadenin anlamını eski ifadelerle ilişkilendirmelidir.” Pek çok semantikçi bu koşulu yerine getirmek için bileşimsellik ilkesini kabul etti. Bu ilke şuydu: Bütünün anlamı bölümlerin anlamına bütünü oluşturacak şekilde bağlıdır. Bu ilkeye göre oluşturulmuş bir semantikte bütünün anlamı bölümlerin anlamından hareketle oluşturulmuştur. Böyle bir semantiğin hareketi içeriden dışarıya doğrudur. Bu yöntemi önce Tarski biçimsel dillere; sonra Montague gündelik dilin bölümlerine uyguladı. Hintikka’nın oyunlar semantiği bileşimsellik ilkesiyle taban tabana zıttır. Hintikka oyuna dayalı kendi semantiğiyle Tarski semantiğini karşılaştırarak bu konuda ısrar eder. Oyunlar semantiğinde bileşik cümleden hareket ederiz. Bileşik cümlenin yerine daha basit bir cümle koyarız. Diğer deyişle oyunlar semantiği dışarıdan içeriye doğru hareket eder. Hintikka’yı bileşimsel semantiğin yerine oyunlar semantiğini koymaya yönelten nedenlerden biri cümleler sınıfının varlığıdır. Şöyle bir cümle düşünelim: “Trende rastladığı adam bana şapkasını sattı.” Burada iyelik zamiri kuşkusuz trende rastladığım adama gönderir. Bileşimsel semantik bunu kolayca açıklar. Fakat bundan önce söylediğim şöyle bir cümleyi düşünelim: “Elvis Presley’in hatıra eşyalarının koleksiyonunu yapıyorum.” Ve bu cümle o zaman şöyle olsun: “Elvis Presley’in anı eşyalarının koleksiyonun yapıyorum. Trende rastladığım adam bana şapkasını sattı.” Burada açıktır ki, iyelik zamiri artık trende rastladığım adama değil; fakat Elvis Presley’e gönderir. İyi bir yorum yapmak için cümleyi tek bir cümle değil; bileşik cümle gibi görmek, dışarıdan içeriye doğru hareket etmek gerekir. Bu tür durumlar Hintikka’ya şunu esinledi: Bir bileşik cümlede bir mülkiyet zamirinin kiminle ilintili olduğunu söylemek stratejik bir tercihle belirlenir. Hintikka dilde yaratıcılığın kaynağını araştırmaz; fakat dili belli bir amaca yönelmiş bir etkinlik gibi kabul eder. Bu durum ona, basit birleştirici bir etkiden daha çok güçlü hassas bir yaratıcılığı kabul etme imkânı verir.[1]

Hintikka’ya göre dilin kullanımı erekli süreçlerdir. Bu süreçleri de rasyonalitenin genel ilkeleri yönetir. Stratejik kurallar  oyuna benzeyen bir süreci yönetir, bu kurallar sayesinde dil stratejik paradigmaya göre incelenebilir. Kuşkusuz rasyonaliteye ilişkin genel bir teori sadece bir ütopyadır. Hintikka’ya göre yine de oyunlar teorisi altında bilinen, kısmi teori amaçlarına ulaşmak için yeterlidir. Oyunlar teorisinin yararı sadece erekli kurallar belirlemekle sınırlanamaz. Bu teori stratejileri incelemede çok önemlidir. Erekli paradigmadan hareketle oluşturulan bir dil teorisi stratejilere dayanmalıdır. Bu durum  Hintikka’nın dil anlayışının Oxford filozoflarından ne kadar farklı olduğunu gösterecektir.

Ona göre Oxford filozofları dilde iletişim süreçlerine dikkat çekerler; dili temel lengüistik anlam fenomenlerini taşıyan araç gibi görürler. Hintikka sonra şunu ekler:  Grice’a göre dil,  diğer Oxfordlulardan farklı olarak sadece bir iletişim değil, erekli bir iletişim sürecidir. İngiliz filozof hayran olunacak bir açıklıkla ifade etmiştir.[2]

Hintikka'ya göre iletişim teorisi genel rasyonalite teorisinin içinde yer alır; temeli de referans kavramıdır. Gündelik dil filozoflarında önermeler stratejik olamayan bir özellik taşır. Bu yüzden güçlü bir dil teorisi ortaya koymaya izin vermez, gündelik dil filozoflarının dil teorisi kurallar paradigmasıdır.

Hintikka pek çok alanda verimli olduğu anlaşılan hem kurallarla hem de anlamla ilgili iki ana ve bunlara ait iki alt paradigma kabul eder. Bunlar: 

I. Kurallar paradigması:

A. Tanım kuralları paradigması

B. Stratejik kurallar paradigmasıdır.

II. Anlam paradigması: Bunlar

A Yinelemeci paradigma

B. Stratejik Oyunlar paradigmasıdır.

Şimdi bunları sırasıyla görelim.

 

A.    Tanım Kuralları Paradigması

 

 

A. Tanım kuralları Paradigması:

Tanım kuralları yineleyici kurallardır; bir sözceyi iyi biçimlendirmek için meşru iç bağlantıları belirtir; anlam araştırmalarını frenler; tümdengelimsel bir kanıtı nasıl kullanacağımıza dair hiçbir şey söylemez.[3]

Hintikka’da yineleyici tanım kuralları Searle’de oluşturucu kurallardır.

Tanım kurallarına niçin bu ad verilir? Hintikka demektedir ki,

Tanım kuralları oyunu oluşturdukları için böyle nitelenmişlerdir. Onlar bu özel oyunda meşru hamlelerin neler olduklarını size söyler.[4]

B. Stratejik kurallar paradigması

Stratejik kurallara gelince; bunlar tanım kurallarının bilgisine karşıttır; anlamın yaratıcı ögeleridir.  Tanım kuralları stratejik krallara hiçbir etki yapmaz. Bu oyun en iyi nasıl oynanır? Örneğin kazanmak için en iyi stratejiler nelerdir? Bunları stratejik kurallar söyler.[5] Aşağıda göreceğimiz gibi, tanım kuralları ve stratejik kurallar karşıtlığı gerçekte yineleyici paradigmayı stratejik paradigmadan ayıran kişiye bağlıdır. Kural terimi belirsiz değilse kişi, yineleyici paradigmayı değil; kuralların yönettikleri paradigmayı kullanır.[6]

Stratejik kurallar sözcenin biçimsel yapısına değil; fakat kullanımın iç ve akla uygun imkanlarına dayanır.  Satranç oynarken tanım kuralları ihlal edilirse, satranç oynanamaz. Tanım kuralları oyunu belirler. Fakat iyi bir oyuncu olmak için daha fazla bir şey gerekir. Satrançta iyi veya kötü hamle nedir?  Oyuncu bunu bilmelidir. Bunu bilmek bir stratejiye sahip olmaktır. Strateji kavramı gündelik zamirlerin kullanımına ilişkin semantiği aydınlatabilir.

Bu kurallar Hintikka’nın stratejik oyun kurallarının karşılığı ise Searle’de normatif kurallardır. Stratejik kurallar lengüistik ifadelerin ya da söz edimlerinin çeşitli kullanım tarzlarıdır.

Bu paradigma lengüistik teoride gerçek birlikleri oluşturur. Wittgenstein'a göre kuralların ötesine geçemeyiz; çünkü öte yoktur. Dilde prototip fenomenler diye görebileceğimiz bir temeli araştırmak boşunadır. Dil oyunları örneğin emir vermek, rapor yazmak, satranç, oynamak gibi uygulamalardan ve kullanımlardan ibarettir. Hintikka'ya göre Wittgenstein'ın kuralların hegemonyası altındadır, bu da kapsamlı bir teorisi ortaya koymasını engellemiştir.

Kurallar paradigmalarına ilişkin bu açıklamalarımız yeterlidir. Şimdi anlam paradigmalarını görelim. İlk önce yineleyici paradigmayı açıklayalım.

 

Anlam Paradigmaları

 

Yineleyici paradigma

Hintikka’ya göre bu, dile dair güncel yaklaşımlara hakimdir; mantıktaki farklı oyun anlayışlarında belirleyicidir. Bunun nedeni Kuhncu anlamda bir paradigma olmasıdır. Yineleyici paradigmaya göre dil, kurallarla yönetilen bir süreçtir; dilin işleyişine dair tümdengelimli mantıksal akıl yürütmedir. Bu paradigma  matematiksel olarak biçimlendirilebilir kuralları belirler.

Yineleyici paradigma anlamı belirlemede kullanılamaz; çünkü yineleyici paradigmaya göre anlam, söylemi biçimsel olarak nasıl oluşturabileceğimizi yani sözcelerin biçimsel kurallarını bilmeyi gerektirir. Bu ise Hintikka’ya göre mantıksal akıl yürütme oyununu bilmemektir.

Yineleyici paradigma hem oluşturulan teorilerin biçimini yönetir hem de teorik bir açıklama olabilmek için önemli oldukları varsayılan fenomenler arasından seçim yapar.

Hintikka Fondements d' une theorie du langage adlı kitabında bunları ifade ettikten sonra Chomsky'nin yineleyici paradigmaya dair tezini değerlendirir. Hintikka'ya göre Chomsky'nin türetici grameri bir yineleyici paradigmadır. Chomsky'ye göre dilde yaratıcılığın kaynağı  ayrık birliklerdir;  yineleyici kurallar bu ayrık biçimleri yönetir. Fakat Chomsky’de kural kavramı yeterince açık değildir; bu belirsizliğin sonuçları önemlidir. Belirsizlik kural kavramına yüklenen anlamın kapalı olmasından kaynaklanır ve stratejik paradigma sayesinde giderilebilir. Bir başka yetersizlik örneği de Frege'nin,  bileşimsellik ilkesidir.

Hintikka'ya göre Frege’nin bu ilkesi  de stratejik paradigmayla karşılaştırıldığında yetersizdir. Çünkü bu paradigmaya karşıt pek çok örnek vardır. Bu karşıt örnekler mantıksal açıdan çelişkilidir. Örneğin "Herkes milyoner olabilir " herkes milyoner olabilirse doğrudur. cümlesi gibi. Oysa bu Sözce açıkça yanlıştır. [7]  

Yineleyici tanıma göre mantıksal çıkarımın biçimsel kurallarının hepsi formüle edilebilir. Tüm mantıksal doğruların bir sayım dökümü yapılabilir. Çünkü tüm kurallar yineleyici türdedir.

Türetici gramer yineleyici paradigmanın etkin olma biçiminin en somut örneğidir. Türetici gramerde sözdizimsel teori yineleyici kuralların bir bütünüdür; bu kuralların bir dilin kabul edilebilir ve iyi biçimlendirilmiş cümlelerini türetebildiği kabul edilir.

Yineleyici paradigmaya ilişkin bu açıklamaların yeterli olduğunu düşünüyoruz. Şimdi Hintikka’nın özgün görüşleriyle açıkladığı bir başka ve önemli  paradigmayı stratejik paradigmayı görelim.

Stratejik paradigma

Hintikka Stratejik paradigmayı yineleyici paradigmanın yetersizliklerini aşmak için kabul etmiştir. Lengüistik ifadeler nedir ve nasıl oluşturulmuştur? Bunu bilmek için yineleyici paradigma yeterlidir. Ancak bunları bilmek anlam analizi için yeterli değildir. Ayrıca ve özellikle kullanıldıkları durumları da bilmelidir. Oysa yineleyici paradigma bunu söyleyemez. Anlam ancak yineleyici paradigmaya karşıt stratejik paradigmayla analiz edilebilir.

Hintikka’nın “stratejik” paradigması ve “yineleyici” paradigmanın ayrımın temeli onları belirleyen ve dayandıkları kuralların farklı doğada olmalarıdır. “Yineleyici” paradigmada anlam analizi gerçekte tanım kurallarına dayanırken, “stratejik” paradigmada stratejik kurallara dayanmaktadır.

Stratejik paradigma, dil teorisi ve mantığın temelleri konusunda son yıllarda yaygın biçimde kullanılmaktadır. Hintikka’ya göre bu, kaçınılmazdır.[8]

 

Yineleyici paradigmadan uzaklaşmalıdır; çünkü anlamı söylemin biçimsel yapısına ilişkin tek bilgiyle yani söylemin ifadelerini oluşturan biçimsel kurallarla sınırlar. Üstelik bu durum, mantıksal akıl yürütme oyununu yanlış anlamaya yol açar. Bu yanlış anlama da şunu gözden kaçırır: Tanım kurallarını temel yaptığımızda “tümdengelimli” akıl yürütmemizi ve düşünmemiz konusunda açık bir bilgimiz olamaz. Tanım kurallarının kendileri anlam analizinde temel olamadıkları gibi bu kurallara temel aramak da çılgıncadır. Tümdengelimli akıl yürütmeyi sadece stratejik kurallar yönetebilir.  Öte yandan biçimsel mantık  “tüm mantıksal doğruları”  yineleyici tarzda ifade etmek için biçimsel mantığın  çıkarım kurallarının tam bir dizisini formüle etme olasılığına duyulan  inançtan  ibarettir. [9]

Böyle bir inanış, tüm kuralların yineleyici tipte olduğunu öne sürer, ancak durum böyle değildir; tüm kurallar yineleyici olamaz. İfadelerin semantiğini yöneten kurallar stratejik tiptedir.

Anlamın doğruluğu benim için oyunlar teorisindeki anlamda kazanan bir stratejinin varlığıdır; yanlışlığı ise oyunda kaybetmektir. [10]

Hintikka’nın stratejik anlam teorisi Von Neumann tarafından hazırlanan oyunlara ilişkin matematik teoriye dayanır. Hintikka bunu şu ifadelerle ortaya koyar:

Oyunlar semantiği anlamın lengüistik, felsefi ve mantıksal analizine bir yaklaşımdır (…) Bu yaklaşımı ilham eden, Wittgenstein’ın dil oyunlarıdır (…) Ben Wittgenstein’ı izlemekle yetinmedim; onun tezlerinin mümkün sonuçlarını dikkate aldım ve Wittgenstein’ın anlamın oluşturucu ögeleri diye nitelemekle yetindiği dil oyunlarını oyunlar matematik teorisinin yaptım. Oyunlar teorisini lengüistik ve mantıksal ifadelerin anlaşılmasına uyguladım.[11]

Stratejik kurallar gerçekte bir oyunda iki muhayyel kişinin, konuşanın ve dinleyenin tutumlarını belirler.

Stratejik paradigma tanım kurallarını yineleme değildir, stratejik kuralları uygulanmadır. Bu kuralları uygulamadan sadece genel dil bağlamında  söz edebiliriz.

Oyunu oluşturan tanım kuralları ile “bu oyunun nasıl iyi oynanacağını söyleyen” stratejik kurallar arasındaki karışıklık ancak dil oyunları sayesinde giderilebilir.

Şu ya da bu tür kuralı seçmenin temelinde şu sorular vardır: Söz edimlerinde anlamın yaratıcı ögesini belirleyen nedir? Yaratıcı öge iç sürece mi yoksa dış sürece mi bağlıdır? Diğer deyişle bu öge kullanımlarında içkin biçimsel kurallara mı ya da tersine kullanımlarında içkin pratik modaliteleri belirleyen pragmatik kurallara mı dayanır?

Bunlara cevap olarak Hintikka şunu ileri sürer: Tanım kurallarını  bildiğimizde değil; onlara hakim olduğumuzda anlamın gerçekten yaratıcı ögesi ortaya çıkar.[12] Diğer deyişle, ifadelerin (veya söz edimlerinin) anlamı, uylaşımsal anlamlarından çok, çeşitli durumlarda kullanılma biçimlerine bağlıdır.

Oyunlar semantiğinin bu oldukça basitleştirilmiş ifadesi daha çok kuralların stratejik doğasına dayanır; dilin yorumlanmış sembollerinden hareket ettiği ölçüde dil dışı bir sürece bağlıdır. Kurallar, sözceleri a posteriori belirler, çünkü kurallar, dil dışındaki bir becerinin göstergesidir; bu beceriyle oyuncu, sözcelerde kendini ifade eder; muhayyel muhatabı bu sözceleri yalanlayamaz. Yalanlanamaz sözceler sayesinde, sözcelerin doğruluğuna ilişkin bir algıya sahip olabiliriz; sahip olduğumuz bu algı yineleyici paradigmadaki algıdan tümüyle farklıdır. Bir sözce sadece var olan bir olguya ve özellikle ve oyunda her mümkün yanlışlamaya direnen olguya referansla doğrudur. Bu demektir ki, bir sözce oyunda kazanan bir stratejiyi mümkün kıldığı ölçüde doğrudur. Hintikka bunu şöyle açıklar:

Strateji derken, oyuncuya oyun sırasında oluşabilecek her durumda hangi hamleyi yapacağını söyleyen bir kuralı veya fonksiyonu kastediyorum. Her oyuncunun stratejisi bir defa belirlendikten sonra oyunun tüm gidişatı ve dolayısıyla sonucu, kesin olarak belirlenmektedir. Belirli bir oyuncu için kazanma stratejisi, rakiplerinin izlediği stratejilerden bağımsız olarak onu kazanmaya yönlendiren stratejidir. Diyebiliriz ki, bir D dilinin C cümlesi sadece ve sadece oyunda benim için kazandıran bir strateji varsa doğrudur ve oyunda sadece doğa için kazanan bir strateji varsa yanlıştır.[13]

Bu şekilde bir sözce, oyunda hem bir hamleye işaret ettiği hem de yanlışlanamadığı için doğrudur.

Bundan, sözcelerin, literal ya da soyut anlamdan farklı ve “stratejik anlam”ı doğar. Kuşkusuz oyunlar semantiğinde S sözcesinin literal anlamı vardır. Literal anlam  oyunlar semantiğinde O(S)'de kazanma stratejimi belirlemek için gereklidir. Sözcenin doğruluğunu bilmek için literal anlamın varlığı gerekli şarttır, ama yeterli şart değildir. .Çünkü literal anlam S sözcesinin soyut anlamıdır. Bu yüzden sözcenin doğru olduğunu bilmek için yeterli değildir.  S sözcesinin doğru olduğunu bilmek, kelimenin tam anlamıyla ne eksik ne fazla bir stratejinin var olduğunu bilmektir. Olumlu bir S sözcesi söylediğimde, sözcemin genellikle somut bir içeriği vardır. İçerik de soyut olmayan ve oyunda kazanmamı sağlayan stratejiden oluşur. Bu içeriğe dayanarak oyunda kazanmamın ne olduğunu az veya çok bilirim ve konuşmamı doğrularım ve bu doğrulamanın da bilincine varırım.[14]

Bu alıntı şu iki nedenle, stratejik paradigmanın yineleyici paradigmaya üstünlüğünü aydınlatır:

1. Stratejik paradigma yineleyici paradigmaya göre daha tamdır çünkü yineleyici paradigmaya dayanan anlam teorileri sadece tanım kurallarına dayanır. Sonuç olarak, bu teoriler sadece sözcelerin literal anlamını içerirler. Oysa stratejik paradigmada hem literal anlam hem de literal anlamın ötesine giden bir stratejik anlamı da dikkate alınır.

2. Öte yandan stratejik anlam, sözcelerimizin en önemli özelliğidir, Hintikka'nın işaret ettiği gibi, anlamı dünyaya daha çok bağlı şekilde inceler:

 

Bir S cümlesinin soyut anlamını açıklamamanın en doğru yolu, onun mümkün dünyaların hangilerinde doğru, hangilerinde yanlış olduğunu bildiren bir tanım yapmaktır. Soyut anlam bir anlamda birçok farklı mümkün dünya içerir. Öte yandan, bir strateji pratikte sadece çoğu zaman gerçek dünya olan bir dünyaya referansla ancak bir stratejinin kazanır.[15]

Başka bir deyişle soyut anlam, anlamın yalnızca bir imkanını temsil eder. Bu nedenle yalnızca biçimsel değer taşır. Tersine,  stratejik anlam ifadelerin hem biçimsel (veya mümkün) değerlerini açıklar hem de bunların mümkün gerçek kullanımlarını ve dolayısıyla bunların kullanımlarının gerçek bağlamlarına bağlı değerleriyle de ilgilidir. Dolayısıyla semantik oyunlar daha tam ve genel bir anlam teorisi olacaktır.

Hintikka oyunlar kavramını matematiğe, semantiğe ve mantığa uygular. Oyunlar mantığı teorisinin temellerinin ikinci görünüşü dilin özel bir kavramına bağlıdır. Bu kavram Wittgenstein felsefesinin kurallar kavramı aracılığıyla evrimleşmesinin sonucudur.

Hintikka'nın stratejik anlam teorisi iki a priori'ye dayanmaktadır.

1. Wittgenstein'ın "dil oyunu" kavramının aşkın bir yorumu;

2. Matematiksel oyun teorisinin kurallarının dile uygulanması.

Bu ikisi anlamın yeni pozitivist bir yorumunun hareket noktasıdır.

 

Oyunlar semantiği teorisinin kaynağı Wittgenstein’dır, demek şunu kabul etmektir: “Dil oyunları, dilin betimsel anlamını oluşturur, dilin uygulamaları da bu betime dayanır. Dil oyunları temelde dil ve realite arasında bir aracı olan semantik oyunlardır. Hintikka oyunlar semantiğinde Wittgenstein’ın düşüncelerini sistematik biçimde geliştirdiğini söyler. Hintikka’nın “Wittgenstein’da dil ve realite arasındaki ilişki semantik oyunlarıdır.” görüşü dil oyunlarının aşkın yorumudur. Burada şunu sorabiliriz: Hintikka neye dayanarak böyle bir yorum yapmaktadır? Bunu şöyle açıklayabiliriz: Hintikka’ya göre Wittgenstein'ın Tractatus'tan Felsefi Soruşturmalar'a kadar düşüncelerinin temelinde aynı arayış vardır. Bu arayış şu soruyla ifade edilir: “Dil ile realite arasındaki temel semantik ilişkilerin varoluş tarzı nedir?”[16] Hintikka şöyle düşünmektedir:  Wittgenstein’ın olgunluk dönemi yazılarındaki "dil oyunu" kavramı,  Tractatus’taki (aph) 3.12.) dil ve dünya arasındaki önermesel  göstergenin belirttiği "yansıtmalı ilişkinin" doğasını yalnızca daha iyi aydınlatır. Son Wittgenstein ilkinin semantik teorisini yani Tractatus’aki teoriyi farklı şekilde sürdürür.

Şöyle ki,  Tractatus'ta “dünyanın soyut tasavvuru” yani "mantıksal biçim"i olarak algılanan şey Soruşturmalar'da, yerini "dil oyunları”na bırakır.  Hintikka “dil oyunları”nı Wittgenstein’ın son dönem semantiği diye anlar ve mantıksal biçimin farklı bir ifadesi diye yorumlar.

Hintikka’ya göre son Wittgenstein’ın semantik teorisi dilin realiteye mantıksal  önermelerle doğrudan bağlandığını kanıtlamaktan vazgeçer;[17]  Oysa bu görüşe katılmak mümkün değildir; Wittgenstein gerçekte dil-realite ilişkisini kurmaktan hiç de vazgeçmemiştir. Bu nedenle “dil oyunu” kavramının bu aşkın yorumunu kabul edilemez. Sadece  şu denebilir: Wittgenstein ikinci döneminde realite  kavramını genişletmiştir, empirik realitenin yanında hayat biçimleri şeklinde görünen realiteyi de kabul etmiştir. Bu nedenle

Wittgenstein’ın dil ve realite arasındaki bir ilişkiyi kurmaktan vazgeçtiği doğru değildir. Fakat dil oyunları teorisinde dil realite ilişkisine merkezi bir yer verdiğini söylemek  de aşırı bir tezdir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Wittgenstein Felsefi Soruşturmalar’da   Tractatus’taki ideal dil arayışından vazgeçmiştir.  Bu feragat, her şeyden önce ideal bir semantik  teoriyi yani dünyanın tüm mümkün  tasavvurlarını içeren  bir teoriyi biçimsel olarak ortaya koymanın imkansız olduğu anlamına gelir. Dahası, bu imkânsızlık, Wittgenstein'ın sadece  basitleştirmediği, aksine karmaşıklaştırdığı bir dünya algısını gösterir. Dünyanın bu karmaşıklığının algıladığımızda, bu karmaşıklığı anlamamızı sağlayan pek çok dil oyununun indirgenemezliğini açıkça görürüz.

Hintikka’ya göre doğal dillere özgü semantik bir fenomen vardır. Bu fenomen marjinal olmaktan çok süjeden bağımsızdır ve objektifliğin kaynağıdır.  Bu bağımsızlığa bilgisel bağımsızlık (B.B) denir.  Hintikka bu konuda şunları söyler:

Fakat burada asıl ilgi çeken sorun, birinci basamak mantığın kusuru değildir, doğal dilin, semantiği birinci basamak mantığı ulaşamayacağı yere yerleştiren güce ulaşma biçimidir. Bu sorunun akla uygunluğunun nedeni, doğal dillerin, örneğin özellikler veya ilişkiler, ilişkilerin özellikleri ve özellik ilişkileri gibi üst basamakta entiteler üzerinden nicelendirilen bir üst basamak mantığın donanımına benzeyen hiçbir şey kullanmamasıdır.  Bilginin bağımsızlığının (B.B.) özü, birinci basamak mantığın gücünü açma biçimlerinden birini temsil etmesidir.[18]

Hintikka bilginin bağımsızlığı (B.B) böyle betimler. Bu betim göstermektedir ki, doğal dillerde oyunlar teorisi ortaya koymaya izin veren hem aşkın hem de çapraz ögeler vardır. Dahası, dilin ögelerinin aşkın doğası, bu ögelerin ancak üst basamak bir dil aracılığıyla yorumlanabileceğini gösterir. Bu nedenle yineleyici paradigmada geliştirilen anlam teorileri onları temsil etmede yetersizdir.

Hintikka’nın oyunlar teorisi ortaya koyma sürecini düşündüğümüzde şu dikkatimizi çekmektedir: Bu teori, anlam teorisi konusunda Tractatus’taki başlangıçta var olan amacı gözetmektedir. Oyunlar teorisi Tractatus’taki amaçtan sadece anlam araştırmasını Wittgenstein’in yaptığı gibi dilin biçimsel boyutuyla sınırlamadığı için ayrılır. Yine de lengüistik anlam problemine Tractatus’taki kadar teknik bir çözüm bulmaya çalışır. Fakat yine de Hintikka’nın teorisinde bir yapaylık var gibidir; çünkü stratejik anlamı, her mümkün bağlamından bir soyutlama olarak öne çıkarır. Stratejik anlam teorisi söylemin her yorumunu ya da sözcelerin mümkün anlamını a priori önceden görmeyi mümkün kılar. Söylem gündelik dilin programlı ama zorunlu olarak reel olmayan kullanımıyla ilgilenmelidir. Hintikka’nın teorisi, söylemi ortaya koymanın bu amaçlarını gerçekleştirir ve tekniklerini belirler.

Burada şunu açıkça ortaya koyabiliriz: Wittgenstein'ın dil oyunları teorisi, tam tersine, Tractatus’unkine benzer programı izlemeyi terk eder; hem biricikliği hem de bütünlüğü içeren bir anlam teorisi değildir. Kısaca söylersek Wittgenstein’ın anlam teorisi hem Hintikka’nın teorisinden oldukça farklıdır.

Hintikka’ya göre dil oyunları dilin lengüistik olmayan amaçlar için kullanımdan ibaret değildir. Onlar dilin uygulamalarının dayandıkları betimsel anlamı oluşturur. Özellikle temel dil oyunları doğruluğu da oluşturur. Onlar mantıkçıların önermeleri değildir.[19]

Görüldüğü gibi Hintikka’nın bu dil oyunu yorumu, semantiktir. Hintikka mantıksal çıkarım kuralları sayesinde semantik diye nitelediği dil oyunlarında doğruluğu belirleme çabalarını sayar. Oysa gerçekte “dil oyunu” kavramı “dilin reelle ilişkisi” sorununu göz ardı etmez.

Kontrol

Hintikka’ya göre Wittgenstein’ın asıl kaygısı dil oyunlarının realiteyle ilişkisini kurmaktır. Tractatus dil aracılığıyla söylenebilir ve gösterilebilir alanı ayırdı. Wittgenstein otuzlu yıllardan sonra yeni bir yola girdi. Hintikka’ya göre yine de Wittgenstein’da gösterilebilir ve söylenebilir ayrımı farklı bir şekilde varlığını korudu. Dil oyunları dünya dil ilişkisinde aracı rolünü oynadı.

Tarski’nin semantiğinde ortaya konduğu şekliyle belirli bir ifadenin doğruluk değerinin belirlenmesi düşüncesi bu paradigmada somut biçimde ortaya çıkar. Bu belirleme, Frege’nin bileşimsellik ilkesine göre yapılır. Yukarıda söylediğimiz gibi bileşimsellik ilkesine göre bileşik bir ifadenin doğruluk değeri veya anlamı kendini oluşturan atomik ifadelerin doğruluk değerlerinin ya da anlamlarının fonksiyonudur. Bu ise şunu kabul etmeye yol açar: Mantıksal doğruları belirlemeye izin veren mantıksal tümden gelime ilişkin biçimsel kuralların bütününü belirlemek mümkündür. Fakat Hintikka’nın belirttiği gibi

Pratikte bir tür semantik bağlılığı içeren bir iç—dış ilke olmalıdır. Bileşik bir ifadenin anlamı sadece bölümlerinin anlamına bağlıysa, asla daha tam bir ifade olarak geliştirilebilen bağlamına asla bağlı olamaz. Böylece bileşimsellik ilkesinin etkin gücünün en büyük bölümü semantik bağlama bağlılığı elemekten gelir.[20]

 

Hintikka’ya göre tıpkı Chomsky’de olduğu gibi Frege’nin  bileşimsellik ilkesinde de  kural kavramı belirsizdir; buna bağlı olarak Fregeci ilke yetersizlikler içerir. Bu belirsizlik oyunu oluşturan tanımın kurallarının ve bu oyunu iyi oynamak için nasıl davranılması gerektiğini bildiren stratejik kuralların birbirine karışmasıdır.[21]

Kural kavramının neden olduğu yetersizlikleri aşmak için yineleyici paradigmayı terk edip stratejik paradigmayı tercih etmelidir. İkinci Wittgenstein'da kural anlayışında meydana gelen değişikliğin önerdiği şey tam olarak budur. Wittgenstein aslında, gördüğümüz gibi, kuralları dil oyunlarını yöneten en yüksek otorite yapan bir anlayıştan, dil oyunlarının kurallar karşısında önceliğini kabul eden bir anlayışa geçmiştir: Bir cümleyi anlamak bir dili anlamaktır; bir dili anlamak ise bir kurala uymaktır; kurala uymak ise artık ona itaat etmek değil, oldukça basit bir şekilde “bir tekniğe hakim olmaktır.”

  O zaman dil amaçlı bir süreç gibi görülmelidir.[22] Böylece oyunlara ilişkin semantik teori ya da stratejik dil teorisinde kurallar dışarıdan içeriye doğru etkilidir.  Böylece bileşimselliğin yetersizliğinden doğan bütün problemler çözülür.

Fakat Hintikka’ya göre bu kendi teorisi Wittgenstein’nı dil oyunlarıyla yapmak istediği şeyi iyi anlamayı sağlar. Wittgenstein’nın dil oyunları her şeyden önce dil ve dünya arasındaki temek ilişkileri kurmaktır. Bunu Felsefî Soruşturmalar’ın 37. Aforizmasından hareketle söyleyebiliriz. Burada Avusturyalı filozof demektedir ki “Ad ile adlandırılan şey arasındaki ilişki nedir?” diye sorar. Hintikka’ya göre Wittgenstein’nı bu soruyla amacı iletişim oyunlarına karşıt olarak dil oyunları ortaya koymaktır.

Hintikka daha sonra Wittgenstein’ın dil oyunları düşüncesine yeni bir biçim ve içerik vermek istedi. Bilindiği gibi İkinci Wittgenstein’a göre dil, dil oyunlarının bir koleksiyonudur ve dil oyunları arasında sadece aile benzerliği vardır. Dil oyunlarının en basit örneği bir inşaatta duvar ustasının çıraktan döşeme taşı! Tuğla! Şakül! gibi tek kelimelik cümlelerle isteğini ifade eden kelimelerdir. Hintikka bu oyunları mantıksal açıdan açık bir biçime kavuşturmak istedi. Bu mantıksal biçim bir diyalog ortamında görebiliriz. Örneğin “Bütün kedilerin bıyıkları vardır.” diyen birine “Bıyıksız bir kedi olamaz mı?” diye sorarak iddiayı test etmeye çalışırız. Ben bunu söyleyemezsem yanıldığım ortaya çıkar. Fakat “Gri kediler vardır.” dersem sizin haklı çıkma benim de yanılma olasılığım yoktur; çünkü gri kedilerin var olduklarını kanıtlayabilirim. Hintikka, modalite durumlarında olduğu gibi, basit fikirlerden hareketle dil felsefesinin pek çok problemini incelemek için bir kavramlar bütünü oluşturmayı düşündü. Örneğin yüklemler mantığı da denen normal mantıkta “Sigara içen Yunanlıların sayısı Bira içen Almanların sayısı kadardır:” gibi niceleyiciler yoktur. Bu niceleme tarzı ancak diyalog tarzında anlaşılabilir. Çünkü farklı süjelere farklı eylemler yüklenmektedir. Üstelik oyunlara yoğunlaşırsak ve niceleme formüllerini biraz unutursak, kuralları çeşitlendirebiliriz bu çeşitlendirme; örneğin bazı oyuncuların değiştirilmiş kurallara göre vuruşunun diğer oyuncular vuruş olduğunu bilmeyebilirler. Dallara ayrılmış niceleyicileri bu şekilde açıklayabiliriz. Mantığın formülünün doğrusal biçimde okunamayacağı durumlar vardır; çünkü birbirine bağlı iki değişkenden bir diğerinden sonra gelir; ilki zorunlu olarak ikincisine bağlı değildir. Örneğin “Ülkenin tüm güney bölgesi bir temsilci gönderdi ve ülkenin tüm kuzey bölgesi temsilcinin karşılaşacağı bir ajan gönderdi.” dersem, kuzeyin ajanı güneyin seçtiği ajana bağlı değildir.

Stratejik paradigmaya göre “dil, sonuçlanmış bir süreç olarak düşünülmelidir.”. Bu paradigmayı en iyi anlatan ifade “hedefe yönelmiş süreç”tir. Çünkü Hintikka’ya göre, bu, adım adım kurallara değil, kişinin tüm süreç boyunca izleyebileceği stratejilere odaklanan kavramsallaştırmalara ve açıklamalara kapıyı açar.



[1] Hintikka, Fondements d’un téorie du langage, PUF, Paris, 1994, p. 43.

[2]Hintikka Fondements d’une theori du Langage p. 10)

[3] Loc. Cit.

[4] Ibid., p. 7.

[5] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 136.

[6] Fondements 7-8.

[7] Fondements 5-6

[8] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 7

[9] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 8-9.

[11] J.Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 136 

[12] Loc. Cit.

[13] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 139

 

[14] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection « L’interrogation philosophique », 1994, p. 176

 

[15] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, Traduit de l’américain par Nadine Lavand, Paris, Éditions Presses Universitaires de France, Collection “L’interrogation philosophique”», 1994, p. 177

[16] Merril B. Hintikka, Jaakko Hintikka, Investigations sur Wittgenstein, p. 237. 

[17] Ibid., p. 238.

[18] Merril B. Hintikka, Jaakko Hintikka, Investigations sur Wittgenstein, p. 80-81 

 

[19] Hintikka, Fondement d’une théorie du langage, p. 14.

[20] Hintikka, Fondements d’une théorie du langage, trad. N. Lavand, Paris, PUF, 1994, p. 291.

[21] Ibid., p. 7.

[22] Ibid. P. 9.